Kürdistan halk Önderi zindanda, en zorlu koşullarda tarihi bir adım attı. PKK-KCK yönetimi, sözü iki etmeden, kendi Önderliğini kayıtsız-şartsız izledi. Kendilerine göre senaryolar oluşturup, Önder Apo ile, Kürdistan özgürlük hareketinin yönetimini karşı karşıya getirmek isteyen, bunun üzerine senaryolar kuran ve sonuçlarından nemalanmak isteyen sömürgeci Türk devletinin hükümeti ve bu temelde etkilemeye çalıştığı geniş kesimler de fena halde yanıldılar.
Savaş varsa, savaşan taraflar vardır. Barış varsa da, barışan taraflar vardır. İnsanlar, kesimler, halklar ne için savaşırlarsa, barışın da bu temelde oluşmasını isterler. Yani ne için, hangi amaç için savaşılmışsa, barışı da o amacın gerçekleşmesi olarak anlarlar. Eğer amaç gerçekleşmiyorsa o zaman o duruma barış denilmez. Savaşa yol açan nedenler ortadan kalkmıyor, Kürt halkının halk olmaktan kaynaklanan hakları tanınmıyorsa, o zaman durumu nasıl tanımlamak gerekir?
Önder Apo, Kürt halkının amaçlarına artık demokratik siyaset yoluyla gitmesini istedi. Bunu yaşanan mücadelenin, tarihin, toplumun ve bölgenin içinde bulunduğu durumdan hareketle söyledi. Sömürgeci Türk devletinin yetkilileriyle yapılan müzakereler sonucunda, bir yol haritası ortaya konuldu. Üç aşamalı olan bu eylem planında tarafların yapması gereken görevler birer birer belirlenmiştir.
Önder Apo Kürdistan özgürlük hareketinden mektuplar yoluyla ve BDP heyetleri üzerinden talepler de bulundu. Kürdistan Özgürlük Hareketi, Önder Apo’nun söylediklerini talimat olarak anladı, anlamlandırdı ve gereklerini yerine getirmeye başladı. İlk önce bir iyi niyet adımı olarak, HPG’nin elindeki esirleri bıraktı. Ardından, Önder Apo Newroz’da tarihi çözüm deklerasyonunu, barış manifestosunu yayınladı. Bunu Özgürlük hareketinin ateşkes ilanı ve ardından da, 8 Mayıs’ta da geri çekilme kararını açıkladı. HPG Komutanlığı, hem Önderliğin, hem KCK Başkanlığının açıklamalarını esas alarak, geri çekilme talımatını Kuzey Kürdistan’da bulunan gerilla birliklerine alenen iletti.
Tabiki bu öyle kolay bir karar değil di. Kürdistan özgürlük hareketi ve gerillası kendisini, 2011-2012’de başlatıp da, kimi yetersizlikler nedeniyle sonuca götüremediği devrimci halk savaşını, daha güçlü bir eğitim, hazırlık ve özeleştiri temelinde başarıya götürme kararını almıştı. Bunun için bölge ve Kürdistan koşulları da uygun haldeydi. Düşünce ve motivasyon buydu. Her komutan ve savaşçı böyle bir kararlaşma ve motivasyon içindeydi. Tam da böyle bir durumda ateşkesi ve geri çekilmeyi tartışmak bile zordu. Bunu kabul ettirmek kolay değildi. Aynı şeyi Kürdistan halkının geniş kesimleri için de bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ortada sadece savaş-barış kararını veren bir hareket ve gerilla yok, bu savaşa en yiğit, en cesur, en fedakar ve en güzel oğullarını-kızlarını vermiş bu halkın da elbette ikna sorunu vardı. Hem gerilla hem de halk açısından, elbette hassasiyetler vardı. Elbette riskler de vardı. Ancak Önder Apo ve PKK yönetimi birlikte, herşeyi göze alarak kararlaştırılan adımları birer birer attılar. Ve atmaya devam ediyorlar.
“Gerilla Kuzey Kürdistan’dan çekilmeden, devlet sınırları dışına çıkmadan, silahlar susmadan, kan akarken nasıl Kürt sorunu çözülür” ya da “ hükümet olarak biz nasıl adım atabiliriz” diyerek, sürekli bir biçimde işi yokuşa süren, bunu ipe un serme gerekçesi yapan AKP hükümeti bundan sonra ne diyecek diye, Kürt ulusu başta olmak üzere tüm Türk ve dünya kamuoyu merakla beklemektedir. Oslo sürecinin ilk tartışma gündemlerinden birisi, yani 2008 yılından bu yana sömürgeci AKP hükümeti, esas olarak gerillanın devlet toprakları dışına çıkmasını, çözüm yönünde adım atmanın bir temel şartı, olmazsa olmazı olarak görüyordu. Öyle anlaşılıyor ki, son görüşmelerde de böyle bir istem ve talepte bulunmuşlardır.
Önder Apo ve Kürdistan özgürlük hareketi, madem sorunun önündeki engel- böyle olmamakla birlikte- gerillanın Kuzey Kürdistan’daki varlığı ise, “ biz bunu çözeriz” dediler. Ve bu temelde Kürdistan özgürlük gerillası demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa etmek için bir özgürlük ve demokratik çözüm yürüyüşü başlattı. Herkes şunu bilmelidir ki, ilk silahlı propaganda birliğinden bugüne kadar, gerilla Kuzey Kürdistan’a hangi amaç ve hedefle yürümüşse, ordan geri çekilmeyi de o amaçla yapmaktadır. Gerilla Kuzeye yönünü dönerek, yürürken de amaç, Kürdistan topraklarında Kürt halkının ve diğer tüm halkların-inançların demokratik bir ulus temelinde özgürce kendi yaşamını kurmasıydı ve Türk halkıyla yeniden eşit-özgür temelde birlikte yaşamasıydı, bugün de Kürdistan özgürlük gerillası çekilirken de, aynı amaç için çekilmektedir.
Ve gerillanın ilk grupları tüm dünyanın gözleri önünde çekilme işlemlerini başlattılar. Sömürgeci Türk devletinin keşif, pusulama, operasyon, hava koşullarının sertliği vb. rağmen gerilla grupları zorlu bir çözüm yürüyüşünün ardından medya savunma alanlarına çekildiler. Çekilme çalışmaları halen de devam etmektedir.
Gerillanın çekilme kararını duyduklarında, çekilme sürecinde ve medya savunma alanlarına çekildiklerinde nasıl düşünceler ve duygular yaşadığını hep birlikte izledik. Bir gerillanın, yirmi bine yakın özgürlük gerillasının, adeta her karışına kanının karıştığı topraklardan, mekanlardan geri çekilmesinin ne anlama geldiğini sanıyoruz, herkes izleyebildi. Kendi yoldaşını, silah arkadaşını kendi eliyle toprağa gömerek geri çekilmenin ne kadar zor olduğunu, biraz vicdanlı, ahlaklı hatta biraz insanlıktan kırıntı kalan herkes az-çok tahmin edebilir. Biraz enpati yababilir. Ama demokratik çözümün, halkların eşit-özgürlüğü için, gerillalar yüreklerine taş basarak, acılarını yüreklerine gömerek geri çekildiler.
Herkesin bunun anlamını çok iyi bilmesi ve taktir etmesi gerekmektedir!
Evet! AKP Hükümeti! Şimdi Kürt sorununu çözmemek, adım atmamak için elinizde bir gerekçe kaldı mı? Yeni uyduruk gerekçeler üretmezseniz, ipe un sermek, suyu yokuşa sürmek için elinizde hiç bir gerekçe kalmadı. Hele hele,” gerillanın geri çekilmesi yetmez, silahta bırakması gerekir “ gibi gerillayı ve Kürt ulusunu çileden çıkaracak uyduruk gerekçeler ileri sürmezseniz. Adım atma sırası sömürgeci Türk devletinindir.
Kürt ulusu ve dostları soruyor:
Siz şimdi, Önder Apo’nun ve diğer esaret altına aldığınız tutsakları serbest bırakacak mısınız? Kürt halkının halk olmaktan kaynaklanan haklarını tanıyacak mısınız? Bunu öyle muğlak-belirsiz, her tarafa çekilebilir biçimde değil de, açık, dobra dobra Kürt inkarına son verecek misiniz? Yeni yapılacak anayasada Kürt ulusunun varlığına ve haklarına aynı açıklıkta yer verecekmisiniz? Örneğin en azından İspanya modeli bir anayasal güvenceyi, yani demokratik özerkliği Kürt ulusuna verecek misiniz? Kürt halkının kendisini özgürce yönetme hakkı da dahil, dil-kültür vb. Alanlarda sınırlamalardan vazgeçecek misiniz? Cumhuriyet tarihi öncesi ve sonrasında Kürt ulusuna ve diğer ermeni, alevi, çerkez, laz vb. Kesimlere yönelik politikaları açığa çıkarmak üzere arşivleri açacak mısınız? Başta Ermeni ve Kürt uluslarına yönelik soykırımı kabul edecek misiniz?
Güncel olarak, halkımızın temel bir talep olarak dile getirdiği, karakolların yapımını durduracak mı, Kürdistan’daki askeri varlığını devam ettirip daha da derinleştirmek için yürüttüğü baraj inşaatlarını ve yol yapımlarını durduracak mı? Ve en önemlisi, Kürdistan’daki işgal güçlerinizi ne zaman çekeceksiniz?
Yoksa oyalama politikasına devam mı? Ya da bazı kırıntılarla Kürtleri uyutma politikası mı?
Şu bilinmelidir ki, Önder Apo’nun sömürgeci Türk devletine verdiği son şanstır. Eğer karşılık verilmez, Kürt halkını ikna edici adımlar atılmazsa, varolan kimi kırık-dökük, iyice yıpranmış, adeta pamuk ipliği zayıflığına gelmiş bağları da koparır. Kürt ulusu böyle sahte,aldatan yaklaşımları kabul etmeyecektir.
Bazıları, akıl insan, aydın vb. adına Kürtlerin Türk hassasiyetine dikkat etmesi gerektiğini söylüyor. Öyle inanıyorum ki, bu yazımızı da Türk hassasiyetinin dikkate alınmadığı vaazedenler çıkabilir. Onlara uslubumuz içinde kalarak sadece şunu söylemekle yetiniyorum: Behey vicdansızlar, siz de hiç ölçü-izan yok mu? Biraz son yüzyıl tarihinize bakma lütfunu neden biraz göstermiyorsunuz? Liderleriniz, tek istemleri özerklik olan koçgirilileri katliamdan geçirirken, hem de iki halkın meclisi adına bu katliamı yaparken ne tepki gösterdiniz? Devletiniz, sizin adınıza, Lozan’da Kürtleri inkar ettiğinde neredeydiniz? O pek öğündüğünüz Türkiye cumhuriyeti devleti, Kürt ulusunun inkarı ve yokluğu temelinde büyük bir yalan ile ilan edildiğinde neredeydiniz? Peki herkesi Türk sayan 1924 anayasası yapıldığında ne yaptınız? Ya palu-genç-hani katliamları yapılırken? Şeyh Saitler, Seyit Rızalar idam sehpalarına çekilirken? Peki İstiklal mahkemeleri kurulup, takriri sükun ve iskan kanunları çıkarılırken?
Siz hangi hassasiyetten sözediyorsunuz? Kürt ulusunun hiç mi hassasiyeti yok? Ne zaman Kürtlerin hassasiyeti, varlığı ve devletinizin katliamlarla gasp ettiği, ulus olmaktan kaynaklarar hakları diyeceksiniz?
Halkımız ve dostları, tüm Türkiyeli demokrasi güçlerini AKP devletinin de bazı somut, elle tutulur ve çözümleyici adımlar atması için mücadelelerini daha da yükseltmeleri gerekir.
Herdem Serhıldan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Önderliğimizin çağrısı ve hareketimizin kararı üzerine gerilla güçlerimizin Kuzey Kürdistan’dan Medya Savunma Alanlarına başlattığı Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamın yaratılması yürüyüşü
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
23 Mayıs günü 17.30 ile 18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’nın Zağros bölgesi Şehit Rahime tepesine yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
18 Mayıs Kürdistan Şehitler Günü. Karadenizli Devrimci Haki Karer’in 1977’de ajan-provokatörler tarafından Antep’te katledildiği gün. Şimdi bu tarihi olayın otuzaltıncı yıldönümü yaşanıyor. Otuzaltı yıldır Haki Karer’in başlattığı bu kahramanlık yürüyüşüne yeni halkalar eklenerek Kürt halkı sayıları yirmi bine ulaşan şehitler ordusunun önderliğine kavuşmuş bulunuyor.
Kuşkusuz bu olay bir anda ve tesadüfen yaşanmadı. 18 Mayıs katliamının öncesi ve sonrası var. Hemen iki hafta önce 1 Mayıs 1977’de yaşanan Taksim katliamı söz konusu. Taksim katliamı ile Antep katliamı arasında karar alan ve uygulayanların aynı olması düzeyinde bir bağ var. Dolayısıyla 1977 yılının Mayıs ayında yaşanan bu iki olayı birlikte değerlendirmek lazım.
Elbette Taksim katliamı öncesinde yaşanan benzer katliamlar da söz konusu. 18 Mayıs 1973’te Diyarbakır’da İbrahim Kaypakkaya işkencede katledildi. 6 Mayıs 1972’de Mamak’ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi. Yine 30 Mart 1972’de Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşları katledildi. 12 Mart 1971 askeri darbesi ardından peş peşe benzer katliamlar yaşandı. Bu faşizmle demokrasi arasında yaşanan kıyasıya bir savaştı. Faşist-askeri güçler vahşice saldırıya geçmiş, söz konusu işkence ve katliamları uygulamışlardı.
18 Mayıs 1977 Antep katliamı da bu faşist saldırganlığın bir parçasıydı. Öncesinde olduğu gibi, sonrasında da benzer katliamlar devam etti. 19 Mayıs 1978’de Hilvan gençliğinin öncüsü Halil Çavgun faşistler ve polisler tarafından katledildi. Katledilirken Haki Karer’in anısını yaşatmak ve başlattığı mücadeleyi geliştirmek için çalışıyordu.
Söz konusu faşist saldırganlığın devamında 1979 Mayısında Elazığ tutuklamaları oldu. 1980 Mayısında ise Kürdistan’ın her tarafında askeri yönetim. 1981 Mayısında Lübnan’ın Başkenti Beyrut’ta Abdulkadir Çubukçu katledildi. 17 Mayıs 1982’de Diyarbakır zindanında Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin kendini ateş topu yaptı. Bu biçimde Haki Karer ve Mazlum Doğan’ın izinden yürümek ve 12 Eylül faşist-askeri zulmünü protesto etmek istiyorlardı.
Bu katliam ve direniş sarmalı 2 Mayıs 1983’te Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin’in şehadetini yarattı. Şehit düştüklerinde iç çatışmaları durdurmak ve gerillayı yaratmak için çalışıyorlardı. 1984 Mayısında 15 Ağustos atılımının ayak sesleri geliyordu. 1 Mayıs 1985’te Ramazan Kaplan ve arkadaşlarının Garzan’daki gerilla direnişi ve şehadetleri yaşanıyordu.
Artık gerilla devreye girmiş ve faşist-sömürgeci saldırı ve katliamlara karşı direnip hesap sorar hale gelmişti. Ortaya amansız bir savaş durumu çıkmıştı. Yılın oniki ayının her günü gerilla direnişine sahne oluyordu. Özellikle Mart ve Mayıs ayları her yılın hamle ayları olarak öne çıkıyordu. Haki Karer’in anısı büyüyor ve başlattığı kahramanlık zincirine yeni halkalar ekleniyordu.
Bu halka 11 Mayıs 1992’de Tatvan’da Hozan Mizgîn oldu. 16 Mayıs 1997’de Hewlêr’de Hêlîn ve Salih oldu. Mayıs 2007’de Ankara’da Erdal oldu. 9 Mayıs 2009’da Tahran’da Soran, Ronahi, Ferhat ve Ferzat oldu. Mayıs ayının her günü gerilla mücadelesinde şehit düşen onlarca kahramanın kanıyla sulandı. Mayıs ayı bu biçimde “Şehitler Ayı” haline geldi. Haki Karer’in 18 Mayıs 1977’de başlattığı kahramanlık yürüyüşü otuzaltı yılda yirmi bini aşkın kahraman şehit ortaya çıkardı.
Bugün Kürt halkına ve özgürlük mücadelesine bu şehitler ordusu öncülük ediyor. Kürt halkının sahip olduğu her şeyi bu kahraman şehitler ortaya çıkarmış bulunuyor. Ulusal-demokratik ruh, bilinç, duygu, düşünce, dil, kimlik, örgütlülük, her şeyin şehitler tarafından yaratıldığını ve kazanıldığını Kürt halkı çok iyi biliyor. Tarihsel Önderlik, parti öncülüğü, gerilla savunması, özgür halk, bunların hepsi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan önderliğinde yürütülen bu kahramanca mücadele ile elde edilmiş bulunuyor.
Bu nedenledir ki Kürt halkı Mayıs başından beri kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anıyor. Her yerde şehitlikler ziyaret ediliyor. Kahraman şehitler anısına toplantılar yapılıyor, mevlitler okutuluyor. Şehitleri anlamak ve mücadele tarihini kavramak için tartışmalar yürütülüyor. Önderlik ve şehitler çizgisinde kendini eğitme ve düzeltme hareketi yaşanıyor. 18 Mayıs Şehitler Günü’nde halkın ulusal-demokratik ruhu ve birliği doruğa çıkıyor.
Kuşkusuz Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ilan ettiği yeni demokratik siyasal mücadele hamlesi kahraman şehitlerimizin yarattığı bu büyük ulusal-demokratik gelişme üzerinde gerçekleşiyor. Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Hamlesi bu temelde gelişiyor. Kürt halkı bu yenilmez güce dayanarak direniyor ve demokratik zafer yolunda ilerliyor. Gerillanın demokratik çözüm yürüyüşü bu temelde oluyor.
Kürt Halk Önderi’nin ve PKK Yönetiminin karar ve çağrısı üzerine gerillanın sınır dışına çekilişi son derece cesur ve fedakâr bir harekettir. Aynı zamanda kendine ve halkın gücüne güvenin bir ifadesidir. Otuzaltı yıllık şehitler çizgisinde yürümeyi ifade emektedir. Dolayısıyla bu yürüyüş kutsal bir yürüyüştür. Hepsi cehennem zebanilerine benzeyen katiller sürüsünden oluşan bu faşist rejimi yöneten bazı AKP’li fukaralar aksini söylese de, gerillanın bu yürüyüşünün cennetlik bir yürüyüş olduğunu imanlı herkes bilir.
Kürt halkı kahraman şehitlerine bağlıdır ve her zaman da bağlı olacaktır. Halkın gözbebeği olan gerillası ise, her zaman Önderlik ve şehitler çizgisinde yürüyen bir güç olacaktır. Her zaman ve her yerde ihtiyaç duyduğu gücü kahraman şehitlerinden alacaktır. Bu temelde geliştirdiği demokratik çözüm yürüyüşüyle kahraman şehitlerimizin amacını gerçekleştirecektir.
Kürtler hareket ve halk olarak 18 Mayıs Şehitler Gününü ve Mayıs Şehitler Ayını bu ruh ve tutumla yaşıyorlar. Önder Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği yeni süreçle tüm şehitlerimizin amaçlarının başarılacağına inanıyorlar. Bu temelde de şehitlerine her zamankinden daha derin bir duygu ve düşünceyle sahip çıkıyor ve amaçlarını başarmak için çalışıyorlar.
Bunun verdiği inanç ve güvenle yeni sürece yaklaşıyoruz. Bu temelde şehadetinin otuzaltıncı yıldönümünde büyük devrimci ve ilk Apocu Haki Karer’i ve şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz!..
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
21 Mayıs günü saat 16.00 ile 17.00 arası Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap bölgesi içinde bulunan Kani Cenetê, Şifreza köyleri ve Devê Masi ile Maruka Sırtı alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
“Kemal Pir ve Haki Karer bozulmamış iki Karadeniz çocuğu olarak benim arkadaşlık tarzıma adeta bayılarak bağlanmışlardı. Bana en ufak bir zorluk gelmesin diye en erkenden dilini, töresini bilmedikleri Kürdistan’a hepimizden önce yürümüşlerdi” sözleri Başkan Apo’nun sözleridir.
Bir yoldaşımız Haki Karer’i anlatırken, “Anlamak ve hissetmek” diyor ve devamla:
“Bir harekete biçim kazandıran, rengini veren, ideolojisine ruh ve can katan ona ilk her şeyini verenlerdir. Önderlikle yola çıkan Haki Karer arkadaş bu ilk öncülerden, ilk ustalardandır.
O günden bugüne Kürt ulusal dirilişinde enternasyonalizm, evrensellik temel bir yaklaşım olmuş, partimizi ilkel milliyetçiliğe karşı panzehir gibi korumuştur.
O’nu anlamak, O’nu hissetmek, O’nu yaratan zamanı ve koşulları anlamayı gerekli kılıyor.
O’nu anlamak partimizin doğuşunu anlamlandırmak anlamına geliyor” diye tamamlıyor.
Başka bir yerde ise bir yoldaşımız:
“Hakileşmek” diyor, “Hamallık yaparak, yoldaşlarını besleyen, en ufak bir ilişkiyi dantel örer gibi ören, büyüten, eğiten kendisini bir emek abidesi haline getirerek mücadeleye katan Haki Karer arkadaş PKK militan ölçülerinin adeta timsalidir ve mücadelemizi bugüne taşıyan da öncelikle şehitlerimizde temsilini bulan bu militan yaşam ve mücadele ölçülerimizdir.
Kendini bir bütün vermenin, adamanın temeli; parçalı olmayan kişilik gerçekliğiyle hedefe kilitlenme, Önderliğe müritçe olmayan bağlılık, ideolojik düşünüş ve tam inancın ürünüdür.
Birey olmak, yaşamda bir doğrultu ve karar gücüne ulaşmak ve onu yaşamsallaştırma gücünü göstermekse, Haki arkadaşta bu en yüksekte seyretmiştir.
Kapitalizmin bugün öngördüğü köksüzlük, toplumsallığından kopukluk, sadece kendisi için yaşama birey olgusunu tersinden ele alan bir gerçekleşmedir. Özgür bireyin özgür toplumdan, halkların birbirinden bağımsız kurtuluşlarının mümkün olmadığı partimizin en temel ilkelerindendir. Haki arkadaş Türk halkının eşitlik, özgürlük taleplerinin Kürt halkının özgürlük talebinin gerçekleşmesinden geçtiğini görerek, Kürdistan’a yönelmiştir. Gerisi inandıklarını, düşündüklerini en zor, en yok koşullarda oya örer gibi işlemektir.
Haki, İnsanlık tarihinin en başından beri yaşamın daha özgür, eşit ve güzel olma savaşında, deneyimlerin toplamı, çağımıza vuran ışıktır. Yeni bir çağın özgürlük vurgunları ondan aldıkları ışığı büyüterek, geleceğe taşıma göreviyle karşı karşıyadır.
O’nu aşmak, hep yürüyen menzile varmak,
O’ndan iyi öğrenmeyle,
O’nu iyi anlamayla mümkün olabilir.
Önderliğimizinbenim gizli ruhumdur dediği Haki yoldaş için, Cemil Bayık arkadaş; “Önderlikteki birçok özelliği Haki Karer arkadaşta da bulmak mümkün. Önderliğin pratik yansımasıydı adeta. Onun için de hareketimizin bütünleşmesinde çok önemli yeri var. Kişilik olarak oldukça mütevazı; yaşamda yoldaşlarına, Önderliğe bağlı, değer yaratmasını bilen ve sürekli değer büyüten, ideolojik olarak kendisini yetkinleştiren, sürekli gelişmeyi sağlayan ve bunu pratikte örgüt, eylem gücüne dönüştüren bir arkadaştı. En belirgin özellikleri ideolojik örgütsel ve eylemsel yanının gelişkin olmasıydı. Kişiliğiyle,yaşamıyla,eylemiyle,bağlılığıyla çevresini oldukça etkileyen bir arkadaştı” belirlemelerinde bulunup devamla, “Önderlik, bu arkadaşın olumlu özelliklerini daha sonra partileşmeye nakış işler gibi işlemiştir. PKK'nin biçimlenmesinde bu arkadaşın böylesi olumlu etkileri vardır. PKK'nin grup aşamasından partileşme aşamasına vardırılmasında Haki arkadaşın anısına bağlılık esastır. Haki arkadaş, Sterka Sor tarafından alçakça katledildiğinde bu büyük acı, büyük kayıp Önderlik tarafından partileşmenin gerekçesine dönüştürülmüştür. PKK, bu şahadetten yaratılan bir partileşmedir. O saldırı öyle karşılanmıştır. O acı ve kayıp öyle giderilmiştir” diyor.
Kürt halk önderliği ise:
“Halen hatırımdadır, “Haki KARER anısına nasıl karşılık verebiliriz?” dediğimde, Kemal PİR, “bir polise saldıralım, intikamını öyle alırız” demişti. Hiç gözüm tutmadı. Tamam, o katili bir gün yakalarız, provokatörün cezasını veririz, bu olur, fakat bunun da anıyı kurtaramayacağını gördük ve uzun süre düşündükten sonra, aynı yıl, bugünkü parti program tasarısını bu mahallede -şehit düştüğü mahallede- kaleme aldık ve sanıyorum kendimize göre anıya bir karşılık vermenin en uygun biçimi budur dedik. O, bizi basit bir gençlik grubundan partileşmeye karar veren bir grup durumuna taşırdı.
Demek ki, partileşmede şehidi ve ilk şehidi anlamak, gerekeni yapmak çok önemli bir rol sahibi olmaktır ve tarih bu partileşme çabamıza da denilebilir ki, bir yılbaşı gibi anlam kazandırdı. Ulusal tarihin en temel bir kilometre taşı olarak yerini buldu.
