Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Ekim günü Dersim’in Mazgirt ilçesinde inşaatına devam edilen askeri amaçlı Patar barajının yapımını üslenen Limak şirketine ait 2 araç gerillalarımız tarafından imha edilmiştir. Eylem ardından işgalci TC ordusu tarafından eylemin gerçekleştiği alan çevresinde kısmi bir operasyon düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
16 Ekim günü Hakkari’nin Çukurca ilçelsinde sürdürülen ve düşmanın birçok noktasına yönelik eş zamanlı gerçekleşen eylemlerimizde üç yiğit savaşçı yoldaşımız daha şehitler kervanına katıldığı bilgisini halkımıza duyurmuştuk.
- Ayrıntılar
“Son tahlilde devrim bir yargılama olayıdır.
Kürdistan'da ise devrim, baştan aşağı bir yargılama olayıdır:
Sömürgeci düşünceyi yargılamadır!
Sömürgeci uygulamayı yargılamadır!
Sömürgeci ahlakı, felsefeyi, siyaseti ve yaşamı yargılamadır!
Bunları yargılamayanlar, özgür yaşamdan bahsedemez!”
Kürdistan’da sömürgecilik kesinlikle gayri meşrudur. Bir halkın doğuştan gelen haklarını yok sayarak adeta dünyanın en ağır kültürel soykırımını uyguluyor. Beyinleri felç ediyor. Yüreklere zift bağlıyor. Ve bir halkın topyekun hastalıklı olması için elinde ne geliyorsa yapıyor.
Kürdistan’da sömürgecilik sadece gayri meşru değildir, sömürgecilik aynı zamanda suçludur. Çünkü aynen bir suç makinesi gibi suç işliyor. Değil günlük saniyelik olarak sürekli sistematik olarak suç üretiyor. Bir halkın topraklarını işgal edeceksin, yer altı yer üstü zenginliklerini talan edeceksin, insanlarının ürettiklerine vergi adına çalıp çırpacaksın, dilini yasaklayacaksın, sonra da “anadilde eğitim de bir şey yok” diye dört dörtlük bir faşizmi uygulayacaksın, çocuklarının belleklerini silmek ve kendine benzeştirmek için asimilasyonu köklü olarak uygulayacaksın sonra da dönüp birileri bu gidişata dur dedi mi de ”vay bu terörizmdir” diyerek dünyayı ayağa kaldıracaksın.
Geçti Borun pazarımıydı, yoksa sür eşeğini Niğde’ye miydi?
Her halükarda artık Kürdistan’da sömürgeciliğin ne kadar kurumları varsa hepsi sorgulanarak yargıya götürülecektir.
Eğitim sistemini yargılayacağız.
Güvenlik sistemini yargılayacağız.
İdari sistemini yargılayacağız.
Ekonomik sistemini yargılayacağız.
Kültürel sistemini yargılayacağız.
Sömürgeci ulaşım sistemini felç edeceğiz.
Kürdistan coğrafyasını tahrip edenleri yargılayacağız.
Özcesi: “Asimilasyon Latince kökenli assimilatio kelimesinden gelir ve anlamı ‘benzer hale getirmek’tir” olanı çok daha fazla sert yargılayacağız.
Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’da “benzer hale getirmek” uygulamalarının tümünü artık yargılayacağız.
“Son tahlilde devrim bir yargılama olayıdır.
Kürdistan'da ise devrim, baştan aşağı bir yargılama olayıdır:
Sömürgeci düşünceyi yargılamadır!
Sömürgeci uygulamayı yargılamadır!
Sömürgeci ahlakı, felsefeyi, siyaseti ve yaşamı yargılamadır!
Bunları yargılamayanlar, özgür yaşamdan bahsedemez!”
Engin Sincer
- Ayrıntılar
Anadil için: Kuran’da şöyle der: “Sizin dillerinizin ve renklerinizin çeşitliliği Allah’ın ayetlerindendir.”
Başka bir deyişle herkesin anadili başka anadiller kadar hak ve kutsaldır. Bunun için dünyanın hiçbir yerinde kimse anadilinde konuşmayı, eğitim yapmayı tartışma konusu yapamaz. Pazarlık hiç yapamaz. Siyaset bir uzlaşma sanatı olduğu söylenir. Ancak insanın temel hak ve özgürlükleri tartışma ve uzlaşma konusu yapılamaz. Müzakere ederek de böyle sorunlar çözümlenemez. Çünkü doğuştan haklar hiçbir yerde hiç kimse tarafından pazarlık konusu yani müzakere meselesi yapılamaz.
