Ülke yolu, paha biçilmez kutsal bir yoldur. Ülke yolundan çıkıp, düşman yoluna giden insan tarihi, toplumu ve siyasetine en büyük ihaneti yapmış, o günden bugüne iflah olmamıştır. Birçok kişi, çok zayıf düştü, sesi soluğu çıkmadı. İmkânsız, olanaksız kaldı. Maalesef burada geri kaldı. Şimdi de düşman istediği gibi onunla oynuyor. Neden? Ülke yolundan döndüğü, ucuz bıraktığı için. Bunun için şimdi en büyük görev, ülke yolunu açmaktır. Halkın özgürlüğü için yolu açmak gerekir. Şunu çok iyi bilince çıkarın, eğer ülke yolu yoksa insan ne kadar okumuşta olsa dünyadan hiçbir şey anlayamaz. Ne sevgi olur, ne maddi, ne manevi olarak insan kendini güçlendirebilir. Kimse saygı göstermez, her zaman dünyanın kötüsü olur. Siz şimdi nasıl ki dünyanın kötüsü durumundasınız, ülke dışında da öyle kalırsınız. Bunun için eğer dürüstseniz, kendinize güveniyorsanız ülke yolu size açıldığında büyük bir şans olarak göreceksiniz, paha biçilmezdir. Ben kendim de bunca yıldır bu yoldayım, yüksek okulu da bitirdim, tek başıma bu yola da girdim ve imkansız da olsa, bütün dünya bize düşman da olsa, bu yoldan değerli yol yoktur dedik. Bu yolda ki yaşamdan daha değerli başka bir yaşam yoktur dedik ve şimdiye kadar böyle geldik. Sonuçta ne çıktı, bu yol; güç olma yoludur, şeref yoludur, başarının yoludur, her türlü im-kanın yoludur, kendini yeniden yaratmanın yoludur. İnsanın düşmanını, kendini tanıdığı bir yoldur. Sonuçta insan ülkesine sahip çıkarak bu yaşamın yolunu açabilir.
Şimdi siz ilk önce iflah olmak istiyorsanız imkanlarınız ne kadar küçükte olsa ülke yolunda çok dürüst adımların sahibi olun. Bunun dışında iflah olmanız mümkün değil, bir saygınlığınızın olması mümkün değil. Belki biraz zorluk olur. Siz de görüyorsunuz ki bütün yükü ben taşıyorum, fakat bugüne kadar büyük bir çoşkuyla istekle getirdim. Ülke amacı, ülke de yaşamın amacı, insanda ne kadar büyük bir aşkla gelişirse insan o kadar sağlam yürüyüşün sahibi olur, coşkuyla yürür. Ülkesiz, aşksız insan kurudur, beş para değeri olmaz. Şimdi siz bu kadar zayıfsınız, bu şekilde giderseniz yaşama da sahip çıkamazsınız. Bunun nedeni; ülkenizin yolunda değilsiniz de o yüzden.
İkincisi tabii insan askeri olarak ülke yoluna girer, militan bir kişilikle. Bunun içinde her yönlü eğitim hazırlık gerekiyor. İdeolojik yönden, siyasi yönden, askeri yönden bazı şeyleri öğreneceksiniz. İnanıyorum ki Partimiz büyük dersler veriyor. Bunlar size de ulaşıyor. Siz askeri yaşamı bundan sonra yemek-içmek gibi kendinizde farz bileceksiniz. Yaşınız gençtir, eğer üzerinde durursanız siz çok güçlü birer gerilla, birer asker olabilirsiniz. Bunun dışında da başka çareniz yok. Ben kendim de 40 yıldır askerim, bugüne kadar hiç izinde yapmadım. Bir gün bile demedim eve gideyim, bir tatil yapayım. Başlangıçta ben yalnız askerdim. Halk ordusunda ben yalnızdım.
