Kemal Burkay nihayet HAK-PAR genel başkanı oldu. Böylece de onbeş aydır oynanan bir oyunun sonuna gelindi. Neden mi? Zaten HAK-PAR’ın esas genel başkanı ve ideoloğu Kemal Burkay’dı. Fakat bir süre açıktan değil, gizliden ve geriden partiyi yönetmeyi tercih etti. Elbet bunun da bir amacı vardı. Bayram Bozyel ise fukara bir emanetçiydi. Emanetçi başkanlar hiçbir yerde partiyi geliştiremediler. Bayram Bozyel de bu akıbeti yaşamaktan kurtulamadı.
İşin ilginç tarafı, bir dönem HAK-PAR içinde dışa vuran Kemal Burkay karşıtlığıydı. Bazı kişi ve çevreler Kemal Burkay’a yönelik söylemedik söz bırakmıyorlardı. Hatta HAK-PAR yönetimi bile Kemal Burkay ile mesafeli görünmeye çalışıyordu. HAK-PAR ile Kemal Burkay’ın hiçbir ilişkisinin olmadığını söylüyorlardı. Özellikle 12 Haziran 2011 seçimi öncesi görüntü böyleydi. Demekki hepsi yalan ve bir oyun gereğiymiş! HAK-PAR’dan ayrılan bazı kişiler dışındakilerin durumu böyleymiş.
Elbette bu oyunun iki boyutu var: Bir AKP boyutu, bir de HAK-PAR boyutu. Bilindiği gibi, Kemal Burkay otuzbir yıl boyunca sözde sürgün yaşadığı Avrupa’dan 2011 yılının Ağustos ayı başında Türkiye’ye döndü. Türkiye’ye girerken İstanbul’da vali karşıladı. Birkaç gün sonra AKP’nin bakan ve milletvekilleri ziyarette bulundu. Dahası AKP yanlısı medya günlerce ve aylarca neredeyse Kemal Burkay özel yayını yaptı. TV kanalları arasında stüdyo stüdyo dolaştırıldı.
Tabi laf gelimi Kemal Burkay’a birçok konu soruluyordu. Fakat can alıcı olan ve işin püf noktasını oluşturan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK üzerine olanlardı. Kürt Halk Önderi’ni ve PKK’yi yeren yalan yanlış bir cümle koparabilmek için medya her şeyi yapıyordu. Özellikle PKK’den ayrıldığı hususları belirtmesi, PKK için “Terörist” demesi ve “Silahlı mücadelenin zamanının geçtiğini” söylemesi için, deyim yerindeyse kırk dereden su getiriyordu. Kemal Burkay istenenleri yapınca da program amacına ulaşıyor ve programcılar adeta mest oluyorlardı.
Haftalar ve aylar adeta bir Hacivat-Karagöz oyunu gibi böyle geçti. Kuşkusuz AKP bu oyunu boşuna oynatmıyordu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Kürt sorunun demokratik-siyasal çözüm zemini kalmamıştır” diyerek geri çekilmişti. PKK, “Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü devrimci halk savaşıyla gerçekleştireceğim” diyerek yeni bir direniş süreci başlatmıştı. Bunlara karşı AKP, topyekûn özel savaş konseptiyle saldırı yürütüyordu.
İşte bu topyekûn özel savaş saldırısı için AKP’ye yeni yeni figüranlar gerekiyordu. Bunlardan birincisi ve en çok umut bağlananı Kemal Burkay oldu. Nitekim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la avukat görüşünün sona erdiği hafta Kemal Burkay Türkiye’ye getirildi. AKP yandaşı medya tarafından “Yeni Kürt Lider” diye Türk ve Kürt kamuoyuna sunuldu. Böylece Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a rakip bir Kürt lider bulunmuştu! Kürt Halk Önderi’ni ve PKK’yi kötüleyerek AKP’nin topyekûn özel savaş değirmenine su taşıyacaktı.
Kemal Burkay’ın bir siyasal parti lideri olarak değil de, bağımsız bir aydın kimliğiyle hareket etmesi, AKP’nin PKK’ye karşı yürüttüğü özel savaş politikalarına daha uygun düşüyordu. Bu kimlikle daha inandırıcı olur, PKK tabanını etkileyebilirdi! Fazla siyasal söylemi öne çıkarmaz, böylece Türk faşist-sömürgeciliğini rahatsız etmezdi. Bütün bunlar da PKK ve Önder Abdullah Öcalan’a karşı “Yeni Kürt Lider” imajına daha uygun düşerdi!
Özetlersek, demekki Kemal Burkay AKP’nin PKK’ye ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı yürüttüğü topyekûn özel savaş planının bir parçası olarak Türkiye’ye getirildi. Verilen bu görevde “Daha etkili ve başarılı olabilsin” diye onbeş ay gibi bir süre “Bağımsız Kürt aydını” kimliği içinde tutuldu. Bu süre boyunca AKP’nin yürüttüğü topyekûn özel savaş konseptinin bir parçası oldu ve ona hizmet etti. Bu bir oyundu, AKP’nin özel savaş oyunu.
Şimdi Kemal Burkay’ın HAK-PAR genel başkanı olmasıyla bu oyunun sonuna gelinmiş oldu. Nitekim Kemal Burkay artık bir parti başkanıdır, yani aktif siyasetçidir. Siyasal partileşmede ayrı bir taraftır. Başkanı olduğu parti PKK ve Önder Abdullah Öcalan karşıtıdır. Dolayısıyla artık Kemal Burkay’ın sözü HAK-PAR’ın inandırıcılığı kadardır. O da Kemal Burkay adı ve etkisinin yok olması demektir.
Peki AKP, Kemal Burkay kozunu neden elden bırakmıştır? Kozun bir etkisi ve değeri kalmamıştır da ondan. PKK’nin ve Kürt halkının geliştirdiği özgürlük mücadelesi ve aktif direniş, zaten fazla bir gücü olmayan Kemal Burkay’ı tümden bitirerek adeta posasını çıkartmıştır. Zindanda ve dağda direnişin bu kadar boyutlandığı bir ortamda, Kemal Burkay’ın “Direnmeyin, teslim olun” sözlerini kim dinler? Tam kırk yıldır “Silahlı mücadele zamanı değildir, bırakın silahları” biçimindeki tekerlemesine kim inanır?
Bu nedenledir ki AKP artık yakasını bırakmış, “Ne işin varsa gör” demiştir. Yani artık AKP’ye fayda sağlamaz, özel savaş politikalarına hizmet edemez hale gelmiştir. Her sömürgeci ve emperyalist gibi AKP de işi biteni bir köşeye atmıştır. Kürt direnişi hem AKP’nin özel savaş politikasını, hem de Kemal Burkay’ın kendini farklı kimlikle sunan oyununu boşa çıkartmıştır.
Kemal Burkay oyununun HAK-PAR boyutuna gelince, burada yaşanan da pek farklı değildir. Kemal Burkay’ın HAK-PAR’a genel başkan olması bu oyunu da sona erdirmiştir. Bu sonuç açıkça göstermiştir ki, baştan itibaren HAK-PAR’ın esas başkanı aslında Kemal Burkay’dır. Kemal Burkay’ın Türkiye’ye gelişi, baştan itibaren HAK-PAR’a genel başkan olmaya endekslidir.
Peki madem böyleyse, o halde onbeş aydır neden genel başkan olmamıştır? İşte bir oyun da zaten burada. Baştan itibaren Kemal Burkay HAK-PAR başkanı olsaydı, o zaman etkinliği HAK-PAR’la özdeşleşirdi, ayrı bir etkinliği kalmazdı. Onbeş aydır “Bağımsız aydın” kimliğiyle kalarak sözde kişisel etkinlik oluşturmaya çalıştı.
Oyunun şöyle olduğu anlaşılıyor: Kemal Burkay HAK-PAR ile ilişkili olsa da ayrı duracak ve bu temelde “tanınan bir aydın” olarak farklı birçok çevre üzerinde etkinlik geliştirecek! Özellikle İmralı görüşmelerinin yaptırılmadığı ortamda PKK’nin kitle tabanını ve çevresini etkilemeye çalışacak! Yani Kemal Burkay etrafında bir çevre oluşacak. Benzer biçimde emanet başkanlı HAK-PAR da PKK çevreleriyle ilişkilenerek mümkün olduğu kadar etkinlik geliştirecek! Sonuçta oluşan iki güç birleştirilerek belli gücü olan bir siyasal hareket ortaya çıkartılacak!
İşte bir oyun da bu ve böyle bir oyun temelinde hareket edildiği anlaşılıyor. Hem Kemal Burkay’ın, hem de HAK-PAR’ın son iki yılda tamamen bu temelde hareket ettiği görülüyor. Aslında iki tarafta rolünü oynamak için çok çalışmış bulunuyor. Fakat sonuç tam bir başarısızlıktır. PKK’nin ve Kürt halkının direnişi bu oyunu da bozmuştur. Nitekim Kemal Burkay’ın katılımı HAK-PAR’a hiçbir şey katmamış, eklememiştir.
Bu biçimde artık oyunun sonuna gelinmiştir. Kürt özgürlük mücadelesi yeni bir özel savaş oyununu bu biçimde bozmuştur. Çünkü oyun sırasında başarılı olamayanlar, şimdi maskelerinin düştüğü ortamda özgürlük mücadelesine karşı ciddi hiçbir şey yapamayacaklardır.
Selahattin ERDEM
YENİ ÖZGÜRPOLİTİKA
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Eylül günü düzenlenen bir operasyonla Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Şikêrê Spî tepesinde konumlanan işgalci TC ordusuna bağlı askerler 11Kasım günü sabah saatlerinde bu tepeyi bırakarak alanı terk etmişlerdir.
- Ayrıntılar
Mehmet Guyi yoldaşı insan nasıl anlatacaktır? 24 yıl boyunca tek bir çıbandan gözünü sakınmadan yaşayan bir gerillayı kim anlatabilecek? Kavga denildiğinde, eylem denildiğinde, düşmana inat meydanlara inme denildiğinde ve tabii Kürdistan’ı işgal eden güçlere kafa tutma denildiğinde ilk akla gelecek isimlerden olan Mehmet Guyi yoldaşı sahiden kim anlatabilecek?
Mehmet Guyi yoldaşla 18 yıl önce Haftanin alanında hemen 5. Kongre ertesinde tanışmıştım. 5. Kongre’nin kararı ile oluşturulan 2 Fırtına Alayından biri olan Doğu Fırtına Alayında bölük komutanıydı. Ben ise o birliğe siyasi komiser olarak atanmıştım. Mehmet Guyi yoldaşı o zaman tanıyacak ve 18 yıl boyunca da Mehmet yoldaşla birlikte yüzlerce olayı, anıyı aynı mekanda birlikte paylaşacaktık.