Kürtlerin dilleri yıllarca yasak haldeydi. Alay konusu edildi. Hatta bir dil olarak görülmeyip “kart-kurt” hikayeleriyle kocaman bir toplum yok sayılırken, Aziz Nesin’in deyimini kullanacak olursak başka kocaman bir Türkiye toplumu aptal yerine konularak bu kart-kurt hikayesi yedirildi.
21 yüz yılda yaşıyoruz. Ancak 21 yüz yılda yaşadığımız hem de atom çağı diye tanımlanan bu çağda Türkiye devletinin başbakanı kalkıp “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” diye biliyor. Bu çağda böyle bir zihniyet dünyanın en ileri düzeyinde bir faşizmi temsil ettiği açıktır.
Halbuki: “Bilimsel araştırmalar bize eğitimin, çocuğun en iyi bildiği dil üstüne inşa edilmesi gerektiğini söylüyor. Dilbilimde ‘diller arası aktarım ilkesi’ diye tabir edilen bir ilke vardır; şu anlama gelir: Çocuk en iyi bildiği dilde okuryazarlık becerisi edindikten sonra, edindiği becerilerden ikinci bir dil öğrenirken faydalanır ve böylelikle ikinci, hatta üçüncü, dördüncü dilleri öğrenmesi kolaylaşır. Bu, çift taraflı işleyen bir ilkedir: Yani çocuk ikinci dilde edindiği becerilerden birinci dilini daha da çok geliştirmek üzere de faydalanabilir” diye bir çok bilimsel tespitler vardır.
Peki, niye “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” gibi oldukça faşizm kokan bir yaklaşım ısrarla sürdürülür? Çünkü bir toplumu belleksizleştirmek istiyorsanız önce o toplumun diliyle oynayacaksınız. Önce o toplumu diliyle vuracaksınız. Önce o toplumun insanlarının işe yaramadığının hissini yaratacaksınız. Yani o toplumun insanlarında önce küçüklük kompleksi yaratacaksınız. Yani “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” mantığını uyguladığınız toplumu içten içe ikirciklikli ve hastalıklı kılacaksınız ki o toplum içten içe bitirilsin. Hele birde Türkiye ortamında Kürtçe ismini taşısa da dili Türkçe olsun ki bu çelişki yumağı içinde o çocuk bir daha kendisine gelemezsin.
Evet, işte: “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” un temel mantığı budur.
Bu mantık ise: “Anadilinde eğitim olmadan dile ilişkin diğer “hakların” boşlukta kalacağı gerçeğinin inkârıdır… Kürtlere neyi, ne zaman, ne kadar “tanıyacağını” belirleme hakkını kendinde gören her yaklaşım, hâkim millet kibrine gelir dayanır… Kürtleri eşit görmeyen ve görmeye de hiç istekli olmayan “hâkim millet” zihniyetidir.”
Bu “hakim millet” zihniyeti ise tek kelimeyle faşizmdir.
Tuhaf ama bu faşizan sistemini savunan Hüseyin Gülerce gibi kişilikler örneğin Yunanistan’da yaşayan Türklere uyguladıklarına karşı ne kadar da rahatsız. 200 binlik bir nüfusa karşı ne kadar da duyarlı. Onun için: “En büyük problem ise Türk kimliğinin inkârı. Yunanistan hükümeti, bölgede adında Türk geçen hiçbir kuruma izin vermiyor. İkinci büyük sıkıntı ise eğitim sorunu. Türk azınlık kendi ilköğretim kurumlarını kurmuş ancak orta ve lise imkânları yok denecek kadar az.”
Gerçekten tuhaf değil mi? Kürtlere -hem de yaklaşık 20 milyonluk bir halkın-anadil eğitimini ret edenler, Yunanistan’da yaşayan 200 binlik Türk nüfusu için, “Türk azınlık kendi ilköğretim kurumlarını kurmuş ancak orta ve lise imkânları yok denecek kadar az” diye utanmadan yazabiliyorlar. Biz Yunanistan’da yaşayan Türklerin haklarını hiçbir şekilde tartışma konusu yapmıyoruz. Herkes gibi onlarında kendi dillerinde eğitim görme hakları vardır. Bizim dile getirmek istediğimiz Kürtlerin olunca bu kadar faşistleşenlerin söz konusu Türkler olduğunda ne kadar da demokrat kesilmeleridir.
