Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Haziran günü sabah erken saatlerden itibaren Şırnak’a (Şirnex) bağlı Besta’nın Çekçeko alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Aynı gün akşam saatlerinde operasyon sonuç alamadan geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Yollar yakın değil.
Baharın çılgın suları ve selleri de engel.
Kimilerine yol vermez, bu dumanlı dağlar.
Koye Sıpi, Sıplis, Çotla, Kasor, Dorşin, Berbihiv ve Andok.
Çünkü,
O kimileri bu dağlara düşman.
Çünkü,
O kimileri bu dağlara yabancı.
Çünkü,
O kimilerinde bu dağlara dost olacak yürek yok.
Çünkü,
O kimilerinde bu dağlara çıkacak irade yok.
Çünkü,
O kimileri ihanetin mezbahaları kentlerin insan suratlı bir hiçleridir.
Bundandır ki, tuttururlar bir nakarat.
Ve derler ki, “yol ver dağlar, yol ver yare gidem”.
Aslında onlar, yalnızca bir yareyi sevecek bir duygucuğa bile sahip değiller.
Çünkü,
Onların her duygusu zehir.
Çünkü,
Onların her düşüncesi sana, bana, ona ve bilcümle herkese düşman.
Bizler ise, özgürlüğün mekanları olan bu dağların asi halkının en asi ve en yiğit evlatlarıyız.
Bu onurlu direnişimize, göğsünü açmış Kürdistan dağları.
Bu onurlu direnişimize, göğsünü açmış Amed’in dağları.
Ne baharın çılgın suları ile selleri, ne yakın olmayan yolları, ne de dumanlı denilen dağları engeldir bizlere.
Bazılarımız, bu dağlarda doğduk.
Bazılarımız, bu dağlarda doğarken daha on dördünde çek u rextli olduk.
Aşikar bir cümle ile olduk gerilla.
Bizlerden daha on dördünde bir gerilla vardı Amed dağlarında.
Daha on dördündeydi, Ko Smail eteklerinde ki Qere Gor çatışmasına girerken.
Tan vakti attığında vuruşmuştu kahpe düşmanla, ihanet hançerleriyle.
Taa alacakaranlık çökene kadar.
Oracıkta on iki özge canın, adanmış yoldaşlarının toprağa düşüşünü yaşamıştı.
Yüreği fokur fokur kaynamıştı. Ve hiç dinmemişti.
Son nefesine kadar bağlılık sözü vermişti, o on iki özge cana oracıkta.
Onlar şahsında mazlum halkına.
O anı anlatırken dudakları ıslanır, boğazı düğümlenir ve gözleri intikam hissini veren bir şekle bürünürdü.
Her zaman ve sonsuza dek, çatışmaya ve direnmeye hazır bir kişilik sergilerdi duruşuyla.
Öyle zamanlar oldu ki, Koye Sıpi’den bir ceylanın hızıyla Murat nehrine vurur, Ömeran Zozanlarına tırmanır ve yeniden dönerdi Koye Sıpi’deki İskender Tepesi ile yamaçlarına.
Bir gerilla yürüyüşüyle Murat’ın o yakasına bir gerilla grubunu götürürken, bir gerilla yürüyüşüyle de bu yakasına da, o yakadan bir gerilla grubunu getirirdi.
Koye Sıpi’den Şehit Remzi’ye , Şehit Remzi’den Dorşin’e, Dorşin’den Şen Zozanları’na, Şen Zozanları’ndan Zoxa Ser’e, Zoxa Ser’den Gıresor’a , Gıresor’dan Çiyaye Sise’ye, Çiyaye Sise’den Zara’ya ve oradan Koye Şeleye, Oradan da Qıle Boğa, Gorton, Cımsak ve Koye Gorse’ye kadar taş taş, dere dere, tepe tepe, vadi vadi, ağaç ağaç bilen bir gerilla ustasıydı.
Yürüyüşte en önde, eylemde en önde ve çatışmada en öndeydi.
Hem de komutanken, en öndeydi.
Hem de buraların bir bir bölge komutanıydı. Akabinde bir bütünen hepsinin komutanıydı.
Yirmi yıl Amed dağlarında yürüdü, çatıştı.
Çatışarak nice kuşatmaları yardı.
Ansızın gitti, vurdu düşmanı. Döndü doruklardaki üssüne. Bazen de usulca sızdı ovalara ve şehirlerde vurdu düşmanı. Yine döndü doruklardaki üssüne.
Uykusuz kaldı, aç kaldı.
İhanetleri gördü.
