Bugün halkımız Diyarbakır’da kendini ateşte hissedip, “Ne yapacağız?” diyor. Büyük bir şehirdi, bir milyon insanı vardı, kendinizi neden bu kadar dar bıraktınız.
Çünkü düşüncesizler ve siyasetsizler, “Bu başımıza gelen nedir?” diyorlar. Düşmanın hükmü altında bu kadar kalırsanız, tabii ki başınıza bunlar gelecektir. “Ben hazır değildim” diyorsunuz. Sahte yaşamı yürüteceğinize, doğru yaşama ve siyasete kendinizi biraz hazırlayacaktınız. Şimdi arkadaşlarımız “Savaş için kendimizi böyle hazırlamıyorduk” diyorlar. Yıllarca hizmetinizi yapıyoruz, siz ise bir sigara, bir yemek için aylarca bizi boşa çıkartıyordunuz. Düşmanı neden gözlerinizin önüne getirmediniz? Gafil biri, “Ben Kürt’üm, siyaset yapıyorum” diyebilir mi? Diğer bazı sahteleri de var, “Biz de siyaset yapıyoruz” diyorlar. Sen nasıl bir siyaset yapıyorsun? Düşmanın karşısında yok olmakla siyaset olur mu? Şimdi siz, “Kürtler ses veriyor” diyorsunuz. Doğrudur, Kürtler ses veriyor ama, bu benim çabalarım üzerine yapıldı.
Önce hiç kimse, Kürtleri insan yerine koymuyordu; bırak insan yerine koymayı, adı bile yoktu. Şimdi değer veriliyor, onlar değerin hangi temelde olduğunu biliyorlar, ama biz bilmiyoruz. Siz kendiniz çok iyi biliyorsunuz ki; bırakın Avrupa’ya karşı, İran’a, Araplara, Türklere karşı “Kürt” dediklerinde, “kuyruklu” diyorlardı ve biz onların karşısında utanıyorduk. Öyleydi, inkar etmemelisiniz. Şimdi bir çok kişi hakkımızda çok şey söylüyor. Bizim için, “Bunlar savaştan başka bir şeyden anlamıyor” diyorlar. Bırakın savaşı, onlar belki benden yüzlerce kez daha gaddarca savaştan yanalar. Ben savaştan yana değilim; kimse benim kadar barıştan yana değildir. Barış düşüncesi ve çabası herkesten çok bende var, ama karşımızdaki düşmana, “insanım” diyorsun, bunu bile kabul etmiyor. Ya çok namussuz bir insan olup kendini inkar edeceksin, ya da kendini düşmana teslim ederek yaşatacaksın; başka türlü yaşam mümkün değildir. “Ben insanım, yurtseverim, dürüstüm” dersen, imkanı yok seni yaşatmaz. Kendimi kandırsam, kendimle oynasam da olmaz.
İnsanlığın yükü, küçük bir yük değildir. Belki biraz dinin etkisindesiniz, eğer İslamiyet dinini doğru bilseydiniz, bunun üzerinde geniş dursaydınız, dayatılan bu şeyi kabul etmezdiniz. Zaten, dinin doğrularıyla olduklarına inanmıyorum, işte İran da dinledir. Din de siyasettir. Seni ülkesiz, özgürlüksüz bırakan bir dinin olması mümkün değildir. Din adına kendini ülkesiz, özgürlüksüz kıldıysan yalan söylüyorsun demektir; din öyle demez. İşte kendini en büyük dindar sananlarımız, doğruyu eğriltiyorlar. Ülke yok, halk yok, ama size, “Namazını kıl, orucunu tut, tamam sen cenneti yakaladın” diyorlar. Hepsi yalan! Bir de kendilerini siyasi sananlar var; onların da hepsi yalan söylüyorlar. Tüm bunları ispat ettik, hepsi açığa çıktı. Ben İslamiyet’in özünü iyi tanıyorum. Dine, felsefeye uygun olmasaydı bu hesabı yapmaz ve bir gün bile kendimizi yaşatamazdık. Şimdi karşımızda, neden din, felsefe ve siyaset adına da kimse bir şey yapamıyor. Çünkü gerçeklik bizim elimizdedir. Oysa bizim için, “Savaştan başka bir şey bilmiyor” diyorlar.
Savaş, mücadelemde yüzde bir yer tutar, fazlası düşüncedir, siyasettir. Bunun için söylüyorum, yani halk güzel şeyler istiyor, “Niye şöyle, böyle olmuyor” deniliyor, sen bir şey değilsin de ondan. Yaptığımız konuşmalara, siyasete dünya şaşırıyor. Amerika’ya, Almanya’ya sor, onlar benim ne olup ne olmadığımı bilirler. Beni oldukça iyi tanırlar. Türklerden de sor. Bırakın halkı, arkadaşlarımız bile bizi iyi tanımıyorlar. Yine de insanlarımızdır, üzerinde duracağız. İnsan başkasının eliyle, kendini yeniden yapamaz. Dünyayı bize verseler bile, kendimize bir ülke edinemeyiz; içinde olduğun yeri kendi kendine yapacaksın. Şimdi bu yürüyor ve bu, savaşla oluyor. Çok zahmetle oluyor. İğne ucu kadar çare olsaydı, onu da yapardık. Acaba insanlığımız için başka yol yok mudur demeyin, çünkü yoktur. Benim gibi birisinin yirmi, otuz yıldır bu kadar yoğunlaşıp da, imkan olduğu halde görmemesi mümkün müdür? Her gün ölüm rüzgarı altında olan birisinin, yolları görüp, girmemesi mümkün müdür? İmkanları bulup yakalamaması mümkün müdür?
Söylediklerimin bir çok tarihi, siyasi, insani ve dini nedenleri vardır. Bunları iyi bilmek gerekir. Tarihimiz bin yıldır yerle bir edilmişti ve bu tarih karşısında bizler de yerle bir edilmiş, karartılmıştık. Bizi amaçsız bırakmışlardı, ama kendimizi amaç yaptık, bu halka bir amaç sunduk. Eskiden halkımız çaresizdi, kendini donatıp, düşmanına karşı bir şeyler yapamıyordu, ama şimdi bunu da önüne sunduk. Tarz sunduk, bir şeyler yapabilir, savaşabilir de. Şimdi dünyanın hepsi düşmanla birliktir, ama ülkede bir adım atamıyor, demek ki mücadele yürütülebiliyor. Bir insan bunu yaptığına göre bir milyon insan, bir milyon kez yapabilir. Temel hususlar var, onlara göre işin üzerine yürürse yapabilir. Amaç iyidir, tarihin tersine çevrilmesi iyidir, tarz iyidir, kesin başarılacaktır. Bu hepinizin ve bütün halkın inancıdır.
Tabii eksiklikler vardır, insanımız çok yarımdır, yapmak gerekir, yapıyoruz da. Herkesten çok iş isteniliyor, bu yalnız Önderliğin işi değil, bir halkın işidir ve herkes bir ucundan tutup yapacaktır. Nerede olsa, bir iş yapacaktır. Gönlünde yapacak, dille yapacak, elle yapacak, savaşla yapacak, barışla yapacak, nasıl oluyorsa öyle yapacak. Sonuç olarak; bir halk bunlarsız olmaz. Belki siz, üzerinde o kadar çok durmuyorsunuz ama, bu dava olmasaydı; yemek yemeye, gözlerinizi kaldırmaya bile hakkınız olmazdı. Bu kadar elden çıkan ve mücadelesiz bir halkı kimse namuslu sayar mı, şerefli görür mü? Hayır. Başka halklara bakın, bir de bize bakın! Bizden başka bu dünyada kimse böyle kalmış mı? İnsan arsız olur da, bu kadar olur mu? İsimsiz, siyasetsiz, amaçsız ve tarihsiz olur mu? Hepsi bana layıktır dersen, o zaman seni ne yapayım? Bunun için yüreğinde ve beyninde bir şeyler yapmaya mecbursun. İnsan nasıl ki imansız olmazsa, siyasetsiz de olmaz. İman ve siyaset şimdi birdir.
Dostlar için bu hususları söylemem, yükünüzü ağırlaştırmak, sizi daraltmak için değildir; sizin bizden istediklerinize yanıt vermek içindir. Kürtlerin şeref ve namusu şimdi mücadelede işliyor; ölüm de kalkıyor, amaç da gün be gün hayata geçiriliyor, savaş da icra ediliyor. Bu da az değildir. Daha fazla başarı da istenebilir ama, bu da büyük çabayla olur, bunu da unutmayın. Kendinizi daha da toparlayın, güçlerinizi birleştirin ki, erkenden kendinizi amaçlara ulaştırın. Herkes bulunduğu yerde mücadelesini daha akıllıca yapsın. Dağdaki dağda, şehirdeki şehirde, köydeki köyde, dışarıdaki dışarıda, herkes gücüne göre işini yaparsa, bu işler daha erken başarılır. Ben kendim de işimi yapıyorum. Görüyorsunuz ki, eski veya yörenizdeki önderlikler gibi değilim. Kendimi zorunlu görüyorum, çünkü yapmazsam olmaz.
Bu namus meselesidir, kaçarsam olmaz. Bu halk bir şeyler yapmamızı istiyor, yaptıklarımızdan razıdır. Daha fazla da yapmamızı istiyor. Tabii biz de elimizden geldiğince daha fazla yapacağız. Yokluktan yaratılanların bu kadar gelişmesi, bundan sonra daha da büyütebileceğimize dair bir işarettir. Başaracağımıza inanın. Savaş daha da gelişecek, halk daha fazla birlik olacaktır. Ortadoğu siyaseti de biraz sarsılacaktır. Gün Kürtlerin, Kürdistan’ın günüdür. Buna göre de yüreğini, beynini, mümkünse yaşamını hazırlamalı ki; ileride yanılgıya düşülmesin, şaşırılmasın. Her dostumuz; ihtiyar-genç, kadın-erkek, yoksul-zengin tümü, “Ben neyim ve görevim nedir” sorusunu kendine sorup, yanıt vermelidir. Zorluk çıkarmamalı, yükü ağırlaştırmamalıdır. Doğru ve kolaylaştırıcı yapmalıdır. O eski sorunlara, davalara fırsat verilmemeli ve birbirini incitmemelidir. Yürekten birlik olunmalıdır. Bu hepimizden isteniliyor.
Kürtlerin sorunu üzerinde durulduğunda, bunları söylüyorum. Bizden bir şeyler sormak istediğinizde, böyle yanıt verebiliriz. Daha fazla inanın. Attığımız bu adımlar; bin yıldır umut edip ulaşamadığımız ve şimdi yerine gelen adımlardır. Yitirilmiş bütün cesaret şimdi ortaya çıkıyor, büyük kahramanlıklar icra ediliyor. Eskisi gibi korku yok, şimdi düşman daha beter korkuyor. Eskisi gibi daralma da yok, daha fazla genişleme oluyor. Hayırlı ve doğru olan da budur. Biz, bu doğrular temelinde, hepinizi selamlıyor ve yaşamınızda başarılar diliyoruz.
