Hamza yoldaş Botan'ın bir köyünde, orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ortaokula kadar okuyabildi. Daha küçük yaştan başlayarak Kürt halkı üzerinde yürütülen inkar ve imha siyasetini, sömürgeciliği görerek buna karşı bir tepki içinde oldu. Düşmanın halkımız üzerindeki vahşi baskı ve uygulamalarını gördü, yaşadı.
Botan eyaletimizde başlayan 15 Ağustos atılımı ve gerillalaşma kısa sürede halk üzerinde etkisini gösterdi. Gerilla halkın beklentisine bir cevaptı. Gelişen gerilla mücadesi Hamza yoldaşın da ilgisini çekmeye başlamıştı. Gerilla yaşamına ve dağlara ilgisi daha da artıyordu. O, 'Kürtler varolmalı ve özgürleşmek istiyorsa yapabilen herkes gerillaya katılmalı' görüşüne inanmıştı. Gerilla o süreç için Kürt halkının tek şansı ve sorunlarına çözüm gücüydü. Ve Hamza mutlaka orada olmalıydı. O sıradan biri olamazdı. Kimliksizliği kabul edemezdi. Asimilasyonu kabul edemezdi. Ve özgürlük çağrısına hayır diyemezdi. Kanı kaynıyordu, yüreği kıpır kıpırdı.
Her gece yattığında kendini dağlarda ve eli silahlı düşünüyor, sabahlara kadar uyuyamıyordu. Adeta gizli bir güç onu çekiyordu. Ve yavaş yavaş kendisini bulmaya, uykudan uyanmaya başlamıştı. O kararını vermişti. Köy yaşamı artık yetmiyordu. Özgürlük için savaşmalıydı ve sonuna kadar da bu yolda ilerlemeliydi. Hamza yoldaş bu kararına sonuna kadar bağlı kaldı.
Daha küçüklüğünden başlayarak örgütleyici ve önder olma özellikleri vardı. Çekiciydi. Çocuklar, gençler etrafına toplanıyor ve ondan bir şeyler almak istiyorlardı. Kişiliği ile kendini kanıtlamıştı. Etrafında doğal olarak bir grup oluşmuştu. Dağlara yalnız başına gidemezdi. Arkadaşlarını düşmanın insafına terk edemezdi. Bu düşüncelerle köyündeki arkadaşlarına düşüncelerini açtı. Onları da örgütleyerek, '90 yılında, rüyasındaki dağlara ve gerillaya kavuştu.
Agit yoldaşın şehit düştüğü Gabar dağı Hamza arkadaş tarafından kutsal bir kabe gibi yıllarca bir üslenme ve savaş alanı oldu. Birlikte katıldığı amcasını da kutsal Gabar tapraklarına verdi. Cesareti, atikliği ve savaş tarzındaki kurnazlığıyla düşmanın korkulu rüyası oldu. '92 yılında manga komutanlığı göreviyle düşman mevzileri üzerine gitmeye devam etti. Onun parçaladığı yanlız düşman otoritesi değildi; her şeyden önce bir kişilik dönüşümünü de sağlayarak sürekli yenileniyor ve parti ile birlikte yürümede ve bu temelde Önderlikle bütünleşmede, taktikle bütünleşmede gelişmeler kaydediyordu.
Bütün enerjisini gerillalaşma ve komutanlaşmada başarılı olmak için kullanıyordu. Ve pratiğinde başarılı olduğu için yoldaşları tarafından aranan, sevilen, sayılan bir komutan olmuştu. Hem kendini hem de denetimindeki yoldaşları eğitiyor ve partiyle bütünleştirmeye çalışıyordu.'93 yılında Gabar alanında takım komutanlığı, ardından '94 yılında da bölük komutanlığı görevini alarak Kerboran alanına geçti. Bu alanda başarılı bir pratik yaşadı. Denetimindeki güçleri hem geliştirdi, hem korudu, hem eğitti, hem de savaştırdı. Yoldaşları O'na büyük güven duyuyordu. O'nun olduğu yerde parti ve yoldaşlık vardı. Cesaret vardı, ruh vardı, askerlik vardı ve görev adamı olma vardı...