Mehmet Guyi ismi üzerinde Guyi aşiretinden gelen bir militandı. Guyiler genelde cesaretleriyle bilinirler. Bir yoldaşımızın Guyilere ilişkin yazdığı gibi:
“Guyan aşireti bildiğimiz aşiret yapısının dışında bir gerçekliği göstermektedir. Öyle ki bu aşirette aşiret reisi yoktur. Elbette bir aşiret bilinci-hem de çok yaygın, biz bunu silahlı mücadele tarihimizde çokça gördük-var. Ancak aşiret reisi yoktur. Yine başka yerlerde alışık olduğumuz ağalar yoktur. Kürdistan da Kürt halkının başına musallat olan ağalık kurumu burada yoktur. İşlemiyor. Bu aşiret yapısını içerisinde Şeyh bulamazsınız. Çünkü bu parçalanmayı yukarıda söylediğimiz anlamda bulamazsınız. Seyitler vardır, onların da sosyal anlamda bir saygınlıkları vardır.
Tüm bu gerçeklikleri değerlendirdiğimizde, buralı insanların daha dik başlı ve onurlu olmalarına yol açmasının yanı sıra daha fazla yetenekli ve inisiyatifli gelişmelerine yol açıyor. Daha kararlı ve keskin oluyorlar. Girişken oluyorlar. Pısırıklık yoktur. Hep bir canlılık ve hareket ve dinamizm vardır. Kendi ağası kendisidir. Bu oldukça sert bir kişilik yapılanmasına yol açıyor. Özelde sosyal olarak dağların içlerine çekilerek, “uygarlıktan” uzak olmak, hatta isteyerek bunu yaşamak gerçekliğine, buralarda ki dağların sarplığı, ulaşılmazlığı, yaşam koşullarının zorluğuyla birleşince, yaşama karşı direnişçi ve inatçı ve tavizsiz bir kişilik yapılanması yaratıyor.”
Yukarıda sıralanan Guyi aşiret özeliklerinin tümü Mehmet yoldaşta bulunuyordu. Belki daha fazlasını da sıralamak mümkündür. Mehmet yoldaş Guyi aşireti üyesi olsa da o Van şehir merkezinde 1967 yılında dünyaya gelmiş ve orada büyümüştür. Aslen Mijîn köyündendir. Mijîn ise her zaman gerillaların ve özgürlük savaşçılarının Botan’da en ileri düzeyde üsleri olmuştur. Boşuna Mijîn için PKK’lilerin köyü denilmemiştir. Ve boşuna TC faşist devleti Mijîn köyünü vahşi bir şekilde 1994 yılında yakıp yıkmamıştır.
Evet, Mehmet Guyi yoldaş şehirlerde büyümüştür. Ancak dediğimiz gibi şehirlerde büyüse de o tam bir Guyi’dir. Guyilerin tüm pozitif özelliklerinin yanına birde şehirde aldığı eğitim, emekle erkenden tanışması ve de birebir gördüğü düşman baskıları onu düşmana karşı inanılmaz ölçüde boynu bükülmez kılmıştır.
Mehmet Guyi yoldaş çok sevdiği ve sonrada Penaber iken şehit düşen Ömer amcasıyla yaşı ilerledikçe Türkiye ve Kürdistan’ın farklı yerlerinde inşaat çalışmalarında yer alarak Kürtlere karşı geliştirilen ve de Kürtlere karşı var olan horlamaları birebir görerek büyür.
Gençlik yıllarını bir yandan çalışarak geçirse de, Kürtlüğe ilgisi büyüktür. Güzel bir futbol oynaması vardır. Yıllar arada geçse de özgürlük dağlarında bu futbol oynaşını görmek mümkündü. Gençlik yıllarında birde kimseye karşı boyun eğmemesiyle de tanınır.
Doksanlara gelmeden önce TC askerliğini yaptıktan sonra TC devletinin gerçekliğini daha iyi çözer. Bunca gelişmeyi ruhsal sahada yaşarken yanı başında Kürdistan’da gerillanın mitralyöz sesleri yükselmektedir. Bir gün amcasına açılır. Ve gönlünün dağlar olduğunu söyler. Amcası Kürt siyasetine uzak olan biri değildir. Kürt siyasetinin bedelinin ağır olduğunu da bilen biridir. Bunun için Mehmet yoldaşa gitme demese de “Bu iş zordur, gitmek var geri dönmek yoktur. Onurlu ve şerefli bir iştir bu. Onurumuzu temsil edeceksen git” diyecektir. Mehmet yoldaşın özgürlük saflarına daha önce katılan bir amcasının oğlu da vardır. Bunun için bir kere dağları düşündükten sonra onun için geri düşünmek yoktur. O bir kere karar vermiş ise artık onun için o kararın gereklerini yerine getirmek vardır.
Evet, Mehmet yoldaş 1989 yılında PKK saflarına katılır. Henüz birçok kişinin gerillaya katılmaya cesaret etmediği yıllardır. Zorlukları fazladır. Ancak o askerliğini yapan ve bir nevi birçok emek yoğunluklu işlerden pişen biri olarak sınanmış ve denenmiştir.
İlk eğitimini alır almaz uzun maratonu başlayacaktır. İlk pratiği onu Başkale, Çatak, Gürpınar zozanlarına götürecektir. Ardından Xakurke derken birkaç yıl boyunca bu alanlarda gerillacılık yapacaktır.
Gerilla derken herhalde ilk akla gelen isimlerden bir tanesi hep Sarı İbrahim yoldaş gibi birde Mehmet Guyi yoldaş olacaktır. Nasıl ki Sarı İbrahim yoldaş gerilla olmanın en ileri düzeyinde efsanesi idiyse aynı düzeyde bir de gerilla efsanesi olarak Mehmet Guyi yoldaşı yanına yerleştirmemiz gerekecektir.
