Çözüm süreci olarak dile getirilen siyasi gelişmelerde, son zamanlarda birçok farklı konu hakkındaki tartışmalar iç içe yürütülmeye devam ediyor. Çekilme ne kadar oldu, kaçta kaçı gitti-geldi, sürecin hangi aşamasındayız, şahinler mi geldi/güvercinler mi tasfiye edildi gibi söylem kirliliği havada uçuşuyor.
Bu tartışmalara ilişkin; hükümet ve AKP adına yapılan açıklamalar ise gerçekten de akılla/mantıkla izah edilecek türden değil…
Daha bu sürecin başında; yaklaşım olarak AKP her ne kadar samimiyet söylemini dilden düşürmese de, gelinen yerde Kandırılmadık-Kandırmadık diyor! Yani söylem olarak samimi davrandığını ve gerekli sorumluluğu aldığını vurgulamaya çalışıyor.
AKP böyle söylem salatasına devam edince; doğal olarak son zamanlardaki katılımlar üzerine, yandaş medya mensupları da bir şeyleri yazıp çizmeye çalışıyorlar. İstihbarat raporlarına referans göstererek, son katılımlara ilişkin açıklamaları/okumaları ve yazmaları dile getiriyorlar…
Bu konu hakkında yazı yazanlar-bir şeyler söyleyenler sözü geçen raporlara dayanarak; “dağdan inenlere iş imkanı verileceği için gençlerin son zamanlarda katılımı arttı. Gençler devletin bu politikasından faydalanmak için katılım yapıyorlar” gibi akıl sınırlarının uç noktasında gezinen açıklamalar yapıyorlar.
Her şeyden önce toplumla iletişim kurmaya çalışanlar, toplumun gerçekliğiyle yüzleşmeden-daha doğrusu bu alana temas etmeden toplumla sağlıklı bir iletişimi sergileyemezler. İletişim adına daha çok belirli merkezlerde, yürütülen tartışmaları ve verilen mesajları, iletişim adına ve toplumun gerçek gündemi buymuş gibi yazılan bu yazılar tipik bir komedi oluyor.
Gençleri kucaklamayan bir toplum söz konusuysa, gençlerin kendilerini ifade etmeleri bir yana her türlü baskıya ve saldırıya maruz kaldıkları bir ortam söz konusuysa, okulda tecavüz-askerde katliam söz konusuysa; bu gençlerin örgüte katılma gerekçeleri üzerine böyle absürd açıklamalar yerine, şapkayı indirip etraflıca düşünmek lazım!
Örgüte katılım neden artıyor diye sorulacak her soruya; gören gözlerle-hisseden vicdanlarla-işleyen mantıklarla cevap aramak gerekiyor! Eğer bunlardan biri, yani göz-vicdan-mantık devre dışı kalırsa, cevap adına ulaşılacak her sonuç, eksik kalır-yetersiz olur.
Öte taraftan aynı kesimler; katılımlar için PKK’ye ve HPG’ye de açıktan saldırmaya/mümkünse de bel altından vurmaya çalışıyor! Madem süreç samimiyetle test ediliyor; o zaman neden bu kadar katılım oluyor diye bir nevi PKK ve HPG’den hesap sormaya çalışıyor bu kesimler…
Korku imparatorluğunun yapı taşlarını oluşturma adına kendileriyle yarış halinde olan bu kesimlerin şunu iyi görmesi gerekiyor; “PKK mücadeleden vazgeçmemiştir!” Bu sürecin başından bu yana; PKK adına bu anlama gelebilecek herhangi bir açıklama olmamıştır. Yani mücadele stratejisinde gerekli koşullar oluştuğunda, ciddi bir değişimin/dönüşümün olacağını zaten Başkan Apo, Newroz’daki mesajında ilan etmişti. Bunun üzerinden halen PKK’ye katılımlar var, o halde örgüt devleti kandırıyor’a ulaşan her söylem gerçek dışıdır, yanlıdır ve maşa olmanın dışında herhangi bir kıymeti harbiyesi olmayandır.
Elbette katılımlar olacaktır; katılımların olmasının süreçle ya da PKK’nin samimiyetiyle alakalı bir durum olduğunu kimse iddia edemez. Bunun PKK’nin temel felsefesi olduğunu da kimse inkar edemez. Ki zaten, bugün Lice’de direnen halk, Gever’de askeri tepelere yürüyen halk veya Cizre’de şehidini sahiplenen halk hep birden; “PKK halktır, halk burada” sloganlarını atıyorsa, PKK’ye katılımların olup-olmamasını tartışmamak gerekiyor. Daha çok halklaşan PKK’nin ya da PKK’lileşen halkın siyasi taleplerini, insan olmadan kaynaklı hakları üzerine kafa yormak, proje geliştirmek ve siyaset üretmek gerekiyor. Bunları görmezden gelmek veya bunları göz ardı etmenin kimseye faydası olmayacağı gibi en çok zarar vereceği kesim ise; zihniyetlerinin her türlü alameti farikası belli olanlar olacaktır.
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 25 Temmuz tarihinde saat 17.30 ile 22.00 arası Medya Savunma Alanlarımıza bağlı Zagros bölgemizde bulunan Şehit Rahime , Çarçela ve Cilo alanlarında işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları alçak uçuş yapmıştır.
- Ayrıntılar
“Sıkılan yumruklar küçükte olsa o küçük yumruklar, aslında koca bir dağı devirmeye yetecek güçtedir. Bir küçük yürek, bir küçük el, eğer sömürgeci zülme karşı yumruk sıkıyorsa, o koca bir ordu anlamına gelir!”
“Düz yolda yürüyenlerin bacakları zayıf olur, çetin süreçlerden geçmeyenlerin kafası boş olur” derler.
Mertlik, kişinin üzerine düşeni yapması ve kendisine sunulan değerleri yoldaşça yüceltmesini bilmesidir. Mertlik, “zafere yürüyen bir halka kumanda etmek,” ise o zaman yaratılan değerlere binlerce yeni değer katmasını bilmektir. Yiğitlik ve mertlik budur.
Ve bugün Kürdistan’da her zamankinden çok daha fazla imkanlar ortaya çıkmış iken o zaman yiğit ve mert olmasını bilmek gerekir.
“Karşınızdaki taş bile olsa, kendisinden su fışkırtacaksınız” diyor büyük insan.
“Biz bugün yeşeren bir özgürlük ağacıyız. Hepiniz gençsiniz, coşkulusunuz; iddialı olursanız, mutlaka filiz verebilecek durumdasınız. Daha işin başında birini 'bundan hiçbir şey çıkmaz' diye karşıladığınızda, iddianızı kaybetmiş olursunuz ve çabanız anlamsız kalır.” Ve bunun için işte Kürdistan’da adeta her gence ulaşmak, ilgilenmek, ilişkilenmek dönemin en büyük yurtseverlik görevi olmaktadır. Bunu başaran dönemin kahramanıdır. Bunu başaran dönemin daha doğrusu zamanın ruhunu anlamış demektir. Aksi taktirde bilinen bir tarzda çalışılırsa, sürece yaklaşılırsa sürecin dışında kalmak demektir ki buna da zamanın ruhunun dışında kalmak demek gerekiyor.
“Böyle günler her zaman ele geçmez. Böyle yıllar her zaman kaderimizi çizeceğimiz yıllar olarak önümüzde durmaz. Her zaman böyle fırsatlar doğmaz. Biz bunun için diyoruz ki, madem bu kadar şehit kanı var, madem dünya halklarından biri haline geliş var, madem tecrübelerimizle bir şeyler elde edebileceğimizi gördük, o halde bizi topyekün ayağa kalkmaya götürecek ve zafere yakınlaştıracak bu yılımıza iyi bakalım, bunun hakkını iyi verelim.”
Bu ruhla işte Kürdistan’da adeta her yüreğe bir köprü kurmak gerekiyor. Bu köprüyü ise elbette cesaretle, hiçbir engel tanımadan kurmak gerekiyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bir saniye bile yerimizde durmadan, tüm Kürdistanlı ve Kürdistani gençlere ulaşmak gerekiyor. Eskinin o ağır, aksak, yer yer ürkek ve dar ilişkilenme biçimini aşmak dönemin dilidir. İsterse buna cesaretin dili diyelim. Her halükarda bu tarihi an’da kesinlikle hareket haline kendimizi getirmeliyiz.
Enerjinin nasıl akışkan bir gerçeklik olduğunu biliyoruz. Enerjiyi kapalı, donmuş, durmuş, form haline getirmeden onun tüm akıcılığını ve sürükleyiciliğini bilerek kendimizdeki tüm enerjiyi harekete geçirmemiz gerekiyor.
Yapılacak onca iş var. Ve bu onca işin içerisinde en kıymetli olan iş ise Kürdistanlı gençlerle ilişkiye geçmektir. Ama dediğimiz gibi geçmişteki gibi sadece belirli çevrelerle sınırlı kalan bir ilişkilenme değil. Adeta herkesi kapsayacak bir ilişkilenme biçimidir dile getirdiğimiz. İlişkilenme genişlemedikçe dağların yolları nasıl arşınlanır?
Bir yoldaşımızın yazdığı gibi:
“Zaman yaşanılanları unutturmaz. Dağda yaşananlar ise zamanla demlenir, çoğalır ve büyür.
Dağlı anılar, yüreğimizin en dibinde, daima kendisini diri tutan yanımız... Çünkü gerçek ile yüreğimizin tanıştığı mekân, dağ... Yüreğin unutamadığı tek gerçek, dağlı anılar...
Dağ, hep insana bir umut bahşeder. Sonsuz bir yalnızlık ve sessizliktir dağ yaşamı. Soyluluğunda gizler hep öteki yüzünü... Öteki yüzü toprak kadar sessiz, okyanus gibi derin ve bilgedir. Kürt, dağın yalnızlığında ve sessizliğinde kendini yaratan bir halktır.
Memleketimizde çocuklar dağın öteki yüzünün sevdasıyla büyür, öyle büyüdük. Dağ düşlerimiz, yeni bir yolculuk... Öyle çıktık yollara...
Dağ bir yol,
Yol bir çağrı,
Çağrı yüreğe düşmüş cemre, düşlerin gerçekleşmesi...
Yüreğimize dar gelen düşlerimizi bir tek dağın öteki yüzünde yaydık evrene... İnsanla öyle buluştuk. Kendimizi, düşlerimizin gerçekleştiği kadar gerçekleştirdik. Gerçekleştikçe güzelleştik, gerçekleştiremediklerimiz ise boynumuza bir günah gibi dolanır... Lakin yaşam gerekçemiz olanlardır...
Sınırlar dağlarda aşılır. İnsanın kendi sınırını aşıp, sevdaya ve güzelleşmeye ulaştığı yerdir dağ. Uzun dağ yolları ve yılları kat ettik. Çok şey değişti, düşlerimiz büyüdü, yüreğimiz genişledi. Biz değiştik. Yollar değişti, çağrılar çoğaldı, yüreklere yıldızlardan patikalar kuruldu.”
“Yollar değişti, çağrılar çoğaldı, yüreklere yıldızlardan patikalar kuruldu” diyoruz ve de büyük bir cesaretle tüm Kürdistanlılar değişen yollara, çoğalan çağrılara, yüreklerde kurulan patikalarda yürümeye çağırdığımız gibi, büyük Cesaretle, yüreklerde kurulan Köprülerle, Dağların yoluna çağırıyoruz…
Hayri Engin
- Ayrıntılar
2012 yılının 19 Temmuz’unda “yüreğimizin güneyi”nde yaşayan insanlarımız Rojava’da devrimlerini ilan ettiler. Ve devrimlerini ilan ederlerken devlete ait ne kadar kurum ve kuruluş varsa hepsine kamulaştırdılar.
19 Temmuz devrimi deyip geçmemek gerekiyor. Öncelikli olarak “yiğidi öldür ancak hakkını ver” misali öncelikli olarak Rojava’da halkımızın gerçekleştirdikleri devrimi-safımız ne olursa olsun-kutlamasını bilmeliyiz. Eskilerde buna şapkayı çıkarmak derlerdi.
Evet, 19 Temmuz devrimi bir yılını doldurdu. İlk günlerde yaşadıkları sorunlar gibi halen de devrim birçok sorunu yaşıyor. Devriminin en büyük sorunu düşmanlarının çokluğudur. Öyle ki devrimi boğmak için doğudan, kuzeyden, güneyden ve batıdan saldırılar bir gün bile bugüne kadar durmamıştır. Ve öyle görülüyor ki durmasını da bilmeyecektir.
Haklı olarak sorulabilir, neden bu kadar saldırılarla karşı karşıyadır 19 Temmuz devrimi?
Arap baharı başladığında bir gün sıranın Suriye’ye geleceğini herkes az çok biliyordu. Tunus’ta çakılan kıvılcım Mısır’a oradan birçok Arap ülkesine yayıldı. Bunu fırsat bilen batı güçleri tüm güçlerini bir araya getirerek, dünyanın diplomatik hileleriyle de destekleyerek Libya’da Kaddafi’ye saldırdılar. Kaddafi’nin ilk günlerde yaptığı oldukça faul açıklamaları ise Libya’da birçok çevreyi kendisinden uzaklaştırmasına yol açtı. Sonuç olarak emperyalist güçler Libya’yı ve zenginliklerini şimdilik ele geçirmişlerdir. Ve sıra Yemen, Bahreyn derken Suriye’ye geldi. Suriye bilinen lokmalarının hiç birine benzemiyordu. Bir nevi Ortadoğu’nun nirengi noktasıdır Suriye. Bunun için Suriye’ye karşı savaş Rusya’ya, İran’a, Çin’e ve birçok farklı güce karşı savaş anlamına geleceği için Libya’daki gibi batılı güçler resmi olarak saldırıya geçmediler.
Batıların tarihten beri kendileri için savaşacakları vardır. Kirli işleri onlar adına parayla yapacakları oldukları için resmi girmediler. Özgür Suriye Ordusu adı altında birçok gücü harekete geçirdiler. Ve yaklaşık iki yıldır bu süreç devam ediyor. Tabii Suriye devleti birçok yeri çok vahşice yerle bir etti. Halkın tepkilerini demokratik bir yaklaşım ve rejim değişikliğiyle cevap verse tüm dış güçlerin saldırıları boşa çıkacak ve kazanacak olan Suriye ve halkları olacaktı. Ancak artık o şans gitmişe benziyor.
Bir yandan Suriye oligarşik rejimi, yıllar yılı Kürtlerin çoğuna vatandaşlık hakkı bile tanımamış. Diğer yandan ise Kürtlerin oldukça geri olan statüsünü bile kabul etmeyen sözde Suriye muhalifleri. Yani Cehş el Hür ve kimi İhvanı Müslim ve yandaşları...
Kürtlerin böylesi bir ortamda çok fazla seçenekleri olamazdı. Bir seçenek Suriye ile olmaktı. Ancak Suriye’nin yıllar yılı bir demokratik rejime sahip olmadığını ve kolay kolay olmayacağını en iyi Kürtler bilirlerdi. Yine Cehş el Hür’ün ise Kürtlere dönük açıklamaları yeterince açık oldukları için Kürtlerin yapacakları tek bir yol vardı o da; Kendi yollarını çizmekti. Ve Kürtlerde bunu yaptı.
Kürtler ne yaptılar? Kürtler öncelikli olarak hiç kimsenin tarafını tutmayarak sadece kendi taraflarını tutular. Yani tarafsız oldular. Daha doğrusu üçüncü yolu seçtiler. Üçüncü yol ne emperyalistlerin oyunlarına gelmekti ne de oldukça geri bölgesel statükocu güçlerin yanında yer almaktı. Üçüncü yol bağımsız durarak, kendi özgücü temelinde kendini örgütleyerek Kürtleri örgütlemekti. Ve Kürtler bunu yaptı.
İşte 19 Temmuz devriminin en kısa tanımı budur. Kürtlerin kendi kendilerini örgütleyerek, bu örgütlemeyi yaparken de kimseyle çatışmaya girmemeleri en temel yaklaşımları olduğunu herkes görmüştür. Ve nitekim Kürtler belli bir örgütleme ardından önce çeşitli kurumlarını oluşturmuş ve ardından da ise 19 Temmuz günü Kobani’de demokratik halk devrimlerini ilan etmişlerdir.
Evet, 19 Temmuz devrimi Kürtlerin tarihinde en önemli günlerden birisi olarak bugünden yerini almaya başlamıştır. Çünkü 19 Temmuz devrimi oldukça dar bir coğrafyada, küçük bir nüfusla bir nevi “aslanın ağzındaki lokmayı almak” gibi bir eylem olmuştur. Hem statükocu güçler hem de emperyalistlerin karşılıklı çatışmalarının arasında 19 Temmuz devrimi kendi halk gücüne dayanarak gerçekleştirilmiştir. Ve en önemli karakteri ise halkçı bir devrim olmasıdır. Hiçbir ülkenin, hiçbir devletin desteğini almadan gerçekleştirilen bir devrimdir. Kürt halkı içerisinde özgürlük eğilimini temsil eden bu devrim, bu bağlamda tamamen halkın bir devrimi olmuştur.
Evet, hiçbir güce bağlı olmayan, hiçbir güçten destek almadan bugüne gelen bu devrim bunun için birçok çevre tarafından hedef haline getirilmektedir. Başka da bugün El Kaidelerin, Türklerin, Suriye devletinin saldırılarını ve de Rojava’nın doğusunda bulunan sınır kapılarının aylarca kapalı tutulmasını başka nasıl izah edeceğiz?
Tek bir izahı vardır bu saldırıların ve kuşatılma planlarının; düşmanlık. Maalesef bu düşman tutum içerisinde Kürtlerin en tanıdık örgütlerinin olması da bir gerçektir.
Eskilerde Che Gueveran’nın
“Ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, silahlarımız elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve başkaları savaş ve zafer naralarıyla ve de makineli tüfek sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi” diyen sözlerini bizler aynısını 19 Temmuz devrimi için rahatlıkla söyleyebiliriz. 19 Temmuz devriminin dalgası ve sesi Kürt halkına bir ışık, bir umut ve de bir gelecek olacaksa, saldırılar ve kuşatılmalar nereden gelirse gelsin bizler de her zaman bu devrimin yanında olmasını -zorluklar ne olursa olsun - bileceğiz.
Yaşasın rojava halkımızın 19 Temmuz devrimi!
Ve yaşasın rojava halkımızın fedai gücü YPG ve YPJ!
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Rojava’da 19 Temmuz 2012’de gerçekleşen özgürlük devrimi ikinci yılına girdi. Gerçekleşmesi gibi bir yıl yaşaması da mucize kabilinden olan bu devrimi şimdi herkes daha çok ciddiye alıyor ve anlamaya çalışıyor. Öncelikle Şilan Kobani ve Xebat Derik şahsında tüm Rojava özgürlük şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Başta kadınları ve gençleri olmak üzere tüm Rojava Kürdistan halkını, gerçekleştirdikleri bu cüretli işten dolayı kutluyoruz.
Rojava özgürlük devriminin ortaya çıkardığı tarihi önemde dersler var. Bu nedenle gittikçe daha çok tartışılıyor. Herkes kendi penceresinden bakıp yorumlayarak anlam vermeye çalışıyor. Devrim karşıtları birçok cepheden saldırırken, halk bir yıldır yürüttüğü direnişin yarattığı kendine güvenle devrimin coşkusunu yaşıyor. Kürdistan’ın bu en küçük parçası, adeta boyundan büyük bir iş yapmış olmanın gururuyla bölgesel gelişmelere öncülük ediyor.
Bilindiği gibi, bu cesur ve fedakâr devrimci çıkışın ardında otuzüç yıllık yoğun bir devrimci çalışma var. 1979 yazından itibaren yirmi yıl boyunca kesintisiz bir biçimde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu çalışmayı yürüttü. Ardından da bazı yetersizlikler olsa da Kürdistan Özgürlük Hareketi bu süreci devam ettirdi. Özellikle “Arap Baharı”nın başladığı 2011 yılı Ocak-Şubatından itibaren Kürtler devrimci çalışmalarına hız verdiler. Suriye’de ne rejime ve ne de muhalefete angaje olmayarak üçüncü bir çizgi izlediler. Kısaca otuz yılı aşkın devrimci çalışmanın yarattığı birikim, Arap baharının Suriye’de yarattığı uygun konjonktürle birleşince 19 Temmuz özgürlük devrimini gerçekleştirdi. Rojava devriminin verdiği birinci ders bu.
Bu dersi nasıl anlamalıyız? Demek ki, bir yerde devrim olabilmesi için iki temel şartın yerine gelmesi gerekiyor: Öncü devrimci çalışma ve uygun ortam! Bunlar birlikte olmadan devrim olmaz. Bunlar birbirinin karşıtı değil, tamamlayanıdır. Demekki sadece birilerinin zorlamasıyla devrim olmayacağı gibi, öncü çalışma olmadan, kendiliğinden de devrim olmaz. Yine demek ki devrimcilerin görevi zorla devrim yaratmak değil, imkân ve fırsatları iyi değerlendiren bir çalışma tarzıyla devrim için gereken verileri hazırlamaktır.
Rojava özgürlük devriminin birçok ezberi bozup düşünce kalıbını kırdığı da bir gerçek. PKK dahil hepimiz, önce Kürdistan’ın büyük parçalarında devrimin olacağını ve Kürt sorununun çözüleceğini, buna bağlı olarak Rojava Kürtlerinin de haklarına kavuşacağını sanır, böyle düşünüp tartışırdık. Oysa özgürlük devrimi önce Rojava’da gerçekleşti. Şimdi Rojava devrimi Kürdistan’ın diğer parçalarındaki çözüme öncülük ediyor. Rojava özgürlük devriminin verdiği ikinci ders de bu.
Demekki bir yerde devrim olabilmesi için arazi ve nüfus büyüklüğü gerekmiyor. Öncü devrimci çalışmanın yapıldığı ve birikimin uygun konjonktürle birleştiği bir yerde devrim gerçekleşebiliyor. Bu nedenle, her yerde devrimci çalışma yapılabilir ve devrim için gereken hazırlıklar olgunlaştırılabilir. İçinde bulunduğumuz ortamda nüfusu az veya çok her toplum devrimi hazırlayarak uygun ortamda başarabilir.
Rojava özgürlük devrimini 1 Haziran 2010’dan itibaren Kürdistan genelinde geliştirilen dördüncü stratejik dönemin dışında tutmamak gerekir. 2011-2012 devrimci halk savaşı hamlesi içinde gerçekleşen bir gelişme olduğu tartışmasızdır. Planlamasıyla da pratiğiyle de gerçek böyledir. Buradan da iki temel ders çıkmaktadır. Birincisi, Kürdistan’da yaşananlar birbirinden kopuk değil, tersine birbirine bağlıdır. Siyasal sınırlarla parçalanmış olmak bu gerçeği değiştirmiyor. Bütün parçalarda olanlar birbirine bağlı gelişiyor.
İkinci ders ise, eğer yerinde, zamanında ve doğru tarzla yürütülürse devrimci halk savaşının ezilen halkların özgürlüğüne kavuşmasında kullanılabilecek bir yöntem olduğunun bir kez daha doğrulanmasıdır. Özellikle “Silahla hak arama devri geçti” sözünü tekrarlayan çok sayıda Kürdün olduğu bir ortamda bu sonuca ulaşılması önemli ve öğretici olmuştur. Demekki kendi durumuna ve ruh haline politika yapmak değil, stratejik analiz yaparken objektif verilere bakmayı bilmek gerekir.
Rojava özgürlük devrimi gerilla tarz ve taktiklerine de katkı sunmuştur. Özellikle dağa dayalı olarak ova ve şehir gerillacılığını geliştirme arayışı içinde olunduğu bir ortamda Rojava devrimi derin öğreticilik taşımıştır. Dağdaki gerilla varlığına dayanarak ova ve şehir gerillacılığını geliştiren ve zafere kavuşturan ilk alan Rojava olmuştur. Bu da gerillanın zenginliğinin ve yaratıcılığının yeni bir kanıtıdır. Demekki dağda olduğu gibi, ovada ve şehirde de gerilla olabilir ve sonuç alabilir. Kürdistan gerillasının Rojava pratiğinden öğreneceği çok şey vardır.
Rojava özgürlük devriminden çıkarılacak benzer dersler çoktur ve bunları çıkarmak hayati düzeyde öneme sahiptir. Umut ediyor ve bekliyoruz ki, bu devrimin ateşinde pişen özgürlük savaşçıları, Rojava’nın yiğit kadın ve erkekleri bunu yapacaklar. Zengin veriler içeren bu tarihi adımın öğretici derlerini tüm insanlığa sunacaklar!
Sonuç olarak şunu da ifade edelim ki, Rojava devrimi “Olur” denmediği gibi, “Yaşar” da denmeyen bir olaydır. Daha ilk günden itibaren bir gün, bir hafta, bir ay ömür biçenler, devrimin yenileceği günü sabırsızlıkla bekleyenler çok olmuştur. Böyleleri sadece dışarıda değil, daha çok da Kürdistan’da ve Rojava’da vardır. Rojava özgürlük devrimi tüm bu beklenti ve burdan doğan saldırılara karşı sürekli bir direniş devrimi durumundadır. Devrim içinde devrim yaşanmaktadır.
Baştan itibaren devrimi boğmak için geliştirilen saldırılar ve kuşatma, birinci yıldönümü sırasında doruğa çıkmıştır. İkinci yılına girerken devrim tam bir kuşatma ve saldırı altındadır. Kuşatma yerel, bölgesel ve küreseldir. Rojava özgürlük devrimi karşısında her düzeyde birbirine karşıt olanlar birleşmiş durumdadır. Küresel düzeyde birbirine karşıtlık yaşayan ABD ile İran ve ABD ile El Kaide, bölgesel düzeyde karşıt olan İsrail, İran ve Türkiye, Rojava özgürlük devrimi karşısında aynı cephede ve bir aradadır. Birbirini karşıt gören birçok işbirlikçi Kürt de şimdi Rojava devrimi karşısında aynı yerde durmaktadır. Her özgürlük devriminde görülen bu durum, Rojava özgürlük devriminde de yaşanmaktadır.
Tam kuşatma sadece tüm güçleri içermesi ve dörtbir yandan olması ile de sınırlı değildir. Ekonomiden siyaset, askerlik, kültür ve benzeri toplum yaşamının tüm alanları da ambargo ve kuşatma altındadır. Devrim karşıtları tüm kapıları kapatarak Kürdistan’ın bu küçük parçasının kahraman halkını dize getirmeyi ve teslim almayı ummaktadır.
Ama bilmiyorlar ve yanılıyorlar ki, bu halk 19 Temmuz devrimine cesaret eden Apocu bilinçle yoğrulmuş bir halktır. Onbinlerce şehit komutasında yürümektedir. Dört parçadaki ve yurtdışındaki tüm Kürtlerin kalbi Rojava’da atmaktadır. Dünyanın tüm devrimci-demokratlarının Rojava devrimine desteği vardır. Dolayısıyla Rojava özgürlük devrimi yenilmezdir. Geçen bir yılda yenilmedi, bundan sonra da yenilmeyecektir!...
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 23 Temmuz günü akşam saat 21.00 ile 21.30 arası Medya Savunma Alanlarımıza bağlı Zagros bölgemizin Cilo ve Çarçela alanları üzerinde işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları alçak uçuş yapmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Temmuz tarihinden itibaren 3 gün boyunca işgalci TC ordusu Şırnak’a bağlı Gabar ve Çiyayê Reş alanlarında pusulamalar yapmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Siirt'in Perwari'ye bağlı Osyan köyünden olan Sıdık Bilen adlı gencin kaybolması ile hiç bir ilgimiz bulunmamaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
19 Temmuz tarihinden itibaren 3 gün boyunca işgalci TC ordusu Siirt’in Pervari ilçesine bağlı Hêşet ve Noreşin köyleri ve çevresinde pusulamalar yapmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 19-20 Temmuz tarihleri arası Bitlis Norşine bağlı Aşağımork ve Xest köyleri çevresinde işgalci TC ordusu pusulamalar yapmaktadır.
- Ayrıntılar