Şahadetleri gördü.
Hep inançlı kaldı, bağlı kaldı, keskin bir kılıçtan öte iradeli kaldı.
Ne olursa olsun hep güldü ve en gürcesine güldü.
O gülüşü bende kaldı.
Bir ay önce de son sesi bende kaldı.
Bir de biliyor muydun Kürt halkı?
On üç yıldır tek koluyla savaşıyordu. O bir gazi komutandı. Var mı ki, dünyada PKK ve HPG dışında böyle gazi komutan?
Var mı ki, cevap versin dünya alem?
İşte böyle yiğit evlatların var, altından öte elmas çocukların var.
Ey Kürt Halkı!
Bir de biliyor muydun Kürt halkı?
Mümkünatı yoktu bir çatışmada şehit düşüşüne.
O havan olmasaydı, mümkünatı yoktu şehit düşüşüne.
Biliyor ve tanıyor muydun bu asi komutan ve atmaca atikliğindeki gerillayı Kürt halkı?
Rızgarê Derxust derdik bu asi komutan ve atmaca atikliğindeki bu gerillaya.
Tanı Rızgar’ı ve anlat evlatlarına.
Anlat ki, her evladın birer Rızgar olsun.
Her evladın Rızgarlaştıkça düşmanın da küçülecek, düşmanın küçüldükçe sen özgürleşeceksin.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 17 Haziran günü akşam 19:00-20:00 saatleri arasında Zagros’a bağlı Çarçela ve Kızıl Köyü alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
2. 15 ve 16 Haziran günleri Yüksekova’nın (Gever) Cilo alanına bağlı Dola Sertêl, Boğaza Kerwana ve Şehit Sabri alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
10 Mayıs 2009 tarihinde Amed’e bağlı Akdağ alanında TC ordusu tarafından yapılan havan saldırısı sonucu yaralanan Amed Eyalet Komutan Yardımcısı Rızgar Derxust (Mehmet Söğüt) yoldaş, tüm kurtarma çabalarımıza rağmen şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
12 Haziran günü Hakkari’nin (Colemerg) Çukurca (Çelê) ilçesine bağlı Belate Sadun, Xarka, Dola Behica, Gunde Heşte, Gıse, Tepe Helwesis, Gunde Zavite ve Xube alanlarına yönelik olarak Gevda ve Mamxuri aşiretlerine mensup korucuların yoğun katılımıyla TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon 13 Haziran günü sonuçsuz geri çekilmiştir.
16 Haziran 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
14 Haziran günü akşam 19:00-23:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Kani Bori, Kela Evdal, Alaniş, Tepê Şehid Şexmus alanlarına yönelik olarak obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
15 Haziran 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Haziran günü akşam 21:00-00:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Tepe Konferansê, Geliye Pisexa, Dola Aş, Tepe Heliz alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Haziran günü (bugün) sabah saatlerinde Hakkari’nin (Colemerg) Yüksekova (Gever) ilçesine bağlı Oramar ve Çarçella alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Adını bilmediğim bir vadiyi yazın sıcağında adımladım. Bu yaz sıcağında eskiden olsa bir saat yürüyemezken 4 saat tek nefeste yürüdüğümde şaşıyorum kendime. Bu dağlar insanda neler geliştirmiyor ki. Başımıza biraz güneş geçse de biraz olsun yorulsak da bu yürüyüşün ardından adını bilmediğim bu vadinin içinden çıkan onlarca çeşmeden oluşan küçük çayın buz gibi suyunda bir duşla tüm yorgunluğumu atıp kalemimi defterimi alıp oturuyorum bir ağaç gölgesine.
Son günlerde yoğunlaşan Kürt sorununa ilişkin tartışmalara ilişkin bazı noktalara değinmek gerekiyor.
Sorunlara yaklaşımda özeleştirisel yaklaşımı esas alırız. Başkalarının da bunu böyle ele almasını isteriz.
Kürtlere verilecek haklar sanki bir lütufmuş gibi bir yaklaşıma girmemek lazım. Kürt sorunu demek Türkiye'nin demokratikleşme sorunu demektir. Demokratlaşmayan, şeffaflaşmayan devlet Kürt sorununu çözemez. Uluslararası ve bölgesel güçler böyle istiyor diye “Kürt” e dair bazı göstermelik adımlar atmayı tartışmak akıllara bu barış kimin için sorusunu getiriyor. Önderliğimizin uzun yıllardır sorunu kendi aramızda çözelim yaklaşımını esas almazsak işin içine silah tüccarları girer ve leopar tanklarının Kürdistan'da kullanılmasının iznini TC’ye verir ve Roj TV üzerindeki yasağı kaldırır. Bu oyunu görmek gerekir. Bu sorunu Avrupa’nın Zeus zihniyetiyle ördüğü oyunları görmeden tartışmamak gerekir.
Aynı zamanda mayın tasarısı diye adlandırılan tasarıyla Kürdistan topraklarını ayıran 800 kilometrelik bir şerit uluslararası tekele peş keş çekiliyor. Temizlenecek mayın tarlalarının kenarlarındaki yüzlerce köydeki binlerce Kürt, Karadenizlere Çukurova'ya egeye kamyonlarla taşınırken 800 kilometrelik bir topraktan bu insanlar mahrum bırakılıyor. Ki bu toprakların asıl sahipleri onlardır.
Kürt sorunu anlaşılmak isteniyorsa taa İsrail'den gelen şirketlerin mayınlarından temizleyip ektiği toprakların kenarındaki asıl sahiplerini bu topraklarda çalışan yabancıları izlerken düşünülmeli, onlar anlaşılabilmelidir. Anlam gücü olmadan hiçbir soruna çözüm olmak beklenemez.
Bu eylemsizlikle istenen barış bölgeyi bölge güçlerinin ve uluslararası güçlere peşkeş çekilmek içinse onlara daha rahat Pazar haline getirmek içinse bölgenin halkları için değilse bu devlet demokratikleşemeyecektir.
Kürt sorunu bir zihniyet sorununun yaklaşımları sonucu olarak açığa çıkmış bir sorundur. Bu zihniyet sorunu kapitalist iktidarın hile kurnazlık içeren zihniyetidir. Dağdan inme tartışmalarının olduğu bu süreçte gerilla olarak salt bir Kürt sorununun çözümü için bu dağda değiliz. Burada duruşumuz dünyanın dört bir yanında doğayı, toplumu, insanı katleden uygarlığı kabul etmemek içindir. Ki Kürt sorunu bu kirli uygarlığın politikalarının sonucudur. Bu kirli uygarlığın politikalarının sonuçlarının bir parçasıdır. Bu derinlikte bir duruş anlamı olanı haydi pişmanlık yasası çıkardık, hadi affettik diyerek ineceğini beklemek ahmaklıktır. Burada bir yaşam ve anlam için duruyorsak bu anlam arayışı ve savaşının zemini olabilecek bir toplumsal, hukuksal ekonomik zemin olmadan kim gelir o topluma.
Düşünün komünal bir yaşamda yaşadığımız bu dağlardan şimdi tekellerin kurguladığı bir ekonomik krizler bin bir hokkabazlıklarla dolu sisteme yaşama neden gelelim?
Türkiye’nin demokratikleşmesi Türkiye halklarının tekellerin sistemini aşıp hukuksal sosyolojik ekonomik demokratikliği inşasıyla yaratılacaktır. Kimseden beklentim yoktur. Bir özgür yaşam toplum yaratacaksak biz yaratacağız. Dağlarda kurduğumuz özgür komünal yaşamı geliştirerek ovaya tüm Türkiye'ye tüm Ortadoğu'ya yayacağız. Ya devlet bu yaratıma zemin sunacak demokratikleşecek, ya da tarihin çöplüğünde yerini alacaktır.
- Ayrıntılar
Rêber APO
Bir yandan diyeceksiniz; 'en az Kürtler de Türkler kadar bu toprakların sahibidir, onlara da her türlü ulusal ve toplumsal haklar tanınacaktır.' Diğer yandan ise adımız bile yok. İşte şiddeti bu doğurdu. Ve eğer sorumlu tutulacak birileri varsa, herhalde en az sorumlu tutulacak çevre biziz. Biz kimlik istedik, biz demokrasi istedik, biz biraz kültür istedik. İnsan kültürsüz yaşayabilir mi? İnsan demokrasisiz yaşayabilir mi? Adımız bile ortadan kaldırıldıktan sonra peki ne yapmamızı istiyorsunuz? Buna rağmen yine de -çok korktuğumuz için, çok çekindiğimiz için değil- en iyi yaşamın birlikte yaşam olduğunu söylüyorum. Keşke her iki taraftan da bu kadar kan dökülmeseydi de, gerçekten yüreklerimizi her gün parçalayan bu durumlar olmasaydı da, meseleleri geniş bir demokratik platformda tartışarak çözüme bağlasaydık. Kim demokratik platformdan kaçıyor? Ne zaman istenildi de biz gereğini yerine getirmedik? Al bir İrlanda ölçüsü, al bir en kanlı düşmanlar olan Araplar ve İsrail gerçeği! Kürtler ve Türkler tarihi birlikte paylaşmışlar. Gerçekten Kürtler kadar Türklere yardım eden başka bir halk da yoktur. Açın, bütün tarih bunu böyle yazar. Ama bunun karşılığı gerçekten bu tek taraflı hak inkarı olmamalıydı. İşte bundan doğdu bu kan dökülmeler, bu şehitler.
