TTP harflerini okuyunca, hemen aklınıza; koyu gri renkte ve girişinde “Türkçe Konuş, Çok Konuş” yazılı bir pankartın asılı durduğu devlet dairesi gelmesin!
TTP yani; Tactics Techniscs Procedures’muş!!! Bu TTP’yi Türkçeye çevirirsek, daha doğrusu Türkçeleştirilmiş İngilizcesiyle okumaya çalışırsak; Taktik Teknik Prosedürler oluyor…
Hazır yazının girişinde Türkçe konuş çok konuş noktasına değinmişken, bu TTP sayesinde Türkçenin çokluğundaki İngilizceye de ince bir nümayiş de bulunmuş olduk…
Peki, halen bu TTP’nin ne olduğunu anlamaya çalışanlar vardır muhakkak! Biz onlara daha orijinal bir nitelemeyle açıklamaya çalışalım. Bu TTP var ya; kelimenin tam anlamıyla zurnanın son deliği, anasının gözü!
Aslında bazıları abd’li büyükelçinin yaptığı bu açıklama ve ardından Erdoğan tarafından verilen yanıtta kullanılan kelimeler üzerine yeni bir tartışmanın ve hatta yeni bir sürecin başladığını düşünüyor olabilir.
Zaten bu tipler bu düşüncelerle ve benzeri söylemlerle sürekli kendi dünyalarında bir nütasyon halindedirler de, neyse! (bu biraz farklı bir konunun yazısı oluyor, biz tekrar kendi konumuza dönelim)
Abd’li büyükelçi ne demek istedi? Yani gerçekten de bu söylemlerin aslı astarı var mı?
Belki bu yönde girişimlerde bulunulabilir, belki bu yönde çeşitli görüşmeler devam ediyor olabilir, belki bu yönde çeşitli hazırlıklar ve çeşitli kuvvetler hazır kıt’a bekletiliyor olabilir.
Bunların hepsi belki ile başlayan ve şu an itibariyle varsayımların dışında herhangi bir gerçekliği olmayan tartışmalardır. Ondan dolayı elçinin sözlerini bu yöne çekmek ve bunlar üzerinden bir psikolojik ortam hazırlamaya çalışmak;
Kesinlikle PKK’ye yönelik etki de bulunmaz! “-hatta devletler bu tür hazırlıklarını hiçbir şekilde dışarı sızdırmazlar”
O zaman geriye kalan neyse onun üzerinden konuya yaklaşmak daha makuldür.
Geriye ne kaldı diye sorulabilir bu aşamada!
Geriye bizim demeye çalıştığımız gibi zurnanın son deliği kaldı!
Elçinin söylemeye çalıştığı bu; “…. Her türlü istihbarat paylaşımında bulunduk, hatta ladin tarzı bir formülü de masaya yatırdık” demesi aslında verilen bir destekten ziyade, diplomatik olarak elçinin Türkiye’ye duyduğu illallah’lık ruh halini yansıtıyor.
Özcesi abd’li elçi; her şeyi yaptık, ne dediyseniz yaptık hatta daha fazlasını vermeye çalıştık, ama size yaranamadık. Halen daha fazlasını istiyor ve bizim politikalarımızda sürekli bunu ön plana çıkarıyor, dosyanın ilk gündemine bunu alıyor ve masaya bunu sürüyorsunuz demeye çalışıyor.
Yoksa gerçekten de işin ciddiyetine yönelik bir yaklaşımı olsa; sözünü ettiği konuların muhatapları kesinlikle gazetelerin Ankara temsilcileri değildir.
Daha farklı ambiyanslarda ve muhataplarıyla bu konuları konuşurdu elçi! Demek ki, arada inceden de olsa bir serzeniş ve yaşanan tıkanmanın dışavurumu var!
Hatta elçinin gazetecilerle yaptığı bu konuşma; üstü kapalı bir şekilde şikâyettir.
Abd’li elçi bu açıklamasıyla;
Devlete sunulan imkanlara rağmen, Türkiye’nin başarısız olduğunu,
Abd’den de daha fazla bir şey istemelerinin anlamsız olduğunu,
İlan etmiş oldu!
Bu mesajı en iyi anlayan ise; Erdoğan oldu!
Konuya ilişkin yaptığı açıklamaya; “… metni ve elçinin açıklamalarını okudum” diyerek başlamıştı. Herhangi bir aktarım ya da ileti yok! Direk okuma ve karşılaşma söz konusu, belki bundan dolayı da iyi anlamış olacak ki; “ladin evde, bizimkiler dağda, mağaralarda” demeye getirdi!
Yani ikisi arasında arazinin beşeri yapısındaki farklılıkları dile getirdi ve bunların göz önünde bulundurulmasına vurgu yaptı.
Ondan dolayı da ikisinin birbirinden farklı olduğunu vurguladı Erdoğan! Abd’li elçinin gazetecilerle yaptığı söyleyişi ve Erdoğan’ın verdiği cevap bize; Abd ile Türk devleti arasında yaşanan hafif gerginliği de gösterir nitelikte!
Geçtiğimiz dönemde abd’ye daha güçlü keşif uçakları ve tam donanımlı pradetör’ler konusunda serzenişte bulunan türkiye’ye, elçiliği üzerinden abd’nin verdiği cevap da bu oluyor; size her şeyi verdik daha ne istiyorsunuz?
Türkiye yönetimi ve malum çevreler bu gerçeği görerek ne istediğine bir daha mı bakacak, yoksa TTP ile tartışmalara Türkçeleştirilmiş İngilizcesiyle katılarak nütasyonlarına devam mı edecekler?
Önemli olan bu, gerisi ise bazılarının da fark ettiği gibi gerçekten de “boş sözler!!!”
Jan Ararat
- Ayrıntılar
Uzmanlar, analizciler, araştırma merkezleri, mit’i, emniyeti, ordusu ve artık ne kadar böyle kendince kendini akılı sanan devletin özel güvenlik birimleri varsa hepsinin ortak ‘tespiti’: PKK eylemleri kışında sürecek.
Bu tespiti yapanlar ne kadar da büyük araştırmalar ve incelemeler içerisinde olduğunu bir bilseniz. Ne kadar da yoruluyorlar. Ne kadar da istihbari bilgiyi irdeledikten sonra bu sonuçlara ulaştığını bir bilseniz. Muazzam yorucu bir çalışma, muazzam emek yoğunluk bir iş ve tabii birde muazzam bir beyin emeği…
Ekranlarda, gazetelerde, internet sayfalarında okuduğunuzda bu yukarıda sıraladıklarımızın tümü adeta bu “uzmanların” tümü böyle bir görüntü veriyorlar. Ne kadar da “büyük şifreler” çözdüklerini yansıtmaya çalışıyorlar. Böylelikle kendilerine birer ekmek kapısı bulmuş oluyorlar. Hem de uzman olarak, hem de bilirkişi, hem de stratejist, hem de araştırmacı, hem de ne kadar böyle sıfat varsa bunların tümünü hanesine yazdırarak bunları yapıyorlar.
Açıkça söyleyelim, böyle tellallara ihtiyaç yoktur. Hele hele halkların paralarıyla geçinen şehit Dr. Baran yoldaşımızın deyimiyle “Sünepelere” gerçekten de hiç ihtiyaç yoktur.
Özgürlük hareketi olarak yaptıklarımızı alenen belirtiyoruz. Yapacaklarımızı da açıkça hiçbir gizliliğe başvurmadan söylüyoruz. Doğru ya da yanlış ama böyle öğrendik ve böyle yapmaya da devam edeceğiz. Belki de özüyle sözü bir olmanın gereğidir.
Bunun için diyoruz ki sizin o çok para harcadığınız stratejistlere, uzmanlara, tellallara, araştırmacılara ve bilirkişilere ihtiyacınız yoktur. Alın özgürlük hareketinin görüşlerini dile getiren yayınları, ya da kısmen de olsa özgürlük hareketinin söylediklerini dile getiren medyayı orada bu tüm insanların ölümü üzerine para kazananların hiçte büyük araştırmacı olmadıklarını göreceksiniz.