Bırakalım Kürtlerin ilköğretim kurumlarını kurmasını, “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” diye Kürtlere hakaret eden bir faşiste en çok destek sunan bu cümleleri sarf eden Fettullahçılardır.
Yeniden belirtelim, bundan böyle hiç kimseyle anadilimizde eğitim yapmayı pazarlık etmeyeceğiz. Biz bu sözümüzün arkasında kesinlikle duracağız.
Ancak aynı faşizan partinin bir milletvekili olan“Bu insanın doğuştan elde ettiği bir haktır. Kürtler bunu hiçbir şekilde pazarlık meselesi yapmayacaktır” diyen zat Galip Ensarioğlu acaba ne yapacaktır? Bakıp göreceğiz.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
18 Ekim günü saat 08.00 sularında Şırnak'ın Gabar alanına bağlı Şerefiyê tepesine yönelik olarak YJA Star gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Ekim günü 13.00-14.00 saatleri arasında Şırnak-Beytüşşebap yolu üzerinde gerillalarımız tarafından bir yol kontrol eylemi gerçekleştirilmiştir. Durdurulan 40 araçta kimlik kontrolü gerekleştiren gerillalarımız halka süreç hakkında bilgilendirmede bulunmuştur. Eylemde düşmanın asimilasyon politikalarını yürütmekle görevli bir öğretmen gözaltına alınmış, ilk sorgusu ardından serbest bırakılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
13 Ekim günü Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Bêgoza alanında göreve giden gerillalarımız ile düşman askeri arasında bir çatışma yaşanmış, yaşanan çatışmada düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilemezken 3 gerillamız kahramanca direnerek şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. Hakkari’nin Şemdinli, Yüksekova ve Çukurca ilçelerindeki alan hakimiyeti kapsamında gerillalarımız tarafından Çukurca ilçesinde kapsamlı eylemler gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
17 Ekim günü saat 13.30 sularında Şırnak'ın Uludere ilçeside bulunan Girê Çeta alanında bulunan düşman üssüne yönelik olarak YJA Star gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yöneltilen 9 Ekim uluslararası komplosunun onbeşinci yılına giriliyor. Ondört yıl boyunca komploya karşı çok büyük bir mücadele geliştirilmiş ve komplo başarısız kılınmış durumda. Özellikle ondördüncü yıl mücadelesi ile, komployu temsil eden İmralı işkence sistemi tümden işlemez kılınmış bulunuyor. Onbeşinci yıl mücadelesi ile de İmralı sistemi tamamen tasfiye edilecek ve böylece komplo yenilgiye uğratılacak görülüyor.
Şöyle bir belleğimizi yenileyerek komplo gerçeğine yeniden bakalım. Zira Önder Abdullah Öcalan’a yöneltilen uluslararası komployu bilmemek demek, Kürt halkı üzerindeki soykırım rejimini bilmemek demektir. Bu nedenle özgürlük mücadelesini başarıyla yürütebilmek için komplo gerçeğini iliklerimize kadar hissetmemiz zorunludur.
Bilindiği gibi, Önder Abdullah Öcalan’a ve şahsında Kürt Özgürlük Mücadelesine, Kürt halkına yöneltilen komplo 9 Ekim 1998 günü Kürt Halk Önderi’nin Suriye’den ayrılmasıyla başladı. Tabi Önder Abdullah Öcalan Suriye’den isteyerek ayrılmadı, Suriye’den çıkartıldı. Sadece Suriye’den çıkartılıp başka bir yere gitmeye yöneltilmedi, planlı bir biçimde Suriye’den çıkartılıp Yunanistan’a götürülerek, fakat Yunanistan’a da sokulmayıp ayrılmak zorunda bırakılarak yok edilmek istendi. Hesaplanan, Kürt Halk Önderi’nin tekrar geri dönmek zorunda kalacağı ve herkesten kopartıldığı bu ortamda kim vurduya getirilerek kolaylıkla imha edileceğiydi.
Yani 9 Ekim’de başlatılan uluslararası komplo bir günlük imha planıydı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bulunduğu Suriye’den çıkartılarak planlı bir biçimde yok edilmek istenmişti. Onun imhası üzerinden PKK’nin tasfiye edilmesi ve PKK’nin tasfiyesine dayanarak da Kürt soykırımının sonuca götürülmesi hedeflenmişti. Demekki 9 Ekim uluslararası komplosu Kürt halkına dayatılan soykırım sisteminin yönelttiği bir saldırıydı.
Buradan 9 Ekim 1998 komplosunu planlayıp yürüten güçlerin kimler olduğuna geliyorum. Komplonun amacı ve dayanağı bu konuda bizi aydınlatıyor. Uluslararası komplo Kürt soykırım sistemine dayandığına ve bu sistemi parçalamak isteyen Kürt Özgürlük Hareketini tasfiyeyi ve bu hareketin liderini yok etmeyi hedeflediğine göre, o halde komployu planlayıp yürüten gücün Kürt soykırım sistemini yaratan ve yürüten güç olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Kürt soykırım sisteminin de bir bölgesel ve küresel sistem olduğu ve bu sistemi küresel kapitalist hegemonyanın yarattığı biliniyor. Yani bu sistemi yaratanlar İngiliz ve Fransız emperyalistleri olurken, günümüzde bu sistemi yürüten de ABD önderliği oluyor.
O halde 9 Ekim uluslararası komplosunu planlayıp yürüten ABD yönetimiydi. Planın pratikleştirilmesinde Mısır’daki Hüsnü Mübarek yönetimi, TC yönetimleri, Yunanistan hükümeti aktif olarak kullanıldı. Daha sonra Rusya’daki Yeltsin yönetimi ile İtalya’daki Berlisconi kişiliği de etkin kullanıldı. Hem 9 Ekim, hem de 15 Şubat komplolarında Yunanistan’a bu kadar rol verilmesi ve adeta ipi çeken cellât konumuna getirilmesindeki esas amaç Türk-Yunan ilişkilerinin düzeltilmesiydi. Böylece NATO’nun Güneydoğu kanadı güçlendirilmiş olacaktı.
Bu kadar iğrenç çıkarın iç içe geçtiği ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesini yok etmenin hedeflendiği uluslararası komploya karşı ondört yıldır çok yönlü ve amansız bir mücadele yürütülüyor. Elbette bu mücadeleyi en başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yürütüyor. Yine her düzeydeki özgürlük güçleri yürütüyor. Kürt halkı, Kürt gençleri ve kadınları yürütüyor. Bu öyle bir mücadele ki, onlarca insan “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganı temelinde kendini yakıp kavurdu. Dağda, sokakta, zindanda, dünyanın dörtbir yanında yüzlerce, hatta binlerce şehit verildi. Ondört yıldır Kürt halkı durup dinlenmeden, adeta yiyip içmeden nefes kesen bir mücadele içinde oldu.
İşte böyle bir mücadeleyle 9 Ekim Komplosunun Kürt Halk Önderi’ni yok etme planı boşa çıkartılıp başarısız kılındı. Gladio komplosunun nefes kesen takibine karşı dört ayı aşkın bir süre Avrupa zemininde direniş yürütüldü. Bu direniş ile 9 Ekim komplosunun imha planı boşa çıkartıldı, ama 15 Şubat komplosunun gerçekleşmesi önlenemedi. 15 Şubat komplosuna karşı çok yönlü mücadele ile de idam hedefi boşa çıkartıldı, fakat İmralı işkence sistemi altında mücadele yürütülmek zorunda kalındı.
Komplocu yöntemlerle ve idamla sonuç alamayan uluslararası komplo güçleri, Kürt Halk Önderi’ni imha ve Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye hedefini İmralı işkence sistemi altında çürütme politikası ile gerçekleştirmeyi planladı. Fiziki imhanın yerini bu sefer ideolojik-siyasi imha aldı. Bu plan önce Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetiyle, sonra da Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP hükümetleriyle hayata geçirilmeye çalışıldı. 2005’e kadar uygulanan bu plan başarısız kalınca, bu sefer yeniden topyekûn savaş konseptiyle Kürt Özgürlük Güçlerine saldırıya geçildi.
