Akepe çok sıkışık. Erdoğan ve kurmayları daha da sıkışık. Sıkışlık çok iyi bir ruh hali değildir. Böyleleri ne zaman ne yapacakları belli olmaz. Kime çatacakları hiç belli olmaz.
Bunun içindir ki böyleleri hep gerilidir. Gerili olan kişiliklere toplum hep mesafeli durmuştur. Böylelerine toplum çoğu zaman serseri diyor. Kürt halk önderliği böylelerine serseri mayın diyor.
Kürt toplumu “aklı başında olmayan” manasında “Serseri” kelimesi kullanılır. Türkçe’de elbette serseri sadece aklı başında olmayan anlamlarını taşımıyor. Birazda lümpence olan kişilikleri de ifade ediyor. Ancak Kürtçe’de serseri yani aklı başının üstünde, yani akılsız, ne yaptığını bilmeyen olarak kullanılır.
Gerçektende Akepe ve onun kurmayları Türklerin kullandığı manada tam serseri. Yani akılları başlarında değildir. “Belli bir işi ve yeri olmayan başıboş kimse, kabadayı, hayta, holigan” mı diyeceğiz?
Her halükarda Akepe ve onun kurmayları için bu tanımların hepsi yerini bulur. Hem sıkışık hem de aklı kafasının dışında olanların çok tehlikeli olacakları açıktır. Böyleleri aynen İspanyol boğazı gibi oraya buraya saldırmaktan kendilerini alıkoyamazlar.
Nasıl ki İspanyol boğası nerede kırmızı görüyorsa saldırıyorsa, Akepe ve onun kurmayları da nerede bir çıkar görüyorlarsa oraya aynı tarzda saldırıyorlar. Yani nerede rant varsa Akepeliler oradadır. Örneğin Libya’ya nasıl saldırdıklarını herkes gördü. Kıbrıs Akdeniz’de petrol ve gaz çıkarmaya çalışırken nasıl da savaş gemilerini gönderdiklerini gördük. Daha kötü ve kirli rant için Kürecik’e kurdukları füze kalkan sistemi ortadadır. Güya Akepeliler, İsrail karşıtıdırlar. Ama bu füze kalkanı sisteminin tüm verilerini İsrail’e gidecek.
Ve tabii birde Suriye’ye saldırmak için, Suriye’yi emperyal güçlerin işgal etmeleri için ne kadar da uğraşıyor. Onu da herkes görüyor.
Ve birde bu Akepeliler nerede bir Kürt oluşumu görüyorlarsa saldırıyorlar. Denilecek ki ama Barzani’yi kendi kongrelerine davet etmediler? Etmeye ettiler de, ancak Sayın Barzani’nin gözünün içine baka baka nasıl Kürtleri öldüreceklerini de açıkça söylediler.
Barzani’nin gözünün içine baka baka Kürtlerin doğuştan var olan haklarını bile pazarlık konusu yaptılar.
Barzani’nin gözünün içine baka baka Kürtlerin biricik evlatları olan özgürlük savaşçılarına karşı durmaya çağırdılar.
İşte Akepe’nin Barzani’yi karşılama mükafatı da bu olmuştur.
Ama yarın tarih Sayın Barzani’nin Kürt halkına en azılı düşmanlık yapan, Kürtleri alenen katleden, zindanlara tıkayan Akepe’nin politikalarını açıkça savunmasını, destek sunmasını, arka çıkmasını elbette soracaktır. 1966 yılında Talabani’nin Saddam’a verdiği destekten dolayı “66 yılının cahşı” sözü nasıl ki Kürt halkının nezdinde yerini o zaman bulmuşsa, Sayın Barzani’nin Kürt düşmanı olan bir partiyi desteklemesini de elbette tarih dediğimiz gibi bir gün yazacak ve tabii ki soracaktır da.
Örneğin İspanyol boğası Akepe bu kez Suriye’ye dönük bir teskere çıkarttı. Asıl amaçları bir Osmanlının zamanında hakim olduğu yerlerde kendilerince yeniden hakimiyetlerini kurma arzularıdır.