Dediğimiz gibi öncelikli olarak Doğu Botan’ın tüm zozanlarına adımını atmadığı yer bırakmamıştır. Ve 1994 yılında ilk kez Botan’ın kalbi olan Besta alanına geçecektir. Burada bir kadro eğitimi görecek ve yönünü bu kez Hakkari’ye verecektir. Hakkari Levine alanında bölük komutanıdır. O yıllar, sert geçen yıllardır. Bugünlerde gözü yaşlı olan Tansu Çiller hanımın “bir çakıl taşı bile vermeyiz, ya bitecek ya bitecekler” dediği yıllardır. Ve bunun karşısında da partimizin çok güçlü çıkış yapmak istediği yıllardır. Mehmet arkadaş bulunduğu birlikte 12 yoldaşı alarak Hakkari şehri denilse de esasta Hakkari tugayının güvenliğini tutan tahkim edilmiş tabura ve tepesine dönük bir eylem planlamasını yapar.
Yukarıda gözü kara olduğunu söylemiştik. Gözü pektir. Bir kere Mehmet yoldaş karar kılmış ise tüm dünya da gelse onu geri adım attıramaz. Ve nitekim tek bir geri adım atmayarak çok sınırlı sayıda yoldaşını yanına alarak aynen eski çağlardaki gibi tahkim edilmiş kalelere doludizgin yüreğiyle saldırıya geçer. Burada üç yoldaşı şehit düşerken kendisi ağır yaralanır. Çok sonraları parti önderliğimizin “Donkişot gibi yel değirmelerine mızrak ile saldırıyorsunuz” diyeceği eylem bu eylem olacaktır. Bir yandan inanılmaz ölçüde bir cesaret ile binlerce askere sadece yürekle saldırılacak, ancak diğer yanda ise bu yüreğin yanına medeni cesaretin temeli olan aklı koymayacaksın. Bu paradoks herhalde Kürtlerin tarihin ilk gününde bugüne kadar onlara kalan temel karaktersel mirastır.
Mehmet yoldaşın gerilla mücadelesinde aldığı en önemli ders herhalde bu ders olacaktır. Bu olaydan sonra artık çok daha ileri düzeyde hem duyarlı olacak hem de gerillacılığı daha duyarlı yaklaşacaktır. Ağır yaralı olarak güneye tedavi amaçlı gitse de fazla durmadan yeniden savaş meydanına dönecektir. Adıl Bilika yoldaşın yanında Botan’ın bu kez batısına yönelecektir. Onlarca eyleme katılacak ve birçok başarıya imza atacaktır. Bu arada Erdal Engin Sincer yoldaşa da komutanlık yapacaktır. Mehmet yoldaş, Adil arkadaşın hareketli bölüğünde takım komutanıdır. Erdal yoldaş ise yeni yeni komutanlaşan bir takım komutanıdır. Botan’da o bilinen meşhur Serhatan eyleminin bir saldırı komutanı Mehmet yoldaştır. Bir diğer saldırı komutanı da Erdal yoldaştır. Tepe süpürülür. Tam 19 tane silah kaldırılır. Ve sonbahar eylemliklerine bu hareketli birlikte devam eder.
1995 yılında Mehmet yoldaş Doğu Cephesinde hareket edecek olan Fırtına alayında bölük komutanıdır.
1995 yılının baharı ardından bu kez Hakkari zozanlarında Rojhat Bluzeri'nin hareketli birliğinde birinci takım komutanıdır.
1995 yılının sonunda yeniden bölük komutanıdır. Ve 1996 yılında Hakkari’ye Rojhat Bluzeri yoldaşın Tabur komutanlığında bir bölük komutanı olarak en ön saflarda savaşandır.
1996 yılının sonlarında önderlik sahasına eğitim için gidecek ve bizatihi önderliğin yanında eğitim görerek 1997 yılında yeniden Hakkari taburuna bu kez Rojhat arkadaşın yardımcısı olarak geri dönecektir. Hakkari taburuna döner dönmez 14 Mayıs 1997 yılında TC devletinin İsrail destekli operasyonlarına karşı Zap cephesinde birçok eyleme imza atar. Ardından Hakkari taburu kuzeye geçerken Mehmet yoldaşın eylemciliğinden dolayı o güneyde yürütülen düşman operasyonlarına karşı Avaşin hattında kalacak ve buralarda da birçok eylem çıkaracaktır. Derken 1997 yılında yeniden Hakkari zozanlarına gelecektir.
1997 yılı Hakkari zozanlarının düşmana mezar yapıldığı yıllardır. Bir yandan Rojhat Bluzeri yoldaşın müthiş planlı ve dakik gerillacılığı ve savaşçılığı diğer yandan Mehmet yoldaşın gözü pekliği ve tabii birde neredeyse Mehmet Guyi yoldaşın bir benzer keskin militanı Eşref Nodiz-Davut Karakoyun yoldaşın müthiş kavgacılığının tümü ve tabii Hamza Gundık Remo, Fırat Êzidî, Ari Hezex, Agir Pet ve nice gerilla efsanesi Hakkari’yi o yıl TC ordusuna bir bataklık haline getiren yürekler. Eyleminin olmadığı gün neredeyse yoktur. Düşmana darbe vurulmadığı an neredeyse hiç yoktur. O yıl 60’ın üzerinde silah kaldırılmıştır. Onlarca eylem yapılmıştır. Hakkari şehir merkezi de dahil düşmanın dışarıya çıkmaya cüret etmediği yıllardır.
Ve o yılın sonbaharını Hakkari güçleri zozanlarda geçirirler. Çünkü ilk kez Hakkari güçleri zozanlarda üsleneceklerdir. Plan Rojhat Bluzeri yoldaşındır. Ne var ki Rojhat Bluzeri yoldaş ağır yaralanarak yurt dışına çıkmak zorunda kalır. Ve bunun için üslenmenin ağırlıklı işi Mehmet yoldaşa kalmıştır. O kış yani 1997-1998 kışını Hakkari güçleri Beytüşşebap zozanlarında tam 127 yoldaşla geçireceklerdir. Kış üslenmesine girmeden düşmanın yoğun bir operasyonuyla birçok üslenme malzemesi ele geçecektir. Bunun için üslenme yeri değiştirilecektir. Öyle ki yerde kar varken halen yer yapılacak, tam 20 saat dile kolay uzak bir mesafede ağırlıklı olarak sırtla erzak taşınacaktır. Ve bu erzağı taşırken her zaman en ileri düzeyde moral ve motivasyonla öncülük edecek olan Mehmet yoldaştır. Daha sonra kış bitmeden yeniden yer değiştirmek zorunda kaldıklarında 25 yoldaşın ayağı karda yanacaktır. Yine gücü ayağa kaldıracak olan Mehmet yoldaşın devrimci militan duruşu olacaktır.
1998 yılında zozanlarda pratikler erken başlayacaktır. Ve Mehmet yoldaş ağustos 1998 yılında Rojhat Bluzeri yoldaşın Masiro suyunda şahadeti ardından Hakkari cephe komutanı olacaktır. Ve daha sonra Xakurke, Gare, Zap, Mahsum Korkmaz, Amed eyalet komutanlığı derken yeniden, Anakarargah, Kandil, Zap, PKK Ocağı ve Güney karargahı. Ardından da 2011 yılında yapılan askeri konsey toplantısı ardından Van eyalet komutanı olarak yeniden Hakkari alanına dönecektir.
Askeri konsey toplantısında Mehmet Guyi yoldaşın 1989 yılında bu yana savaş içerisinde yaşadıklarını kaleme alarak kitaplaştırması ve bu çalışmanın HPG güçleri için eğitim materyali olması açısından önemli olacağı belirtilmiş ve onun böyle bir çalışma yürütmesi karar altına alınmıştı.
24 yıl boyunca tüm cephelerde bir savaş komutanı olarak her sahada en aktif eylemliliğin içerisinde ve de her zaman en ön cephede yer almış olan Mehmet yoldaşı gerçekten nasıl anlatacağız?
Mehmet yoldaşı yukarıda da dile getirdiğim gibi 18 yıl boyunca tanıdım. Birçok alanda birebir birlikte kaldık. Bir ara kesintisiz olarak 4 yıl aynı alanda ve çoğu zaman aynı birlikte kaldık. Onun yanında siyasi komiserlik, takım komutanlığı, bölük komutanlığı derken hep birlikte aynı yönetimlerde yer aldık. Bunun için belki de mücadele içerisinde en çok birlikte kaldığım arkadaş olmuştur. Yan yana, aynı alanlarda, aynı pratiklerde…
Benim için Mehmet Guyi yoldaş her zaman biraz İnce Memed'i anımsatmıştır. Hiç bir şeye boyun eğmeyen kişiliğiyle, asiliğiyle, onurlu ve dik duruşuyla hep etkilemiştir. Her şeyine katılmaya bilirdiniz, eleştirileriniz de olabilirdi ancak onun bu boğun eğmeyen kişiliği karşısında saygı duyardınız. Onun emekçiliğine saygı duyardınız, onun arkadaş yapısıyla her zaman iç içe yaşamasına saygı duyardınız, onun o mertliğine, cesaretine, her şeye özelde de faşizme kafa tutuşuna sadece saygı duymazdınız, aynı zamanda ona hayran olurdunuz.
Evet, Mehmet yoldaşla kalan birçok savaşçısı ona hayran olurdu. Hele onunla savaşın ortasında birlikte kalanlar kesinlikle hayran kalırlardı. Çatışmanın, eylemin en kritik anlarında Mehmet yoldaşla olmak tek bir kelimeyle ifade edecek olacak olsam, bir keyifti. Zevkti. Onun yanında iken sanki yıkılmaz ve yerinde en sert depremle bile sarsılmaz bir dağ vardı. Onun yanında hiçbir savaşçı cesaretsiz oluşu yaşamazdı, yaşayamazdı. Bu duruma zaten Mehmet Guyi yoldaş izin vermezdi.
PKK ocağına gittiğinde, gelenektir her giden kendisini ocak yapısına tanıtır. Mehmet yoldaşta kendisini tanıtıyor. O an orada olan yoldaşlar bana daha sonra anlatmışlardı. “Ben Mehmet Guyi. TC devletine, İran devletine, Arap devletlerine, emperyalizme, cümle cemaat işbirlikçilere karşı savaştım ve bundan böyle de savaşacağım” gibi cümleler sarf ettiğini söylediler.
Bu ortamda hazır değildim, bu durumu Mehmet yoldaşa da sormadım. Ancak benim tanıdığım Mehmet Guyi gerçekten de bu karakterdedir. Dünyanın tümü de üzerine gelse, dünya toplanıp ona saldırsa da tek bir geri adım atmadan, davasından milim şaşmadan sonuna kadar savaşacak biridir. Çok kısa değil ancak ortalamanın da altında boyuyla, zayıf denilecek vücut yapısıyla, onlarca kez param parça olmuş bedeniyle, bu kocaman yürekli yoldaşın tüm dünyaya kafa tutması gerçektende insanlardan hayranlık uyandırıyordu. Sevilmesine yol açıyordu. Kabul görmesine yol açıyordu.
Hem böyle onurlu, mert, gözü kara idi hem de her şeyi hemen kabul eden biri değildi. Mücadele içerisinde örneğin savaşmayan hiçbir komutanı kabul etmemiştir. Belki doğru görmemişizdir yer yer tartışıp eleştirmişizdir ancak onun için komutanlık görevini üstlenmiş olan birinin yapması gereken görevi, savaşmaktır. Bunu yapmıyor ise “o komutan değildir ve komutanlığı hakta etmiyordur.”
Mehmet yoldaş elbette sadece savaşkanları benimsemesi diye bir şey yoktu. Onun çok değer verdiği ve savaşta büyük destanlar yaratmayan yoldaşları da vardı. Ancak bu yoldaşların yaşamda kattıkları çoktu. Eğitimciydiler. Yaşama hakimdiler. Ve tabii birde örgütsel hakimiyetleri vardı. Böyle olupta büyük komutanlık taslamayan yoldaşları Mehmet yoldaş gerçekten de severdi. Yani sorun savaşıp savaşma belki değildi, sorun bir bireyin neyse o olup olmadığını açıkça ifade etmesi sorunuydu. Mehmet yoldaş çok fazla harbi bir yoldaştı. Bunun için mücadele içerisinde yer yer görevleri fazla üstlendikçe zorlanmıştır da. Çünkü görevleriniz çoğalmış ise o zaman diliniz, yaklaşımlarınız, üslubunuzda buna göre olmak zorundadır. 20 kişiyi yürütmek bir iştir, 500 kişiyi yürütmek başka bir iştir. 500 kişiyi yürütüyorsanız diliniz daha kapsayıcı, daha yapıcı daha politik olmak zorundadır. Aksi taktirde bu kadar rengi bir arada yürütmek gerçekten de zor olmaktadır. Hele savaş gibi sert bir iş’te. Hele savaş gibi insanın ruhsal durumun çok etkili olduğu bir çalışmada. Her şeyi her zaman istediğiniz gibi söyleyemezsiniz. Birçok faktörü dikkate alarak değerlendirmek zorundasınız. İşte bunun için Mehmet yoldaşın bu harbiliği her zaman olmasa da yer yer onu zorlamıştır.
Savaşın en ileri pratiklerinde bu dobralık özelde onun bire bir içinde yer aldığı ortamlarda çok olumlu sonuçlar getirmiştir. Ya da onun kendisini nasıl kattığı herkes tarafında görüldüğü için herkesi sürüklemiştir. Ancak böyle olmayan ortamlarda o bunun sıkıntısını çekmiştir. Bir ara Amed eyaletinde yeni güneye gelmişti. İlk söylediği “burada çok dert var, yenileri çok, düşmanı birebir göstererek eğitim yapamıyorsun bunun için herkese her istediğini söyleyemiyorsun. Ama kuzeyde bir düşman var birde sen varsın. Her şey daha rahat, daha basit, ya yaparsın ya yapmazsın. Orayı burayı suçlayamasın. Neysen osun” demişti. İşte İnce Memed’e benzettiğim durum budur.
Ve tabi Mehmet yoldaşın anlatılacağı çok özelikleri vardır. Aşırı duygusaldı. Dış görünümüyle çok sert olan ya da görünen Mehmet yoldaşın gizli tuttuğu bir defteri vardı. Bu defterine yanında şehit düşen yoldaşları yazardı. Yine defterine yıldızlar çizerdi, her bir yıldız onun yanında şehit düşen bir yoldaşın ismini alırdı. Her yoldaşa dönük yazdığı ufak şiirleri vardı. Dediğim gibi kimseye bunları okutmazdı. Ve hiç kimse onun günlük tuttuğunu bilmezdi. Dediğim gibi dış görünümüyle çok mu ama çok sert bir imajı vardı. Herkeste öyle bilirdi. 2011 askeri konseyi toplantısında savaş anılarını yazması için bir kitap yazması ondan istendiğinde o “hayır, yapamam, olmaz” diye manaya gelebilecek cümleler sarf etmişti. O zaman örgüt yönetimine Mehmet arkadaşın günlük tuttuğunu söylediğimde en çok şaşıranlar örgüt yönetimimiz olmuştu. Çünkü hiç kimse Mehmet yoldaşın günlük tutacağını inanamazdı. Ancak Mehmet yoldaş yıllar yılı her zaman günlük tutmuştu. Şehitleri yazmıştı. Kısa ama dolgun şiirleri vardı. Bunların tümü onun aşırı derecede duygusallığıyla bağlantılı gerçeklerdi. Bunun için Mehmet yoldaşı uzaktan tanımak olmazdı, onunla yaşamayı, aynı battaniyeyi ve aynı kaptan yemek yemeyi paylaşmak gerekirdi.
Mehmet yoldaşa ilişkin söyleyecek çok şey elbette vardır. Özelde Mehmet yoldaşla Rojhat Bluzeri-Lezgin Yorgun yoldaşın yoldaşlığını söylemeden geçmek olmaz. Mücadele tarihinde Mehmet yoldaşın herhalde en sevdiği yoldaşlardan bir tanesi her zaman Rojhat Bluzeri olmuştur. Rojhat Bluzeri şehit düştüğünde onun nasıl ağladığını bana anlatanlar olmuştu. Ölümüne ona bağlıydı. Belki de Mehmet yoldaşın mücadele tarihinde birlikte en iyi çalıştığı komutan Rojhat yoldaştı. Rojhat yoldaşta Mehmet yoldaşı çok sevdiğine ben tanığım. Birlikte Hakkari zozanlarında gerillacılık yaparken sürükleyen Rojhat yoldaştı ancak en ileri düzeyde Rojhat yoldaşı uygulayan ise Mehmet yoldaştı. Bunun içindir ki başarılı geçen Hakkari pratiği halen dillerden destandır.