Partimizin 5. Kongresi'ne katılarak süreci daha iyi kavramaya ve buna göre bir yönelim içine girmeye başladı. Kongreden sonra Mardin eyaletine tabur ve bölge komutanı olarak gitti. Bu eyaletimizde partiye ve halka büyük zarar verilmişti. Hamza arkadaş çalışkanlığı, dürüstlüğü ve çalışma temposuyla hem yoldaşlarına hem de halka büyük bir güven verdi. Alanın yeniden partiye açılmasında önemli bir rol oynadı.
1995 yılında TC ordu güçleri ile Habızbına alanında çok şiddetli bir çatışmaya girdi. Karşı taraf Hamza arkadaşın çatışmada olduğunu bildiği için, var gücüyle yönelerek arkadaşları çembere aldı. Hamza arkadaş ve yanındaki bir takımlık güç çok şiddetli bir çatışmaya girdi. Tarihi bir direniş gerçekleşmekteydi. Düşman kayıp üstüne kayıp vermesine rağmen mutlaka sonuç almak istiyordu. Daha sonra bu çatışmada Mardin Asayiş Bölge Komutanının öldürüldüğü düşman tarafından açıklandı. Arkadaşların cephanesi artık azalmıştı. Hamza arkadaş da yaralanmıştı. Cephanesi bittiği için tabanca ile çatışmaya başladı.
Kurtuluş imkanı yok gibiydi. Çatışma içinde eyalet komutanı ile cihazla ilişki kurdu. Şöyle diyordu:
"Şu anda çemberdeyiz, cephanemiz kalmadı, kurtulma şansımız hiç yok. Çemberi yarmaya çalışacağız ancak zordur. Bundan sonra bağlantımız belki olmayabilir. Tüm yoldaşlara başarılar diliyorum."
Bu görüşmeden sonra cihazı ve üzerlerindeki örgütsel malzemeleri imha ederler. Yaralı olduğu için diğer arkadaşların gitmelerini ister. Kendisi onlara yük olmak istememektedir. Ancak arkadaşlar bunu kabul etmez ve kendileriyle birlikte götürürler. Daha sonra uygun bir yere bırakırlar. Televizyon ve radyolar Hamza yoldaşın şehadet haberini verir. Arkadaşların inancı da böyledir. Bu yüzden Hamza arkadaşın anısına askeri tören düzenlenir. Ama Hamza arkadaş, kendisi için yapılan bu askeri törene uzun ve sıkıntılı bir yürüyüşten sonra yetişir. Elbette O ölümsüzdür. Gelişi bütün yapıyı sevince boğmuştur.
'96 yılında kendi önerisi ile Parti Merkez okuluna gelir. O artık parti içinde bir sembol olur. Kahramanlık ve cesaret sembolüdür. Burada belli bir yoğunlaşma ve eğitim sonrasında tekrar ülke sahasına yönelir. Gittiği yer yine Botan'dır.
Cudi alanında Bölge komutanlığı görevini yapar. 1997-98 kışında yapısını eğiterek sürece katma çabası içindedir. Akademi'den ve Önderlik'ten aldıklarını yoldaşları ile paylaşır. Denetiminde bulunan yeni yapı içinde partileşmeyi, savaş ruhunu, cesareti, kararlılığı geliştirir. Kişiliği, ataklığı, canlılığı ve yoldaş sevgisi ile dolu olmasıyla herkesi partiye bağlamayı başarmıştır.
Hamza yoldaş bir irade savaşçısıdır. Yıllarca aç kalmış, açıkta kalmış ve ölümlerle burun buruna gelmiştir. Ama o hiç yılmamıştır. Mücadele azmini ve kararlılığını korumuştur. Doğal bir asker, komutan ve öncü olmuştur. En zor koşullarda çözümler bulmuş ve yaratıcı olmuştur.
'98 yılı baharında destan yazmaya kararlıdır. Taktiği ve tarzı yakalama iddiasındadır. Yaşamını buna adamıştır. Tam bir pratik adamıdır. Az konuşur, ancak konuştuğunu yapar. Deyim yerindeyse sözünün eridir.
30 Nisan 1998 günü düşman Cudi alanında çok kapsamlı bir operasyon geliştirir. Onbinlerce asker, küçücük bir coğrafya parçasına ve bir tabur gerillaya karşı saldırıya geçer.
Cudi dağının dorukları tam bir savaş alınıdır. Safine, Mıla Berme, Seçela ve Kox; havan, kleş, BKC, B-7 sesleriyle inlemektedir. Kobralar bir orayı bir burayı vurmakta, Skorsky helikopterleri beşer beşer indirme yapmaktadırlar. Ancak komutan Hamza'nın taburu iyi mevzilenmiş ve iyi savaşmaktadır. Düşman adım atamaz. Adım attığı yerde ölüsünü bırakır. Çatışma gün boyu sürer. Cihat ve Nudem yoldaşlar şehit düşer. Ancak düşmanın kaybı bunun on katıdır.
Hamza yoldaş çatışma boyunca bir maestro gibi savaşı yönetir. Çatışma içinde soğukkanlılığı ve kararlılığıyla yoldaşlarına ruh ve cesaret verir.
"Dostlarım var benim
yaşama gücü veren bana
toprağa kök salmamı sağlayan
Hissediyorum sizi dostlarım
olmasa da yüzünüz
saklasanız da benden
Birlikte olmayacak mıyız
söz verdiğimiz gün
Sonsuz ve törensel
Ağaçsız bir orman gibi..."
Geceyle birlikte tabur takımlara bölünerek manevralar yapar. Hamza yoldaş da bir takım ile birlikte hareket eder. Üstünde savaştığı coğrafyayı tanımamaktadır. Düşman termallerle yerlerini tespit etmeye çalışır. Ancak yerlerini tam belirleyemezler. Bu bölgeyi iyi tanıyan çeteler izlerini bulur ve düşmanı üzerlerine getirir. Artık çatışmaktan başka çare yoktur. Bunun sonucunda ilk vuruşu arkadaşlar yapar ve birçok asker ölür. Ancak üzerinde savaştıkları arazi çatışmaya uygun değildir. Türk ordusu tekniğin gücüyle çatışmada bulunan yoldaşlara karşı birçok ağır silah kullanır ve bunun sonucunda Hamza yoldaş ve yanındaki 10 arkadaş 2 Mayıs 1998 günü şehadete ulaşarak ölümsüzleşir.
Yanında şehit düşen yoldaşlar her biri bir cihan parçasıdır. Şehit Hamza'nın öğrencileridir. Düşman onlardan ihanet beklemiştir, ancak onlar Cudi doruklarına direniş bayrağını dikmekte asla tereddüt etmemişlerdir.
Hamza, Sipan, Partizan, Amed, Merwan, Hamza, Beritan, Ayten, Şevin ve Agiri yoldaşların yaşamları, mücadele ve direnişleri her Kürt insanı için esas alınması gereken bir örnektir. İçinde asla tereddüt ve kararsızlık yoktur. Önderliğe, partiye şehitlere, yoldaşlara ve halka sarsılmaz bir inanç ve bağlılık vardır. Onlar şehadetleriyle ölümsüzleştiler.
Bugün Cudi'nin dağında, taşında, suyunda bu arkadaşlar vardır. Her karışında, ağacında, taşında bize mücadele dersleri vermektedirler. Onların anısıyla yoğrularak geleceği mutlaka kazanmalıyız. Bunları unutanlar insanlığa sırt çevirmiştir ve lanetlidir.
Hamza arkadaş 6. Kongre'de Parti Merkezi onursal üyeliğine seçilmiştir. O bir ölümsüzdür. O'nu temsil etme ve yaşatma görevimiz vardır. O'nun ruhu ve partiyle bütünleşen özellikleri yaşamaktadır.
Hamza yoldaş bir mücadele kişiliği olması ile sürekli yolumuzu aydınlatacaktır.
Adı, soyadı: Ziver SARIYILDIZ
Kod adı: Hamza
Doğum yeri ve tarihi: Emerina Köyü-Cizre, 1965
Mücadeleye katılım tarihi: 1990
Şehadet tarihi ve yeri: 2 Mayıs 1998, Cudi
Görevi: Bölge Komutanı
Mücadele arkadaşları
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
24 Mart günü Bitlis'in Hizan ilçesi ile Siirt'in Baykan ilçesi arasında işgalci TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşandığı ve bu çatışmalarda 15 kadın gerilla arkadaşımızın şahadete ulaştığı bilgisini kamuoyu ile paylaşmıştık. Bu alanda bulunan arkadaşlarımızın isimleri verilmiş ve şehit olma ihtimalleri gözönünde bulundurularak ailelerin cenazeleri sahiplenmesi istenmişti.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Mayıs günü sabah saatlerinde Bitlis'in Tatvan ilçesine bağlı Engesor ile Bilika Köyleri arasında işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Aynı gün saat 19.00 sularında operasyona çıkan düşman askeri ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. 8 Mayıs günü saat 08.00'e kadar süren çatışmalar sonucunda düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızdan netleştirilmezken 5 gerillamız kahramanca savaşarak şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. Bir süreden beri Bingöl'ün Şırnan ile Kamyan yaylarına yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait gizli birlikleri tarafından pusulama şeklinde bir operasyon başlatılmıştır. 12 Mayıs günü saat 22.00 sularında gerillalarımız ile operasyona çıkan düşman askeri arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışma sonucunda düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızdan netleştirilmezken, gerillalarımızın herhangi bir kaybı olmamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
10 Mayıs gününden beri aralıklarla Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Ertuş ve Cilo alanları, Erbiş köyü, Şifreza Köyü, Petrot Köyü, Hilalê Köyü ile Cennetê Köyüne yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Mayıs günü saat 12.00 sularında Colemerg’in Çele ilçesinde bulunan Sere Seve Topçu Taburuna yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. YJA Star gerillalarımız tarafından 3 koldan gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın tespit edilebilen 3 askeri öldürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Mayıs günü Hakkari merkeze bağlı Kato Kavale ve Peyanus alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından gizli birliklerle başlatılan operasyona yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Aynı gün akşam saat 20.00 sularında Kato Kavale’ye bağlı Sûlehê ve Gire Memendoka’da gerçekleştirilen eylemde 4 uzman çavuş öldürülmüş, 3 asker de yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Mayıs günü sabah saatlerinde Van'ın Çatak ilçesine bağlı Geliyê Masiro alanına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Alandaki operasyon aynı gün akşam saatlerinde sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 Mayıs günü saat 22.30 sularında Şırnak'ın Gundikê Melê (Balveren) köyü yakınlarında operasyona çıkan polis ve askerlerden oluşan düşman birliği ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışma sonucunda tarafımızdan netleştirilen 2 polis gerillalarımız tarafından öldürülmüştür. Yaşanan bu çatışmalarda ayrıca 2 gerillamızda kahramanca çatışarak şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Bir arkadaşımızın mayıs ayına ilişkin yazdığı kısa bir şiirle girelim:
“Bir türküdür gerillanın dilinde özlem
Bir halaydır gerilla yürüyüşü
Olgunlaşan aşk gibi
Meyveye duruş
Gulandır
Güllerin derilişidir Mayıs”
“Mayıs ayı en çok şehidin mevcut olduğu, sanırım şimdiye kadar her gününe bir şehit değil, bu ayın belki de her saatine bir şehit sığdırdığımız bilinir ve biz de bu şehitler ayı anısına bağlı olarak işlerimizi en sağlam bir hamlenin gereği olarak yürütürüz. Mayıs ayı bizim hamle ayıdır, şehitlerin anısına bağlı olmanın ayıdır. Ve hepsi de görkemli hamlelerle karşılanır, biz birçok şehide söz verdik. Davamızı yaşatacağız diye söz veriyorsunuz, bu tamamen kesintisiz giderek büyüyen, savaşan bir örgütle mümkündür. İşte biz bunu mümkün kıldık. Söze bağlı olmak basit değil. Bize inanarak şehit düştüler. Denizler, Türkiyeli sosyalistlere, Kürt sosyalistlerine inanarak idam sehpasına cesur çıktılar, cesur şiar attılar, tekmeyi savurdular idam sehpasına. Çıkarılacak tek sonuç bu cesarete karşılık vermektir” diyor Kürt halk önderliği.