Nedeni basittir. Araştırılacak bir şey yoktur. Derinlerde seyreden hiç bir şey gerçekten de yoktur. Her şey apaçıktır. TC devleti faşizmi doludizgin yürütüyor. Yaklaşık 10 bin Kürt siyasetçisi, sivil toplumcusu, sanatçısı, avukatı, gazetecisi, sağlıkçısı, sendikacısı, kadın aktivisti derken ne kadar duyarlı Kürt varsa hepsini yargısız bir şekilde zindanlara tıkamıştır. Kürt analarına, kadınlara ve gençlere faşizanca yönelmektedir. Seçilmişlerine o kadar hakaret edilmektedir. Kürdistan’ın coğrafyası adeta değiştirilmektedir. Doğası tahrip edilmektedir. Ormanları yakılmaktadır. Dili yasaklanmakta hatta hakaretlere maruz kalmaktadır. Derken gerillasına kimyasal gaz kullanmakta. Ve birde Kürtlerin kültürel soykırımını hızlandırmak için ellerinde ne kadar imkan varsa hepsini devreye koymaktadırlar. Ve tabii bir de bu halkın önderliğiyle bir yıldan çok aşkın bir süredir hiçbir görüşme yaptırılmadığı gibi dünyanın en büyük linçini ona karşı yürütmektedirler.
Tüm bu nedenler ortada dururken herhalde bu halk için yola çıktığını iddia eden bir gerilla hareketi artık kış değil, zemheri de olsa bu kadar faşizanca yönelimi kırmak için ve var olan durumu tersine çevirmek için kesintisiz direniş içerisinde olacaktır. Bu durum bu kadar açıktır.
Ve tabii birde bu halkın gerillası artık sadece gerilla hamlesini Kürdistan’la sınırlı tutmayacak ve tüm Türkiye sathına yayacaktır. Bu durum da bu kadar açıktır.
Evet, durum bu kadar açık iken, uzman geçinen tellallara ihtiyaç gerçekten de yoktur. En iyisi bizi bizden dinleyin ve öğrenin.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Demokratik Kamuoyuna ve Tüm Kürt Kadınlarına!
Kadın ordumuzun öncü militanlarından ve Komutanlarından olan Gülnaz Karataş (Beritan Hevî) yoldaşımızı şahadetinin 21. yıldönümünde büyük bir minnet ve saygıyla anıyoruz.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
22 Ekim günü saat 14.30’da Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Gırana karakoluna yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Tüm hedeflerin etkili vurulduğu eylemdeki ölü ve yaralı asker sayısı tespit edilememiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 20 Ekim günü işgalci TC ordusunun Muş’a bağlı Kızılağaç, Zengok, Kozmê alanlarında kobra helikopterler ve zırhlı araçlarla düzenlenen yoğun bombardımanlar ardından başlattığı operasyon 23 Ekim günü geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Ekim günü saat 16.00’da Şırnak’tan Osyan karakoluna giden skorsky tipi 1 helikoptere yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Vurularak ağır darbelenen skorsky helikopter Şırnak’a geri dönerek acil iniş yapmak zorunda kalmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Ekim günü Ağrı'nın Eleşgirt ilçesinde gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen eylem ardından işgalci TC ordusu tarafından Kosedağ, Çerkez Köy, Çat, Dahar ve Xanê köyleri ile Çemçê alanında bulunan Kalo Vadisine yönelik olarak başlatılan operasyon halen gizli birliklerin keşif ve pusulamaları şeklinde devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Kürtlerin birinci paylaşım savaşından bu yana ilk kez kendileri için bu denli müsait bir konjonktür yakaladıklarını yüreği ve aklı sağlam atan her sosyal bilimci ve analizci dile getiriyor.
Birinci dünya savaşı sonrası param parça edilen Kürtler, giderek bu parçalı duruşu aşacak ortamı yakalıyorlar. Sadece parçalı duruşu aşma da değil, Sykes-Picotla adeta Ortadoğu’yu dizayn eden emperyal projeyi tersine çevirerek bu kez yok sayılmayı aşarak hem emperyal projelere geri adım attıracak hem de kendi özgürlüğünün yolunu açacak adımlarla ilerliyorlar.
Arap baharı diye dile getirilen Arap Devriminin esas esin kaynağı aralıksız olarak Kürdistan’da Kürt halkının 22 yıldır sürdürdüğü direnişten aldığını Ortadoğu’yu bilen her bilimci dile getiriyor. Arap Devrimi ise esasta yukarıda dile getirdiğimiz Sykes-Picot anlaşmasıyla Arapların param parça edilmesine karşı ilk kez gösterilen ciddi karşı duruşu ifade ediyor. Bu ise sözün tam manasıyla bir devrimdir. Başka emperyal odaklar istedikleri kadar bu devrim dalgasını tersine çevirmeye çalışsınlar, istedikleri kadar kendi lehlerine çevirmek istesinler, bir kere tarih Ortadoğu halklarına yürü ya kulum demiştir.
Bu yürüyüş artık sıradan bir yürüyüş olmayacaktır. Bu yürüyüş artık halaylı zılgıtlı bir yürüyüş olduğu kesindir. Bir bir despotik rejimler aşılmaktadır. Kalanlar da aşılacaktır. İsterse dediğimiz gibi Libya örneğinde olduğu gibi emperyalistler kendi sistemlerini oturtmak için iradesi sıfır olan işbirlikçileri öne versinler, halklar bir kere ayaklanmışlarsa ve yürüyüşe geçmişlerse onların önünü tutacak herhangi bir bent olmayacaktır. Olamayacaktır.
Araplar kendi yolunu adım adım çizeceklerdir. Araplar yirminin üzerinde devlete parçalanarak tarumar edildiler. Kürtlerin yurdu ise 4 sömürgeci devletin arasında paylaşılarak, işgal edilerek tarumar edildi. Araplar bu parçalanmaya son diyor. Kürtler ise bu parçalanmaya 30 yıldır son demişlerdir. Ne var ki 30 yıldır büyük bedeller vererek mücadele eden Kürtler her zaman uluslar arası konjonktürden dolayı hep ötelendiler. Hep itildiler ve dıştalandılar.
Ancak artık öyle tarihi bir an’a gelinmiştir ki, geri dönüş yoktur. Ya Kürtler özgürleşecek ya da yüz yıl daha köle olarak yaşayacaklardır.
Kürtler yüz yıl daha kölece ve köle olarak yaşamamak için Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde yeni bir direniş dalgası başlatmışlardır. “Özgürlük Hareketi olarak dördüncü stratejik mücadele döneminde devrimci halk savaşı temelinde yürüttüğümüz çok yönlü mücadelemizin en kritik dönemindeyiz. Ya Önderliğimizin ve halkımızın özgürlüğüne dayalı Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştireceğiz ya da belki de yüzyılda bir yıl yakalanabilen bir devrim fırsatını kaçıracağız. Bu kader tayin edici süreçte bölgesel, ulusal açıdan oluşan koşulların da açığa çıkardığı tarihi sonuçları doğru değerlendirirsek halkımız yıllardır özlemini çektiği siyasi statüsünü kazanabilecektir” diyor PKK.
Kürt halk önderliğinin dile getirdiği gibi: “‘Üçüncü Dünya Savaşı’ diyebileceğimiz bu süreç, PKK’yi tıpkı uygarlık tarihinin şafak vaktinde Zagros-Toros eteklerinde Proto Kürtlerin oynadığı rolün bir benzerini bu sefer sınıfsız, devletsiz, ekolojik kent, kârsız ekonomi ve demokratik toplum doğrultusunda yeni uygarlık ve demokratik modernite lehine oynamaya aday kılmaktadır. PKK kendini baştan beri bu tarihsel role uygun olarak tanımladı. Birçok eksiği ve yanlışı olsa da, fırtınalı geçen son otuz yılı bu rolünü oynayabileceğini kanıtlamıştır. Seslendiği Kürdistan halkı kendisine olumlu yanıt vermiştir. Kürdistan artık eski mezar sessizliğinde değildir. Önümüzdeki süreç ister barış ister savaşla kazanılsın, sonuç demokratik ulusların inşa çağı olacaktır. Böylece binlerce yıldır süren sınıflı, kentli ve devletli uygarlık oyunlarının kan deryasına çevirdiği, kabilelerin, dinlerin, mezheplerin ve ulusların birbirini boğazladığı Ortadoğu uygarlık kültüründe, demokratik ulusların bütünlüğü üzerinde yükselen demokratik modernite çağı olacaktır.
…Otuz yılı aşkın bir tecrübeye sahip olan PKK’nin ideolojik ve politik kılavuzluğu, halkın devrimci savaşımla denenmiş güçlü desteği, öz savunmayı her alanda yapabilecek askeri gücü, geniş iç ve dış ilişki ağları KCK’nin demokratik ulusu inşa etmesine, yönetmesine ve korumasına imkân vermektedir. Bu yol bir daha eskiden yaşanan tıkanmaya uğramayacaktır. Devlet ulusçuluğunu değil demokratik ulusu hedeflediğinden, her zaman çözüm ve barış yanlısı, ulus-devlet güçleriyle diyalog ve müzakereye açık olduğu gibi, bunda başarılı olmazsa kendi asli yolunda öz güçleriyle demokratik ulusu başarıyla inşa etmeyi sürdürecek, yönetmesini ve korumasını bilecektir.”
Bir Türkiyeli aydının dile getirdiği gibi:
“Ve “ütopya” gerçeğin zaman ötesine geçişidir. Kürt halkı, “Ortak Ortadoğu Evi’nin eşit haklı üyesi olmak istiyor. Bu “kapitalist moderniteye” karşı “emeğin birliği” ile kapitalist sömürgeci paylaşım savaşlarına karşı “halkların birliğini” temsil ediyor. Kürt halkının böyle bir hayali var.
Bu büyük hayal tek bir halkın hayali olduğu zaman “hayal” olmaya mahkumdur. Ondandır ki, bu “hayalin” Türk, Arap, Fars, Ermeni, Yahudi, Rum, Gürcü, Çerkez, Laz diğer sahiplerinin ortaya çıkması gerekiyor. Ortadoğu’nun tam merkezindeki “çok parçalı” Kürdistan’da başlayan devrimci süreç, adım adım, işte bu “hayali”, ya da “ütopyayı” gerçeklik dünyasına doğru taşıyor.”
Evet, bu yüzyıl Kürtlerin Ortadoğu halklarıyla hayallerini gerçekleştirecekleri bir yüzyıl olacaktır. Konjonktür buna çok mu ama çok uygundur. Sömürgeciler ilk kez bu kadar parçalıdırlar. Yine ilk kez Türkiye’de bu kadar dibe vurmuş bir iktidar söz konusudur. Ve tabii ilk kez Kürtler Türk ve bölge halklarıyla bu kadar güçlü bir konumu yaşıyorlar.
Ancak tehlikeler yok mu? Hem de çok fazla vardır. Bu tehlikelerin aşılmasının iki temel ayağı ve yine bu ayakları güçlendirecek maddeleri vardır.
İki temel ayakların biri Kürtlerin kendi aralarındaki birliktelikleridir. İkinci ayak ise yaşadıkları ülkelerde o ülkelerdeki halklarla ortaklaşmayı yakalamalarıdır. Örneğin söz konusu Türkiye ise, Türkiye halklarıyla mutlaka ama mutlaka güçlü demokratik örgütlerle bir araya gelmeleridir.
Kürt halk önderliği Kürtler arası ayak için: “Dolayısıyla Kürtler arasında bütünsel bir diplomasiyi geliştirmek temel ulusal görevlerdendir. Bunun için Demokratik Ulusal Kongre’yi gerçekleştirmek Kürt diplomasisinin en hayati görevidir. Demokratik Ulusal Kongre hem tüm Kürt örgütleri ve şahsiyetlerinin temel hedefi olmalı, hem de Kongre’nin bir an önce gerçekleştirilmesiyle ona dayalı tek ağızdan konuşan, tek politikası olan, kurumlaşmış bir Kürt diplomasisi gerçekleştirilmelidir” diyor.
Evet, tehlikelere karşı halkların demokratik ulus temelinde birliktelikleri şarttır. Ve bu şartın gerekleri yerine getirilirse gerçekten de bu yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacaktır.
Evet, “yüzyılda bir yıl yakalanabilen bir devrim fırsatını” kaçırmamak için ve hayallerin gerçek olması için tüm Kürdistanlı ve duyarlı Ortadoğu gençlerini Kürdistan dağlarına davet ediyoruz.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Ekim günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Geliye Doski alanında gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen eylemler ardından işgalci TC ordu askerleriyle gerillalarımız arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, bu eylem ve çatışmaların bilgileri kamuoyuyla paylaşılmıştı.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 18 Ekim günü Dersim’in Mazgirt ilçesinde inşaatına devam edilen askeri amaçlı Patar barajının yapımını üslenen Limak şirketine ait 2 araç gerillalarımız tarafından imha edilmiştir. Eylem ardından işgalci TC ordusu tarafından eylemin gerçekleştiği alan çevresinde kısmi bir operasyon düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar