Basına ve Kamuoyuna!
8 Mayıs tarihinden itibaren gerçekleştirmekte olduğumuz Demokratik Çözüm Yürüyüşümüze Botan Sahamızdan gelen bir gerilla grubumuz daha katılmıştır. Gerilla grubumuz Medya Savunma Alanlarımıza ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Demokrasi halk yönetimi demek. Demokratik yönetim de halkın kendi kendini yönetmesi. Sayısı az toplum ya da topluluklarda kendi kendini yönetme işi doğrudan gerçekleşiyor. Nüfusu çok toplumlar ise bu işi seçilmiş temsilcilerin oluşturduğu meclisler üzerinden yapıyor. Yani seçilmiş halk meclisleri halkın iradesi ve karar gücü oluyor. Bu bakımdan halk yaşamında hayati öneme sahip rol oynuyor.
Meclisin böyle bir rol oynayabilmesi için her şeyden önce adil olarak seçilmiş ve yeterli olması gerekiyor. Yeterlilik sayı, temsiliyet ve nitelik noktasındadır. Yani bir toplumu temsil edecek meclisin, o toplumun nüfusuna göre yeterli sayıda olması, toplumu oluşturan tüm kesimlerin yeterli temsilcilerinin bulunması ve işe uygun bir bileşime sahip olması gerekir.
Seçim konusu ise çok daha büyük bir önem arz ediyor. Çünkü günümüz dünyasında meclissiz yönetim kalmamış durumda. Bu meclislerin hepsi de bir biçimde seçilerek oluşuyor. Atama topluluklara artık meclis denmiyor. Yönetimin mecliste olması ve meclislerin de seçimle oluşması, iktidar güçlerini seçim olayı üzerinde iyice yoğunlaştırmış bulunuyor. Bu temelde çeşit çeşit seçim tarzlarından binbir türlü seçim hilelerine kadar çok yönlü bir durum söz konusu.
Bu nedenle her seçim adaletli olmuyor. Bazen isteyen aday olamıyor, çoğunlukla aday olsa bile eşit koşullarda yarışamıyor. İktidarı, gücü ve sermayeyi elinde tutanlar ticaret yapar gibi seçimi de kazanıyorlar. Sonuçta ortaya seçilmiş bir meclis çıkıyor, ama bu meclis toplumun iradesini yansıtmıyor. Esas olarak iktidar ve sermaye sahiplerinin çıkarını gözeten bir topluluk oluyor.
Kuşkusuz bu tür seçimler adaletli değildir. Dolayısıyla seçilen meclis de demokratik olamaz. Bu tür meclislere demokratik halk meclisi denemez. Halk meclisleri halkın iradesini ortaya çıkaran adaletli bir seçimle oluşmuş ve demokratik yeterliliğe sahip meclislerdir. Ancak böylesi meclisler demokratik yönetim gücü olabilir.
Bir de meclislerin işleyiş ve çalışma sistemleri var. Bir meclisin demokratik yönetim gücü olabilmesi için adaletli seçilmesi ve yeterli temsil gücüne sahip olması gerekir, fakat bunlar yeterli olmaz. Bunlarla birlikte demokratik yönetim işlevini yerine getirecek bir örgütlülüğe ve işleyişe sahip olması gerekir. Bu noktada komisyon esasına göre çalışmak ve demokratik bir işleyişe sahip olmak öne çıkmaktadır.
Komisyon esasına göre çalışmak bir meclisin başarısı için şarttır. Bu, yeterince uzmanın gücüne dayanarak çalışmak anlamına gelir. Bu da meclisin karar gücünü geliştirir. Toplum yaşamının her alanına dair uzmanların oluşturduğu komisyonlar temelinde çalışması bir meclisi her zaman doğru ve yeterliliğe yakın kararlar almaya götürür. Böyle olmazsa meclisler karar alamazlar, alsalar bile kararları yeterli ve çözümleyici olmaz.
Komisyon gibi demokratik işleyiş de meclisin karar gücü açısından önemlidir. Komisyonlar karar metinlerini hazırlayan ön çalışma gücü olurken, demokratik işleyiş de bu metinlerin doğru ve yeterli karar haline getirilmesini sağlar. Rahatça tartışılan, herkesi katan, eşitlik ve adalet uygulayan bir ortamın doğru ve yeterli karar gücünü geliştireceği açıktır. Yoksa güçlünün ya da çoğunluğun dediği olur.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, demokratik konfederalizm sistemini her düzeyde bir halk meclisleri rejimi olarak tanımlamıştır. Kürdistan Halk Kongresi(Kongra Gel)’nden başlamak üzere parça, eyalet, bölge ve şehir düzeyindeki halk meclislerinden köy ve mahalle komünlerine kadar örgütlenmeyi ve tüm toplum yönetimini bu meclislere vermeyi öngörmüştür. KCK sisteminin demokratik olması bu duruma bağlıdır.