Haki KARER’in şahadetinde eksikliği şöyle tespit ettim-ki, Haki’nin az çalışmasından, amaç bağlılığından, onun eksikliğinden ileri gelmiyordu. Amaca -o koşullarda- ve çabaya hepimizden daha fazla bağlı ve katılan birisiydi. Ama objektif olarak eksiklik; örgüt yoktu; eksiklik, örgütün sürekliliği yoktu.
Demek ki, benim bu şahadete yapabileceğim en büyük iyilik, hem örgütü yaratmak ve hem de onun sürekliliğini sağlamaktı. Haki, eylem yapmıştı. İlk dönemlerde bazı faşist yönelimlerini ve düşman hedeflerini etkisizleştirmeyi aklına koymuştu ve bu da örgütün taktiğini sağlama almayı beraberinde getiriyordu. Dönem için yerine getirilmesi gereken bu görevleri esas aldık. Şehidin anısına karşılık verdik. Sonuç; çok önemli tarihi bir gelişme oldu.”
Haki Karer’in Kürdistan devrimindeki rolü ve önemini Önder Apo’nun söylediklerinde rahat bir şekilde görüyoruz. PKK hareketini Haki Karer’e bağlılık temelinde kurulduğunu çokça Önder Apo dile getirmiştir.
Haki Karer ise bizler Antep’te nasıl bir çalışma tarz ve temposuyla çalıştığını biliyoruz. Öyle ki bir insan kazanmak için hamallık yaparak eğitmeyi esas almıştır. Hem eğitecek hem de karnını doyuracaktır. Kitap verecek ancak kitapları hamallıkla elde ettiği değerlerle alacaktır. Biz Kürdistan’da zorlukların ne düzeyde olduğunu da dile getirmiyoruz. Zorluklar diz boyudur. Bir Kürdistanlı için sorunlar ya da zorlukların en alası belki anlaşılabilirdir. Bir halkı sömürge pozisyonda kurtarmak için dünyanın her yerinde şöyle ya da böyle zorluklara karşı mücadele eden devrimciler olmuştur. Ancak başka bir halkın bir devrimcisi olarak Kürt halkıyla dayanışma temelinde Kürdistan’a gelip mücadelenin tam ortasında yerini almak dünyada ender bir davranış biçimidir. Hele birde Kürdistan gibi kendi gerçekliğini inkar eden bir halkın yeniden kendisi olabilmek için mücadelenin tam ortasına atılmayı düşünün. Bu kesinlikle dünyada eşi benzeri olmayan bir devrimci duruş ve davranıştır.
Evet, Haki Karer’i tanımak, anlamak ve de hissetmek için kesinlikle bu gerçekleri bilmek gerekiyor. Bilmenin yanı sıra birde Haki Karer yoldaşın yaşamını esas almak gerekiyor.
Evet, Haki Karer’i Gizli Ruhumuz olarak görüyorsak, ona inanıyorsak o zaman mutlaka ama mutlaka Haki tarzında bir yaşamı kendimize esas almalıyız.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Haki Karer bir Türkiye devrimcisi. Ordulu. Üniversite yıllarında daha sonra PKK’yi kuracak olan Özgürlük hareketinin önderliğini 1973 yılında tanıyacak. Birlikte kalacaklar. Ve Kürdistan devriminin ilk adımlarını birlikte atacaklar. Ve Kürdistan’a ilk adım atacak olan Kürdistan devrimcilerinden olacaktır Haki Karer.
Haki Karer’i bizler PKK önderliğinden tanıdık. Yine Haki Karer yoldaşla birlikte kalan yoldaşlardan tanıdık.
Haki Karer Antep’e çalışmalara gittiğinde tek bir ilişkisi yoktur. Tanınan ve bilinen tek bir ailesi yoktur. Kürtlük adına ya da Kürdistan adına hareket etmek kendi başına tehlike olmasının da ötesinde, ciddiye alınmak bile ciddi bir meseledir. Kürtlük yok sayıldığı gibi Kürtlerde kendilerini inkar etmişlerdir. Öyle ki özümsenme denilen gerçeklik tam surat yürürlüktedir.
İşte Haki Karer böylesi bir ortamda Antep’te çalışmalar yürütecektir. İmkansızlıkların ötesinde bir zemin mevcuttur. Ankara’da 1976 yılında çıktığında birlikte getirdiği bir tek pıl pırtısı vardır. Başka da hiç bir şeyi yoktur. Yol parası bile ancak Antep’e kadar yetmiştir. Ancak Haki Karer Antep’e Kürdistan devriminin temelini atmak için gelmiştir. Yani Kürdistan ve Türkiyeli gençleri örgütlemeye, işçileri örgütlemeye derken devrim yapmaya gelmiştir.
Haki Karer yoldaşın yaptığı ilk iş kendisine bir iş bulmaktır. Bulduğu iş ise hamallıktır. Hamallık yapacaktır. Hamallık parasıyla bir oda kiralayacaktır. Hamallık yaparken adım adım etrafındaki gençlerle konuşacak, derneklere gidecek, gençlerin bulunduğu okullara gidecek ve de tartışacaktır. Düşüncelerini gençliğe taşıracaktır. Düşüncesini aktardığı, etkilediği gençlerle daha yakinen ilişkilenecektir. Gençlik çalışmasının yanı sıra Kürdistan’a gelmiş olan diğer devrimci yoldaşlarla örgütsel çalışmalarını da yürütecektir.
Artık sıra eğitime gelmiştir. Gençlere eğitim verecektir. Hamallıktan elde ettiği gelirle eğiteceği gençler için ekmek alacak, zeytin alacaktır. Özcesi bir ev kuracaktır. Ve onun oluşturduğu evler tamamen birer okuldurlar. Hem hamallık hem de gençlere eğitim vermek onun temel çalışması olacaktır. Ve tabii dediğimiz gibi günlük olarak Antep’te ideolojik çalışmalarını kesintisiz sürdürecektir. İdeolojik çalışmanın en temeli okumaktır, diğer önemli bir husus ise alanda bulunan Türkiye solu ve Kürt reformist sol çevreleriyle tartışmalar yürütmektir. Kürdistan Devrimcilerinin düşüncelerini Kürdistan’a yayabilmeleri için öncelikli olarak diğer sol çevrelerle tartışmalarda kendi farklarını ortaya koymaları gerekiyor.
Dikkat edilirse sıfırın çok altında bir gerçeklik vardır. Kürdistan Devrimcileri sıfırın altında bulunan şartlarda çalışmalar yürütmektedir. Birde tehlikeler had safhadadır. Devriminin başarılacağı belirsizdir. Bir devrimci olarak Kürdistan’da ayakta kalmak bile bir mucize iken, Haki Karer bir Türk olarak Kürdistan’a Kürdistan devrimi için gelmiştir. Ve Haki Karer yukarıda dile getirdiğimiz tarzda Kürdistan’da çalışmalar içerisine girmektedir. Bir dakikasını bile boşa harcamadan, büyük bir ciddiyetle, büyük bir irade ile çalışmalara yüklenen bir devrimcidir. Dönemin temel çalışması kadro yaratmak olduğu için adeta gece gündüz kadro yetiştirmek için insanlarla uğraşmaktadır. Kadro olabilecekleri ise özel ele alarak eğitmiştir. Eğitirken bizatihi hamallık yaparak gençlerin ihtiyaçlarını karşılamıştır.
Herkes bilir ki Haki Karer’in Kürdistan’da yürüttüğü çalışmalar tüm PKK militanları içerisinde en etkili çalışmalar olmuştur. Antep ve Pazarcık’ta yine bir aralar Adana’da çalışmalar yürütmüş olan Haki Karer her şart altında her zaman büyük başarılar elde etmiş olan bir Önderlik yoldaşı olmuştur. Önderliğin Haki Karer için: “Gizli Ruhum” dediği gerçeklik budur.
Şimdi bir 18 Mayıs’ı yaşıyoruz. Haki Karer’in katledilişinin ardından tam 36 yıl geçti. Ve biz bugünümüze bakarken yaratılan her değerde Haki Karer’i görüyoruz. Haki Karer’in yarattığı değerler bugünde varlığını koruyor. Yine Haki Karer’in anısına kurulan PKK’nin yarattığı her değerde onu görmemek için kör olmak gerektiğini de biliyoruz.
Evet, Haki Karer’i anarken, yeni dönemin tümden, tamamen Haki’ce yaşamanın ve çalışmanın zamanı olduğunun bilinciyle herkesi ama herkesi Haki’ce çalışmaya çağırıyoruz. Adeta iğne ucuyla kuyu kazarcasına çalışmış olan, eğiteceği gençleri eğitebilmek için hamallık yaparak karnını doyuran Haki yoldaşın tarzıyla dönemin tüm görevlerine yüklenmek olmazsa olmaz devrimci bir görevimiz olduğunun bilinciyle yeniden herkesi Haki’ce çalışmaya ve yaşamaya davet ediyoruz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
20 Mayıs günü saat 03.00 ile 04.30 arası Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar mıntıkasında bulunan Şehit Rahime alanına yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
18 Mayıs’ı şehitler günü olarak anıyoruz.
İlk büyük şehidimiz Haki KARER ve ardından Dörtler, daha sonra yüzlercesinin bugüne yakıştırdıkları kahramanca direniş, parti tarihimizde anlamlı bir gün olarak yerini almıştır.
Şehitlik günü, kavranması ve gereklerinin yerine getirilmesi en zor olan bir kavramdır.
Şehidi anlamak, şehide hakkını vermek, şehidin vasiyetine göre yaşamak bir devrimcinin en temel ve başta ele alması gereken görev ve sorumluluk olduğu gibi; bunu egemen kılmak, onun savaşımını kesin vermek, bağlılığın en vazgeçilmez bir gereğidir.
Halen hatırımdadır, “Haki KARER’in anısına nasıl karşılık verebiliriz” dediğimde, bazı arkadaşlar, “bir polise saldıralım, intikamını öyle alırız” demişti. Bu düşünce hiç de aklıma yatmamıştı. Tamam, o katili bir gün yakalarız, provokatörün cezasını veririz, bu olur, fakat, bunun da anıyı kurtaramayacağını çok iyi gördük ve uzun süre düşündükten sonra, aynı yıl, bugünkü parti program tasarısını şehit düştüğü mahallede kaleme aldık ve sanıyorum kendimize göre anıya bir karşılık vermenin en uygun biçimi budur dedik. O, bizi basit bir gençlik grubundan partileşmeye karar veren bir grup durumuna taşırdı.
Demek ki, partileşmede şehidi ve ilk şehidi anlamak, gerekeni yapmak çok önemli bir rol sahibi olmaktır ve tarih, bu partileşme çabamıza da denilebilir ki, bir yılbaşı gibi anlam kazandırdı. Ulusal tarihin en temel bir kilometre taşı olarak yerini buldu.
Şehidin anısında ısrar, gerekeni yapmak, daha sonraki bütün şehitleri bağladığı gibi, yaşayanlara da kesin yaşam çizgisi haline getirildi ve bu eşittir savaş çizgisi. Halk savaşı çizgisine kadar da taşırıldı. Şehitlere böyle bağlanmasını bilmeyenler, kesinlikle saygısız oldukları gibi, asla saygıdeğer kişilikler haline de gelemezler.
Şehide, şehidine hakkını vermeyenler, onların anısını esas alıp yaşamını düzenlemeyenler, parti gerçeğimizin de sağlıklı bir militanı haline gelemezler.
Bizim bir şehit için yaptığımızla, sizlerin yanı başınızda, hatta sorumluluğunuz altında binlercesinin yaşandığını düşünürseniz ve anılarına tek tek sağlam bir karşılık vermediğinizi göz önüne getirirseniz, kendi kişiliksizliğinizi ve partileşmeyen kişiliğinizin önemli bir nedenini daha bilince çıkarmış olursunuz. Şehide hakkını verseydiniz, eminim ki şu andaki değerlendirmeleri yapmazdınız. Oldukça parti kişiliğine uymayan, saygısını esas almayan bu yaklaşımları sürdürmezdiniz. Bu kadar şehidi yüreğine sığdıranlar, kesinlikle bu kadar yetersizlikleri sergileyemezler.
PKK şehitleri belki de insanlığın en köklü şehitleri olarak da düşünülmeye değerdir. En temel bir hatanız, şehidin anlamını PKK gerçeğinde hakkıyla bilince çıkarmama, gururunuza sindirememenizdir. Birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da kendinize göre bir tarz seçmişsiniz. Eğer doğru sonuç alacaksanız, ciddi olarak kendinizi parti gerçeğinde adeta bıçağa yatırır gibi yatırmak ve sağlığa kavuşturmakla yükümlüyüz. Savaş çizgisinde yine bütün bu yetmezliklere neşter vurup, son vermek... ancak böylelikle şehitlere bağlı olmak mümkündür ve bu da kişinin kazanım gücüdür.
Şehitlerine saygıyı böyle anlamlaştırmayanlar, ağzıyla kuş da yakalasalar bu davada fazla anlam, değer ifade etmezler. Sayılarını hatırlamada güçlük çekiyorum. Ve hatta öyle değerli şehitler var ki, çoğunun adını bile bilmiyoruz. Ve belki de bazılarını bilemeyeceğiz. En önemlisi, her birisi neredeyse bir kitap yazılması gereken şehitler, ama neredeyse hafızalardan silinip gidecek. Buna bir çare bulmak gerekir. Bu çarenin de en başta geleni, yenilmez bir parti ve onun savaş çizgisi olduğu kadar, onun sağlam militan güvencesini kişiliğimizde gerçekleştirmektir.
Şehitlerin huzurunda başka tür eğilimin, huşu getirmenin ifadesi olamaz. Şehitleri mutlak doğru anlayıp bilmemiz gerekir. Benim en büyük endişem, bu yaşadığınız yüzeysellik, yine saygıdan uzak, oldukça hafif, yani yaşam, mücadele yaklaşımlarınızdır ve bu şehidin anısına en büyük kötülüktür. PKK’nin şehitler bilançosuna baktığımızda, hele onların çok yüce olan niteliklerini göz önüne getirdiğimizde, mevcut kişiliklerle anlaşmamız, sizi bu temelde layık bir şehit vasiyetçisi olarak değerlendirmemiz çok zordur. En temel bir sorunumuz; bu kadar kapsam kazanan şehitlerimize layık olmayı güvence altına almaktır. Hatta ben kendi eylemimi geliştirirken en temel birincil amacımın şehit vasiyetini güvenceye almak olduğunu çok iyi biliyorum.
Şehidin Anısında Ölmek Değil Yaşamak, Savaşmak Ve Mutlak Başarmak En Doğrusudur
Hareketimizin en önemli nedeni; şehidin anlamının, onun vasiyetinin boşa gitmemesi için, örgüt sürekliliğini, savaş çizgisinin gelişimini, yenilmeyen partisini gerçekleştirmektir. Niçin? Çünkü şehit anısı dayatıcıdır ve gerekleri mutlak yerine getirilmeyi emreder. Bu şuur bende birincildir. Bütün şuurların önündedir. Hareketimi yönlendiren saik , etken diyorum. Çünkü bunu temel hareket ettiren etken olarak düşünemeyenlerin diğer değerlere saygıyla yaklaşacağını, sağlıklı ve gerçekçi anlam vereceğini fazla olasılıklı görmüyorum. Çünkü şehitler en temel değerdir. Acaba bu gücünüz var mı? Şehitler için yaşamak, şehit için çalışmak, şehit için başarmak; buna gücünüz var mı?
Şehit için ucuz ölmek, kesinlikle doğru olmadığı gibi, belki de en büyük saygısızlıktır. Şehidin anısında ölmek değil, yaşamaktan, savaşmaktan ve mutlak başarmaktan bahsetmek daha doğru olur. Her şahadetin içinde bir eksiklik vardır. Anıya bağlı olan, şehidin vasiyetini esas alan, aslında birincil planda o eksikliği gidermeyle görevlidir. Benzer bütün şehitlere baktığımızda, şehide böyle bağlılığın daha sonraki kahramanca yürüyüşlerin ve zaferlerin bu nedene dayandığını görebiliyorum.
PKK’nin şehitleri bu anlamda hem sayısal, hem de özelliksel olarak o kadar kapsamlıdırlar ki, belki de yaşam militanlarından daha fazladırlar, güçlüdürler, komutandırlar, hatta kalanlar belki de onların silik bir gölgesi durumundadırlar. O halde silik bir gölge olmaktan çıkılmak isteniyorsa, şahadete götüren eksiklik neydi, onu görmeli. Ben, Haki KARER’in şahadetinde eksikliği hemen şöyle tespit ettim. Ki, Haki’nin az çalışmasından, amaç bağlılığından, onun eksikliğinden ileri gelmiyordu. O koşullarda bile amaca ve çabaya hepimizden daha fazla bağlı ve katılan birisiydi. Ama objektif olarak eksiklik; örgütün olmayışıydı. Eksiklik, örgütün sürekliliği yoktu.
Demek ki, benim bu şahadete yapabileceğim en büyük iyilik, hem örgütü yaratmak hem de onun sürekliliğini sağlamaktı. Haki, eylem yapmıştı. İlk dönemlerde bazı faşist yönelimlerini ve düşman hedeflerini bombalamayı aklına koymuştu ve bu da örgütün taktiğini sağlama almayı beraberinde getiriyordu. Dönem için bu yerine getirilmesi gereken bu görevleri esas aldık. Şehidin anısına karşılık verdik. Sonuç, çok önemli tarihi bir gelişme oldu.
Agit (Mahsum Korkmaz) için hatırlıyorum, şahadetindeki temel eksiklik; o şahadette olası gerçekleşebilecek noksanlık neydi? Gerillalaşamama tehlikesiydi. Benim, anı değerlendirmesinde yaptığım tespit; en az ellişer kişilik gruplar halinde gerillayı Kürdistan dağlarında gezdirebilirsek, bu şehidin anısına en uygun karşılığı veririz dedik. Ve bir yıl geçmeden bu civarda gerillayı Kürdistan’da harekete geçirdik. Dikkat edin, 1986 baharındaki şahadete, 1987 baharında bu kapsamda bir yürüyüşle karşılık verildi. Bunu kendim için en büyük bir vicdan borcu olarak bellemiştim. Gerçekleştirdiğimde de en önemli bir aşamayı sağladığımıza inanmıştım.
Ondan sonraki gerilla gelişmelerinin kesinlikle Agit’in anısına amansız bağlılığın bir gereği olarak geliştiğini düşünmelisiniz. O, çok önemli bir görevdi, çünkü gerilla erimek üzereydi. Var olan gruplar her an dağılmakla karşı karşıyaydılar. Tüm gücümüzü ortaya koymasaydık, Agit’in anısı da hızla hafızalardan silinebilirdi. Ama yüklendik, yıl yıl yüklendik. Sonuç, işte gerillanın bu günkü düzeye gelmesidir. Şehidin anısına sağlam bir karşılık vermenin ne kadar tarihi bir adıma yol açtığını bir kez daha gördük.
Mazlum, Kemal ve Hayrilerin de anısına, işte bugün yine andığımız Ferhat Kurtayların anısına vereceğimiz karşılık; hareketimizin yine ülkeden kopukluğun önüne geçmek, hareketi Kürdistan’la birleştirmekti. Ve yurtdışı çalışmalarını bu anlamda olağanüstü bir çabayla ele aldık, yoğunlaştırdık. Ve aynı yıl, 1982’nin sonlarından itibaren partiyi taşırdık ve şunu söylemiştim; “bu şehitlerin anısı, ölümle yaşam arasındaki köprüdür. Üzerinden geçiyoruz, yaşama yöneliyoruz” dedik ve nitekim bunun da ne kadar tarihi bir dönüş olduğunu ve çok kalıcı bir iz bıraktığına herkes şahittir.
Dikkat edilirse, Önderlik gerçeğinde şehitlerin çok önemli bir yeri olduğu gibi, başarıyı belirleyen en temel bir neden de, bu konuda anıya bağlılığın gerekleri olarak yapılan çalışmalardır.
Sizler bu temelde kendinize yönelirseniz, en temel bir eksikliğinizi gidermiş olursunuz. Mutlak sorumlu tutulmanız gereken şehitlere karşı üzerinize düşen somut görevleri yeterince idrak edememeyi ve gereklerini yerine getirmemeyi esas aldınız. Başarı olmaz tarzındaki dayatmalar düşmanındır. Ardıllarına düşen zaferin nasıl gerçekleşemeyeceğini kanıtlamak değil, şehitler köprüsünden nasıl layıkıyla geçileceğidir. En büyük yenilgi şehide karşılık vermemektir. Hatta düşünün, bir çırpıda yürekten attığınız insanlar var, yanınızda gencecik insanlar şehit düşmüşler. Onların anısına karşılık vermeye gücünüz yok ve bu da sizin yenilginizdir. Düşünün, ölüme gönderiyorsunuz, ama hiç vicdanınız bile sızlamıyor. En önemlisi, onların kutsal bir amacı var, ne yapılması gerektiğini kendinize sorun yapmıyorsunuz kendinize. Sonuç, savaş içinde değerlerin muazzam aşınması, amaçtan uzaklaşma, çok çirkin kişiliklerin saflarımızda boy vermesi. En önemli neden demek ki, şahadet çizgisine hakkıyla bağlı olmamaktan kaynaklanıyor.
Bilmeniz gerekir ki, şehitlere bu temelde tüm yönleriyle anlam vermeden ve en önemlisi de gereken anı çalışması ve savaşımını vermeden siz kurtulamazsınız. Asla vicdan muhasebesini yapmazsanız, vicdanınızı aklayamazsınız. Tabii değerli bir parti militanı da olamayacağınız için, etkili bir başarınız da olmayacaktır. O halde, bir kez daha sizlere, çok kabarık bir liste kadar, çok insani, ulusal, sınıfsal özellikleri olan bu şehitleri iliklerinize kadar tanımaya, anlamaya ve gereklerini, çalışma gereklerini, savaş gereklerini, başarı gereklerini mutlaka yerine getirmeye çağırıyorum. Bu şehitler gününde, bir kez daha mücadeleci yaşamınızda şehitlere mutlaka hakkını verme sözünü yerine getirebileceğinize dair, gerektiğinde kendini yeniden yaşama ve savaşa katarak sözlerinin gereklerini pratikleştirmeye çağırıyorum.
Bizde Şehitlik Çizgisinde Yaşamla Ölüm Birleşmiştir
Şehitlerin ölümle yaşamanın arasındaki farkı silen çizgisinde, aslında yaşıyor muyuz, ölüyor muyuz hiç belli olmadan gidiyoruz. Kısaca bizde, şehitlik çizgisinde yaşamla ölüm birleşmiştir veya ayrımı silinmiştir. Önderlik çalışma tarzı, ölümle yaşam arasındaki farkı kaldıran bir çalışma tarzıdır. PKK şehitliği kesinlikle bunu dayatır. Ölümden çok uzak bir yaşam olmadığı gibi, ölümde de yaşamın tükendiğini, yaşamın bittiğini düşünmeyen bir özelliği vardır.
Bu çok önemlidir. Siyasette, askerlikte, örgütte, kısaca her tür çalışmada ölümle yaşam arasındaki farkı ortadan kaldırmak. Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşandığını ve her zaman ölümle burun burunaymışız gibi yaşamayı esas aldın mı, şahadet çizgisinde yaşıyorsun demektir. Bu çalışmalar böyle yürüyor. Başka türlü komutanlık çizgisinde seyretmek mümkün olmuyor. Burada hala PKK’nin bazı vazgeçilmez yaşam biçimleri vardır. Onda seyretmedikçe iflah olunmaz. Düzenden aldığınız kişilik nedir? Düzenden aldığınız yaşam nedir? Bir hiçtir. Dolayısıyla kendinize bir sıçratma yapmak istiyorsanız, PKK olayındaki yaşam ve ölüm çizgisinin böyle birleştirilmesi ve aslında bir yerde ölümü mahkum eden bir yaşam çizgisine sahip olunmasıdır. Bunun bazı gerekleri vardır. Eski, geri, uyduruk yaşam dürtülerini aşmak kadar, öyle basit korkularını da esas almamayı, bunları da yıkmayı emreder.
Bu da doğru cesaret ve onun yaşam ve savaşa yansımasına yol açar ki, en büyük kuvvet de bundan çıkar. Bu tabii, dediğim gibi her an ölümle burun buruna yaşamayı da gerektirdiği için, son derece dikkati, duyarlılığı da beraberinde getirir. Sizin gösterdiğiniz kör bir cesaretle ölüme yaklaşmayı asla kabul etmez. Aslında her an ölümle burun burunayız, şu ana kadar ölüm belki de herkese değmiştir. Ölümle burun buruna olmamıza rağmen, burnumdan bir damla kanı bile akıtmamıştır. Neden? Dikkat gücü, tedbir gücü çok yüksek olduğu için.
Bu dünyanın en tehlikeli yaşayan kişisiyim. Fakat tehlikeler varsa, tehlikenin yakalayamadığı kişisiyim de. İşte bunun da PKK’nin başaran tarzıyla çok sıkı sıkıya bağlılığı vardır. Şimdi bu çok basit, küçücük yaşam veya ölüm, korku güdülerinizle bizim böyle gerçekleştirdiğimiz yaşam tarzını karıştırmayın ve kötüye de kullanmayın. Mümkünse mutlaka anlayın diyorum bunu, şehitler günü bunun için çok büyük bir fırsat. Sizin içtiğiniz sudan, teneffüs ettiğiniz havadan daha fazla böyle bir yaşam çizgisine ihtiyacınız vardır.
Umarım anlarsınız. Anlasanız, bu bile sizin için çok sağlam bir yürüyüş, yaşam, savaş, başarı perspektifidir ve zaferi kesindir.
18 Mayıs 1996
Reber APO
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
15 Mayıs 2013 tarihinde 2012 yılı sonu Zap bölgemizde yaşanan çatışmalarda yaralanan ve yaralandığı günden itibaren tedavi gören Dengtav arkadaşımız özgürlük şehitleri kervanına katılmıştır.
- Ayrıntılar