Yine Batı Kürdistan’da gelişecek bir oluşumun önünü almak içindir. Zaten açıkça Kürtlerin kendi özerk yönetimlerini oluşturmalarını kendileri için kırmızıçizgi diye tanımlamışlardı.
Yine birkaç gün sonra Medya Savunma Alanlarına dönük alacakları daha doğrusu yenilecekleri teskere kararı da Kürtleri katletmek içindir.
Özcesi Akepe “serseri”leri aynen yeni yetme Rus mafyacıları gibi gözü aç, nerede rant varsa oranın üstüne hemen hiçbir kural tanımadan atlayan, diğer taraftan da nerede bir Kürt oluşumu varsa orada bu oluşumu tasfiye etmek için en ileri düzeyde saldıranlardır.
Ancak bu kadar sıkışık olanları bu pervasızca saldırıları, saldırganlıkları eni sonunda bu kesimleri bumerang gibi vuracaktır. Türklerin bir sözüyle bağlayacak olursak: “Öfkeyle kalkan zararla oturur” misali, böyle aklı başında olmayanların hesapsız, kitapsız saldırganlıkları mutlaka kendilerini vuracaktır.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Ekim günü saat 15.30’da Bingöl’ün Yedisu, Adaklı ve Kiği ilçeleri üçgeninde bulunan Şehit Xebat alanı sınırları içindeki Kumsor, İnek, Osmanuşakları, Kevire Spî ve Şorik boğazı alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatmıştır. Alandaki operasyon halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
14. yılını geride bırakıp 15. yılına girmiş olduğumuz uluslar arası komplo gerçekliğini büyük bir kin, nefretle kınıyor ve komplo karşısında Önderliğimizin, halkımızın ve hareketimizin göstermiş olduğu direnişi ve bu direnişin yarattığı başarıyı bir kez daha selamlıyoruz.
- Ayrıntılar
Harunê de 8 insanlık yolcusu. 8 insanlığımızdan çalınanları bulma ve savunma çırpınışçıları. Yüreğini aç kanat çırparak gelebilirler sana doğru. Yüreğini aç bizden biz olmaktan çalınanları bulmaya gidenler dolabilir içeri. Belki kuşlar gibi, belki kelebekler gibi belki de esen rüzgar gibi usul usul… Yüreğini aç gökyüzü misafir olabilir sana maviliklerle şenlenebilir yüreğin. Aç kapama yüreğini taşıyabileceğini alsın içeri.
Nasıl zincirlenmişse insan olmanın damarları ve üryansak aynı topraklarımız gibi. Yüreğimiz ve toprağımız ne kadar da benzer birbirine. Ve köklerinden dönmeyen insanlığımız ceset ceset çarpıyor zebunların kan yiyici yüzüne. Onlara parçalanmış bedenlerimizi bırakıyoruz ki bedenlerimiz de kendi gerçeklerini kendi korkularını ve parçaladıklarını bir daha bir daha görmeleri için. Onlar teslim olmuş beden, ruh ve yürek istiyorlar bizden. Bizlerde onlara paramparça olmuş bedenlerimizi bırakıyoruz. Ki bedenlerimiz de kendi değer yargılarını, kendin kalplerin görsünler diye. Ayna oluyoruz parçalanmış bedenlerimiz ile feda ettiğimiz canımızdan geri kalan kanlı, tozlu, isli, lime lime olmuş bedenlerimiz ile. Baktıkça baktıkça görünsün gadarlığın hacmini.
Kimimiz bombalarını bedenlerinde patlatarak parçalar bırakıyoruz, kimimiz de oluk oluk kanların aktığı bedenlerimizi bırakıyoruz geriye. Onursuz yaşamaktansa onurumuzu zalimliğe zula edenlerden ruhumuzu almaya gidiyoruz.
Ruhumuzu göğe ağartıyoruz ki kimse bürünmesin bizi bizden men etmenin kıvancına. Hem de asla ve asla. Tek bir tanemiz bile hür olmayana kadar hür olmayı öğreneceğiz ve öğreteceğiz. Geliyoruz yüreğimiz şakıyor, umudumuz binlercesinin umudunu bahara katık eyliyor. Ve geliyoruz.
Yoksa; bak ruhumuz ölüme örülüyor geleceğimiz gibi toprağımız da. Görmez misin zalimin hoyratlığı altında gülen yüzlerimiz gibi toprağımızda. Ve debelenir yomsuzlar.
Kürt sevgisizliğin en muktedir kurbanı…
Kürt bedbahtlığına aşık yorgun bekçi…
Kürt kendisi için hiçliğin yongasını giyerken başkalarına post olan giydirici…
Kürt anlaması da anlatması da en zor olanın açmaz figanı…
Kürt en az saygı duyulan insan olmanın guguk kuşuna benzeyeni. Guguk kuşu gibi yumurtalarını başka birinin yuvasına koyarak büyütmesini bekleyen, kendi yavrusuna bile ana olmaktan mecalsiz…
Kürt ülkesinde kalbini bulamayan dünyanın her yanına dağılmış bedbaht…
Kürt, Kürt, Kürt…. Bunlardan başka nedir ki; Kürt budur işte diyen kanımızı içmeyi erdemden, yaşamdan, sözde topraklarına sahip çıkmaktan sayanlarının yaşamımıza akıttıkları. Ondandır kaleler dikiyorlar topraklarımıza, bombalar yağdırıyorlar bedenlerimiz gibi dağlarımıza; gazlara boğuyorlar çaktırmadan her bir deremizi, ırmağımızı aynen bombalar yağdırdıkları cesetlerimize yaptıkları gibi.
Karakollar yapıyorlar, beynimize ördükleri hiçliğin kaleleri gibi. Karakollar değil, surlar örüyorlar bu yüzyılın eşiğinde. Alıştıkları gibi. Kirin içine batırdığı, zalimliğini sanatla icra ederek çulsuz bıraktığı hislerimizi, duygularımızı, basiretimizi daha daha tedip edercesine. Meşgale ediyorlar insanlığımızı, taşkaleye çeviriyorlar tarihimizi.
Hey bre ne zaman yıkılmadı ki zalimliğin, ilelebet mi sanırsın gaddarlığını. Tek vazifen köleleştirmek, yağdanlığın yapmak, en güzel küfürleri daha bir daha insanlığımızı unutalım diye yüzümüze üflemeye medet ettiği için gelmişler dağlarımıza. Kabul ettirmenin aklını icra etmektedirler, kibirlice. Canını şeytana satmışta gelmiş dağlarımıza da böbürlenir, ceddine kanımızı akıtarak sahiplenir. Öyle ya Ayvaz kasap hepsi bir hesap. Alıştığın gibi. Öyle sanırsın ki ciğeri beş para etmez Kürt var karşında halen. Heybete sözün yok da ondan mı kalleşliğe çıkar yolun. Ama bilmedin mi daha kahpeliğin sonu yoksa direnmenin de sonu yoktur.
Dikilen her tepe, kurulan her mevzisi ile tas tas kan içmeye geldim diyor. Kürt’ü ben icra ettim diyor. Benliğini posta posta yemeye geldim diyor. Tecavüzüm de hürüm diyor. Bitmiş insanlığı baki kılmak için kuruluyor dağlara karakollar.
Ama o kadar korku bezeli, bir insan boyu kalınlığında duvarlar örüyor, habis yüzünü dağlarımızın ayanın da saklayarak sadece dışarıya gözetleyecek kadar pencereler bırakıyorlar. Taştan, betondan örülüyor duvarlar; toplar, tanklar bile gömülüyor oysa savaşmak için gelmişlerdi bizlerle. Zülümkarlığın cüceliğini savunmaya gelmişler dağlara. Bilmezler ki ne de küçük düşerler asi, alımlı, engin dağlar karşısında.
Hani gücünüzü sınayacaktınız hakir bedenlerimizde hani birkaç çapulcunun arkasına düşmek bu kadar kolaydı. Kolaydı kolaydı da neden korkarsınız cesetlerimizden. Hani kolaydı kolaydı dişinizi geçirmek genç bedenlerimize. Hani kolaydı hani sonsuz, sorunsuz kölelerinizdik de neden korkarsınız soğumuş, atan bir damarı bile kalmamış bedenlerimizde.
Hadi tanımla feri kalmamış savaşının gömülüşünü, bedenlerimiz karşısında. Seve seve vermeye geldik canımızı, savaşmaya geldik, yokluğuna bilendik geldik, hiçliğini sana tattırmaya geldik, insanlığımıza saygımızı cömertçe, kaygısızca, vuruşkanca düğüne döndürmeye geldik. Düğünümüzü doyasıya kandilleştirmeye geldik. Biz geldik. Biz yine geleceğiz. Biz hep geleceğiz. Yine yine döneceğiz. Atlarımız değişecek, gözlerimizin rengi, saçımızın uzunluğu, kahkahamızın tonları değişecek belki ama yine geleceğiz. Yine yine karakollarınızı hüsran kolları yapacağız içinde özgürlüğümüzü ebed kılana kadar. Yıkımkollarınızda rahat uyumadığınızı bilerek özgürlüğün vısıltısını sunacağız sizlere.
Faşizmin nişaneleri siline kadar. Çünkü insanlığımıza teşnedir umutlarımız, sadık olduğumuz hayallerimiz. Ellerimiz dolanır özgürlük yürüyüşçülerine, gözlerimiz onlarda şimdi. Yolcular yine geldi ve yine kusursuzca yürüyorlar; başları dik, yürekleri onurlu, gülüşleri görkemlice.
Yolcular onlar yine arkası kesilmeyen yolda arka arkaya düştüler. Kemallerle, Hayrilerle, Besêlerle başlayan; Beritanlarla, Brusklarla, Rukenlerle, Baranlarla devam eden yolla yeni yürüyüşçüler eklendi. Harunê de 8 cengavar indi yola ve sabırlıca, sakince, gözleri gelecekte, hızla ilerlediler.
Harunê de 8 can, 8 kalp atışı, 8 feda olmanın özlemi, 8 teslim olmanın türkücüsü, 8 bitmeyecek sevdanın abidesi, 8 cengaver ve 8 yoldaşımız özgür ve onurlu olmanın sinesine yürüdüler. Harunê karakolunu geleceğimizde temiz bir ukdeye çevirmek için. Lanetin kalelerine sökün eylediler, ömrümüz temizlensin diye. Çünkü lanetin kazandığı, var olduğu her yerde en çok günahsızların, tertemizlerin yaşamına kir bulaşır, karaçalılar arasında kalmak düşer masumların payına. Günahı öğrenir daha doğmamışlar bile. Kendi paylarına düşeni temizlemek değildi onların ki. Kirlenmesin diye kimsenin dünyası, öksüz kalmasın diye sevgiler, bahtsız olmasın diye çocuklar, bitmişliğe ağlamasın diye analar onlar düştü yolla. Ve bu yol yolcusuz kalmasın diye zafere yürüdüler.
Elleri havada şen gülüşleri ile bize doğru dururlar. Heval de uzat elini onlara. Bırakma ellerini elinde kalsın, sakınmaz gözlerle bak O kanatlananlara bırakma yine ellerini ellerinde kalsın. Düş de olsa bırakma ellerini, sızlamasın yüreğin kabarsın artık özgürlük sonsuz diye, yenilmez diye. Ama yüce ama güçlü ama ufuk dolu ama yılmaz yolculuklara bakar gibi.
Sanma uzakları görmez yürek, sanma seçmez yolcuları. Aç yüreğini nefesin dolaşsın ve nefesin yaşam sunsun. Aç yüreğini ötelerdekini duysun. Aç yüreğini dağdan inenleri duyabilir. Aç yüreğini dağdan inenlerin soluğu sarsın seni. Kapama yüreğini taşıyabilir yolcuları. Aç yüreğini ürpermeyecek bilesin çünkü yürek tanır kendini.
Nupelda Engin
- Ayrıntılar
Başka ülkeleri işgal edenler, sömürge altında tutmak isteyen tüm güçler halklara prangalar takmak isterlerken yapacakları, yaptıkları ilk iş mutlaka ama mutlaka işgal ettikleri, sömürge altına aldıkları halkların içerisinde kesinlikle devşirmiş kişilikler oluşturma planlarıdır.
Örneğin Osmanlı tarihi bu konuda herhalde en çok tecrübelerle dolu olan bir tarihtir. Çokça halen kutsadıkları, göklere çıkardıkları Yeni Çeriler esasta devşirilmiş kişiliklerdir. Bu devşirmeleri Osmanlı devleti kadar kirli yürüten bir güce eşine az rastlanır. Başkaları da devşirme politikaları yürütürler. Kendi işgal durumlarını meşrulaştırmak için işgal ettikleri topraklarda kendilerine bağlı kişilikler, yapılar oluşturmak için öncelikli olarak çalışırlar. Güçleri yeterse işgal edilen toprakların tümünü devşirmeye çalışırlar. Bunu asimilasyonla yaparlar, bunu çeşitli farklı eritme politikalarıyla yürütürler. Eğer bunu yekser yapamazlarsa kendi kültürlerini işgal ettikleri topraklar üzerinde yerleştirmek için her türlü çalışmayı yürütürler. Özcesi işgalciler halkları kendi olmaktan çıkartabilmek için dünyanın en kirli politikalarını bir araya getirerek mutlaka sonuç almak isterler.
İşte bu kirli politikaların en kirlilerinin başında halkları topyekün Mangurt haline getirmektir. Yeniçerileştirmektir. Devşirmektir. Kendine yabancılaştırmaktır. Kendi karşıtı haline getirmektir.
TC devleti yukarıda dile gelenlerin ışığında Kürt halkını devşirmek, yeniçerileştirmek ve de devşirmek için sözün tam manasıyla yapacağı her şeyi fazlasıyla yapmışlardır. Hatta 1970’lere geldiğimizde önemli oranda bu politikasını gerçekleştirmişlerdi. Öyle ki Kürt halkının özelde okuyan kesimi kendisinde utanır hale getirilmişti. Yani özümleme diye bildiğimiz asimilasyonu aşan bir gerçeklik ve sonuç ortaya çıkmıştı. Bunun içindir ki “gitmesekte, görmesekte o köy bizim köyümüz” olmuştu.
Ne olduysa oldu Kürt halkının bu durumunda rahatsız olan insaflı, vicdanlı insanlar çıkmış ve bu gidişata hem dur demek için hem de yeniden doğal seyrine çevirmek için yola koyulmuşlardır. Hiç şüphe yoktur ki Kürt halkının tarihinde her zaman vicdanlı ve insaflı insanlar çıkmışlardır. Özümlemeye ve varlığı yok olmaya karşı güçlü direnişler sergilemiş bireyler hatta yer yer guruplar da çıkmıştır. Ancak bu kişilerin ve toplulukların sonları her zaman hüsran olmuştur. Hüsran olmanın da ötesinde üstleri betonlandıktan sonra birde: Mahmut Esat Bozkurt’un “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” diyerek birde en aşağılık hakaretleri yapmışlardır.
Kürtlere “yaparsanız katlanırsız” mesajları güçlü vermek için Kürtlerin vicdanlı ve insaflı yüreklerine darağaçlarını, işkence haneleri eksik tutmamışlardır. Bunun içindir ki böylesine vicdanlı insanlar hep susturulmuşlardır, katledilmişlerdir. Bunun içinde sarf ettikleri büyük değerler ve emekler sadece yüreklere su serpmenin ötesine geçmemiştir. Ancak bu durum ya da duruşlar, Kürt halkının yok oluşunu durduramadığı gibi birçok yerde görüldüğü gibi kölelikleri daha da derinleştirmekten kurtulamamışlardır.
Özcesi Kürtler ilk kez derli toplu bir örgütlü duruşla işgalcilerin yaptıklarına karşı bir direnişi uzun yıllara yayarak Kürt halkını ayağa kaldırırken, sömürgecileri yani işgalcilere dize getirmiştir. Artık devşirme, yeniçerilik hatta mangurtluk Kürt toplumu açısından tarihe karışmış bir gerçeklik olmuştur. Belki Kürt toplumu içerisinde halen kendisini büyük paralar ve çıkarlar karşısında satacak birkaç kişi kalmıştır. Biz bunlara zaten Mangurt kişiler diyoruz. Ancak bunun dışında artık Kürt toplumu içerisinde ve Kürt toplumunu Mangurtluk haline getirmenin dediğimiz gibi tarihe karıştığını belirtiyoruz.
Boşuna RTE hem de Akepe’nin Kongre’sinde alenen herkesin duyacağı, göreceği bir şekilde Kürt halkına yalvararak “PKK’ye Yeter Artık” desinler diyerek asimilasyoncu, inkarcı imhacı politikaların ve devletin geldiği iflas etmişliği göstermesi açısından tarihi önemdedir.
Yeniden söyleyecek olursak; Artık ceberut Türk sömürgeciliği Kürt halkı karşısında sömürgeci politikalarıyla iflas etmiştir.
30 Eylül 2012 tarihi Kürt halkı açısından tümden iflas etmiş olan sömürgeciliğin belgelenmiş günü olarak anılacaktır.
Şıho Dirlik
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Ekim günü Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Cinata, Herbê, Talatê, Cibilgiravê ve Çalê köyleri ve çevre arazisine yönelik bir operasyon başlatmıştır. Operasyon 4 Ekim günü sabah saatlerinde sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1 ve 2 Ekim günleri 17.30 -19.30 saatleri arasında Elazığ’ın Arıcak ilçesine bağlı Tirmav ve Derik köyleri arasında gerillalarımız tarafından yol kontrolü yapılmıştır. 2 Ekim günü saat 19.15 sularında kobra tipi helikopterler tarafından alan bombardıman yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Ji çapemenî û raya giştî re!
1. Di 3'ê Cotmehê de di saet 00.30'an de li navçeya Baglara Amedê li nêzî Gundê Çiltepe ji aliyê gerîlayên me ve rê hatiye kontrolkirin. Wesayit hatine rawestandin, nasname hatiye kontrolkirin. Herweha 3 kamyonê bi artêşa dagirker a tirk re hevkariyê dike bi şewitandinê hatiye rûxandin.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 Ekim günü saat 00.30’da Amed’in Bağlar ilçesine bağlı Çıltepe köyü yakınlarında gerillalarımız tarafından bir yol kontrol eylemi gerçekleştirilmiştir. Durdurulan araçlarda kimlik kontrolü gerçekleştiren gerillalarımız işgalci TC ordusuyla işbirliği yapanlara ait 3 kamyonu yakarak imha etmiştir.
- Ayrıntılar
Kürtlerin gözünde devletin bütün kurumları deşifre olmuş durumda. 1800’lerin sonundan beri ittihat ve terakki zihniyetiyle oluşturulan devletin bütün uygulamalarını, katliam ve soykırım denemelerini, asimilasyon politikalarını birebir yaşıyor. Nesilden nesle aktarılan anılar, Kürtlere karşı devlet yaklaşımının ne olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.
Kürtler, siyaset kurumunun kölelik ve tam biat dışında bir şey vaat etmediği gibi sadece birikimine, iktidarına yaradığı oranda Kürtlerle ilişki halinde olduğunu çok iyi biliyor. Ordu dediğin zaten her günü Kürdistan’ı işgalle geçiren sömürgeciliğin en tanınan uzantısı. Yargı desen, en ufak talebi bile reddeden, her türlü haksızlığı ve hakareti yapanları kayıran, Kürtleri her koşulda mahkum eden bir uydu. Bürokrasi dediğin zaten hiçbir zaman Kürt’ten yana olmamış. Sporu, medyası, sosyal alanı, sağlığı, yerel yönetimleri, ilçe ve il yönetimleri, emniyetiyle devletin tüm organları yaşanan günübirlik örneklerle Kürtlere ne sunduğu ise ortada. Bunların hepsi Kürtlerin yaşadıkları her yerde devletin politikası neyi emrediyorsa hemencecik orada uygulamaya koyan emir erleri.
Şu anda sarsılan fakat ısrarla ayakta kalmaya çalışan 2 kalesi var devletin. Biri, eğitim yuvaları, ikincisi askerlik kurumu. Hani ordu ve katliam uygulamaları tanınıyorsa o zaman nasıl ayakta kalıyor bu kurum diyenler çıkacaktır.
Birlikte yaşamanın bir eseri olan ortak düşmana karşı çatışma ve birlikte kan dökmüş olmanın o vefa duygusu arada olduğundan bir türlü keskin bir kopuş yaşanamıyor. Kürtlerin bir nevi yüreğine kazınmış bu duygunun sömürgeciliğin askerliği olduğunu kavratmak mümkün olmuyor. Bir nevi kendi celladına sevdalanmak da diyebileceğimiz bu durum günümüzde halen devrede. Ordudaki Kürt asker sayısıyla bunu ölçmek mümkün.
Hatta bazı aileler, yurtseverliğiyle tanınan kişiler, “bir oğlum gerillada, biri de askere gitsin” diyebilmekte ve kendince PKK ile devlet arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır.
Doğru bir tarih bilincinden yoksunluğun ortaya çıkardığı bu durum yavaş yavaş aşılıyor fakat halen istenen düzeyde olduğu söylenemez. Biraz yaşamın askerlikten sonra başladığı yanılgılı tespitine biraz da bunun devlet kademelerinde yer almak, bir memur olarak devlete yamanmak için bir mecburiyet olduğu dayatmalarına karşı koyamamaktan kaynağını alan bu durum karşısında tüm Kürtlerin kendini gözden geçirmesi gerekiyor.
Kardeşini, eşini, dostunu, mahallesindeki insanını öldürmek için bir Kürt neden askere gider? Bu soruyu herkesin kendine sorması gerekiyor. Tarihini, dilini, geleneklerini, insanlarını katleden bir orduya neden hizmet etmek zorundadır Kürtler diye herkes kendine sormalıdır.
Şu net, eğer Kürtler bir yıl boyunca askere gitmez, yürütülen kirli savaşta yer almayacağını haykırırsa TC devletinin askerlik kurumu iflas eder. Sadece bir yıl askerlik yaşı gelen gençler, “ben işgalci orduya değil, gerillaya hizmet edeceğim” derse, bin yıllardır süren bu aşağılık gelenek bir daha dirilmemecesine tarihin çöp sepetine gider.
Devletin ikinci ve daha tehlikeli kalesi ise şüphesiz sözde eğitim yuvalarıdır. Daha yaşamı ve insanı tanımadan adım atılan sömürgeci Türk okulları Kürtlüğü yok etmek, silmek için didinen en güçlü kurum durumunda. Adam olmak, sisteme dahil olmak, sıradan bir işe girmek için bile bir önkoşul olarak gösterilen “okumak” tüm insanlar için köleleştirmenin zihniyet dünyasını oluşturduğu gibi Kürtlerde daha kalıcı etkiler bırakmaktadır.
Dünyada eşi görülmeyen dil yasağının daha kendi dilini dahi tam öğrenememiş bir çocuğa uygulanmasıyla nasıl bir sonuç elde edildiği ortadadır. TC’nin kuruluşunu dayadığı “Kürtleri inkar” devletin kadrolarını yetiştiren tüm eğitim kurumlarındaki tek amentüdür. Kürtleri dilsiz, tarihsiz, kimliksiz, kültürsüz bırakmak, kendine hizmet eden köle haline getirmek için örgütlenen eğitim kurumları Kürdistan’da maalesef halen rağbet görebilmektedir.
Birçok Kürt kendini “Türkleşmek” amacına adıyorlar. Birçok Kürt, Türklerin okulunda, Türklüğün öğretildiği ve övüldüğü, Türklük dışında herhangi bir insan türünün dahi kabul görmediği okullarda kendilerine gelecek yarattıkları yanılsamasını yaşıyorlar. Evet, aslını inkar ederek, varlığını Türk varlığına armağan ederek bir yaşam elde edebilir ve bir gelecek yaratabilirsin. Ama bu kölece, ama bu AKP’ce bir yaşam olur. Kendini, değerlerini, onurunu, eşini, dostunu, tarihini, dilini, kültürünü satan bir yaşam olur. Bu denli düşmüş, bu denli düşmanın olan bir yaşamın da ne kadar yaşam olabileceği çokça görünen örnekleriyle ortadadır.
Binlerce yıldır Kürtlerin olmayan, Kürtlerin içinde yer almadığı sistemlerin katliam, asimilasyon ve soykırımdan başka bir yaşam şansı tanımadığı ortada. Buna karşın tarihte ilk kez Kürtlerin öncülüğünü yaptığı alternatif bir yaşam sistemi yaratımının eşiğinde olan ve Kürtlerin büyük bir çoğunluğunu kapsayan bir hareketin varlığı söz konusu. Emperyalizmin, gerici, despot bölge devletlerinin, tüm faşistlerin bu denli saldırması da bundandır. Kürtlerin kendi sistemini yaratmasına müsaade etmemek amacıyla bu denli soykırım, asimilasyon uygulanıyor.
Kürtlerin değerlerini kullanarak, geleneklerini, kültürünü kullanarak, Kürtlüğü temsil ettiği saçmalığında ısrar eden, kendilerini efendilerine yarandırmak için her gün hareketimize, halkımıza küfür eden satılmış Kürtler, Türklüğün okullarında yetişmiş en iyi örneklerdir.
Bunlar gibi olmak isteyenler, her gördükleri yerde halkımızın yüzlerine tükürdüğü kansızlar gibi olmak isteniyorsa Türk okulları, eğitim yuvaları tercih edilsin. Ama halkımızın bu kişilere karşı alacağı her türlü tavra da hazırlıklı olsunlar.
Artık uyanma vaktidir. Türk okulları geleceği yaratmıyor, geleceği tüketiyor. Kürtlüğü yok ediyor. Eğer biraz vicdan, biraz insaf, biraz geleneklerine bağlılık kalmışsa Türklüğün okullarından vazgeçmenin mecburiyeti rahatlıkla görülebilir.
İlla okumak, gelişmek isteyenler varsa da en büyük düşünce gücünün, özgür irade ve düşüncenin oluşturulduğu Apocu okullara yönelmelidir. Tüm dünya tarafından büyük çabalar sarf edilmesine rağmen halen Önder Apo’nun düşünce sistemi ve tarzının alternatifi yaratılamadığına göre doğrunun, tercih edilmesi gerekenin bu olduğu görülmelidir. Her ev, Kürtlerin yaşadığı her ortam bir Apocu okula dönüştürülebilir. Bu konuda tek harf bilen her yurtsever Kürt, çocuklarımızı, geleceğimizi kendi dili, kültürü ve gelenekleriyle eğitebilir. Bu konuda sonsuz tecrübe mevcuttur. Yeter ki zihniyete hakim olan asimilasyondan ve düzenin kirli düşüncelerinden kendimizi arıtabilelim.
Halkımızın başlattığı Türk okullarını ret etme hamlesine 2012-2013 yılında katılmak her yurtseverin boyun borcudur. Her insan bu konuda kendini tekrar gözden geçirerek Türklüğün okullarını reddetmeli, kendi gelenek, kültür ve diline bağlılığın bir gereği olarak kendi eğitim sistemini geliştirmelidir.
Pir Kemal
- Ayrıntılar