Bu doğrultuda yaklaşık on yıldır Kürdistan parçalarında ve yurtdışında örgütsel faaliyet yürütülmektedir. Bir parti-cephe sisteminden örgütlü demokratik toplum sistemine, yani halk meclislerine dayanan demokratik konfederalizm sistemine geçilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda çok yoğun çabalar harcanmış ve çok önemli bir tecrübe yaşanmıştır. Şimdi tüm bunların dökümünü yapmaya ve bu konuda yeni bir hamle geliştirilmeye ihtiyaç vardır. Önder Abdullah Öcalan’ın yürüttüğü yeni demokratik çözüm süreci bunu gerektirmektedir.
Her şeyden önce, yaklaşık on yıldır yürütülen söz konusu çalışmalar hangi sonuçları vermiştir? Kaç meclis ve komün örgütlenmiştir? Bu meclis ve komünlerin sürekli olma ve rol oynama durumu nedir? Ne kadar karar veya kanun çıkarmış ve kendini ne kadar yönetim gücü yapmıştır? Kürt halk demokrasisini ifade eden halk meclisleri rejimi ne kadar gelişmiştir? Bu konuda olumlu ve olumsuz sonuçlar nelerdir? Her yerde ve herkesin bu sorular temelinde bir değerlendirme yaparak yeni hamleye yönelmesi başarı açısından şarttır.
Kuşkusuz biz burada geniş bir değerlendirme yapacak değiliz. Bu ne doğru ve ne de gereklidir. Bunu herkesin kendisi yapmalıdır. Fakat görünen o ki, halk meclislerini örgütleme ve işletme doğrultusunda yakın geçmişin heyecanında azalma yaşanmaktadır. Halk meclisine dayalı yönetim sistemi üzerine araştırma ve düşünce üretme de zayıftır. Yeterli düşünce olmazsa yaratıcı pratik nasıl gelişecek?
Bu konuda pratiği zayıflatan bazı hususlar vardır. Bunların tespit edilip giderilmesi, yeni bir hamleyi örgütlemek için kesin gereklidir. Örneğin araştırma zayıflığını ve heyecan azlığını belirttik. Oysa bunlar aşılmadan yeni hamle olmaz. Yine bu çalışmanın önünde ciddi zorluklar da vardır. Her yerde aynı olmasa da, birçok alanda ciddi engel ve zorluğun yaşandığı bir gerçektir.
Örneğin Kuzey’de bu çalışmalar suç sayılmış ve yasaklanmıştır. AKP yönetimi halk meclisleri örgütlemeyi “terör faaliyeti” sayıp yüzlerce siyasetçiyi tutuklamıştır. Hala binlerce tutuklu, onlarca toplu siyasi dava vardır. Bu saldırılar halk meclislerini örgütleme çalışmasını ciddi biçimde zorlamıştır. Bunlar biliniyor. Fakat her şeyi buraya bağlamak, bu durumu gerekçe göstererek yeni meclisler örgütlememeyi ve meclis sistemini geliştirmemeyi izah etmek doğru değildir. Evet, ciddi engel ve zorluk vardır, fakat ısrarlı ve direngen bir çalışmayla da bu engel ve zorluklar aşılıp çalışma geliştirilebilir. Burada ısrar ve direngenlikte zayıflık yaşanmaktadır.
Diğer yandan, bu konuda parti kadrosunun ciddi bir darlığı ve tutuculuğu yaşadığını geçen hafta yazmıştık. Kadro dar ve tutucu olursa meclis örgütlenmesine kim öncülük edecek? Demekki hızlı bir düzeltme gerekiyor. Kadrodan veya karşıtların baskısından kaynaklı olsun, bu konuda mevcut durum şudur: Halk meclislerini örgütleme çalışmasında bir zayıflık ve yetersizlik var. Geçmişte örgütlenenlerin bir kısmı dağılmış veya dağıtılmış. Olanlar da doğru ve yeterli bir tarzda işletilmiyor. Dolayısıyla halk meclisleri gerçek anlamda meclis olmuyor. İmkânlar varken yeni meclisler oluşturulmuyor.
Şimdi bu duruma kesin bir son vermek gerekiyor. Yeni süreç bu konuda engelleri kaldırıp yeni imkânlar açtı. Rojava devrimi çok önemli bir alan yarattı. Bunların etkisi dört parçada ve yurtdışında var. Halk meclislerini örgütleyip işletmek ve demokratik konfederalizm örgütlülüğünü bu temelde geliştirmek için her alan ciddi imkâna ve fırsata sahip. O halde her türlü hata ve yetersizliği aşarak bunları değerlendirmek lazım. Şimdi devrimci görev bu!
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika
- Ayrıntılar
Cemal yoldaş dağa 2002 yılında gelmişti. Onu ben Kandil’de tanıyacaktım. Uzun bir süre aynı taburda kaldık. Tabur gücüne göre yaşı ileri sayılırdı. Tabur’daki yoldaşların yaş ortalaması 22 ya da 23 iken Cemal yoldaş 29 ya da 30 yaşlarındaydı.
Arkadaş yapısına göre yaşça büyük olması yer yer şaka konusu yapılabiliyordu. O 4 yıl boyunca Balkanlarda çeşitli düzeylerde çalışmalarda yer alarak gelmişti. Bu bağlamda yeni bir arkadaş değildi. Bir kadroydu. Birçok yerde görev almış en zor süreçlerden geçmişti. Ancak gerillada yeniydi. Yeni savaşçı eğitimi görmüş sonra da direkt bizim tabura gelmişti.
Cemal yoldaş örgüte yazdığı bir raporda kendisini tanıtırken şunları yazacaktı:
“ Raporumu yazarken kısa bir özgeçmişimi yazmak istiyorum. Ailem yurtsever, Amed merkezinde oturuyor. Örgütle ilk tanışmam 1990 sonlarında başladı. 1991’nin başında saflara gidip katılmak istedim. Fakat kabul edilmeyip beni geri gönderip milis olmamı istediler. Beş kişilik bir grupla komite kurup 1993’lere kadar aktif çalışmalara katıldım. Düşmanın yönelimlerinden sonra 1993–1996 yılına kadar aktif katılamamış olsak da ilişkimi sürdürdüm. Aynı zamanda çalışmak zorunda kaldım. Maddi durumumuz düşük olduğundan dolayı 1998 yıllarına kadar Amed ve metropollerde ayrı ayrı ilerde birkaç defa yakalanıp serbest bırakıldım somut kanıt olmadığından dolayı. 1998’de Bursa cezaeviyle ilişki kurdum. Sa. arkadaşlar tarafından Ro. üzeri Y.’a gittim.
Bilindiği gibi 9 Ekim komplosu başladı ve bunun önemli bir ayağı da Yunanistan’dı. Oldukça zorlu bir süreç yaşandı. 2002 yılına kadar Yunanistan’da kaldım. Birçok çalışmada kaldım. Aynı zamanda son bir buçuk yıldır Yunanistan yönetiminde yer alıyordum.
Ülkeye gelmek için birçok defa raporlar ve dayatmalarım oldu fakat kabul edilmiyordu. En son beni başka devletlere göndermek istediler ama ben kabul etmedim. Ülkeyi dayattım ve 2002’nin başında İran üzeri Kandil’e geldim… “
Evet, Cemal yoldaş önceleri partiye katılmak istemiş ancak arkadaşlar onu almamışlar bu kez Yunanistan’da kadro çalışması yaparken dağa gelmek istemiş bu kez oradakiler Cemal yoldaşı göndermemişlerdi. Netice de Cemal arkadaş gerilla için ileri yaş denilebilecek bir yaşta gerillayla buluşacaktı.
İşte ben onu bu süreçlerde tanımıştım. Biz ona takılmasına takılıyorduk ancak Cemal yoldaşı tanıyanlar da bilirler ki o kolay kolay daralmayan biridir. Ve bilirler ki o hiçbir yoldaşını incitmeyendir. Ve bilirler ki o ona görkemli yakışan gülümseme tüm takılmalara rağmen yüzünden düşmeyendir.
Evet, Cemal yoldaş dağa geç gelmiştir. Ancak adeta nasıl ki bir insan susar ve ilk gördüğü çaydan, arktan, pınardan, kaynaktan öyle doyasıya kendisini boyunca uzatarak içerse işte Cemal yoldaşın da ülkeye olan bu hasreti ancak ciddi bir dindirmeyle mümkün olabilirdi. Bunun arayışı içerisinde olan Cemal yoldaş yaşadığı onca cephe deneyimi, uluslararası deneyimi ve tabii ki halkla kadroyla deneyimi onu dağda sadece ve sadece avantajlı kılacaktı. Ve nitekim o erkenden hem de çok erkenden bulunduğu timin, takımın, bölüğün ve taburun en çok sayılanı olacaktır.
Müthiş soru soran bir arkadaştı. Sanki yeni katılmış gibi heyecanlı heyecanlı tartışırdı. Müthiş yaşama katılandı. Hiç de çekinmeden söyleyeyim: belki de dağın en komünal yaşayan yoldaşlarındandı. Nasıl olmuşta da o kadar Avrupa’da kalmasına rağmen bunu başarmıştı halen anlamış değilim.
Gerçekten sade ve saf bir Kürttü. Temizdi, saftı, sevgi dolu biriydi. Hani İsa’da bir yanağına vururlarsa diğer yanağını göster ilkesi var ya, Cemal yoldaşta bunun daha ilerisi vardı. O yoldaşlarını incitmemek için her iki yanağını da verendi.
Yaşamdaki duruşu oldukça radikaldi. Yaşam dışılıklara asla izin vermezdi. Taburun tümü Cemal yoldaşın eleştirilerinden korkardı. Çünkü onun yaşam duruşu sade olduğu için yaptığı eleştiriler daha anlamlı oluyordu, değerli oluyordu. Disiplinsizlik olduğunda eleştirirdi, çünkü o müthiş disiplinli bir gerillaydı. Fedakârsızlığı mı eleştirecek, o müthiş fedakâr bir yoldaştı. Ya da üslup konusunu mu eleştirecek, onun üslubu güzeldi.
Hatırlıyorum hafiften saz çalardı. Ve hafiften türkü söylerdi. Onun bulunduğu takımdan sadece ve sadece türkü söylememi ve de onun türkü söylemesini dinlemek için bir gün gitmiştik. Gece yarılarına kadar türkü söylemiştik.
Evet, Cemal yoldaş güzel bir insandı. Sonraları taburdan çıkmış ağır silah takımın sorumlusu yapmışlardır. Kani Cenge’nin şehit Kajin tepesinde 14,5’luk vardı yanında. Ve tabii bir sürü başka silahlar da. O bunların hepsini öğrenmişti. Sadece onunla kalmak için 2 gün yanında kalmıştım. Ve her konuşmak istediğimde onu cihazın başka bir kanalına çekerek bol bol tartışmışızdır.
Evet, Cemal arkadaş gerçekten dağın en güzel olanlarındandı. Sevecendi. Hep sormuşumdur; acaba dağda incittiği bir karınca var mı diye? Karıncaların dili olsa da daha doğrusu bizim anlayacağımız tarzda bir dilleri olsa kesinlikle hayır diye cevap vereceklerdir.
Cemal yoldaş ağır silah takımına gitmeden önce kuzey gruplarına girmişti. Ancak o dönem yaşadığı fizik sorunlarından dolayı 2003 yılında çıkarılmıştı. Ancak o hiçbir zaman pes etmemiş ağır silah takımından sonra Özel Kuvvetlere önerisini yapmış ve önerisi kabul olmuştur. Yıllarca Özel Kuvvetlerin bir elemanı olarak aktif çalışmalara katılmıştır.
Cemal yoldaş bu kez de Özel Kuvvetlerde adım adım kendisini geliştirecektir. Onun araştıran, inceleyen ve ona has olan nezaketi saygı dolu üslubuyla birleşince çok erkenden sevilen biri olacaktır. Ben onu Özel Kuvvetler çalışmasında birçok yerde görmüşümdür. Eskisi gibi sık değil ancak az da değil.
Onu en son kuzeye gitmeden önce 2007’da Zap’ta görecektim. Özel Kuvvetleri ziyarete gitmiştim. O da oradaydı. Ve kuzey için hazırlık yapıyordu. Aynen 2002 yılında yeni gelirken tanıdığım gibiydi. Canlıydı. Coşkuluydu. Sevecendi. Heyecanlıydı. Ve de ilgiliydi.
Evet, ona sanki zaman işlemiyordu. Onun ruhsal derinliklerindeki pozitif enerji adeta bitmeyen bir kaynak gibi onun yüzüne yansıyordu. Güleç kılıyordu. Samimi söyleyeyim ki onun kadar nazik bir gülüşe az rastlamışımdır. Doludizgin gülenleri, güleçleri görmüşümdür. Ama Cemal yoldaşın güleçliği kendisine hastı. Ona müthiş gidiyordu.
Evet, o bu güleçliğiyle kuzeye Dersim’e yöneldi. Hayali Amed’di ancak Kürdistan’ın başkenti her yerde hissedilebilirdi. Bir Dersim’de de insan Amed’i yaşayabilirdi. O bu heyecanla Dersim’e koyuldu.
Cemal yoldaş pratikte nasıl çalıştığını bilemiyorum ancak onunla kalan biri olarak karınca kararınca onun emeğini katarak çalıştığına adım gibi eminim. O gittiği her yerde istisnasız yoldaşlığın en güzelini yaşamış ve yaşatmıştır. O sanki PKK’nin yoldaşlığını süzülerek yaşayan biri olarak hiçbir zaman yoldaş kelimesini ağzından düşürmemiştir. O yoldaşlığı bir bayrak olarak yükseklerde hep dalgalandırmış ve en iyi yoldaş olarak kalmasını da bilmiştir.
8 Haziran 2008 yılında Ovacık’ta düşman güçleriyle yaşanan bir çatışmada Cemal yoldaşı, o güleç, sevecen, narin, emekçi ve yoldaşlığın güzel timsali yoldaşı kaybettik. Onu sonsuzluklara uğurladık.
Biliyoruz, biliyorum senin için çok mu ama çok erken oldu bu gidiş. Dağa geç gelmiştin hâlbuki senin dağı çok uzun yaşaman gerekirdi. Senin özlemini giderecek bir zamana ihtiyacın vardı. Ancak düşman buna izin vermedi.
Güzel yoldaş düşmana inat senin yoldaşların olarak senin bu dağlara olan özlemini hiç eksiltmeden yaşatacağımıza sana söz veriyoruz.
Ruhun şad olsun güleçliğin güzel timsali yoldaş, ruhun şad olsun.
Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
8 Mayıs tarihinde aldığımız karar doğrultusunda başlattığımız demokratik kurtuluş ve özgür yaşam Hamlesi yürüyüşümüz çerçevesinde 1 Haziran Tarihinde Botan Sahamızdan yeni bir grubumuz Medya Savunma Alanlarımıza ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Her yerde hep birlikte diyebilmek için sözü yüz yıllar öncesinden söylenen bir söz. Tam olarak, “yârin yanağından gayri her yerde her şeyde hep birlikte diyebilmek için”dir. Söz Şeyh Bedrettin’e ait. Bir dönemlerin Şeyh ül İslam’ı da olan Şeyh Bedrettin ortaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu dile getirmektedir bu sözler.
Arada yüz yıllar geçmiştir, ortaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu mücadele ederken öğreniyoruz.
Büyük Şair Nazım Hikmet’in kaleminden dile getirildiği gibi:
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
Hep beraber sularda çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip toprağa
Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek
Yârin yanağından gayrı her şeyde,
Her yerde,
‘hep beraber’
diyebilmek için...”
Bizler Kürdistan devrimcileri olarak yeni tarihi bir eşikte duruyoruz. Başkan Apo’nun 21 Mart Newroz manifesto açıktır. Herkese çağrılar yapmaktadır. Öyle ki
“Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir.
Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor, insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.
Batının çağdaş uygarlık değerlerini toptan inkar etmiyoruz.
Ondaki aydınlanmacı, eşit, özgür ve demokratik değerleri alıyor kendi varlık değerlerimizle, evrensel yaşam forumlarımızla sentezleyerek yaşamsallaştırıyoruz.
Yeni mücadelenin zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır.
Selam olsun bu sürece güç verenlere, demokratik-barış çözümünü destekleyenlere!
Selam olsun halkların kardeşliği, eşitliği ve demokratik özgürlüğü için sorumluluk üstlenenlere!”
Başkan Apo bizlere böyle hitap ediyor. Bizlere yeni dönemde nasıl çalışmamız gerektiğini de belirtiyor. Ve önemli mesajı ise dinlerin ortak değerlerine sahip çıkmamızı istiyor. Dinlerin ortak değerleri öncelikli olarak ahlaki değerleridir. Ortakçılıklarıdır. Birlikte bir arada yaşama istemleridir. Ve tabii ki haksızlıklara karşı duruşlarıdır. Ve de özelde de Ortadoğu’da dinlerin kapitalist modernist kültüre karşı bir nevi kendini savunmanın ve de korumalarıdır. Bunu yaparlarken de Ortadoğu toplumlarını bir nevi kapitalizmin sızmalarına karşı korumaktadırlar.
Şimdi bizlere böyle yüklü misyonlar biçilmişken, bizlere adeta gece gündüz çalışmamız için fırsatlar doğmuşken, gerçekten de bunu yapıyor muyuz? Adeta kapı kapı dolaşarak çalışmaların tam ortasına kendimizi atıyor muyuz? Ya da işin tam ortasında yerimizi alıyor muyuz? Yoksa çalışmanın emek yoğunluğu olmayan çalışmalara mı göz dikiyoruz?
Bu soruları herkes, hepimiz elbette kendimize sormalıyız.
Örneğin Kürdistan başta olmak üzere kaç kişimiz köylere bir tane komün kurmak için yollara düşüyoruz? Kaç köye gidip kaç tane örgüt kuruyoruz? Kaç tane köyde büyüyen insanımıza bir şeyler vererek, başkasına muhtaç olmadan yaşamasının yolunu öğretiyoruz?
Böyle soruları çoğaltabiliriz. Bizler bir köye gidip bir tane gençle, kadınla, yaşlıya, ya da anayla konuşma yerine şehirlerden dışarıya çıkmadığımız açıktır. Nede olsa şehirlerin imkanları çok fazladır. Çok fazla bizlere “maddi ve manevi” imkanlar sunmaktadırlar. Söyleyeceklerimizi” entelektüel sözleri daha iyi anlayabilmektedirler.” Birde ulaşım daha rahat. Konuşmak daha rahat. Yaşam daha rahat. Ancak köylere gitmek için biraz yorulmak gerekiyor, biraz koşuşturmak gerekiyor. Yürümek gerekiyor. Dil dökmek hem de herkesin anlayacağa bir dilde kendimizi yorarak konuşmamız gerekiyor. Ve tabii köyde, köy ortamında bir köylü gibi gerekirse yaşamamız gerekiyor.
Lakin bunlar zor şeylerdir. Bilinçli ya da bilinçsiz olsun sonuç yada ortaya çıkan gerçekler bunlardır. Bunun içinde köylere gitmiyoruz, bir tane komünün kurulmasına öncülük etmiyoruz. Ya da komün kurup içinde yaşamıyoruz. Sonra da sürece hazır olduğumuzu en tok sesle dile getiriyoruz.
Açıkça söyleyelim, sürece hazır olmak öncelikli olarak gidip bir köyde komünler oluşturarak birlikte yaşamaktan geçer. İnsanlarımızı kendilerine yetecek hale getirmekten geçer. Aksi taktirde sürece ve sürecin gereklerine göre yaşanıldığı söylenemez.
Benzer bir durum ise kentlerdeki varoşlar için geçerlidir. Yani Gettolar için. Şimdi soracak olur ise kaç kişi, kaç tane Getto’ya giderek insanlarımızın dertleriyle uğraşmaktadır? Yada başka bir şekilde soralım, Gettolarda hakim olan ideolojik çizgi kimlerindir? Bizler ezilenlerin ve ötekileştirilenlerin yanında olduğunu söylenenler mi etkili yoksa iktidar yada iktidarı pekiştiren başka güçler mi daha faal? Açık ki iktidar ve iktidara yakın duranlar karış karış, mahalle mahalle dolaşarak Varoşları kendilerine zemin yapmaktadırlar.
Halbuki varoşlar yani Gettolar bizlerin yerleridir. Bizlerin her gün oralarda kalarak, oradaki insanların dertlerine çözüm üretmemiz gerekiyor. Birlikte yaşamamız gerekiyor. Onların komünlerini oluşturarak yerinden dolaysız demokratik ilişkileri ya da doğrudan siyaset yapacakları zeminleri yaratmamız gerekiyor. Bu ise iş demektir. Bu ise emek demektir. Bu ise oralarda bizatihi yaşamak demektir. Bu ise çok ama çok emek demektir. Güzel üslup ve güzel insan ilişkileri demektir.
Lakin bunlar yapılmıyor. Yapılan şehirlerde ya da metropollerde bilinen, tanıdığımız ilişkilere gitmektir. Bizi rahat karşılayabileceklere giderek kendimizce bir şeyler söylemek oluyor.