Evet, şehitleri ve mayıs şehitlerini böyle ele alıyor Kürt halk önderliği.
Mayıs ayı sadece biz Kürtler açısından önemli bir direniş ayını ifade etmiyor. Mayıs ayı neredeyse tüm halkların direniş tarihinde önemli bir direniş kesitini oluşturuyor. Nedendir bilenmez, belki de tam da kestirilemez ama mayıs ayının böyle direnişi bol olan bir ay olduğu kesindir.
1 Mayıs dünya emekçilerinin direniş bayramı, 6 Mayıs büyük Türkiye devrim şehitleri olan Deniz, Yusuf ve Hüseyin; peşinden de İbrahim Kaypakayalar, derken nice Türkiye devrimcisinin şahadeti.
6 Mayıs Suriye’de Osmanlı paşası olan Cemal Paşa’nın 21 Arap aydınını Osmanlılara karşı gösterdikleri direnişten dolayı idam etmesi ve bugüne kadar gelen mayıs direniş geleneği. Evet, Araplarda 6 Mayıs günü şehitler günü olarak anılır. Çünkü işgale ve sömürgeciliğe karşı verilen en anlamlı şehitler bugünde verilmişti.
Ve Hakilerin, dörtlerin şahadetleri hep mayıs ayı içerisinde gerçekleşen şahadetlerdir. Yine biz de biliriz ki bu şahadetler bir halkın yeniden diriliş destanını da yaratırlar. Kahramanlar da aslında böyle var olurlar. Yani, kahramanlar varsa yaşam ve direniş vardır, kahramanlar yoksa yazılmamış ve geri bıraktırılmış bir halk ve tarih vardır. Ne diyor Kürt halk önderliği:
“Kahramanlar kendi toplumları için ödedikleri bedeller ve yürüttükleri mücadelelerle belli bir süre yaşarlar ve kendi bulundukları yerelin kahramanı haline gelir, yaşamaya, yaşatılmaya devam ederler. Neredeyse her etnisitenin, her klanın bir kahramanı, yaşayan efsanesi vardır. O toplumun çocukları, onlara dinletilen müziklerde, ninnilerde, anlatılan masallarda, daha sonraki süreçte bütün bir eğitim sistemi, günlük sosyal yaşam içerisindeki tüm kültürel, sanatsal, üretimsel faaliyetlere yedirilerek o insana mal edilebildiği oranda o insan toplumsallığının bir parçası haline gelirler” diyor.
Kürdistan devrimi açısından elbette şahadetler yukarıda dile gelenlerle sınırlı değildir. Önderliğimizin “her gününe bir şehit değil, bu ayın belki de her saatine bir şehit sığdırdığımız bilinir“ cümlesi Kürdistan devrim şehitleri açısından mayıs ayının yerini ortaya koyar.
Bahar tüm halklar tarihinde hamle günlerini ifade eder. Kışın ciddi yoğunlaşmalar ardından çıkışların en görkemli olanları hep birazda bu ayda gerçekleşir. Nasıl ki mayıs ayı direnişe kalkan halklar için önemliyse, direnişi kırmak isteyen egemenler açısından da mayıs ayı karşı çıkışlar için adeta vazgeçilemez aylardandır. Nedeni ise halkların kışın yaşadıkları yoğunlaşma ardından yapacakları hamleyi durdurmanın en iyi aylarından bir tanesi mayıs ayıdır.
Özcesi ezilenler hazırlanıp atağa kalkmak isterler mayıs ayında, ezenler de bu atağı yani hamleyi durdurmak için, ötelemek için saldırıya geçerler. Mayıs ayında kıyasıya bir direnişin yaşanması birazda bundandır.
PKK direniş tarihinde de mayıs ayı kıyasıya mücadelenin yaşandığı bir ay olmuştur. Bu direniş ayının anısına mayıs ayı bir nevi şehitler ayı iken, 18 Mayıs günü ise biz Kürtlerde şehitler günüdür.
