Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Mart günü saat 12:00 - 17:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke alanı üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Türkiye devrimciliği ve solculuğu günümüzde zor bir dönemi yaşamaktadır; faşizmin ağır yenilgisinden ve bunun yarattığı karışıklıktan hâlâ kurtulmuş değildir. Bu nedenle Türkiye halkının çıkarlarını esas alan devrimci cephe bir türlü şekillenemiyor. Fakat Türkiye halkı ve proletaryası da amansız bir baskı ve sömürü cenderesi altında yaşamaya devam etmektedir. Görülmemiş emperyalist işbirlikçisi bir iktidarın had safhada olan, ekonomik, sosyal, siyasal baskıları söz konusudur. Buna karşı dikilmesi gereken devrimci güç, cephe ve örgütün yaratılarak Türkiye zemininde mücadelenin geliştirilmesini, Partimizin önderlik ettiği Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin geçmişte olduğu gibi, günümüzde de önemli bir gelişmesi olarak değerlendirilmiştir. Bizim bu konudaki desteğimizin, Kürdistan'da yükselttiğimiz Ulusal Kurtuluş Mücadelesi olduğunu tekrar belirtmekteyiz. Beklentimiz odur ki, bu çıkışımıza Türkiye'den de gerekli karşılık verilsin. Türkiye proletaryasının merkezlerinde belirttikleri o ana yatakların da en azından grevleri, işçi sınıfının ekonomik mücadelesini yükseltsinler. Bunu, bizim mücadelemizi desteklemeleri amacıyla değil, bugün çok gerilere düşen ekonomik ve sendikal haklarını yeniden almaları için yapsınlar. Bunun için biraz kavga, biraz örgütlenme, biraz tehlikeleri göze alma ve böylelikle onurlarını kurtarma dileğimizdir. Bu oldukça mütevazi ve doğru olan bir dilektir.
Biz halklar ve örgütler arasındaki birliği, mücadele birliği olarak görüyoruz. Bunun için geçmişte bir anti faşist cephe içinde belli adımlar attık. Bunu daha da geliştirerek ister reformist, isterse devrimci olsun anti faşist niteliği esas alan güçlerle ortak mücadelelerle, cephe ve güç birlikleri biçiminde katılırız. Kaldı ki yürüttüğümüz direniş mücadelemizin bunun temel bir güvencesi olduğu ortadadır. Desteği biz bu biçimde anlıyoruz. Açık ki somut görüşmeler yoluyla bunu daha da ilerletebileceğimizi bu konuda hazır olduğumuzu ve üzerimize düşeni yapacağımızı tekrar vurgulamaktayız. Ancak bunu vurgularken, aynı zamanda icazetli solculuğa Cuntanın solu olmaya özenen ve bunu yaygın bir tasfiyecilik biçiminde gerçekleştiren çeşitli anlayış ve pratikle de teşhir ve tecrit görevlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bu aynı zamanda Türkiye halkı ve proletaryasının çıkarlarına destek sunmanın bir diğer biçimidir. Bütün bunlar temelinde Partimiz ve halkımız yeni bir mücadele atılımının içine girerken, bir kez daha dürüst Türkiyeli ilerici, devrimci ve demokratları, halklarımızın çıkarına olan gerçek görevlerine sarılmaya davet ediyoruz.
Bölgemizin Tüm
Anti Emperyalist Güçleri
Bugün bölgemizdeki antiemperyalist mücadelede, Partimizin belirgin bir yeri ve rolü vardır. Partimizin mücadelesi daha şimdiden Ortadoğu'ya yönelik emperyalist politikalarla ve özellikle emperyalizmin Türkiye faşist rejimi ile yürütmek istediği politikalara, başta da Irak'a, özellikle Musul ve Kerkük petrol bölgesine ve bütün Güney Kürdistan'a yönelik tehlikeli işgal ve istila çabalarına kararlılıkla karşı durmaktadır. Yine bölgeye yönelik uzun vadeli planları, bölgenin kaderini onlarca yıl etkileyecek ve ekonomik ticari sahada başlayan yayılma çabalarını gittikçe siyasi ve askeri bir konuma dönüştürmek isteyen TC'nin, bu yönelimlerine karşı da ortak bir direnişin geliştirilmesinin gerektiği açıktır. Bölgede emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı, gittikçe kendini dayatan ortak antiemperyalist bir mücadele birliğinin geliştirilmesi için de mevcut milliyetçi yaklaşımların aşılarak, halklarımızın çıkarlarını daha iyi ihtiva eden bir yaklaşımın geliştirilmesi önemli esaslardan biridir.
Kürdistan halkının enerjisine şu veya bu politikanın basit bir taktik yedek gücü olarak yanaşan ve halkımızın bu hakkına saygı gösteren, eşit ve özgür bir temelde birlik isteyen, bölgenin bütün ulusal kurtuluşçu ve ilerici örgüt, parti ve devletleriyle çeşitli düzeylerde ilişkiler geliştirmekten kaçınmayacağız. Kısacası, bölge halklarına yönelik görevlerimizi de bir yandan bu bölgenin azgın ve saldırgan güçlerinden TC'ye karşı daha aktif savaşacak, öte yandan böyle bir ortak mücadele birliğini her konuda sağlamaya, büyük bir çaba sarfederek yerine getirmeye çalışacağız. Bunun için bölge antiemperyalist güçlerini kendi görevlerine daha sıkı sıralama temelinde, ortak bir mücadele birliğini geliştirmek için, Partimizin yürüttüğü çabalara, gereken katılımlarını sunmaya çağırıyorum.
KÜRT HALK ÖNDERi ABDULAH ÖCALAN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Mart günü(bugün) saat 06:00 - 09:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Avaşin alanı üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir. Bu hava hareketlilikleri Medya Savunma alanlarımızda artarak devam etmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Mart günü saat 12:00 - 18:00 arasında, 8 Mart günü saat 02:00 - 03:00 ve 18:30 - 21:30, 9 Mart günü(bugün) saat 04:00 - 06:30 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Zap bölgesi üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları yoğun keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Mart günü saat 12:30 - 13:30 ve 6 Mart günü 06:00 - 16:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
5 Mart günü saat 09:30 - 11:00, 14:00 - 14:30, 20:00 - 22:00 arasında ve 6 Mart günü(bugün) saat 03:00 - 04:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Zap bölgesi üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları yoğun keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Geleneksel 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, bir kez daha kadın özgürlüğü gerçeğimizi göz önüne getirerek, kadın sorununa yaklaşımın nasıl geliştiği ve bunda bizim çözümümüzün ne olduğunu bilince çıkarmak ve günün mücadele gerçeği içinde daha da ilerleyebilmesinin savaşı içinde olmak, bugüne verebileceğimiz en anlamlı karşılıktır.
PKK tarihi, onun sömürgecilikle savaşım tarihi, aynı zamanda Kürt kadınının kurtuluş tarihidir.
Halk gerçeğimiz, yoğun bir biçimde kadın gerçeğimizin benzerliklerini taşır. Onun sorunu, onun kurtuluşu; kadın sorunu, kadın kurtuluşudur. Belki de denilebilir ki, hiç bir devrim Kürdistan Devrimi kadar kadının kurtuluş devrimi olamayacaktır. Bunun tarihi, ulusal ve toplumsal nedenleri vardır. Tarihte, toplumun ataerkil aile yapısından ötürü ve giderek daha da geri biçimlerde günümüze kadar gelişen feodal ağalık, aşiretçilik, dincilik kurumlarının erkeği öne çıkarması ve bu kurumların en çok yabancı işgale yataklık etmesi, Kürt erkeğini çok onursuz, işbirlikçiliğe en çok alet olan, bu konuda sınır tanımayan bir çarpıklığın içine iterken; kadın güçsüz de bırakılmış olsa, Kürt ulusal değerleri içinde kalabilmiştir.
Erkek egemenliği, onu hep kadın üzerinde baskıya doğru götürürken, dışta işbirlikçiliğe doğru götürmüştür. Kurtuluş yolunu hep işbirliğinde arar. Dolayısıyla yabancı işgalcilerin, sömürgecilerin kültüründen tutalım her türlü siyasi, askeri tortu işlerinden tutalım kabiliyetine göre en tehlikeli ajanlık ilişkilerine kadar, hepsine Kürt erkekleri içinde bolca rastlanır. Bu konuda adeta kendileriyle iftihar ederler. Yabancı işgalcilere en çok kim hizmet ederse, "bu en iyi adamdır" biçiminde bir bakış açısı gelenek olmuştur. Genel anlamıyla erkeğin yaşadığı bu olumsuzluk, işbirlikçi sınıflarda daha da gelişmiştir. İşbirlikçi sınıf ve onun erkek egemenliği denilebilir ki, Kürdistan’ın en uğursuz, en lanetli kirine bulaşmış, ulusal değerlere ihanet etmiş ve dolayısıyla da en çok sorumlu tutulması gereken kesimi oluyor. Eğer kadın bu anlamda bir defa kirli düşmüşse, erkek on defa daha kirli düşmüştür. Bu gerçeği çok işledik.
Genel toplumsal çözümlemelerimizde ve daha çok da kadın sorununun ortaya konulması ve çözümünde son yıllarda oldukça ilerleme sağlamış bulunuyoruz. Hatta bununla da yetinmedik, pratiğe bu çözümlemeler temelinde yol aldırmaya çalıştık. Gelişmeler, çözümlemelerin doğruluğunu ortaya koydu. Kürt kadınının kendini en iyi dile getirdiği 1990 yılının Cizre-Nusaybin serhildalarında önderlik edenler kadınlardı, çocuklardı. Kadın-çocuk ilişkisini göz önüne getirirsek, kesin olarak serhildanda önderlik, ağırlıklı olarak kadınındır. Bu gerçeği iyi anlamak gerekiyor.
Unutmayalım ki Cizre-Nusaybin’de, Kürdistan’ın diğer benzer serhıldanları’na geliştiği yörelerde, kadının kendini ortaya çıkarışı tesadüfi değildir.
Birincisi; kesinlikle partimizin ideolojik-politik yaklaşımlarının doğruluğuna, kadının tutkusuna verdiği önemi gösteriyor. Bu kesindir.
İkincisi; yaptığımız pratik çalışmanın doğruluğunu, kadın faaliyetlerine verdiğimiz önemi, kadın kadrolarının kitleler arasındaki çalışmalarının önemini ve sonuç alıcılığını gösteriyor. Özellikle Cizre kadınının etkilenmesinde temel rolü oynayan Bınevş AGAL yoldaşın örnek kişiliği, çok iyi bilinir ki, bu gelişmelerin en önemli nedenidir. Hemen hemen her yörede böylesine gelişmelerin ortaya çıkarılmasında, partinin bizzat eğitip mücadele alanına sevk ettiği kadın kadrolarının yeri önemlidir. Onlarca şehit verilmiştir. Daha dün 1991 serhildanının geliştiği Şırnak, İdil ve Dargeçit’te, kadınların yürüyüşün başında olduğu ve yine ilk şehidin bir kadın olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Şu ortaya çıkıyor ki, Kürdistan Devrimi’nde daha başından itibaren, kadınlar önemli rol oynayacaktır, korkusuz yöneleceklerdir.
Devrim, önemli oranda kadınların kurtuluşunun devrimi olacaktır.
Bu düşüncede ortaya konulduğu gibi, pratikte de böyle olacağını kanıtlamıştır. Kürdistan ulusal gerçeği, içten baskı altına alınan halkın yaşadığı zor koşullar ve buna karşı özgürlük savaşımının ortaya çıkardığı gelişmeler, kadın etkisini sıkı sıkıya taşır. Şunu sıkça söyleriz; bizim halkımızın gerçeği, biraz da kadın gerçeğine benzer, kadının baskı ve sömürü altına alınışına benzer bir baskı ve sömürü altına alınmıştır. Dolayısıyla halkımızın sorunları ve kurtuluş yolları ile kadın sorununun çözüm ve kurtuluş yolları iç içe düşmüştür. Hiçbir halkın gerçeğiyle karşılaştırılmayacak kadar bize özgü bir gerçektir. O halde, bu gerçek böyleyse ve gelişmeler de bunu doğrulaşmışsa, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, her ulusun kadınlarına bugün dolayısıyla göstermek istediği bir yaklaşım vardır. Bizim de bu konuda göstereceğimiz en olumlu yaklaşım, gerçeğimizin izleyicisi olmak ve eğer bu gerçekliğimiz de bir direniş, serhildanın gerçeğine dönüşürse, bunun en anlamlı yaklaşım olduğunu ortaya koymaktır. Biz sadece bunu bir günün saygılı yaklaşımı olarak değil, gittikçe derinleşerek bütün toplumumuzun kurtuluşuna, onun her bakımdan dirilişine katkısını sunacak ve sadece bu anlamıyla Kürdistan için değil, bunu kadının kurtuluşu için değil, dünya kadınlarının özgürleşmesine de katkıyı yapacak bir yaklaşım olarak görüyoruz ve bunun savaşımını veriyoruz.
PKK’nin kadın sorununda çok radikal olmasının en temel nedeni, kadın gerçeğimizin kendisinde yatmaktadır. Sorunu dünya kadının sorununa bağladığı gibi, tarih boyunca kadının baskı ve sömürü altına alınışı, düşürülüşü, kötürümleştirilmesi ve buradaki mücadelesine başladığı gibi, en çok da bunun Kürdistan kadınında nasıl geliştiği, Kürdistan kadınının baskı ve sömürüsünün özgül yanı, ayrıca kurtuluşunun da özgün yönlerini doğru ele almak gerekir.
Şunun çok iyi bilincindeyiz; genelde bir toplumda kadının özgürlük düzeyi, bütün toplumun özgürlük düzeyini belirler. Bir toplumun ne kadar özgürleşeceğini anlamak istiyorsanız, bir kadının ne kadar özgürleşmek durumunda olduğuna bakacaksınız. Bir ailenin ne kadar özgür bir aile olduğunu anlamak istiyorsanız, kadının ne kadar özgür olduğuna bakacaksınız. Şunu da ekleyelim; bir erkeğin ne kadar özgür olduğunu anlamak istiyorsak, kadın sorununda ne kadar özgür olduğuna bakmak gerekir. İyi veya kötü, demokrat, sosyalist olmanın temel ölçütlerinden birisi; soruna demokrat ve sosyalist olarak bakabilmek, kadın ilişkilerinde bir seviye tutturabilmek buna bağlıdır. Dolayısıyla biz, partimizin içinde "özgürlük ne kadar vardır" sorusuna cevap vermek istiyorsak, saflarımızdaki kadınların özgürlüğüne bakacağız. Saflarımızda kadın ne kadar özgürleşiyorsa, PKK de o kadar özgürdür.
PKK’nin özgürlük derecesi toplumumuzun özgürlük derecesidir.
PKK’deki kadının özgürlük derecesi, Kürdistan toplumunun içindeki kadının özgürlük derecesini tayin eder.
Soruna böyle yaklaştığımızda, partililere ne tür bir görev düştüğünü çok iyi anlıyoruz. Her şeyden önce partinin konuya doğru tarihi, toplumsal gerçekler temelinde bakmasını bilmek gerekiyor. Bu konuda geliştirilen çözümlemeler vardır. Mutlaka bütün partililerin özümsemesi gerekiyor. Tutarlı olmanın birinci boyutu budur. İkincisi, bunu kendi kişiliklerinde uygulamaları gerekir. Çözümlemelerden çıkarılacak sonuçlarda sadece kadının özgürlüğü değil, erkeğinde özgürlüğünün yattığının bilinmesi gerekir. Düşürülen kadın, erkeğin düşürmesidir. Özgürleşen kadın, özgürleşen erkek demektir. Böylesine iç içe etkileyen taraflar olarak baktığımızda, sağlam bir partilinin kendini mutlaka eğitmesi gerektiği ortaya çıkar. Ne kadın bize geleneksel kendi köleliğini, düşkünlüğünü dayatabilir, ne de erkek kendisinin tersyüz edilmiş egemenliğini, daha tehlikeli işbirlikçi düşkünlüğünü ve baskıcı egemen olma konumlarını dayatabilir. Mutlaka tutturulması gereken, tarafların eşit ve özgürlüğe açık olmayı bilmeleridir. Açık, şeffaf, özlü, baskıdan uzak, olumsuz etkilenmelerden uzak, sonuna kadar temel kurtuluş değerlerine bağlı, saygıya dayalı, sevgiye dayalı, sonuna kadar yoldaşça ilişkiler içine girebilmeleridir. Parti buna önem veriyor, bu konuda mevcut gerilikleri aşmaya çalışıyor ve daha şimdiden bu çabaların ürünü olarak Kürdistan kadınının devrimde küçümsenmeyecek rolünün ortaya çıkmasına yol açıyor. Düşmanın baş edemeyeceği müthiş bir güç kaynağının sadece kendini kurtarmakla yetinmeyeceği, bütün toplumun kurtuluşuna, onun zengin, yeni, diri, yaşanmaya değer bir toplumsal düzene dönüştürülmesine en büyük katkıyı sağlayacaktır.
Demokratik olsun, ulusal kurtuluş olsun, sosyalist olsun geleneksel birçok devrimde kadın hep uydu, bağımlı bir biçimde ele alınmıştır. Devrimin esas bir öğesi değil, bağımlı bir öğesi gibi yaklaşılmıştır. "Herkes askerdir, kadın da bir askerdir; herkes bir militandır, kadında bir militandır; herkes şu işi yapıyor, kadın da o işi yapmalı" şeklinde kaba-materyalist yaklaşımlar sergilenmiştir. Kadının askeri, siyasi, örgütsel çabalara katılması gerektiğini inkâr etmemekle birlikte, bunun yetmediğini, hatta bu konuda kadına yaklaşımda salt eşitlikçi bir anlayışın tutturulmasının ciddi sakıncaları olacağını hemen belirtmek gerekiyor. Çünkü kadının özgürlüğü, onun mücadelesinin de özgürlüğünü ortaya çıkarır. Kadının fiziki, sosyal, tarihsel, içinde bulunduğu durum ve hatta bir bütün olarak toplum için ifade ettiği anlam, her ne kadar bütün toplumsal etkinliklere buna devrim de dâhildir katılmayı kurtuluş için vazgeçilmez kılıyorsa, özgünlüğünden kaynaklanan durumda aynıdır. Bu yönlü özellikle dışlanmıştır, söz değerinden yoksun bırakılmıştır, eylem değerinden yoksun bırakılmıştır. Her türlü etkinliği sınırlandırılmıştır. Bu daha çok sosyal yaşamda, kültürel yaşamda, böyledir. Yalnız siyasi askeri yaşamda değil, diğer alanlarda da yoksun bırakılmıştır. İlişkilerde özgünlüğü, eşitliği ortadan kaldırılmıştır. Bütün bunların yeniden ele alınması, özgürleştirilmesi gerekir.
Dolayısıyla soruna dar bir eşitlikçi anlayışla değil, kadın gerçeğinin bütün boyutlarıyla ele alıp zenginleştirilmesi temelinde yaklaşılmalıdır. Böylece kendi elinden alınan birçok yeteneğinin yeniden kazandırılmasına yol açılır. İyi bir inceleme sonucu, toplumsal baskı nedeniyle neyi kaybettiyse, onu bulmaya götüren, onu edinmeye götüren bir mücadelenin sahibi olması gerektiği açıktır. Kadının kendi orijinalliğini, özgünlüğünü böyle bulmasına, en az diğer alanlardaki eşitlik çabaları kadar büyük gereksinme vardır. Bunu karşılayamadan, kendini erkekle kaba eşitleştirme içine sokması tehlikeli bir yanılgıdır. Çünkü kadının bir de yitirdikleri vardır, elinden alınan yetenekleri vardır, kişiliğini yaşamama, kadınlığını yaşamama durumu vardır. Bunun büyük sıkıntıları, bunun yol açtığı acıları vardır. Bunları gidermeden ne siyasi, ne askeri, mücadeleye ciddi olarak katkı sunacakları düşünülemez.
PKK bu konuları zengince ele almaya çalışıyor. Hiçbir partiye nasip olmayacak bir biçimde kendine duyduğu bir güvenin de eseri olarak bakıyor. PKK’nin konuya böyle bakışının altında, aslında Kürdistan Devrimi’ne bakışı yatmaktadır. Bu bakışın altında, Kürt toplumunun, kadınların yaşadığı baskı ve sömürü biçimine benzer bir durumu yaşaması gerçeği vardır. Dolayısıyla soruna çok köklü yaklaşmamız, kendi toplumumuzun sorunlarına köklü yaklaşmamızdan ötürüdür. Bu nedenle de iki sorunun çok iç içe ve hatta kadının özgül nedenlerden ötürü öncü rol üstlenmesi de bu nedenle gerekiyor. Örneğin, Kürdistan toplumunun, erkeğinin sürekli dışarıya kaçışı ve neredeyse toplumun dörtte üçünün kadınlardan oluşması, yine erkeğin kolay işbirlikçiliğe yatması, ama kadının ulusal değerlerden kopmayışı gerçeği var. Okur-yazarlığı yok ve Kürt kalmak zorunda. Bu basit nedenler bile, neden kadının çoğunluğunun ulusallığı temsil ettiğini bize açıkça gösteriyor. Partimizin daha başından itibaren bunları gördüğünü göz önüne getirerek, bu soruna hak ettiği yeri vermesi, serhildanda kadın önderliğinin ortaya çıkışına yol açıyor.
Hiç şüphesiz bununla yetinmeyeceğiz, attığımız adım bir başlangıçtır. Parti içinde olsun, ulusal kurtuluş saflarında olsun, giderek daha fazla ve yoğunca bu sorunun işlenmesine ağırlık vereceğiz. Her şeyden önce parti saflarında kadın eğitimini daha da geliştireceğiz. Mevcut çözümlemelerin iyi özümsenmesi, derinleştirilmesi, kişiliklere indirgenmesine artan bir çabayla karşılık vereceğiz. Aynı şeyi yalnız kadın için değil, erkeğin eğitimine de yansıtacağız. Şu ilkeyi sürekli göz önüne getireceğiz; bir kadro bu sorunlarda doğru çözüme ulaştığı anda kadrodur, bu sorunda özgürleştiği oranda özgürdür. Gerçeğine biraz özeleştirisel yaklaşacak, sürekli eksiklikleri gidermeye çalışacak, bu konuda kendi mücadelesinde giderek derinleşme ve yoğunlaşma sağlayacaktır.
En önemlisi de kadın kadro adayları, daha çok kendi eğitimlerine ağırlık vereceklerdir. Partiye çok zayıf geldikleri, toplumun ağır etkisini taşıdıkları, çok geri özellikler getirdikleri biliniyor. Dolayısıyla özgül eğitimlerini yapacaklar. Bu konuda geleneksel kadın düşkünlüğünü, duygusallığını, hafifliğini asla yansıtmayacaklar. Bilakis cesur, fedakâr, zeki kadın olma özelliklerini sürekli geliştirecekler. İnanıyoruz ki, kadınlar da bu özellikler erkeklerden daha aşağı değildir. Bizim yaşadığımız gerçekler daha şimdiden bunu doğruluyor. Geçen yıl, yani 1990 Newroz’unda partimizin ideolojisinden sınırlı olarak etkilenen kahraman kızımız Zekiye ALKAN’ın kendini yakma eylemi, "Newroz ateşi en iyi insan teninde yanmalıdır" demesi, cesaretin ve fedakârlığın sınırsız bir örneğidir. Demek ki, kadının kurtuluşa girişi öyle küçümsenecek bir giriş değildir. Doğru yol gösterildikten sonra, eğer yanlış engellemelerle dıştan dayatmalar olmazsa, kadına sonuna kadar güvenmek ve bunun doğruluğuna inanmak, sanıldığından daha fazla kurtuluşumuza katkı sağlar, zenginlik sağlar. Bu olmadan devrim olmaz. Kadının genelde dünyada, özelde Kürdistan’da katılmadığı devrim, noksan kalmış bir devrimdir, bizdeyse imkansız bir devrimdir. Ulusal kurtuluş devriminde, demokratik, sosyalist devrimde kadın, Kürdistan özgülünde gittikçe daha artan bir rol oynayacaktır. Şu çok önemli bir gerçektir ki, Kürdistan kadını uyandığı, örgütlendiği, kat be kat kendini özgürleştirdiği oranda, Kürdistan uyanmıştır, dirilmiştir, özgürleşmiştir ve yaşanılır bir alana kavuşmuştur.
Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir kez daha bu soruna kendi katkımızı sunarken, böylesine kapsamlı düşünmeyi ve üzerimize düşeni yapmayı bilmeliyiz. Parti Önderliği olarak biz, kendi çabamızı oldukça yoğun ve çözümleyici kılmaya çalıştık. Halen kadın kurtuluşunun Kürdistan kurtuluşundaki yerini, önemini ortaya koymak için, ardı arkasına çözümlemeler, yoğun eğitimler, örgütlenmeler yapıyoruz. Bu konuda bütün partililere, doğruların nasıl ele alınması gerektiğini, çözümün ne olduğunu, özellikle pratiğin nasıl geliştirilmesi gerektiğini önemle vurguluyoruz. Devrimimizin önemli oranda kadın devrimi olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Çabalarımız, bize bu konuda oldukça yenileştirici, oldukça özgün olmayı öğretmiştir. Geleneksel yaklaşımların, namus kavramının, aile kavramının yıkılışını, bunun yerine gerçek namuslu yaklaşımı, özgür yaklaşımı, büyük zorluklara rağmen yerine getiriyoruz ve getireceğiz. Yaptığımız sınırlı bir çalışmadır. Daha fazlasını cesurca, bu konuda hiçbir engel tanımadan yerine getireceğimiz kesindir. Yeni olacağız, yeniyi başaracağız. Bu konuda kendimize güvenimiz, kadın kadrolarımıza, çalışanlarımıza ve bütün kadınlarımıza güvenimiz tamdır.
Bir kez daha bu vesileyle, başta kamp sahasındaki eğitim faaliyetine katılan yoldaşlar olmak üzere, PKK saflarındaki ve serhıldanlardaki Kürt kadınlarının mücadelesini selamlıyor, sevgilerimi sunuyorum.
Önder APO
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Mart günü saat 06:30 - 08:30 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Gare alanı üzerinde, saat 11:00 - 13:00 ve 19:30 - 22:00 arasında Zap bölgesi üzerinde, 5 Mart günü saat 02:00 - 05:00 arasında Metina alanı üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları yoğun keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Neresinden başlayacağımı bir türlü bulamadım. Nihayetinde, en vaktinde başlamaya karar verdim. Rüzgârın yaprağı savurduğu gibi bir uçurum aşkıdır yaşam. Böyle nasıl demeli TİN bir sesi vardır insana karsı. Yani insana sonsuz bir acı hiç bitmeyeninden ve ölüme terk edilmiş umut ağızın gerçeği olmuştu yaşam. Tam bu noktandan sonra yeşermeye başladı yaşam. Belki vaktinden çok geç belki de ayetin şiddeti gibi anında terleten silkelenmeydi benim dağ hikâyem. İlk ayetin dağlara inmesi ve ilk ayetin dağlardan insanlığa ulaşması arasında hiçbir fark yoktur. Hakikat kendini hep tamamlar. Yaşamda ki enerjiyi yeşertir can verir renk katar ve kendinden ötesini lanetler ve yeni anlamlar katarak ulaşır sistemin zavallı insanına. Beyninde milyonlarca parçalar milyon tane boşluklar yaratılan O insanlardandım.
Ben yaşamımı iki ye ayırdım
Kitaptan önce ve kitaptan sonra
İlk ayetin sesini dağlardan duyduğumda lisenin son yılıydı: gözlerime bir kitaplığın rafının ikinci sırasında bir roman yansıdı. romana şiire yazıya hiç ilkimde yoktu yani. O şiddetli yaşam ergenliğinin ve dayatılan baskıcı aile gerçekliğinden başka hiç bir şey anlaşılmıyordu. Sadece gençliğin verdiği özgürlük isteminin deliliği vardı. Yaşamın özgürlük anlayışından uzak bir anlayışlar dünyası vardı: kendime göre bir özgürlük aileye göre özgürlük ve bunların anası olan modernite’nin yarattığı virüslü bir özgürlük vardı. Bunların o kocaman görünen baskı ve istekleri karşısında okumanın değerine ulamsak hakikatin tüm gerçeklerinin onunda secde etmesiydi. Yani yaşamımı ikiye ayırmamı sağlayan bir kitaptı. Bir kavalın ezgisiydi ismi. Sadece ismi hoşuma gitmişti: Beni böyle bir kavalın içindeki gizlenmiş hakikatlere ulaştıracağına nerden bilebilirdim. Gözümün o rafa gitmesi o heyecanın nasıl yaratıldığında ki muammayı halen bulamadım. Zaman Sonbaharın insanı ağırlaştıran doğada manalar aramaya sürükleyen yaşama yönelik vicdanına yönelik bir hesap verme mevtsiydi. O zaman kapımı çalıp içeri girmişti…
Aile ve geçmişin korkuları
Kitabı okumaya başladım ilk günden içindekileri bana öğretilenin tersiydi, ailemin bu kadar ters ve korkunç yaklaşımlarının nedeni sistemin yaratığı tahribatlardan kaynaklı olduğunu belirtebilirim. ilk yasamı orda ilk direnmeyi orda ve ilk yalnızlığı orda öğrendim.. Yalnızlaşıyordum çünkü: Aile geleneği toplum geleneği sistemin çarkına hep su taşıyordu. Elâzığ sistemin en korkunç çuvallar geçirilmiş bir Kürdistan şehriydi bir oyuncak hamuru gibi olmuştu. İnsanları sistemin tüm kalıplarına hazır bir asker misali bir durumla karşılaştırıyor seni. Anne baba ilişkisinden ev ortamını sorgulayan ve toplumu irdeleyen gelişmeler oluyordu küçücük beynimde. Yalnızlığın yoldaşlığını ilk orda tanıdım. Kitapla ailede tartışmalar gelişiyordu ama hep bastırılmış dinden öte bir dogmalarla tıpkı manasız bırakılmak istenen kuran ayeti gibi. Düşündüğümün yaşamda ters resmedilmesi bende artık dayanılmaz anlam kaybına, o yaşamdan öteye yönümü çeviriyordu. Erkeğin liderliği Hakim’ken, kadının yaşamın her yerinde olmasına rağmen, hiç yaşamadığı gerçekliğini çözmeye başladık, bir bebeğin o ilk nefesinizdeki mukadderliğe, maaddi prangaların vurulması, bir koruyucunun günlüğü 25 dil olup insanlığı öldürme, gülümsemeleri bir çiçeğin kendi rahminden yarattığı o hakikat kokularının yitirilmesi ve nicelerinin de yitirilmiş yasam deryası yönümü dağların yaşamına çevirmişti…
Artık kıblem dağlar olmuştu..
Kapitalist modernite’nin yarattığı tüm o ezik duyguların sahibiydim. Az veya çoğu önemli değildi bunları artık biliyordum. Dayanılmaz bir yüktür fark etmek ve yaşayamamak. Bir kadının bir erkeğin bir toplumun veya doğanın artık kendi özünü yaşayamaması beni yalnızlıklara dağlara cevirdi. Ve bunun böyle sürmesi delirmekti ölmekti yaşama ihanettin ta kendisiydi. Evet, kimi zaman fikrinden ödün vermemek için adeta tüm sistemin yarattığı o maddi kalıplar o ailevi kalıplar ve toplumun kalıplarına karşı savaşlar veriyordum, kaybetmiyordum ama ani bir hırs ani bir savaşım gururunun sonradan geçici bir yalnızlık olduğunu anlıyordum artık. Beni bir şeylerde güçlü kılıyordu bu savaşımlar hakikat özgürlüğünün peşine düşmeyi değil, Onu yaşamayı dağlara dönmeyi değil Ona doğru yürümenin vakti olduğunun habercisiydi. Bir haber alır koşarsın ya hiç durmadan işte bende bu habere karşı artık yüreğimi beynimi ayaklarımı durduramıyordum... Ve yürüdüm dağlara..
Dağın farkı neydi?
Bir çocuğun ebeveynlerini görüp koşarak kucağına zıplaması ve o an sonsuz gülücüklerin yüzünde yaratılmasından hiçbir farkım yoktu artık. Yeniden bir doğuş yeniden bir yaşam yeniden var olma gülücükleriydi benimkisi. Yeni bir doğuş sancılar yaşatır insana gülücüklerin tek nedeni sancılardır aslında. Dağlar kişiye direnmeyi iradeyi yoldaşlığı ve ahlakı tane tane peygamber ’sel sabırlarda öğretiyor insana. Bir bebeğin ilk adımındaki ölümsüz gülücüklerin nedenini anlıyordum. Dağlarda bir adım atmanın yarattığı serüvenleri duyguları her an geçtikçe aşkın sevincin kişide yarattığı filizlenmeği yazmak bile insanı kendi hakikatine ulaştırıyor… Dağın insanda yarattığı yoldaşlığı neyle anlatmalı? Bir kadının kendini yeniden yaratması kendi gücünün gerçekliğine ulaşmasını neyle tüm dünyaya duyurmalı? Ve insanı sorgulamalara götürmesini neyle yazmalı? Yaşamadan bilebilir misin?
Neden mi dağlara?
İnsan anıları ile yaşayan bir canlıdır. Sistem yaşamını düşünüp yoğunlaştığım vakitler uçurumlardan bakmış gibi oluyorum. Nasıl yaşanılmış böyle diyor insan kendine. Bu kadar kendi zevklerine düşürülmüş bu kadar bencil hazincı bu kadar yıkımları yaratan bir yaşam tarzının sürdürülmesine insan nasıl boyun eğiyordu? Bu kadar yok edeci bir sistemin kuşağı olmanın ürpertisini anlıyor insan.. Neden mi Dağlara? Denince düşünmeye gerek yok yoldaş Sağına soluna bakmak yeterli. Annenin o bastırılmış sesi yüreğine ulaşmaz mı? Doğacak olan çocuğun özgür yasayamayacağınızı düşünmek yetmez mi? Basit bir ölümü kendine yakıştırabilir mi insan? Bunları düşünmeye zaman veriyor mu sistem… Artık yeter demeli insan haykırmalı durmadan yaşama doğru yürümeli ve Vakti geçmeden kendini adamalı dağlara…
Avareş NİRVANA
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Şengal'de 2 Mart günü yaşanan yoğun çatışmalar da 30 çete öldürülmüş ve 15 üstünde çete yaralanmıştı.
- Ayrıntılar