Evet, “her yerde hep beraber diyebilmek için” öncelikli olarak köylere, varoşlara giderek gerçekten her şeyden birlikte diyebilmemiz gerekir. Birlikte o yaşamı paylaşmamız gerekiyor. Ve tabii ki bizatihi oralara giderek halkımızın yaşama reflekslerinin daha da güçlenmesi için kendi kendilerini yürütebilecek yol yöntemleri göstermemiz gerekiyor.
Aksi taktirde bizler tarihin bu önemli dönemecinde zamanımızı boş harcamış olacağız. Ve tarihin bize yüklediği misyonunu yerine getirmemiş olacağız. Ve tabii birde kendimizi sürece katmamış olacağız.
Yukarıda dile gelenler ışığında özelde Kürdistan gençleri başta olmak üzere Kürdistan ve Türkiye’de halkların kardeşliğini savunan herkes yeni döneme bu çalışma azmi ve tarzıyla yüklenmek zorundadır.
Başkan Apo’nun dile ifade edecek olursak, selam olsun varoşlarda ve köylerde gece demeden gündüz demeden çalışan demokratik siyaset öncüsüne.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Bizler yeni bir sürece adım atmış bulunuyoruz. Başkan Apo bu süreci, “DEMOKRATİK KURTULUŞ VE YENİ YAŞAMI İNŞA SÜRECİ” olarak tanımladı.
Geçmiş yıllarda da özgürlük hareketi her zaman tarihi önemi yüksek olan anlarda, süreci ifade eden dönem Şiarlarını tespit etmiştir. Süreci en iyi ifade edebilecek, anlamı daha da güçlendirecek Şiarlar dediğimiz gibi her zaman özgürlük hareketi tarafından formüle edilmişlerdir. Lakin her zaman en iyi sözleri, en iyi başlıkları, en iyi şiarları, en iyi sloganları, en iyi açıklamalarını yapmak yetmiyor. Güzel ve formüle edilmiş tanımlamaların hayat bulması için başka şeyler gereklidir.
Öncelikli olarak söylenenlerin hayat bulması için doğru bir zihniyet yapılanması gerekiyor. Zihniyet yapılanması bu davaya kendisini adadığını söyleyen, söylenenlere inanan, bir şeylerin yapılması gerektiğini bilince çıkaranların işidir. Bir kere bu davaya inanmış iseniz o zaman bu davanın gereklerini de yerine getirmeniz gerekmektedir. Önce beynimizle kendimizi yeniden yaratacağız. Yani beyinde zihniyetimizde kendimizi yeniden yaratacağız. Onlarca yazı, belge, araştırmalar vardır. En azından Başkan Apo’nun sunduğu çok sayıda savunmaları vardır. Bir kere bunları alıp iyi özümseyeceğiz. İyi okuyup anlamaya çalışacağız. Yanlışlıklarımızı görüp önce düşüncede aşacağız. Aksi taktirde eğer düşüncemiz yanlış kurgulanmış ise istediğimiz kadar emek sarf edelim, istediğimiz kadar koşturalım, koşuşturalım ortaya çıkacak sonuçlar parlak olmayacaktır. Boşuna yanlış kurgulanmış yaşamlar doğruya ve düze çıkmaz dememişlerdir. Boşuna yanlış yaşanan hayatların doğru yaşanamayacağı söylenmemiştir.
Özcesi doğru yaşamak istiyor isek, önce zihin yapımızı düzelteceğiz. Zihinsel dünyamız kapitalizmin tüm kirleri paslarıyla dolmuş ise ortaya halkların ortaklaşmasını, paylaşmasını, komünal yaşamasını savunan yaşamlar çıkmaz. Hele hele kapitalizmin karşısına halkların komünal değerleriyle hiç mi hiç çıkılamaz. İnsanlığı kirleten zihniyetten arınamayacağımız için varacağımız yer ya da yerler yine bilinen yer ve yerler olacaktır.
Özcesi zihin dünyamızı gözden geçirmeliyiz. Kendimizi yapmalıyız. Bu bireysel okumayla olur, ortak okumayla olur, toplu tartışmalarla olur. Her hâlükârda beyin dünyamızı kesinlikle gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunun zor olduğu açıktır. Yıllardır körelmiş, felç edilmiş zihin dünyamızı, dünyalarımızı arındırmak kesinlikle büyük emek ve yürek ister.
Ve tabi bir kere düşünce dünyamızı düze çıkarmış isek bu kez yaşamımızı düze çıkarmamız gerekiyor. Yaşamımız ortaklaşmayı yani komünal yaşamı öngörüyor. Toplumumuzu, toplumlarımızın ortak değerlerini ilke edinerek onları savunmayı öngörüyor. Kapitalizm başta olmak üzere bildiğimiz o tüm kirletici uygarlık değerleriyle kirletilmeye çalışılmış olan o temiz değerlere yeniden sahiplenmeyi öngörüyor.
Bizler öncelikli olarak toplumumuzun ve toplumlarımızın direniş güçlerini, enerjilerini yeniden açığa çıkarmalıyız. Yani direnişçi toplumu yeniden ortaya çıkaracağız. Kolay kolay dışarıda gelipte baskılayan her hangi bir saldırıyı kabul etmeyen toplumsal özü yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bunu yapabilmek için hem toplumumuzun içine gireceğiz, hem de o toplumumuzun bilinen tüm ahlaki değerlerini yeniden açığa çıkararak toplumsallaşmasına ön ayak olacağız. Toplumsallaşması güçlü olan ancak ısrarla kapitalizmin kirletici, bireycileştirici, maddiyatlaştırıcı ve de özel mülkiyetçileştiren yaklaşımlarıyla zayıflatılan bu toplumsallığı yeniden inşa edeceğiz.
Bu gerçekten çok zor bir iştir. Toplumun o güzel yönlerini yeniden ortaya çıkarak güçlendirmek, hem de dışarıda kirletici olarak bir nevi sızdırılmış olan toplumu düşüren ve zayıflatan virüslere karşı mücadele etmek ciddi çaba ister.
Öncelikli olarak dirayet ister. İrade ister. Çaba ister. Dayanırlık ister. Sabır ister. Ve tabi bir de kesinlikle önce kendini o tüm uygarlık kirlerinden temizlenmeyi ister. Herhalde işin en zor yönü de bu olmalıdır.
Beyin ve yürek işi derken kast ettiğimiz budur. Demokratik kurtuluşun yapılması için gerekli olanlar elbette sadece bunlar değildir. Toplumun kültürünü öz kültürünü yeniden inşa etmek. Sosyal ve siyasal yapısını kendi kendisini ayakta tutacak düzeye yeniden getirmek. Geçmiş yıllarda olduğu gibi kendi kendine karar verme, karar alma mekanizmasını yaratmak. Her türden kararlaşmayı bizatihi kendi iradesiyle alır hale getirmek. Ve tabii ki toplumun geçmiş yıllarda olduğu gibi ortaklaşmasını, paylaşımcı karakterini yeniden gün yüzüne çıkarak, dışarıda sızdırılan bireyci ve maddiyatçı olan kapitalist kültürü dıştalamaktır.
Yukarıda söylenenlerin pratikleşmesinin ne kadar zor olduğu açıktır. Ama unutulmamalıdır ki bizler zor olanı hayata geçirmek için yollara düştük. Ve zor olanı başarmak için bu ülkenin, bu toprakların ne kadar civanmert evlatlarının toprağa düştüğünü de unutmamak gerekiyor. Yani yanlış yaşanmış olan bir yaşamı doğru yaşanır hale getirilmesi için gerçekten de çok büyük emekler gerekmektedir.
Madem ki yeni demokratik kurtuluş sürecine yine onun yeni yaşam inşasına varız diyoruz, o zaman bulunduğumuz her yerde herkes, hepimiz mutlaka beyin ve yüreğimizi bu işe yatırarak üzerimize düşeni yapmalıyız ki Kürtlerin eline geçen bu tarihi fırsatı kaçırmayalım.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Mayıs günü Muş'un Kızılağaç ilçesine bağlı Şeker baba tepesi ve Hevser baba alanı saat 9.00 ile 17.00 arasında işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
25 Mayıstan itibaren Kars’ın Kağızman ilçesi Kızılkilise köyü muhtarı ve Korucu başı Muhlis Kaşlı ve bu köye bağlı korucular tarafında çevre köy ve arazilere dönük operasyon ve pusulama yapılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
28 Mayıs günü 16.00 ile 18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’nın Zağros bölgesi Şehit Gafur ve Şehit Karker tepelerine yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
26 Mayıs günü 17.30 ile 18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’nın Zağros bölgesi Şehit Rahime tepesine yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar