Basına ve Kamuoyuna!
1. 26 Ekim tarihinde saat 21:00 ile 27 Ekim tarihinde saat 1:00'e kadar Medya Savunma Alanlarımızdan Zagros bölgemizde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçlarıyla yoğun keşif uçuşları yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
Birleşmiş Milletler bünyesinde İsviçre merkezli Cenevre Çağrısı'nın (Geneva Call) hazırladığı çocukları savaşın etkilerinden koruma taahhütnamesi konulan bir çekinceyle birlikte Halk Savunma Merkez Komutanlık Üyesi Delal Amed ile Cenevre Çağrısı Başkanı Elisabeth Decrey Warnerarasında 5 Ekim günü imzalanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 20 - 25 Ekim tarihleri arası Iğdır'a bağlı Kirê Kor,Topa Agîd,Topa Mîrê ve Tepê Sisilê alanlarında işgalci TC ordusuna bağlı 14 kişiden oluşan bir kontra birliği pusulamalar yapmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
22 Ekim tarihinde saat 8:00'de Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Gelişim Köyü, Karadağ tepesi ve Meydan civarında işgalci TC ordusunun Kobra ve Skorsky tipi helikopterlerle askeri hareketliliği gelişmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
20 ve 21 Ekim tarihlerinde sabah, öğlen ve akşam saatlerinde Medya Savunma alanlarımıza bağlı Haftanin, Metina, Zap, Zagros, Xakurke ve Gare alanlarımız da TC ordusuna ait insansız hava araçlarıyla yoğun keşif uçuşları yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Modern olanı genelde yeni olan olarak ele alırız. Bu tanıma göre her yeni birazda moderndir. Başka bir deyişle dile getirecek olursak, "Modern terimi" kimi yazara göre ilk defa 5. Yüzyılda resmen Hıristiyan olan o dönemi, Romalı ve Pagan geçmişten ayırmak için kullanıldı. İçerikleri sürekli değişse de, "modern" terimi hep, kendini eski’den yeni’ye bir geçişin sonucu olarak görmek için, antik çağla kendisi arasında bir ilişki kuran dönemlerin bilincini dile getirmiştir.
Modernite ise sözlüklerde: “Modernite genel anlamda bir çağın toplumsal yaşam tarzıdır. Maddi ve manevi kültür olarak bir döneme damgasını vuran tüm teknik, bilim, sanat, siyaset ve moda unsurlarını ihtiva eder.” ‘Çağ’ anlamına gelmektedir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, genel insanlık tarihiyle bağlantılı bir kavramlaştırmadır. İnsanlık tarihinde toplumsal yaşamda, döneme damgasını vuran maddi ve manevi kültür, dönemin modernitesini oluşturur.
Modernite “bir çağın toplumsal yaşam tarzıdır” dedik.Halbuki kapitalizm bir toplum değildir. Başkan Apo’nun da ifade ettiği gibi:
“Nasıl kapitalist toplum kavramının müphem ve gerçeği perdeleme gibi sakıncası varsa, kapitalist modernite kavramının belki daha fazla benzer sakıncaları vardır… Bu anlamda moderniteyi kapitalizme mal etmek büyük hata olur. Hatta birçok unsuruyla ezici olarak bir tekel olan kapitalizme karşıttır. Nasıl ki toplumsal doğanın temel yaşam tarzı olan ahlaki ve politik toplum genelde uygarlığa, özelde kapitalist uygarlığa karşıtsa, modernitede de benzer duruş söz konusudur. Modern toplum kapitalist toplum değildir. O halde neden kapitalist modernite kavramını kullandım? Çünkü kapitalist tekel hegemonik müttefikleriyle topluma olduğu kadar, dönemin yaşam tarzı olarak kabul gören modernitesine de damgasını vurmak ister. İdeolojik, politik-askeri müttefikleriyle çağın yaşam tarzının sanki yaratıcısı, oluşturucusu kendisiymiş gibi çok sistemli bir çaba (eğitim, kışla, ibadet yerleri ve medya vasıtasıyla) harcar. Kendisinin olmayanı kendisininmiş gibi bir egemen zihniyet yaratır. Eğer bu yönlü propaganda çabası başarılı olmuşsa, toplum veya moderniteye damgasını vurmuş olur.”
Kapitalizm özü itibariyle toplum karşıtı olduğunu yukarıdaki cümlelerde gördük. Kapitalizmin gelişebilmesi için toplumsal değerlerin yok edilmesi gerekir. Toplumsal bağlar dumura uğratılmadan kapitalizmin gelişmesi mümkün değildir. Kapitalizm kardır, çalmadır, hırsızlıktır, vurgundur, talandır, sömürüdür, yakıp yıkmadır, yok etmedir. Ve bunların çok bir rahat şekilde yapıla bilinmesi için ise toplumsallığın dinamitlenmesi gerekiyor. Toplumsallığın var olduğu, güçlü olduğu yerlerde yukarıda tarifini yapmaya çalıştığımız kapitalist ilişkiler ve modernizmi ya da modernitesi oluşamaz. İnsanlığın gen haritasında toplumsallık vardır. Boşuna yıllar yılı insanlık toplumsallıktır denilmedi, ya da bir insan toplum dışında yaşayamaz demediler.
Evet, insanın ve insanlığın var olabilmesi için öncelikli olarak toplumun ve toplumsallığın var olabilmesi gerekiyor. Ancak kapitalizmin yaşayabilmesi ve gelişmesi için ise toplumun yok olması gerekiyor. İnsanlıkla kapitalist modernite bu kadar birbirine karşı bir tezatlığı bunun için oluşturuyor.
İnsanlığın yaşadığımız çağda çok büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğu çok açıktır.Bir yandan insanlığın tüm değerlerini yutmaya çalışan bir kapitalist leviathan yani canavar, diğer yandan son umut kırıntılarıyla direnen bir insanlık. Bu direnişin ne kadar zor yürüdüğü ya da yürütüldüğü her yıl açlıktan kırılan milyonlarca insanın ölümünden görülmektedir. Bir yandan milyonlarca ton gıda ve yiyeceği çöplere atan bir kapitalist modernist dünya, diğer yandan dediğimiz gibi günlük olarak açlıktan ölen binlerce yer yer on binlerce insan. Bu bir çöküştür, bu insanlığın çöküşüdür.
Sadece bunun için bile olsa her saniye, her dakika, her saat, her gün yeniden yeniden kapitalist moderniteye ve modernizmine öfke seliyle karşı durmak gerekiyor. Onun yaşam biçimine karşı durmak gerekiyor. Düşünce kalıplarına karşı durmak gerekiyor. Başkan Apo’nun dediği gibi günlük olarak bu sistemi kusarak kendi toplumsal özümüzü geri dönmemiz gerekiyor.
Kaldı ki biz Kürtler için bu kapitalist modernite karşıtlığı bin kez daha fazla haklı gerekçeleri bulunmaktadır. Kapitalizmi birde herkes olguculuk olarak bilir. Yani “olgu, sadece duyumlar ve algılardır. Duyumlarımız ve algılarımızla bize araçsız olarak verilenlerin dışında başkaca hiç bir bilimsel olgu yoktur.”Kürtler yok sayılan bir halk olarak yokturlar. Onlar nefes alsalar da, yaşasalar da, sömürülseler de yokturlar. Çünkü onlar görülmek istenmeyen, duyulmak ve dile getirilmek istenmeyen olmayan bir gerçekliktirler. Başka bir deyimle onlar olgu değildirler. Olgu olmadıkları içinde yokturlar. Yukarıdaki sözleri daha teferruatlı ve genişçe açmakta mümkündü, ancak kabaca da olsa söylenmek istenen anlaşılıyordur. Dediğimiz gibi sadece ve sadece Kürtleri tam yüz yıldır yok sayan bu kapitalist modernitenin bu yaklaşımı için bile Kürtlerin bu sisteme karşı tam bir öfke seli halinde karşı durmaları gerektiği açık değil midir?
Kasım Engin
- Ayrıntılar
İhtiyaçlar insan arayışını tetikleyen en büyük güç olduğu söylenir. Başka bir deyimle ihtiyaçlar insan yaratıcılığının en temel itici gücüdür. İnsanın ihtiyacı insanı o ihtiyacı çözmeye götürür. İhtiyaçlarına çözüm üretemeyenler ise her zaman bir şekilde boynu bükük yaşamaya mahkum kalacak olanlardır.
Devrimcilik var olan sorunlara çözüm üretme sanatıdır. Başka bir deyişle bir halkın ihtiyaçlarına cevap olabilme sanatı ve mesleğidir. Devrimciliğe yürekten inananlar var olan sorunlara –durum ne olursa olsun-mutlaka bir çözüm bulurlar. Var olan sorunlara cevap bulamıyorlarsa, bulmaktan zorlanıyorlarsa temel nedeni o sorunu bir sorun olarak görmemelerindendir. Ya da o sorunu çözme ihtiyacı duymadıklarındandır.
Niyet ne olursa olsun, isterse dünyanın en içten ve inançlı ve bağlı insanı ve insanları olsunlar, eğer bir yerde bir ya da birçok sorun varsa ve bu soruna ve sorunlara cevaplar bulunamıyorsa orada kesinlikle dediğimiz gibi bir isteksizlik ve gönülsüzlük var demektir. Gönülsüzlük ve isteksizliğin olduğu yerde ise devrimcilik yok demektir. Devrimciliğe yakın duruşta yok demektir. Çünkü devrimcilik sorun çözmektir.
Kürdistan’da devrimcilik ve devrimciliğe yakın duruş gerillacılık ve gerillaya yakın durmaktır. Çünkü gerilla Kürdistan’da en ileri devrimcidir. Devrimciliğe biz sorunları çözme sanatı demiştik. Kürdistan’da ise tüm sorunların çözümü gerilla tarzıyla çözüldüğünü on yıllardır süren mücadele ile ispatlanmıştır. En köklü, en radikal ve en sonuç alıcı tarz bu bağlamda gerilla tarzıyla sağlanmaktadır. Gerilla derken kast ettiğimiz sadece dağların doruklarında özgürlük için silah elde, raxt belde, çanta sırta ve parmaklar pimde savaşanlar değildir. Gerilla derken Kürdistan’da var olan sorunları gerilla tarzında ele alan, çözmek isteyen herkesi kast ediyoruz. Bu bağlamda her Kürdistanlı genç bir gerilla olabilir eğer var olan sorunlara yaklaşımı derinlikli olursa, eğer halkımızın ihtiyaçlarını çözmeyi kendisine temel bir sorun bilirse, bu böyledir.
Bugün Kürdistan’da en çok gündemde olan bir sorun ya da ihtiyaç kendi dilini konuşabilmek, okuyabilmek ve yazabilmektir. Başka bir deyimle sömürgecilerin dilini terk ederek kendi ana dilini yaşamın her alanında kullanabilmektir.
Özgürlük bir ihtiyaçtır. Özgürleşebilmek için özgürlüğe sonuna kadar bağlı yaşamak gerekir. Bir toplum için en önemli özgürlük aracı dildir. O zaman özgürleşmenin en etkili yolu kendi dilini her şart altında korumaktan ve geliştirmekten geçer. Çünkü dil bir toplumun hafızasını en iyi bir şekilde yaşatan temel kültürdür. Başkan Apo: “Dil kavramı, kültür kavramıyla sıkı bağlantılı olup esas olarak dar anlamında kültür alanının başat kavramıdır. Dil’i dar kültür olarak da tanımlamak mümkündür. Dilin kendisi bir toplumun kazandığı zihniyet, ahlak ve estetik duygu ve düşüncenin toplumsal birikimidir. Anlam ve duygunun bilince çıkmış, ifadeye kavuşmuş kimliksel, ansal varoluşudur. Dile kavuşan toplum, yaşamın güçlü gerekçesine sahip olmuş demektir” gerçeğinin yattığı unutulmamalıdır.
Bunun için öncelikli olarak kendi dilimizi her şart altında kullanmayı bir ihtiyaç olarak görmeli ve ona göre de yaklaşmalıyız. Eğer bugün ana dilimizi yeterince kullanmıyorsak, kendi dilimize istenen ehemmiyeti göstermiyorsak, konuşurken yanlış konuşuyorsak, yazarken yanlış yazıyorsak ve okurken de yanlış ve eksik okuyorsak nedeni ana dilimizi kendimize ihtiyaç görmediğimizdendir.
İhtiyaç arayışı tetikler demiştik. Eğer kendi ana dilimize bir ihtiyaç gözüyle bakmayı öğrenirsek kesinlikle en kısa zamanda en etkili bir şekilde kullanacağımız kesin olduğuna inanmalı ve ona göre de köklü bir çözüm arayışı içerisinde olmalıyız.
Unutmayalım ki, Başkan Apo: “Kendi dilini yazdıramayan, kullanamayan bir halk toplumu hor görülmeye layıktır!”derken kast ettiği en temel ihtiyaç olan dile -ana dile- karşı gösterilen vurdumduymazlık ve aymazca yaklaşımlarımızdır.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Kürdistan özgürlük savaşçılarının en başlıca görevi Kürdistan’da Kürt halkı başta olmak üzere bu topraklarda yaşayan tüm halkları korumaktır. Kürdistan Halkları gerillanın var olma gerekçesidir.
Gerilla, Başkan Apo’nun 21 Mart günü milyonlarca insanın şahitliğinde tüm dünyaya yaptığı barış çağrısı ardından,büyük bir özveriyle bu çağrının gereklerinin yerine getirilmesi için elinden gelen ne varsa yapmaya çalışmıştır. Başkan Apo “Kuzeyden Güneye geçin” dediğinde ise gerilla Güneye çekilmiştir.
Başkan Apo: “Bugün yeni bir dönem başlıyor.Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.
Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler öz benliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı."Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun" noktasına geldik. Yok, sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türk’üne, Kürt’üne, Laz’ına, Çerkez’ine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor” demişti.
"Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun" cümlesi üzerinde durulması gerekli olan temel bir cümledir. Bu cümleyi ısrarla en çok Türkiye hükümeti ve Türkiye hükümetine yakın duran çevreler kullanmışlardır. Silahları gerilla susturdu ancak devlet ve Türkiye hükümeti siyasetin konuşmasının önünü açmadı, açmadığı gibi fırsat buldukça daha fazla siyasetin önünü tıkayan bir rol oynadı.
Gerillanın Güney Kürdistan’a çekilmesinin temel bir nedeni siyasetinin önünün açılması meselesiydi. Siyasetle var olan sorunların önünün açılmasına bir şans verilmesiydi.
Peki, bu şans kullanılmış mıdır? Öyle görülüyor ki hayır!
Kürdistan ve Türkiye’de halen yaklaşık on bin (10.000) siyasetçi, sivil toplumcu, kültürcü, gazeteci, tıpçı, seçilmiş, aydın, çocuk, ana, yaşlı, imam tutsaktır. Siyasetin önünün açılmasının en önemli kriteri bu tutsakların serbest bırakılmasıydı. Eline silah almayanların halen ısrarla tutsak tutulmalarına devam edilmesi tek kelimeyle, “silahların susmasına son verilmesi” mesajıydı.
İkinci önemli bir durum ise gerilla eylemsizlik ve ateşkes ilan etmişken, TC devletinin dünyada eşine ender rastlanan bir tarzda Rojava Kürdistan’ına saldırmasıdır. Dünyanın her yerinde Kürtleri diplomatik olarak kuşattıkça kuşatıyor, bu yetmiyor bu kez çete bile diyemeyeceğimiz çevreleri silahlandırarak Kürtlere saldırır hale getiriyor. Kürtler Rojava’da 19 Temmuz 2012 günü ilan ettikleri devrimlerinin kazanımlarını daha ileri götürmek için tüm imkanlarını seferber etmişlerken, Türkiye cumhuriyeti devleti, ipini koparmış ne kadar güruh varsa Rojava Kürtlerine karşı silahlandırarak savaştırıyor. Bu yetmiyor kendisi de giriyor. Bu yetmiyor Kürtlere ekonomik ambargo uyguluyor. Kendisinin yaptıkları yetmeyince bu kez KDP’yi harekete geçiriyor. Sınırları bu kez KDP’nin eliyle kapattırıyor. Bunlar yetmeyince dünyanın hileleriyle Hewler üzerinde Rojava Kürtlerini etkisiz kılmak için herşeyi ama herşeyi yapıyor.
Sözü uzatmadan, gerilla bu duruma sürgit sessiz kalmaz ve kalamaz da. Tutsak siyasetçiler bırakılmazsa, Rojava’ya ilişkin saldırılar sürerse gerilla ve gerillaya yakın duranlar kendi cevaplarını kendi tarzlarında verirler. Meşru savunma hakkı dünyanın her yerinde meşru savunma hakkıdır. Temel değerlerimize bu kadar pervasızca yönelmek tek kelimeyle meşru savunma hakkımızın kullanılmasının haklı gerekçelerini fazlasıyla oluşturmaktadır.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Yirminci yüzyılın yetiştirdiği büyük devrimci, efsane gerillacı, Vietnam gerillasının muzaffer komutanı Vo Nıguyan Giap’ın 102 yaşında hayata gözlerini yumduğu haberi verildi basın bültenlerinde. KCK Halk Savunma Merkezi bu büyük gerillacının ölümü üzerine bir başsağlığı mesajı yayınlayarak saygıyla andığını ifade etti. Haberi duyan herkesin, yirminci yüzyılın ikinci yarısında devrimci hareketler içinde yer almış olanların yüreğinde sevinç dolu bir sızlama hissedildi.
Kuşkusuz haberi duyunca insanın verdiği ilk tepki “Bir gerillacı böyle yaşar ve böyle ölür” demek oluyor. Bir gerillacı ya çatışmada vurulur ve yaşamı uğruna ölecek kadar sevdiği için gencecik yaşta şehit düşer ya da General Giap’ın yaptığı gibi 102 yıl yaşayabilecek bir gücü gösterir. Çünkü gerillacı yaşam dolu ve öz disiplinle yüklü bir kişiliktir. Onun yaşamı da, ölümü de anlamlı ve yol gösterici özelliklere sahiptir.
Bu duygularla yirminci yüzyılın efsane gerillacısını biz de saygıyla anıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse , hiç görmemiş ve tanımamış olsak bile bize de çok şeyler öğretti. Gençliğimiz belli ölçüde General Giap’ı anlamak ve öğrenmeye çalışmakla geçti. Dünya gerçeğini ilk tanımaya başladığımız anda karşımıza bu mütevazi halk savaşçısı çıktı. Kuşkusuz bundan dolayı da yakınmıyor, tersine büyük memnuniyetimizi ifade ediyoruz.
Yirminci yüzyılın büyük kavga ve devrim yüzyılı olduğu asla inkar edilemez. Bu gerçeği iki kez yaşanmış olan dünya savaşlarının vahşeti asla gölgeleyemez. Ekim 1917 Büyük Rus Devrimi ardından gelen ulusal kurtuluş savaşlarının görkemi asla küçümsenemez. Avrupa’nın kapitalist modernite sistemi tarafından insan yerine bile konmayan halklar nasıl da savaştılar öyle uzun uzun! Bağımsızlık ve özgürlük ateşi nasıl da tüm dünyayı sardı!
General Giap’ı işte böyle büyük bir kavga içinde tanıdık. Zaten onu büyük yapan da böyle tarihi bir kavgada oynadığı roldü. Büyük devrimler yüzyılı olan yirminci yüzyıl, aynı zamanda küresel bir gerilla savaşları yüzyılıydı da. Devrim ile gerilla, sosyalizm ile gerillacılık, bağımsızlık ve özgürlük ile halk savaşları adeta iç içe geçmişti. Böylece insanlık büyük gerilla savaşlarına ve efsanevi gerilla komutanlarına tanık oldu.
İnsanlığa beyin ve yürek kazandıran büyük Vietnam direnişinin sembol komutanı General Giap da bunlardan biriydi. Başka kimler yoktu ki! Çin halkının büyük önderi ve gerilla komutanı Mao Zedung da bir başkasıydı. Bu isimler adeta Doğu Asya’yı yeniden yaratan oldular. Tabi buna paralel bir de Güney Amerika gerillacılığı vardı. Burada gerillacılık neredeyse toplumların genlerine sinmişti, tarihlerinin adeta kopmaz bir parçası olmuştu. Yirminci yüzyıla ve onun özellikle ikinci yarısına ise Castro ve Guevera isimleri düşmüştü.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında devrimci mücadeleye atılan genler kendilerini bu isimlerin arasında buldular. Vietnam’ın büyük devrimcileri Ho Chi Ming ve Giap mı doğru söylüyordu, yoksa Çin’in dehası Mao mu? Ya da Güney Amerika’nın fırtınaları Castro ve Guevera mı? Tartışmalar bu eksende yoğunlaşıyordu. İnsanlar bu isimler arasında gidip geliyordu. Tabi Büyük Sosyalist Devrimin kuramcıları ve Sovyet Direnişinin komutanları da vardı. Yine Doğu Avrupa’da faşizme karşı muzaffer direnişlerin ortaya çıkardığı önderler de söz konusuydu. Fakat Giap, Mao ve Çhe isimleri farklıydı. Gerilla deyince tartışmasız bu isimler akla geliyordu.
Elbette bölgemiz Ortadoğu’nun da bu işte bir yeri var. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Ortadoğu denince tartışmasız akla gelen büyük Filistin direnişi oluyordu. Onun da efsaneleşen gerillacıları vardı. Örneğin kadın gerillacı Leyla Halid gibi. Arafat gibi sembolleşen önderleri vardı. Filistin direniş ateşi onlarca yıl sadece Arapların değil, tüm Müslüman halkların ve ezilenlerin yüreğini ısıttı.
Kürdistan Devrimcileri kuşkusuz yirminci yüzyılın ortaya çıkardığı tüm bu büyük değerleri esas aldılar. Onların hiç birini reddetmediler ve saygısız yaklaşmadılar. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın en büyük özelliklerinden biri ve başkalarından çok önemli bir farkı buydu. Özgür insanlığa hizmet etmiş ve değer katmış her şeye saygılı yaklaşmak ve onlardan öğrenmeyi bilmek temel bir önderlik ilkesiydi. Dolayısıyla Kürt Direnişi ve gerillacılığına yirminci yüzyılın tüm bu değerlerinin katkısı oldu.
Kuşkusuz insanlığın yarattığı tüm değerlere saygılı yaklaşıp esas almakla birlikte, Kürdistan Direnişi üzerinde tüm bu değerlerin bıraktığı etki aynı değildi. Çok farklı nedenlerden dolayı dünyada Vietnam Direnişinin, bölgede ise Filistin Direnişinin etkisi çok daha fazla oldu. Filistin direnişi aynı bölgede ve komşu Arap toplumunda geliştiği için elbette Kürtler açısından çok daha çekici ve etkileyiciydi. Kürtler Filistin direnişinden sadece etkilenmediler, 1979 yılından itibaren yıllarca birlikte var oldular ve omuz omuza savaştılar. Kürdistan gerillası temel ilkelerini Filistin gerillasından aldı. İlk büyük eğitimini Filistin direnişi içinde yaptı.
Aynı bölgede yer almaları nedeniyle Filistin gerillasıyla bu kadar ilişkili olması kuşkusuz doğaldı. Fakat çok uzaklarda olan, görme ve tanışma imkanı bil olmayan Vietnam gerillasından etkilenmesi elbette çok daha önemli ve anlamlıydı. Kürdistan Devrimcilerini Vietnam direnişinden öğrenmeye yönelten kuşkusuz önemli nedenler vardı. Bunlar da Kürdistan ile Vietnam’ın yaşadığı koşulların daha çok benzer ve birbirine yakın olmasıydı.
Küba direnişi ve gerillacılığı kuşkusuz bir fırtına gibi etkileyiciydi. Fakat 1970’lerin Kürdistan’ı ile karşılaştırıldığında adeta hiçbir benzerlik yok gibiydi. Küba’da bir işbirlikçi diktatörlüğe karşı gerilla ile ayaklanmanın iç içe karıştığı bir direniş hızla gelip zafere ulaşmıştı. Dört parçaya bölünüp inkar ve imha sistemi içinde kültürel soykırım kıskacı altına alınmış olan Kürdistan’da böyle bir direniş geliştirip zafere ulaştırmanın imkanı yoktu. Bu gerçeği görmek ve anlamak zor değildi.
Yine çok büyük bir coğrafya ve nüfusa sahip ve henüz askeri işgale bile tam uğramamış olan Çin’de geliştirilen gerilla direnişinin bir benzerini Kürdistan’da örgütlemek de imkansızdı. Çünkü Kürdistan koşulları Çin’e göre çok farklıydı. Bunlara rağmen, Vietnam koşulları ise elbette aynı olmamakla birlikte bazı benzerliklere sahipti. Vietnam’da Fransız işgali gerçekleşmiş ve bir sömürge yönetimi kurulmuştu. Fransızlar gerilla direnişi karşısında yenilip geri çekildikten sonra da Vietnam’ı ABD’ye teslim etmişti.
Vietnam gerillacılığı askeri işgal ve sömürgeci egemenlik koşullarında geliştiriliyordu. Dolayısıyla Kürdistan koşullarıyla yakınlıklar vardı. Yine Vietnam gerilla direnişi parti öncülüğünde ve bir partizan hareketi olarak yürütülüyordu. Yani etkili bir ideolojik öncülüğe ve aydınlatmaya sahipti. Gerillacılığın bu tarzı, bölünüp sömürgeci denetim altına alınarak kültürel soykırım rejimi altında yok edilmeye çalışılan Kürtler açısından bir model olabilirdi. Parti öncülüğü altında eğitilip bilinçlendirilerek insanlar gerilla direnişi içine çekilebilirdi.
Önder Abdullah Öcalan ve Kürdistan Devrimcileri işte bu gerçeği gördüler ve bu temelde Veitnam devrim ve gerilla derslerinden yararlanmaya çalıştılar. Bu biçimde doğru yapmış olduklarını tarih açıkça gösterdi. Bu o kadar ileri düzeydeydi ki, Vietnam’ı hiç görmemiş ve bir tek Vietnamlı bile tanımamış olsalar da adeta Vietnam direnişini Kürdistan direnişi gibi görüp ondan öğrenmeyi esas aldılar. Kürdistan Devriminin ve gerillacılığının gelişmesinde Vietnam halkının ve önderlerinin katkısı çok ileri düzeyde oldu. Dolayısıyla General Giap Kürdistan gerillasının da bir ilham kaynağı ve manevi komutanıydı.
Kürdistan gerillası, tıpkı büyük gerillacı Che Guevera gibi, General Giap’ı da işte böyle ele alıyor ve hep saygıyla anıyor. Gerillacılığı daha da geliştirerek onların anılarını yaşattığına inanıyor. Komutan Agitler ve Çiçekler yaratarak da bu çizgiyi eksiksiz devam ettiriyor. Nasıl ki Vietnam ulusunu General Giap’ın komutasındaki gerilla yarattıysa, Kürt demokratik ulusunu da Önder Abdullah Öcalan’ın çizgisini uygulayan Mahsum Korkmaz komutasındaki gerilla yaratıyor. Dolayısıyla yeni özgür Kürt gerçeğinde gerillanın yeri farklıdır. Kürdü gerillasız kılacağını sananlar tarihin en büyük yanılgısını yaşamaktan öteye gidemezler.
Elbette gerilla havası anlatılamaz, ancak yaşanır. Onu ancak yaşayanlar anlayabilir ve anlatabilir. Dolayısıyla gerillacılar arasında oluşan dostluk ve kardeşlik duygusunu da ancak yaşayanlar bilebilir. General Giap ile Kürt halkı ve gerillası arasındaki dostluk ve kardeşlik duygusu işte böyledir. Bu duyguyla yirminci yüzyılın efsane gerilla komutanını bir kez daha saygıyla anıyor ve anısının Agitlerin, Zilanların kişiliğinde yaşadığını ifade ediyoruz!
Selahattin Erdem
Yeni Özgürpolitika
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. İşgalci TC ordusu Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Kemanê karakolu ile Beytüşşebap tugayı tarafından skorsky helikopter hareketliliği yaşanmıştır.
- Ayrıntılar