Şimdi görüyorsunuz milyonlar olduk. Başlangıçta beş kuruş paramız yoktu, bir tek kurşunumuz yoktu. Şimdi görüyorsunuz ki, biz halk ordusu olduk. Bütün bunları biz iğne ucuyla kazıdık, halkın önüne çıkardık, ben yalnızdım. Yoktan vazedildi, yaratıldı bunlar. Şimdi size bakıyorum, hazır olanı değerlendiremiyorsunuz, kendinizi büyütemiyorsunuz. Tabii bu büyük bir kusurdur, eksikliktir. Böyleleri fazla büyüyemezler. Eğer siz güçlenmek istiyorsanız; askeri militan yaşamda önderlik nedir, ne değildir, önderlik insana hangi imkanı sağlar, hangi güçtür, ben kendimi nasıl yaptım, sizin için gerekli olan ilk derste bunları öğrenmektir. Öğrenemezseniz düşersiniz, Kürdistan da mümkün değil yürüyemezsiniz. Bir şansa sahipsiniz, bu şans gerçekten çok değerlidir. Ben yine de bunca yıldır bir gün de olsa ülke dağlarına ulaşmak için sabrediyorum. Ülke dışında on sekiz yılım doldu. Ülke içinde de onbeş yıldan fazla ülke dağlarına ulaşmak için kendimi hazırladım. Bazı arkadaşlarımız gidiyor değerini bilmiyor. Tabii bu onların gafletinden kaynaklanıyor. Bakışlarında hayırlı bir şey kalmamış. Güçlü bir yurtseverliğe sahip değiller. Tabii böyleleri içimizde bir şey yapamıyorlar. Neden yapamıyorlar? İnanç yok, sizden bu şekilde bir şey çıkmaz. Ne zaman sizden iyi bir askeri kişilik çıkar? Ülke yolunda sabırla yürüdüğünüz zaman. Böyle olursa belki sizden güçlü bir Kürt çıkar. Böyle olmazsa bu dünyada bir sesin sahibi olmanız mümkün değil. Yaşamınızın kanunu böyledir.
Yaşamınızın başından bugüne kadar, her zaman nasıl bir sesin sahibi olabiliriz, bunun için ne yapabiliriz? Düşmüş toplumdan uzaklaşacağız, hatta aileden, elden bir şey gelmezse bir güç oluşturacağız dedik. Sizin oluşumunuz bu temeldedir. Neden? Eskiden bir iki kişi bir araya gelemiyordu. Şimdi görüyorsunuz yüzlerce insan toplanabiliyor. Neden? Önderliğe inanç var. İnsan fesat yaşama imkan vermemeli, iddiasız, amaçsız yaşama imkan vermemeli.
Şimdi bakıyorum, hepiniz gençsiniz, size yüzde yüz adınızdan önce gerilla yaşamı gerekiyor. Ne yapıyorsanız yapın. Bunun için kendinizi hazırlamanız gerekiyor. Eğer bir insanın ülkesinden, özgür yaşamından bir şey almasını istiyorsanız siz yaşamınızı bu yola adayacaksınız.
Tecrübeniz var tabii. Bugüne kadar bizi getiren bu yoldan başkası değil. Ben de sizin gibiyim. Bazıları diyor bu mucizedir. Zayıf bir köylüden mümkün değil bir önder çıksın. Bu doğrudur, tarihte örnekleri yoktur, ama Kürtler için bir şey var ki, zengin biri Kürt davasını kabul etmez. Bu bir çerçevedir. Hiçbir zengin Kürt davasını üstlenmez, kabullenmez, hatta küçük bir memur dahi kabul etmez. Kim kabul eder. Ancak çok fakir biri, çok çaresiz bir ortamda bir köyde yaşamış biri kabul eder. Bunlarda çok azdır, olmuyor. Zengin kendi menfaatinde, fakir de bana bir şey olmasın diyor. Fakat biz kendimizi yaptık, görüyorsunuz ki önderliğimizi yaptık. Bu bir mucizedir. Sizin için de büyük bir güçtür. Başka bir biçimde birinin sizi silah sahibi yapması mümkün değil. Hatta size bir iş bile vermezler, bir hammallık bile vermezler. Artık bilmi-yorum yaşamı tanımıyorsanız, tanımayın, kimse size merhaba bile demez. Bunun için ne kadar zor da olsa siz bu yolda çoşkulu ve askeri yaşamda da istenildiği gibi bir disiplinle kabulleneceksiniz. Neden? Bu sizin için bir doğrultudur. Bundan başka yaşam bize kapalıdır, olamaz. Biz önce de çok konuşma yaptık, tekrarlamak istemiyorum, okumanız gerekiyor.
Yine söyleyeyim, siz şimdi ülke hazırlığı yaparken buna çok değer verin, benim de bunca hazırlığım bir an önce ülkeye ulaşmak içindir. Tabii üzerimizde dünya duruyor, keyfime göre değil, benim keyfime göre olsaydı durmaz ülkeye giderdim. Ama bu imkanlar sizin için var ve sizin için çok büyüktür de. Bunun için sonuna kadar bu çizgiyi tutacaksınız. İnsan Kürdistan'da yüzeysel, keyfine göre bir şey yaratamaz. İşte bu önderliğe bir şey gereklidir ki, çok sabırlı ve anlama düzeyi çok yüksek olacak. Tabii insan her zaman düşmanına karşı büyük bir kin de beslemeli, özgür yaşamı çok istemeli, ancak o zaman insandan birşey çıkması mümkündür. Bunun dışında nereye bakarsan bak, çıkış yolu yoktur. Siz şimdi çevrenize bakıp özgür olduğunuzu sanıyorsunuz, fakat özgür değilsiniz.
Siz ülkesinden çıkmış lanetli bir kavim olmakla beraber, düşmanınıza yem olmuşsunuz, siz busunuz. İçinde olduğunuz imkanlar bunu kırıyor, kırmaya çalışıyor, yeni bir şey önünüze koydu. Ben bunun için söylüyorum, sizin gibi kızlara, erkekelere insan ne yapsın ne yapmasın? Ülke yolundan, ülke içi savaştan başka imkan olamaz. Bunun dışında başımıza bela ederiz. Yine tekrarlayayım; zorluğu ne kadar çok olsa da çoşkulu olmak gerekiyor. Neden? Düşmanın verdiği yaşam namussuz bir yaşamdır, kabul edilemez. Eğer kabul ederseniz namussuzsunuz ve sizden hiçbir hayır gelmez. Eskiden söylerlerdi müslümanlığın şartı, işte islamın şartı beştir, kabul eden müslümandır, etmeyen kafirdir. Bizde de böyle olmuş. PKK'nin bazı şartları var. Bunlar yaşamın şartalırıdr. İnsan bunları kabul etmezse kafir gibi olur, cehenneme gider. PKK'nin şartları yaşamın şartlarıdır. Bunun için çok dürüst bir şekilde PKK'nin şartlarıyla yaşamanız gerekiyor. İnsan parayla doymaz, rahatlıkta da rahat olmaz. Düşmanıyla başa çıkamayan, ülkesinde yaşamın yolunu açamayan milyoner de olsa, çok zengin de olsa yine de beş para etmez. Yani getire-lim böyle birini ülke yolu üzerine, görecek ki bundan başka hiçbir işi istemek bizim için haramdır. Bizim için helal olan devrim işidir. Birçok konuşma kitaplarda size verilmiş. Bir çok devrede büyük konuşmalar yaptık. Bunlardan sonuç çıkarmanız gerekiyor. Parti'nin verdiği savaş çok büyüktür. Bundan sonuç çıkarabilirsiniz. Gün be gün savaştır, tecrübeli arkadaşlar yanınızda var. Ülkeye giderseniz kendinizi de güç-lendirirsiniz. Ama yine inancınız başlangıçla bağlantılıdır. Kendinizi askerileştireceksiniz, dağda insan iyi askerileşebilir. Dağlar insanı korur, güçlendirir, bilinçlendirir, ama bunlar çalışmayla, savaşla olur. Dağda kendimi yere atayım dersen, sen ölürsün. Sen bireysel bir yaşama tenezzül edersen ölürsün. Kendini ihmal edersen, dağda sana birşey yapamaz. Bu-nun için size ne gerekiyor, söylediklerimi kendinizde hakim kılacaksınız. Bu şekilde yanınızdan bir çok arkadaş gitti. Biliyorsunuz kimisi kaçtı, kimisi de şehit düştü. Bunun nedeni ar-kadaşlarımız ülkeye gidişte çok hayali yaklaştılar. Gidip gördüler ki, hayal ettikleri gibi değil, açlık var, susuzluk var, kendilerini yapamadılar, daraldılar, bunlar sizin kusurlarınızdır. Bana bakın, yalnız başıma bunca işi nasıl yapıyorum. İmkânsızlıklarla, inançla, amaca bağlılıkla buraya kadar geldim. Bence yaşamın adı budur.
Sizde de bunların hakim olması gerekiyor. Geçmişte giden arkadaşlar gibi yapmayın. O arkadaşların yanlışlığı hayallerinde ülkeyi cennet olarak görmeleridir. Hayır, ülke harabeye çevrilmiş, fakat insan bu harabenin içine girip cenneti yaratmalı. Bu savaşla olur. Düşman bütün ülkeyi kendisi için almış, fakat diğerini harabeye çevirmiş. Biz de kendimiz için ülkemize bakalım. Düşmanın yıktığını biz yapacağız. Bizi kaldıran şeyleri kabulleneceğiz. Bizi yekeden şeylere karşı duracağız.
Rêber APO
- Ayrıntılar
Atina üzeri Avrupa ‟ya çıkış yapmaya çalıştığım 9 Ekim 1998 ve sonrası, özünde modernist paradigmanın bakış açısının şahsımda yaşanan iflasıydı. Çok sığ ve kuşkulu zihniyet yapımı tüm dönüştürme çabalarıma rağmen ülke içi başarılı bir özgürlük gücüne tam ulaştıramamam; bu yönde önümdeki engeller, bir anlamda beni zorunlu olarak uygarlığın yetkin temsil gücü olan Avrupa “ya çıkış yapmaya zorladığı açıktır. Bu gerçeklik bir anlamda da kendi öz gücüne güvensizliğin itirafıdır. Yaşanan tarih, zamansaldık ve mekan olarak derin bir çıkmazı ifade ediyordu. Yaklaşık 20 yıllık (1979-1999) Ortadoğu‟daki çabalarım çok önemli gelişmelere yol açmasına rağmen tıpkı Ortadoğu toplumunun kendisi gibi içinde yuvarlandığı kördüğümü kalıcı çözüme taşımaya yetmedi.
Önümde beliren iki yoldan diğeri olan “Dağdaki savaş”a yönelmem bir olanaktı. Fakat hem çok gecikmiş olmam, hem de silahlı güçlerin kutsal olması şurada kalsın, dejenere olması halinde nasıl arzulananın zıddına sonuçlara yol açtığını görünce, bu alanda kısa ve kolay bir çözüm umudumu adeta köreltiyordu. Bir de mevcut güçler mevzilenmesinde kolay çözümden ziyade, vicdanları körelten bir “öl ve öldür” çengeline takılmış yaşam alışkanlığı, aslında ahlaki ve felsefi olarak da giderek bireylerin yanlış yürüdüğünü ortaya koyuyordu. Dağa yönelmem, belki teknik-taktik anlamda düzeltmelere yol açabilirdi. Ama nihai, stratejik bir çözüme yol açabileceği kuşkulu görünüyordu. Daha çok entelektüel gücüme güveniyor ve tarihi rolümü böyle oynamam gerektiğine dairsürekli bir his ve ilham kaynağı taşıyordum. Kürt ve Ortadoğu toplumu olgusunda gerekli olanın çok kan dökerek sorunları çözme yerine, köklü entelektüel çıkışlara ihtiyaç olduğuna dair kanımı da hiç yitirmedim. Bocalama bu iki eğilim arasındaydı. Kan ölçüleriyle, entelektüel çığır ölçüleri ben de adeta boğuşuyordu. Eğer çok ufak bir fırsat görsem bile entelektüel politik çıkışa ağırlık vereceğimden kuşkum yoktu. Özellikle Filistin-İsrail sorunsalında ki çıkmazlar bana kör şiddetin anlamsızlığını daha da açıklar nitelikte gelişince “şiddet felsefesini” yeniden çözümleme gittikçe kaçınılmaz hale geliyordu. PKK‟nin yaşadığı ve neredeyse önlenmesi zor, yozlaşmış çete anlayışı bu yönlü eğilimimi güçlendiriyordu. Bu gerçekliğin arkasında ise, tüm modern sorun ve çözüm yollarının Avrupa kaynaklı olduğu inancı, Avrupa üzeri arayış gereğini dayatıyordu. Adeta ikiye parçalanıyordum. Sonuç olarak Atina üzeri girişime olanak verilmesi ve Türkiye yönetiminin Suriye üzerindeki ağırlaşan yönelimi bilinen çıkışa yol açtı.
Atina, Moskova, Roma ve tekrar Atina üzeri Kenya-Nairobi‟de sonuçlanan dehşetvari maceranın beni yeniden bir doğuş yapmayla karşı karşıya bıraktığı açıktı. Burada özümün, iyi niyetimin, büyük çabalarımın savunmasını yapmak kişisel olarak fazla anlam ifade etmez. Ortaya çıkan sonuç; sadece bir infaz da değil, bir çarmıha gerilmedir. Başta belirttiğim gibi, suçu hemen Türkiye yönetimine yüklemek ve dünya sistemin Türkiye‟ye verdiği rolü derinliğine ve tüm tarihi kapsamı içinde değerlendirememek, direk ve dolaylı komplocu güçlerin düşündükleri gibi kendilerini gizleme anlamını da taşıyacaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yönelik savunmamda da, bu nedenle günümüzün nasıl bir dünya sistemi olduğunu açıklamaya çalıştım. Bu savunmam, neredeyse hiyerarşik toplum uygarlığı içinde erimiş durumda bulunan Kürt varlığını, olgusunu tarih içinde ve tüm yönleriyle ortaya koymayı amaçlıyordu. Bir sorunu doğru ortaya koymanın çözümün yarısı olduğunun bilinciyle bu çabayı harcadım. Bu çaba, son Irak işgalinde de görüldüğü gibi öngörülerimi şahane bir biçimde doğrulamakla kalmadı, olası çözüm olanaklarını da hem arttırdı, hem açık hale getirdi. Sistemin çarmıha germe, Prometheusvari bir kayalığa çivileme yöntemi, klasik veya mitolojik çağlardaki sonuca pek benzemiyordu. Kapitalist dünya sisteminin “küresel taarruzuna” karşı halkların da “küresel demokrasi” arayışını güçlendirmek ve Kürt sorununun çözüm yollarını da yakalamak imkan dahiline giriyordu. Özellikle “İmralı tek kişilik tutukevi” sürecim; tarih boyunca alışılan çürütmeye karşın, hem felsefi hem pratik bilimsel bir çözümün sadece şahsım ve Kürt halkı için değil, tüm insanlık için çıkış bulabileceğini kanıtlıyordu. Demek ki tüm geçmişimi suçlamamın doğru olmadığı, diri ve haklı bir özün mevcudiyetini koruduğu da gerçeğin diğer bir yanıydı. O halde daha önceki savunma ve açıklamalarımı tamamlar nitelikte önemli bazı hususları açmam büyük öneme sahiptir. Teorik tespitlerimin Helen, Türk, Kürt olgularında sınanması daha da aydınlatıcı olacaktır.
Hatanın temelinde devlet, siyaset ve kaynaklandıkları çağdaş kapitalist sistem ve ona alternatif olarak çıkan “reel sosyalizme” yaklaşım rol oynar. Genelde hiyerarşik uygarlığı, özelde onun en gelişmiş biçimi olan kapitalist sistemi ve ona alternatifi olarak doğduğu iddiasında olan reel sosyalist uygulamaları, inanç yanı ağır basan bir biçimde dogmatik olarak değerlendirmeyi aşamadığımı kabul etmek durumundayım. Sürekli “bilimsel sosyalizm” kavramını kullanmam ve çok çaba harcamama rağmen istenen yaratıcı sonucu doğurmadı. Genellemeci ve ezberci kılıfı yırtamadı. Sistemlerin resmi tahlil düzeylerini aşamadı. Sosyalizme ilk adımları attığımda tesadüfen elime geçen “Sosyalizmin Alfabesi” adlı kitabı 1969‟da okuduğumda kendi içimde şöyle dediğimi hatırlıyorum: “Muhammet kaybetti, Marks kazandı.” Özde ne kadar farklı ideolojik önderlikler olsa da, benim açımdan Marksizm‟de de var olan dogmatik düzeyi aşacak kadar bir dönüşüme yol açamadı. Bir dogmacı tarzdan diğerine objektif olarak yuvarlanıyordum. Şüphesiz Ortaçağın güçlü devrimci ideolojisi İslam‟la yeni çağın kapitalizmini aşma iddiasındaki Marksist sosyalizm arasında önemli farklar var. Fakat sorun, bu gerçekliği somutluk içinde değerlendirebilmektir. Bu da yetkin bir tarihsel bilinci şart kılar. Ancak düzeyimiz Semitik bir tarih anlayışını aşamıyordu. Kaldı ki reel sosyalizme geçit veren Marksizm‟in temelde hiyerarşik toplum uygarlığını aşamadığı, dolayısıyla temel iddiası olan sınıflı toplumu aşması şurada kalsın, onun vahşi bir biçiminin doğmasına katkı sunduğu da açığa çıkan diğer bir yanıdır. Ortadoğu toplumun da donuk olarak şekillenen kişiliğe tam bir Marksist cila vurmanın çelişkiyi çözme gücü şurada kalsın doğru yakalama gücüne bile ulaşmayacağı açıktır. Ortadoğu özelinde hatta dünya genelinde yaşanan geleneksel sağ-sol veya yerleşmiş milliyetçi, dinci söylemlerin son tahlilde kapitalizmin ideolojik dağarcığında yer bulacakları sıkça yaşanmış bir gerçekliktir. Reel sosyalist sistemin 1990‟lardaki kapsamlı çözülmesi buna en iyi örnektir. İdeolojik dönüşümü bu yıllarda hızlandırmak gerekirken, artan tıkanma etkenleri durumu daha da ağırlaştırdı. Bir söz vardır “insanlar ancak uçurumun kenarında kanatlanır.” Benim için de yaşanan gerçeklik buydu. Sistemin tüm acımasızlığıyla ve gerçek özüyle saldırısı karşısında temel insanlık ve arkasındaki doğal gerçekliği yakalamak ancak kanatlı düşünmekle mümkündü. Biraz da bu yaşandı.
İdeolojik dönüşüm ve gelişmem en açık sonuçlarını şüphesiz çağdaş siyaset, devlet ve kaynaklandıkları uygarlık çözümlemesinde ifadesini buldu. Çocukluktan beri yükselmeyi hep devlet katında arayan bir yolculuğa çıktığımızı samimiyetle itiraf etmeliyim. Devrimle devlet yıkma farazilerimiz bile, yine kendi devletimizi kurmaktan öteye gidemiyordu. Tuzak buradaydı. „Devletçi ideoloji‟ ler benim açımdan artık çözümlendikleri kadarıyla tamamen bir kurtuluş aracı olamazlardı. Kapitalist, sosyalist, ulusal üniter ve federalist demokratik sınıf devletleri hiyerarşik toplumun din, cins, etnisite, çevre, sınıf sorunlarını çözmek şurada kalsın, bu sorunların bizzat kaynağı durumundadırlar. Çözümü her bakımdan bu kaynağın dışında aramak ve ta neolitik toplumdan beri çakılmış kalmış halkların, bireyin ve tarih boyunca ailenin içine sıkışmış bulunduğu konumundan, dağ başında ve çölde hala direnen aşiret olgusuna, din cemaatlerinden kadının bin bir kılıfa bürünmüş objektif direnme gerçekliğiyle, toplumun temel kurumlarını savunmaktan, bireyin yitik özgürlüğünü yakalamaya kadar çok yönlü bir “yeni yol” arayışına dayandırmak gerektiği temel bir öneme sahiptir. Çevreyi, ekolojik dengeleri alt üst eden toplum ve sınıflı uygarlıktan; bilimle sıkı işbirliği temelinde ekolojik toplum arayışıyla çıkış aramak ertelenmez bir görev durumuna gelmiştir. Marksizm‟in körüklediği köle–serf-işçi yüceltmesini kabul etmeyen bir sınıf anlayışı da bu arayışın vazgeçilmez bir eksenidir. Kullaştırmayı, serfleştirmeyi, işçileştirmeyi bir aşağılanma olarak gören ve her koşulda bizzat bu olgulaşmalara karşı direnmeyi esas alan bir „sosyalizm‟ anlayışı aranmak durumundadır. İyi köle, iyi serf, iyi işçi olamaz. Üç kategori de insanlıktan, özgürlükten düşüşü ifade eder ve özgürleşme esas alınıyorsa, bu olgulara sürekli karşı konulması gerekir. Dolayısıyla bu olgulaşmaya karşı direnen her toplumsal olguya, daha bir yücelikle bakmak gereği vardır. Bu nedenle binlerce yıllık dağ başında, çöllerde, orman kuytularındaki etnisitede, ailenin ezilen cinsi kadında yaşanan muazzam direnmeler köleliğin, serf ve işçinin direnmelerinden kat kat daha eski, derinlikli ve yücelikli olgulardır. Yeni toplum, felsefe ve uygulamalarımızı bu esaslara dayandırmalıyız. Binlerce yıllık peygamber, bilge gelenekleri, Marksist, liberal, çağdaş direnişlerden belki de binlerce kez daha zengin içerikli ve hacimli sosyal olgulardır. Ancak kapsamlı bir tarih-toplum çözümlemesine konu olabilecek bu olgusal yaklaşımlara dayalı temel toplumsal ve doğasal felsefeyi, kendi açımdan en genel bir ifade olarak “demokratik ve ekolojik toplum” olarak değerlendirdim. Bir çözüm hedefi olarak belirlemeye çalıştım.
KÜRT HALK ÖNDERİ ABDULAH ÖCALAN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Mayıs günü saat 10:00'da Erzurum'un Karayazı ilçesine bağlı Reşoyê Sıdık ve Elîyê Kiça köyleri çevresinde işgalci T.C ordusu çok sayıda zırhlı aracın katılımıyla bir operasyon başlatmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 Mayıs günü saat 11:00 - 13:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi üzerinde İran ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Mayıs günü saat 08:00 - 09:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke alanı sınır hattı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Türk ordusunun Kürdistan da yürüttüğü askeri hareketlilikler yoğunlaşarak devam ederken birçok bölgede çatışmaların yaratılması amacı ile pusulamalar yapılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. Şengal direnişi kapsamında Gerillalarımız tarafından 30 Nisan günü saat 13.30'te da Tepe Alisorge de ve 1 Mayıs bugün Suka Jer mahallelerinde suikast eylemleri yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Nisan günü saat 09:00 - 10:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi sınır hattı üzerinde İran ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşu gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Şengal'de direniş güçlerimiz tarafından çetelere karşı sürdürülen eylemler kapsamında;
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Nisan günü saat 14:30 - 15:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke alanı sınır hattında ve 28 Nisan günü(bugün) saat 01:00'de Zap bölgesi üzerinde işgalci T.C ordusuna ait savaş uçaklarının hareketliliği yaşanmıştır.
- Ayrıntılar