Evet, birde Mehmet yoldaş derken Eşref Nodiz-Davut Karakoyun yoldaşı da eklemek gerekir. İlk katılım gününden şahadetine kadar Eşref yoldaş ile Mehmet yoldaşlar ikiz gibi yaşamışlardı. Herhalde iki insanın bu kadar birbirine bağlı yaşaması ve belki de bu kadar birbirlerine benzemesi özgürlük dağlarında nadirdir. Eşref yoldaş aklıma gelince her zaman Mehmet yoldaş gelmiştir. Mehmet yoldaş aklıma geldiğinde ise her zaman Eşref yoldaşı anmışımdır.
“Mehmet Guyi yoldaşımızın belirgin bir özelliği zekasının kıvraklığıdır. Girişimciliğidir. İnisiyatifli oluşudur. Bu özelliklerinden dolayı Mehmet Guyi yoldaşımız hangi alanlarda bulunmuş ise orada mutlaka düşmanı çaresiz bırakmış, daraltmış ve aciz içerisinde bırakmıştır. Düşmanı böyle çaresiz bırakırken onunla kalan yoldaşları ise her zaman en iyi bir şekilde korumasını bilmiştir. Bunun içindir ki onunla tüm gerillalar kalmak istemişlerdir.
Mehmet Guyi derken aklımıza iddia, irade ve devrimci dayanırlık gelmektedir. Öyle ki yer yer adeta param parça olan vücuduna rağmen bir dakika dahi devrimci çalışmalarda geri durmamıştır. 1994 yılında ağır yaralanmasına rağmen aynı yıl yine en ön saflarda savaşın kızgın ortamında zayıf düşmüş bedenine rağmen komutan olarak yürümesi onun bükülmez iradesini ve çelikten iddiasını ve de gerçekten de herkesi şaşırtacak kadar dayanırlığını göstermektedir.
Özcesi Mehmet Guyi yoldaşı tanımak için onunla birlikte savaş meydanlarında olmak gerekirdi. Onunla birlikte yoldaşlık yapmak gerekirdi. Çünkü o bir PKK savaşçısı olarak özgürlük mücadelesine yerini aldığı 24 yıl boyunca her zaman en ileri düzeyde katılan bir PKK militanı olmuştur.
Mehmet Guyi yoldaşımız birçok yerde birçok parti görevleri üstlenmişti. Savaşçılıktan HPG Meclis üyeliğine kadar, savaşçılıktan eyalet komutanlığına kadar farklı görevlerde bulunmuş olan Mehmet Guyi yoldaşı onun mücadele arkadaşları olarak her zaman anacağız”.
Evet, bizler onunla birlikte kalanlar, yine onun komutasını altında savaşı öğrenmiş olan savaşçılar, onunla aynı çalışmada yer alanlar kesinlikle ama kesinlikle Mehmet yoldaşın bize bıraktığı düşmana inat; direnişçi, inatçı, dirayetli özgürlük mücadelesi kültürünü kendimize ekerek mutlaka ama mutlaka ona bağlı kalarak onun hayallerinin gerçekleşmesi için onun gibi tam kavganın ortasında olacağız.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Kasım günü Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Xapuşke alanına yönelik işgalci TC ordusu tarafından binlerce askerin katılımıyla bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon karşısında görkemli bir direniş sergileyen gerillalarımız, düşmana büyük darbeler vurmuştur.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Kasım günü 14.30-16.30 saatleri arasında Van’ın Çatak ilçesi-Xawişta ve Xumare üçgeninde gerillalarımız tarafından bir yol kontrol eylemi gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
26 Nisan 1986 yılında o zamanın Sovyet’i bugünün Ukrayna’sı olarak bildiğimiz Çernobil kentinde bir nükleer santral kazası yaşanmıştı. Hatırlayanlar bilirler ki o zaman Rus yetkililer Çernobil santralının etrafa saçtığı radyasyonu gizlemişlerdi. Halbuki biz biliyoruz ki, bu kazadan dolayı ortaya çıkan radyoaktif serpinti 350.000 kişinin olay bölgesinden uzaklaştırılmasına neden olmuştu. Uzun bir süre sonra ortaya çıktı ki değil etrafına radyasyon yaymayı neredeyse binlerce kilometre ötelere bile bu zehirleyici radyoaktif serpinti, bünyeyi tahrip edici, kanser üretici ve de öldürücü etkide bulunmuş. Karadeniz kıyılarını ne kadar etkilediğini de yaşayanlar bilir. Yine çok sonraları öğreniyoruz ki Çernobil etrafında halen yeşillik yetişmiyor, halen orada ya da yakınında doğan çocuklarda büyük oranda kanser vakalarına rastlanıyor, halen ve de binlerce insan 1986 yılından bu yana hayatını kaybetmiş.
Kürt halk önderliği Çernobil nükleer reaktörünün patlayarak Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasından 200 kere daha büyük etkide bulunan bu patlamayı siyasi sahaya çekerek birçok değerlendirmede bulunmuştu.
Örneğin etrafını sürekli rahatsız eden, oraya buraya çeken, didiştiren, çekiştiren, ne söylediğini bilmeden kirlilik saçan, ortamı tahrik ederek dağıtan kişilik tiplemelerine Çernobil kişiliği demiştir.
PKK tarihinde böyle sürekli adeta Çernobil gibi radyasyon yayarak “öldüren” kişilikler çıkmıştır. Böylesi tipler elbette uzun süre PKK içerisinde kalamamışlardır. Ancak nükleer patlamaların dışarıya sızdırdı radyoaktif serpintiler gibi ciddi öldürücü roller oynamışlardır.
Bir yoldaşımız bu durumu yaşayan bir tipi anlatırken, “O zaman 1986’da Rusya’da bir nükleer tesis patlamıştı, Çernobil nükleer tesisi etrafa radyasyon yayıp herkesi öldürüyordu. Atom bombası atılmış gibi bir durumu vardı. Ona benzetiyordu. Örgütsel olarak çevresinde ne varsa her şeyi öldüren olarak değerlendiriyordu. Gerçekten de öyleydi. Tam bir hastalıklı, psikolojik duruşu vardı. Dedikoducu, bildiği şeyleri çevresine söylemezse duramazdı. Durduk yerde dedikodu yayıyordu. Öyle ki bir karıştırıcıya gerek yoktu. Zaten karıştırıyordu. Önderlik, örgüt bozucu olarak değerlendirdi” demektedir.
Şimdi gelelim Türkiye’nin bir numaralı Çernobil vakasına. Ya da süper Çernobil kişiliğine. Ya da süper Çernobil faciasına.
Dikkat edilirse Türkiye başbakanı etrafına sadece ve sadece öldürücü radyasyon yayıyor. Açlık grevciler için "Açlık grevi diye bir şey yok, tamamen şov yapılıyor" diyor, açlık grevlerinden çok çok önceleri BDP’li bir gurup milletvekillinin bir yemek sofrası için “kuzu kebap yerken, açlıktan ölün diyorlar" diyerek alakaya maydanoz seriyor. Hızını alamıyor sızıntıya devam ediyor: “Ben bakanımı bizzat cezaevine gönderdim, bunları gitti yerlerinde de izledi. Şu anda zaten yarıdan fazlası dilekçe vermek suretiyle bu işi de bırakmış vaziyetteler. Böyle bir şey de söz konusu değil" diyor ancak üzerinde bir hafta geçmesine rağmen açlık grevleri daha da büyüyerek devam ediyor.
Ve tabii Çernobillik öyle bir günlük hikaye ve karakter yapısı değildir. Oluşmuş ve yerleşmiş bir kişilik yapısı olduğu için her davranışta sızıntı, radyasyon- radyoaktif serpinti yayma halidir. Kürtlerin en temel doğuşta hakkı olan anadilde eğitim için, “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” sözünü Kürtler için kullanırken, Almanya’da yaşayan Türkler için Alman devletini asimilasyonlist yaklaşımlarından dolayı eleştirerek Türklere anadilde eğitim hakkı istemektedir. Halbuki burnunun dibindeki ve buranın en eski ve temel halklarından olan Kürtlerin temel bir hakkı olan anadilde eğitim için, “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” diyebiliyor.
Biz bu Çernobil faciasının daha önce söylediklerini de iyi biliyoruz.
Basın ve sanatçılar için, “Despot aydınların bize nasıl akıl vermeye kalktığını görüyor ve kusura bakmasınlar, belki biraz ağır olacak ama o zavallılara acıyoruz... Soruyorum, yahu siz kimsiniz? Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi?... Geçti o günler....” diye biliyor.
Roborski’de katledilen 34 Kürt genci için: “Konunun takipçisi olduklarını Genelkurmay Başkanımdan tekrar duydum, dinledim. Bu yapılan çalışmalar, gösterdikleri hassasiyet sebebiyle gerek Genelkurmay Başkanıma, gerek bölgede hizmet veren komuta kademesinin hepsine, bu konudaki hassasiyetleri sebebiyle de şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Medyaya rağmen teşekkür ediyorum” diyerek katilleri alenen, resmen dünyanın gözü önünde kutluya biliyor.
“Ananı al da git”den başlayıp geçen yıllarda “ucube”ye, “tıksırıncaya kadar için”e, Hopa’da bir protestocudan söz ederken kullandığı “kadın mıdır, kız mıdır bilemem”e, muhalefeti hedef alan “burnunu sürtmek” ya da “tükürdüklerini yalayacaklar” türünden veciz sözlere ve nihayet Meclis’te başörtüsü serbestisi önergesi veren BDP’li milletvekillerini hedef alan “Dini Zerdüşt olanın ne ilgisi var bu işlerle” diyene kadar etrafa ve gerçekten de sadece kendi etrafına da değil tüm Türkiye’ye hatta tüm Ortadoğu’ya radyoaktif serpinti yani radyasyon yayarak ortamı kirleten, ortamı yaşanamaz kılan bir kişilik yapısına sahiptir bu Çernobil vakası.
Zamanında Çernobil nükleer santralının radyoaktif serpinti yaymaması ya da bu yayımı durdurmak için binlerce tonluk duvar beton örerek bu öldürücü radyasyon sızıntısının önünü almaya çalışmışlardır.
Şimdi Türkiye’de tüm sağduyulu insanlar bir an önce bu Çernobil vakasının etrafına betondan duvar örerek daha fazla toplumu zehirletmesine izin vermemek hepimizin nükleer karşıtı kişiliklerin görevidir.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 1-6 Kasım tarihleri arasında Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Kato dağlarında düzenlenen operasyon hakkında dün yapılan açıklamada 3 yoldaşımızın koptuğu bilgisi paylaşılmıştı. Son edinilen bilgilere göre her 3 yoldaşımız da sağlam bir şekilde birliklerine ulaşmışlardır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Kasım günü Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Girê Meymunda bulunan işgalci TC ordusuna ait askerlere yönelik olarak YJA Star gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
5 Kasım günü Şırnak ili Cudi dağı bölgesinde bulunan Gire Hırmo alanına yönelik işgalci TC ordusu tarafından düzenlenen operasyon esnasında Çırçırok alanında yaşanan çatışmalarda 5 yoldaşımız şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 1 Kasım günü işgalci TC ordusu tarafından 4 binin üzerinde askerin katılımıyla Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesi genelinde bir operasyon başlatılmıştır. 2’nci Kolordu komutanı ile Van ve Hakkari Tümen komutanlarının koordinesinde yürütülen ve şiddetli çatışmaların yaşandığı operasyonun ayrıntıları şöyledir:
- Ayrıntılar