18 Mayıs günü Antep’te hain bir güruh takımı tarafından Haki Karer yoldaşımızın katledilmesi esasta yukarıda söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu gösterir. Kış ve bahar boyunca Önder Apo Kürdistan’ı dolaşarak toplantılar yapmıştı. Bu toplantılar ciddi bir hamlenin hazırlığına işarettir. Bunu fark eden işgalci güçler ve onlara bağlı komple ihanetçi hain takımı Haki Karer yoldaşı hedef alarak katlederler. Haki Karer yoldaşın hedeflenmesi sıradan bir seçim değildir. Yeni şekillenen, filizlenen bir hareketi kalbinden vurmadır, beyninden vurmadır. Kürt halk önderliğinin yıllar sonra Haki Karer yoldaş için “gizli ruhumdu” demesi bu bağlamda boşuna değildir.
Hani şair’in mısralarında Haki Karer yoldaşın şahadeti ardından dökülen mısralar gibi.
“Canım aldılar ecelsiz
Pırıl pırıl bir on sekiz mayıs günü
Yoluna baş koyduğum
Vebalim, sevdalım
Toprağına uzandım
Saplandı yağlı kurşunlar delikanlı bedenime
Tepeden tırnağa kandım
Ben insandım
Ben cümle ezilenlerin sadık dostu
Zulme, baskıya, sömürüye düşmandım
Bağımsızlık ve özgürlük kavgasında
En ön saflarındaydım mazlum halkımın
Elde silah kahramanca savaştım
Yokluğuma kadeh tokuşturdu hain takımı
Bilmediler ki ben söylenen türküde
Yakılan ağıtta ve dinmeyen silah seslerinde yaşayandım
Haki Karer yoldaş işte “yakılan ağıtta ve dinmeyen silah seslerinde” yaşayan biri olduğu için “Yurt sevgisini iğrenç bir maske gibi
Suratlarında taşıyanlar” canını alırlar ecelsiz.
Çok zaman geçmese de 1982 yılında büyük değişimlerin yaşandığı 17’yi 18’e bağlayan bir mayıs gününde bu kez dörtler diye bilinen Ferhat, Necmi, Eşref, Mahmut arkadaşlar fitili kendilerine çakarak 18 Mayısların nasıl iyi birer takipçisi olduklarını hepimize gösterdiler.
Yine kocaman bir kış gelmiş geçmiş, tartışmalar yürütülmüş, hazırlıklar yapılmış ve bir başka 18 Mayıs günü kibriti kendi bedeninde çakan, dört yiğit Kürdistan devrimcisi, ölümleriyle yeniden yaşamanın yolunu gösterirler. Mazlum Doğan baharın müjdecisi olarak 21 Mart günü üç kibrit çöpüyle Newroz’u kutlayıp zaten bir meşale oldular. Yapılması gereken Mazlum arkadaşın tek yaptığını daha da ileriye taşıyarak “teslimiyet ihanete, direniş zafere” yani doğru yaşama götürür şiarına denk bir direniş ve cevap içerisinde olmaktı.
Evet, mayıslar bizde hep böyle direnişlerle örülü olan bir aydır.
Kürdistan devrim süreci mayıs ayında bolca büyük destan yaratan şehitlere tanık olmuştu. Bir Leyla Kasım’ın Saddam rejimi tarafından idam edilmesi derken 1978’lerde Haki Karer, 1979’larda Halil Çavgun, 1982’lerde Dörtler, 1983’lerde Ramazan Kaplan, Mehmet Karasungur, İbrahim Bilgin ve 1990’lardan sonra, Ozan Mizgin, Hewler, 1999 yılında önce fedaimiz Ferhat Kotranis ve ardından da Amedli Sinan, Medeni-Nesih Özcan derken daha nice halk kahramanı.
Kürt halk önderliği:
“Bu şehitler halen diri ve karşınızda. Düşmana gösterdikleri çok onurlu ve büyük kini, öfkeyi unutmayız. Her an onların günlük emir komutasındayız, gücümüzce layık olmaya çalışacağız. Onların kini, onların yaşamının emrettiklerini yerine getirmek için, durup dinlenmek yok. Ben biraz bağlı kalmaya çalıştım, biraz onların sözcüsü olacağım dedim. Sanıyorum biraz layık oldum. Daha fazlasını bundan sonra karşılamaya çalışacağım. Arkadaşlarımı hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım. Siz de eğer benimle geliyorsanız, bu yoldaşların yoldaşı olmayı bilmelisiniz. Başka hiçbir şey sizi, onlara layık bir yoldaş kılmaz ve bunlar tarihin değerleridir” diyerek şehitlere özelde de mayıs şehitlerine nasıl yaklaşmamız gerektiğini bize gösteriyor.
Başka bir deyimle: “Şehidi anlamak, şehide hakkını vermek, şehidin vasiyetine göre yaşamak bir devrimcinin en temel ve başta ele alması gereken görev ve sorumluluk olduğu gibi; bunu egemen kılmak, onun savaşımını kesin vermek, bağlılığın en vazgeçilmez bir gereğidir.”
Bir şehidin vasiyetine göre yaşamak belki de yaşamların en zorudur. Ancak belki de yaşamlarının en anlamlısıdır da aynı zamanda.
İnsanlar niçin ölümün üstüne üstüne yürümeye cesaret ederler diye sorulabilir. Herhalde verilecek ilk cevaplardan bir tanesi inandığı ve baş koyduğu davanın –bu baş koyma gerektiğinde kendi bedenini de götürse-haklı olduğuna inandığındandır. Yani ideallere olan bağlılığıdır.
İkinci önemli husus herhalde bu ideallerin gerçekleşmesine inanmaktır. Bu inanç nedir diye sorulacak olunursa verilecek en doğru cevap herhalde şu olacaktır: “yoldaşlarım benim yürüdüğüm ve yarı yolda iradem dışında bırakmak zorunda kaldığım yürüyüşü devam edeceklerdir. Dalgandırmak isteyipte yeterince dalgalandıramadığım bayrağı en yükseklerde dalgalandıracaklardır. Ve belki de üçüncü önemli bir hususta “aradığım özgürlük, adalet, ortaklık, eşitlik ve kardeşlik ülkesinin hayata geçirilmesidir” olacaktır.
Evet devrimciler bu üç temel direk üzerine kurdukları ilkeler ve inançları temelinde sonuna kadar tereddüt etmeden yürümesini bilmişlerdir. Eğer gelecekte savunduğum ve inandığım idealler gerçekleşmeyecekse, bunun için yoldaşlarım yürümeyeceklerse ve de özlediğim yaşamın, şairin deyimiyle:
“Yasamızda
Kilit vurulmuş
Yasak kapıları
Kırmak yok
Açmak var
Suları
Gürül gürül
Akıtmak var
Ve tüm insanları
İnsanca yaşatmak var.
Yasamızda
Kan
Barut
Ateş
Ölüm
Yok
Olmayacak
Özgürlük ve kardeşlik var” yoksa neden canımı, bedenimi ve de gençlik yıllarımı vereyim ki?
Evet, mayıs şehitlerini anarken bugün o büyük direnişçilerimize yüzümüzü dönüp dua ederken onların istedikleri, hayal ettikleri ve özlemlerini çektikleri bir yaşama doğru adım adım ilerlediğimizi gördükçe vicdanen daha rahat oluyor ve onlara layık bir yoldaş olduğumuzu söyleyebiliyoruz.
Bugün onların özlemi olan halkların kardeşliğine doğru yeniden adım adım Demokratik Ulus Bloğu temelinde ilerlerken Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin, Kaypakayaların ve de Hakilerin, Karasungurların, Leyla Kasımlardan Gurbet Aydınlara kadar yaşamlarının en güzel anlarında canlarını bu idealler uğruna veren tüm mayıs ayı devrim şehitlerine daha yakın olduğumuzu görüyor ve inanıyoruz.
Evet, yeniden Kürt halk önderliğinin:
“Siz de eğer benimle geliyorsanız, bu yoldaşların yoldaşı olmayı bilmelisiniz. Başka hiçbir şey sizi, onlara layık bir yoldaş kılmaz ve bunlar tarihin değerleridir” diyerek bu yolun en amansız takipçisi olacağımıza dair halkımıza, ilerici insanlığa ve de şehitlere verdiğimiz sözümüzü yeniliyoruz.
Karer Celal
- Ayrıntılar