Ben her iki tarafın da insanlarının kendilerine göre şehit olmasına saygıyla bir karşılık veriyorum, ama diyorum ki; 'yeter, bir tek damla kan bile artık dökülmesin!' Eğer Türk yönetimi veya TC'yi bugün yönetenler, işte 'kimliğini sildik, giderek hızla eriyorlar ve yakında bitecekler' kararlılığını sürdüreceklerse, bundan vazgeçmeyeceklerse; bana göre şerefli Kürtler varsa, biraz dillerine, kültürlerine bağlılarsa, atalarından günümüze kadar yüz binlerce insanın kanı dökülmüş, onlara saygının bir gereği olarak herhalde kendi elleriyle boyunlarını uzatmayacaklardır, bu çürümeyi kabul etmeyeceklerdir.
Siz onurunuza, ulusal onurunuza düşkünsünüz ve ben bunu kötülemiyorum. Her ulusun öyle olması gerekir. M. Kemal'in de büyük bir onur temsili olduğunu biliyorum. Bunu da saygıyla karşılıyorum. Peki, ama neden Kürtlerden aynı şeyi esirgiyorsunuz? Yalnız ben söylemiyorum, başlangıçta, cumhuriyetin temelinde Kürtler de var; onların da bir ulusal onuru, bir kimlik onuru olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Kabul edilirse -ki deniliyor, kabul ediliyor- o zaman haydi durduralım bu şiddeti diyorum. Bir saniye bile sürdürmeyelim. Bunu ben istiyorum. Yineliyorum, bu bir korkudan ya da şiddeti geliştirme yeteneğinden uzak olduğumuzdan değil, gerçekten mecbur olduğumuz içindir. Ama bakın, bugün tekrar söylüyorum; şiddeti karşı taraf durdursun, bizim gerçek taleplerimizin ne olduğunu, gerçek kardeşliğin ne olduğunu göstereceğiz. Bu fırsat verilmiyor diyorum. Bu kan bunun içindir, bu anlamsız şiddet bunun için oluyor.
Çok üzülüyoruz, sizler de üzülmelisiniz. Bir an önce durması için neden basın kampanyaları düzenlemiyorsunuz? En temel sorun bu değil mi? Günde bazen 50 asker gidiyor, bazen 50 PKK'li gidiyor. Bunlar en dehşet verici rakamlar değil mi? Neden bunları açmıyoruz? Neden durdurulması için bir kampanya düzenlemiyoruz? Bir mafya kaçakçısı için basın her gün şu kadar manşet atıyor. Nedir onun kıymeti harbiyesi? 10-20-30 asker öldüğünde iki-üç satırla geçiştiriyorsunuz. Bir Türk askeri bu kadar kıymetsiz midir? Neden onun acısı üzerinde durmuyoruz? Neden yeter demiyoruz? Sanırım birinci husus bu.
Süreye ilişkin veya neden buna ihtiyaç duyuldu deniliyorsa; o da bir mecburiyetten ötürü değildir gerçekten. Bizim dikkate almamız gereken çevreler tarafından belki de olumlu yankı bulur diye bir iyi niyetli girişimimiz olarak anlaşılmalıdır. Yani tek taraflı olarak buna mecbur olmamızdan ziyade, bazı olumlulukların gelişebileceğine veya gelişebilmesi gerektiğine ve buna bizim de katkıda bulunmamızın yararlı olacağına dair bazı görüşler ortaya çıktığı için ve bunlar da bize dolaylı olarak yansıdığı için böyle bir adım atılmasını uygun bulduk. Bunu kesinlikle bu temelde açıklayabilirim. Doğru mu, değil mi? Gerçekten gelişmeler olumlu olacak mı, olmayacak mı? Sanırım bunu da önümüzdeki bir iki hafta içinde anlayacağız. Olumlu olursa çok iyi olur, olumlu olmazsa zaten yıllardan beri içinde yaşadığımız bu süreci sürdürmekten başka çaremiz yoktur.
- Ayrıntılar