Basına ve Kamuoyuna!
Hareketimizin almış olduğu karar doğrultusunda 21 Mart 2009 tarihinden beri tek taraflı bir eylemsizlik sürecinde bulunan güçlerimize yönelik olarak, Eylül ayı içerisinde TC ordusu tarafından 38 imha amaçlı operasyon gerçekleştirilmiştir. Gerillalarımızın büyük duyarlılığı sonucu bu operasyonların sadece 4’ünde zorunlu çatışma yaşanırken, gerillalarımız tarafından herhangi bir eylem gerçekleştirilmemiştir. Eylül ayı boyunca hem Kuzey eyaletlerimize hem de Medya Savunma Alanlarına yönelik olarak toplam 12 top saldırısı ve 3 hava saldırısı yapılırken, bu süreç içerisinde toplam 10 arkadaşımız şahadete ulaşmıştır. Eylül ayı içerisinde Kürdistan’ın farklı yerlerinde TC ordusunun döşediği mayınların patlaması sonucu 4 sivil yaşamını yitirirken, yine TC ordusu tarafından yapılan hava, obüs ve havan saldırılarında sivillere ait birçok yerleşim yeri ve bahçe zarar görmüş, onlarca hayvan telef olmuş ve Kürdistan coğrafyası bu saldırılardan dolayı yanarak zarar görmüştür.
- Ayrıntılar
Herkes PKK’li olamaz.
İsterse bile olamaz.
Çünkü PKK’lik, bir ruhtur. Bir uçuştur. Arşa yükseliştir.
Dağlarda, bayırlarda, çöllerde, denizlerde ve yangınlarda dervişane yaşama iradesine sahip olmadır.
PKK’lilik, bir yaşam tarzıdır.
Ama özgürce bir yaşam tarzıdır.
Hiçbir otoriteye, boyun eğmemedir.
PKK’lilik, her şeyden önce, kendin olmadır.
Her şeyden önce, külli insan olmadır.
PKK’lilik sahice bizim olup ta, bizim olmayan dünyaya kafa tutmadır.
PKK’lilik tarihte insanlığa yegane uygarlığı bahşeden atalarımızın izinden gitmedir.
PKK’lilik, mala, mülke kulluğu yerle bir etmedir.
PKK’lilik gerektiğinde bir güvercin kadar barışçı olmadır, gerektiğinde de bir şahin kadar bir vuruştur, düşmanı alt etmedir.
PKK’li olmak, her türlü karılığa karşı olmadır.
Hem toplum ile erkeğin sürüleştirilip karılaştırılmasına, hem de kadının karılaştırılmasına başkaldırmadır.
PKK’li olmak, bu asrın insanı olmamadır.
Bizim olmayan ne varsa hepsini reddetmedir.
PKK’li olmak, Avaşin nehri gibi duru olma, Zap nehri gibi coşkunca akmadır.
Cudi’ye Murada gibi kutsallık postunu giyme, Gabar gibi direnişe geçmedir.
Dicle ve Fırat nehirleri gibi, Mezopotamya’ya can vermedir.
Mezopotamya ovası gibi, canlı mahluk adına ne varsa külliyetini beslemektir, doyurmaktır.
PKK’li olmak, hayvanlaşmanın bile dibinde seyreden kapitalist modernitenin her türlü yaşam tarzına sırt dönmedir.
Tenezzül etmemedir.
Çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun en adi hali olarak görmedir.
PKK’li olmak, özgür yaşamanın en hakikisi dışında, her şeyi reddetmektir.
Tüm evreni bile verseler, elinin tersiyle iterek PKK’ce yaşamaktır.
PKK’li olmak yüceleşmektir.
PKK’li olmak, Amed’de düşmanın tankına karşı kendini taşla savunacak öfkeli yürek olmaktır.
Daha doğrusu Kürdistan’da birer küçük general olmaktır.
Dağlarda gerilla olmaktır.
Şehirlerde, köylerde, mahallelerde harıl harıl direnişi örgütlemektir.
Tüm kentlerde, metropollerde ırkçı Türk- Arap- Fars saldırılarına karşı Kürtleri savunmadır.
Kıssasa kıssas yapmadır. Asla intikamını yerde bırakmamadır. Hatta anında intikamını almadır.
PKK’li olmak, cellada, qelleşe, haine cehennemi göstermektir.
PKK’li olmak, onurluların en onurlusu olmaktır.
PKK’li olmak, son imparator ABD ile onun gardiyanı Türk ırk devleti, siyonist İran devleti, ırkçı Suriye Baas devletinin gazabını üzerine çekmedir.
Eğer bu zalim son imparator ile onun gardiyanı-bekçisi-jandarması- jenosidçi Tür devleti, mezhep putçusu İran devleti, sosyal ırkçı Suriye devleti ile diğer mezhep putçusu Irak devletine karşı direnme cesaretini gösterebiliyorsa biri PKK’li olur.
PKK’li olmak fırtınada, buzlu ayazda, çöl ateşinde, yağmurda, karda inanç ile, bilinç ile, tırnak ile umut ile direne direne yarına koşmadır. Hiç de bunları dert etmeden, engel dahi saymadan.
Bir yıldız gibi herkese star olmadır.
Starvan olmadır.
Gerektiğinde ve gün gelip çattığında, bazen aylarca bir lokma ekmek yemeden yaşamaktır.
An gelip çattığında da Amed zindanındaki gibi, çıplak bedenlerle direnişe geçmedir.
Dirhem dirhem erimedir. Dirhem dirhem erirken yeniden bir yaşamı yaratmaktır.
Bunları iyi bildiklerinden dolayıdır ki, hangi PKK gerillası veyahut militanına sorulduğu zaman hemen hemen hepsi der ki, “ben tam bir PKK’li değilim, PKK’li olmaya çalışıyorum ve bunun iddiası ile kararlılığına sahibim”. PKK gerillası ve militanı olmayıp ta destek verenler ise yurtseverdirler.
PKK’lik işte böyle bir şey.
Bu hakikat bilinirken, Türk ırk devleti ile yarattığı faşist güruhlar neredeyse gördükleri her Kürde PKK’lidir, dolayısıyla katli vaciptir diyerek harlaşmış kuduz köpekleri gibi saldırıyorlar.
En son olarak bakıyoruz ki, Bursa ile Amed takımları arasında oynanan futbol maçında yine böyle bir ırkçı saldırı Kürtlere karşı geliştirilmiş.
Irkçı saldırıdan sonra, Amed takımın yöneticilerinden Halit Ensarioğlu ile Çetin Sümer, – ikisi de ağa çocuğu- bazı inciler dökmüşler. Birincisi demiş “biz PKK’li değiliz”, ikincisi yani klüp başkanı Sümer de demiş ki, “ben PKK mıyım. Çok ayıp”. İkincisi tam da Türklerin xulamı gibi konuşmuş.
Sonuçta her iki ağa çocuğu da oracıkta xulamlaşmış. Kürde xulam gözüyle bakan ve bazılarını kendine xulam yapan, Türk’e karşı ise xulam olan ağalara, ağa çocuklarına bakın. Yani ırkçı Türk devletine diyorlar ki, bizler gibi xulamlarınız -köle- dışındaki tüm Kürtleri yok edebilirsiniz. Hem de karılaşmış bir üslup kullanarak, “ben PKK mıyım. Çok ayıp” üslubu karılaşmış kölelerin kullandığı bir üsluptur. Bunu bilesiniz sözde ağa çocukları.
Siz isterseniz bile PKK’li olamazsanız. PKK halkına karşı ağalık taslayan, sömürgecilere karşı ise xulamlık yapanlar ile onların efendileri tüm sömürgecilere karşı direnen en keskin kılıçtır.
Bunun içindir, diyoruz ki, PKK’lilik en yüce onurdur.
Bunun içindir, diyoruz ki, PKK’lilik en yüce onurudur ve en yüce onurlu Kürtlerin yeri de dağlardır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 19 Eylül gününden beri Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Merganiş, Petrot ve Zevê Köyleri ile Kinyaniş, Dola Kinyaniş, Hertûş, Kela Bedehê alanlarına yönelik olarak, TC ordusuna bağlı Bilican ve Erîş Karakolları ile Bilican Tepesi’nde konumlanan askeri birlik tarafından yoğun obüs ve havan saldırısı yapılmaktadır. Ormanlık alan ve köylerin yoğun zarar gördüğü saldırılar aralıklarla devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
25 ve 26 Eylül 2009 günleri Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Çiyareş alanına bağlı Cehennem Tepesi’ne yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
28 Eylül 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. Hakkari’ye (Colemerg) bağlı Kato Marinos ve Faraşin alanları ile bu alanların çevresine yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon hazırlığı yapılmaktadır. Yoğun asker sevkiyatı ve cephane yığınağının yapıldığı hazırlıklar halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
25 Eylül günü gündüz 12:00-16:00 saatleri arasında Zağros’un Miros alanına bağlı Hergûş Köyü’ne yönelik olarak TC ordusu tarafından havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan havan saldırı sonucu bir köylü ağır yaralanmıştır.
26 Eylül 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
23 Eylül günü akşam saatlerinde Hakkari’nin Yüksekova ilçesi merkezinde bulunan bir iş merkezine yönelik olarak yapılan ve 4 vatandaşın yaralandığı bombalı saldırı ile güçlerimizin herhangi bir ilişkisi yoktur.
- Ayrıntılar
Şuna bakın, suratına bakın.
Allah aşkına söyleyin bana.
İnsan adına bir hiscik bile var mı bu kimyasalcı katil ağa da.
Allah aşkına söyleyin bana.
Nerede köksüzler ahlak sahibi olmuş?
Allah aşkına söyleyin bana.
Nerede devşirmeler meşru görülüyor?
Allah aşkına söyleyin bana.
Şu Kürdistan, Anadolu ile Trakya’da ırkçılık ile cellatlık yapma ve kimyasal silah kullanma dışında hiçbir marifeti olmayan bu devşirmelerin ne işi var ülkemizde?
Nasıl oluyor da hiçbiri Türk değilken, en azgın ve ırkçı Türkçüler oluveriyorlar?
Allah aşkına söyleyin bana.
Kürdistan, Anadolu ile Trakya ülkesinde nice fidanları toprağa gömen, bu kimyasalcı katil ağaların içinde tek bir Türk var mı?
Kürdistan’da sürdürülen savaşın esas kördüğüm noktası, gordion düğümü burada gizlidir işte.
Köksüz olan, devşirme olan topraksızdır.
Kültürsüzdür. Tek köklü bir değeri yoktur.
Soysuzdur. Hormonlu yiyecekler nasılsa öyledir.
Sunidir. Sanaldır. Soyuttur. En tehlikeli virüstür.
Bir virüs nasıl ki, asıl hücreye yerleşerek asıl hücreyi yok ede yok ede o hücrenin yerini alıyorsa, bu köksüz devşirmelerde öyledir.
Bu köksüz devşirmeler Manastır’dan geldiler. Üsküp’ten geldiler. Selanik’ten geldiler. Kırım’dan geldiler. Dubrovik’ten geldiler. Lehistan’da geldiler. Endülüs İspanya’sından geldiler.
Sızdılar iktidara, sızdılar Osmanlı sarayına, kurdular İttihat ve Terakki partisini. Oldular en azgın Türk ırkçısı.
Sızdılar tarikatlara, sızdılar cemaatlere. Oldular en azgın ırkçı Türk-İslam sentezcisi.
Niye yaptılar?
Çünkü kökleri ülkemizde değildi.
Kültürleri ülkemizde değildi.
Köksüzlükleri ve kültürsüzlükleriyle iktidara yerleşmelerinin mümkünatı yoktu.
Öyle allem kullem ettiler ki, Avrupa icadı ırkçılığı getirip ülkelerimize yerleştirdiler.
Bunu modernlik adına, ilerleme adına yaptılar.
Bunu Türklük adına yaptılar.
Ve sonuçta iktidarı ele geçirdiler.
Oldular general, oldular işadamı, oldular profesör, oldular cumhurbaşkanı, oldular başbakan, oldular müsteşar ve çullandılar ülkemizin üzerine. Daraheni, Zilan, Agıri, Dersim ve nice yerlerde katlettiler dedelerimizi, nenelerimizi, yakıp yıktılar Kürdistan’ı. Annelerimizin karnını deştiler kasaturalarla. Ceninlerimizi çıkardılar.
Ankara’da Kemalist oldular, İstanbul’da sermayedar oldular, fabrikatör oldular.
Kürdistan illerinden Dersim’de laikçi oldular. Alevici oldular. Malatya, Maraş, Sewas, Elaziz, Erzirom, Maraş, Riha ve Dilok’ta ülkücü oldular. Amed’te, Batman’da, Wan’da ve Çewlik’te bazen nurcu, bazen de Hizbullahçı oldular. Şırnex’te, Colemerg’de korici, çete oldular.
Bin bir surata büründüler.
İşte bu devşirmelerden en günceli kimyasalcı katil ağaların ağası olan Kimyasalcı Katil Ağa Boşbuğ’dur.
1998 yılında ikinci ordu’da iken kendi denetiminde Cudi’nin Kela Kor dağında kimyasal silah kullanma emrini veren O.
2005 yılında Celemerg’in Çiya Reşke Dağın’da kimyasal silah kullanma emrini veren yine O.
Yıl 2009 bu defa yer Geliye Zap. Yine kimyasal silah kullanma emrini veren O.
Tüm bunları yapan O.
Kalkıp bilmem şu ne ağasıdır, şu ne ağasıdır diyebiliyor.
Esas ağa olan, hem de Kimyasalcı Katil Ağa olan Boşbuğ’dur.
Bundandır ki, halkımız “Kimyasal Açılım” pankartını açıyor.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
23 Eylül günü Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Bayraktepe alanında meydana gelen ve 1 vatandaşın yaşamını yitirdiği olayla güçlerimizin hiçbir ilgisi yoktur. Bahsi geçen mayın sivillerin can güvenliğini hiçe sayan TC ordusuna ait bir mayın olup, TC Genelkurmaylığı ve basını tarafından çıkarılan haberler provokasyon amaçlı haberlerdir.
Halkımız sürekli tekrarlanmaya çalışılan bu tür provokasyonlara karşı duyarlı olmalı ve prim vermemelidir.
23 Eylül 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Çözümlü kişilik diyor bir Kürt düşünürü, Önder Apo için: “Çözümlü kişi homojen olarak salt kendinden ibarettir. Ötekiyi varlığında taşımaz, bu nedenle onu dışında somut ve net olarak görür. Kişi ötekilerden ne kadar arınmışsa o kadar net ve saydam görür. Bulanık ve dağınıklığıysa ötekilerde oluştuğu kadardır. Kibirli olmaması bundandır. “
Ve devamla; “Öcalan’ın yaptığı kendi kendine politikadır, yani yapmak istediği politikayı kendine karşı deneyerek aldığı sonuçları yaymaya çalışır. Politikayı sevdirmek böyle olur ancak. Kendine politika yapamayan başkasına, başkasına politika yapamayan kendine politika yapamaz, yani kendini çözemeyen başkasını, başkasını çözemeyen kendini çözemez. “diye ekliyor.
Bugünlerde tartışılan “Kürt açılımı”na dönük çok şeyler yazılıp çiziliyor. Ve tuhaf olan ise birçok saygın yazar-çizerin bu açılıma yol açan süreci yeterince derinlikli ele alamamasıdır, ya da almamasıdır.
Öncelikle şunu belirtelim: Herkesin üzerinde buluştuğu, birkaç on yıl öncesinde Kürtlüğün yok olmakla yüz yüze oluşuydu. Kürtlük ayıplanacak ve utanılacak bir mevzubahis idi. Kürt kendisinden kaçan bir öğeydi. Horlayanların horlamaları giderek onda bir karşılık bularak adeta o da bu horlamaların doğru olduğuna inanacak bir merhaleye gelmiş dayanmıştı.
Sosyo-psikolojik olarak ele aldığımızda kendisinden kaçan, utanan bir bireyin komplekslerle dolu olacağıdır. Böyle bir kişilik isyancıdır, tepkicidir, yıkıcıdır, duygusaldır, hassastır, kırılgandır, asabidir ve daha da böyle kendisiyle barışık olmayan birçok özelliği sıralamak mümkündür.
Başkan Apo’nun öncülüğünde, PKK, başlattığı özgürlük mücadelesiyle Kürdün yukarıda saydığımız birçok özelliğini aştırdı. Yeni bir kimlik kazandırdı. Kendisiyle barışık bir Kürdü yarattı. Kendine güvenen bir Kürdü açığa çıkardı. Sorun sadece bir Kürt kimliğini açığa çıkartmak da değildi, onun da ötesinde özgür ve onurlu bir kişilik yaratmaktı. Yapılan da bu oldu.
Kürt açılımını tartışırken bu gerçekliği görmezden gelmek çok şeyi karıştırmak demektir. Çok şeyin hakkını vermemek demektir. Ve bugün Kürtlerin ezici bir çoğunluğunun meydanlarda inadına Öcalan diye haykırmasını duymazlıktan gelmek demektir.
Birçok saygın aydın-yazar bugünlerde Kürdistan’da geziler yapıyorlar. Ve vardıkları sonuçlar yukarıda izah ettiğimiz gerçeklerdir. Ve bu gerçekleri kimse tersyüz edemez. Tersyüz edemez, çünkü gerçekler her zaman çıplak olmayı sever. Ve Önder Apo her şeyin çıplak olmasını ve aynı derecede çıplak görülmesini kendi mücadelesiyle herkese gösterdi. Ve bu gerçekliği hiç kimsenin gücü inkâr etmeye yetmez.
Öncelikle bu realiteyi göreceğiz. Bileceğiz. Bu gerçekleri bilmeden, dikkate almadan yapılacak her siyaset ve girişim -niyetler temiz de olsa- sonuç almaz. Kaldı ki niyetlerin ne kadar temiz olduğunu her gün üzerimize yağan bombalardan ve yapılan onlarca operasyon ve saldırılardan görüyoruz!!!
Öcalan’dan söz ederken Sayın Gökhan Düzgün Önder Apo’nun çözümlü bir kişiliğe sahip olduğunu ve “Politikacıların çoğu ayarlı tiplerdir. Sorumlulukları hukuka göredir, yürekten değildir. Öcalan’ın sorumluluğu karşılıksızdır, anaerkil toplumdaki anaçlar gibidir. Anaerkil düzendeki kadınların soyuna karşı taşıdığı esirgeme, kollama ve soyunun varlığını sürdürme içtenliğidir. Kendi lehine soyundan hiç bir beklentisi yoktur. Sadece onların yaşama yeterliliğine ve güvencesine erişmelerini ister. Bu türden bir sorumluluk ne kanunlarla verilmiş bir yetkiye benzer ne de seçilenlerin seçmenlerine hoş görünme kaygısını andırır. Öcalan’ın sorumluluğu tamamıyla içgüdüseldir “ diyor.
Şimdi bu noktada durup birkaç söz söylemenin tam zamanı: Kürdistan’da düşünceleri hem en köktenci yani radikal olan kişi Önder Apo’dur hem de politikada en esnek, uzlaşmaya açık, yapıcı, mutlaka çözümler bulunmasında ısrar eden yine Önder Apo’dur. Kürt sorunun çözümü için elinden geleni yapmaya her zaman hazır olmuştur. Tek bir şartı vardır; onursuzluk dayatılmayacaktır -onursuzluk insanların ruhunu ve karakterini bozan bir dayatmadır-, özgürlüklere ket vurulmayacaktır -özgürlüksüzlük insan olma arayışlarından vazgeçmek demektir ki bu da kendini ret etmek demektir-, boyun eğme istenmeyecektir -boyun eğme insanlıktan çıkmaktır-. Başka da her konuyu en etraflıca tartışmaya açık neredeyse tek insandır. Bunun için önerdiği düşünceler mutlak değildir. Sorunun ya da sorunların çözülmesi için her daim konuşmaya hazırdır. Eğer gerçekten amaç bekçiyi dövmek değil de üzüm yemekse yapılması gereken de budur.
Türkiye aydınlarının, yazarlarının, sanatçılarının ve tabi ki en başta da siyasetçilerinin yapmaları gereken ilk husus şuna karar vermeleridir: Üzüm mü yenilmek isteniyor yoksa bağcı mı dövülmek isteniyor? Bu soruya verilecek cevap eğer üzüm yemek ise o zaman yapılması gereken hiçbir gerekçeye sığınmadan, hiçbir ürkekliğe, utangaçlığa ve tereddütte girmeden Önder Apo’yu çözüm sürecine dahil etmektir. Çözümlü bir kişiliğin takıntıları olmadığı için kendisiyle barışıktır. Kendisiyle barışık olan bir insanın başkalarıyla barışı en iyi sağlayacağı muhakkaktır.
Bu gerçekliği iyi görerek TC’nin iktidar odakları bir an önce kriz siyasetini terk etmelidirler. Krizler ve sorunlar üreterek insanları yönlendirme ve gütme siyasetini terk etme zamanı çoktan gelip geçmiştir.
- Ayrıntılar