Demekki komplo kadar komploya karşı mücadele de önemli. Komployu bilmek kadar komploya karşı mücadeleyi de bilmek gerekiyor. Şimdiye kadar yürütülen ondört yıllık mücadele ile komplonun imha planı, idam planı, çürütme planı, provokatif tasfiyeci eğilimlerle bölüp parçalama planı ve topyekûn saldırı planı boşa çıkartılıp başarısız kılınmıştır. Demekki ondört yıllık mücadele boşa gitmemiş, tersine Kürtler lehine önemli başarılı sonuçlar ortaya çıkartmıştır.
Burada ondördüncü yıl mücadelesi üzerinde özenle durmak gerekiyor. Zira uluslararası komploya karşı ondördüncü yıl mücadelesi çok kapsamlı, zorlu ve amansız bir mücadele olmuştur. Gerçi komploya karşı ondört yıllık mücadelenin her yılı çok zorlu, kapsamlı ve amansız bir ölüm-kalım mücadelesidir. Kürt halkı çok cesur ve fedakâr bir direniş, gerçek bir varlık ve özgürlük mücadelesi yürütmüştür. Bu mücadelenin her yılı diğerinden amansız olmuştur. Yine de ondördüncü yıl mücadelesinin çok daha kapsamlı ve sonuç alıcı olduğunu vurgulamak gerekir.
Peki uluslararası komploya karşı ondördüncü yıl mücadelesinin temel karakteri ve ortaya çıkardığı en önemli sonuçlar nelerdir? Bu konuda, öncelikle tüm Kürdistan’da ve özellikle de Kuzey ve Batı Kürdistan parçalarında büyük bir devrimci hamlenin yaşandığını belirtmemiz gerekir. Bu hamle Kuzey Kürdistan’da yükselen bir devrimci halk savaşı olarak yaşanırken, Batı Kürdistan’da ise yüzde yetmişi aşan oranda yönetimin halkın eline geçmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Kuzey ve Batı Kürdistan’da yaşanan devrimci gelişmeler ciddi bir aydınlanma yaratmış ve zihniyet değişimine yol açmıştır. Gerçi Kürt devriminin her anı bir aydınlatma, gerçekleri açığa çıkartma hareketidir. Kürdistan devriminin geliştiği birinci alan zihniyet devrimi alanıdır. Bu gerçeklik kendini en somut ve kapsamlı bir biçimde ondördüncü yıl mücadelesinde bir kez daha ortaya koymuştur. Bu, uluslararası komplonun dost-düşman herkes üzerindeki “Kürt direnişinin artık gelişemeyeceği” biçimindeki etkili zihniyeti kırması tarzında olmuştur.
Bu konuda öncelikle AKP hükümetinin yaşadığı zihniyet kırılmasından söz etmek gerekir. Ondördüncü yıl mücadelesi açığa çıkardı ki, AKP hükümeti artık PKK’nin ve Kürtlerin savaşamayacağını sanırmış. Mücadele hem bu sanıyı açığa çıkardı, hem de bu yanılgılı zihniyeti paramparça etti. Artık AKP yönetimi Kürtlere, Kürt sorununa ve Kürt direnişine biraz daha somut ve gerçekçi yaklaşabilir.
Tabi Kürtler ve Kürt direnişi hakkındaki yanılgılı zihniyet sadece düşmanlarda değil, dostlarda ve hatta mensuplarında da bulunuyormuş. Komploya karşı ondördüncü yıl mücadelesi bu gerçeği de hem açığa çıkardı, hem de bu yanılgılı zihniyeti önemli oranda kırdı. Açığa çıktı ki, komploya karşı yetersiz mücadele bu yanılgılar nedeniyleymiş. Artık Kürt Özgürlük Güçleri ve dostları komploya karşı daha aktif ve başarılı bir mücadele yürütebilir.
Uluslararası komploya karşı onbeşinci yıl mücadelesinin bu temelde daha kapsamlı, başarılı ve sonuç alıcı olacağı, komployu temsil eden İmralı sistemi tasfiye edilerek Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğe ulaşacağı kesindir. Şimdi tüm Kürt özgürlük güçlerinin, Kürt halkının, gençlerinin ve kadınlarının boyun borcu ve yurtseverlik görevi bu tarihi hedefi gerçekleştirmektir.
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika
- Ayrıntılar