Nuda’sız geçen bir başka 1 Nisan’a giriyoruz. Ve Nuda’sız girdiğimiz her başka 1 Nisan bizim için katlanılmaz bir gün.
Nuda ve bir gurup yoldaşımız 8 yıl önce Besta’nın Hezil Vadisinde şehitler kervanına katılarak sonsuzluklara yol aldılar. Her biri yüreğimizin başka bir parçası. Ferhat, Xelil, Ararat ve niceleri…
Ve Nuda yüreğimizin ta kendisi…
Özgürlük mücadelesine katılan her Kürdistanlı gencin elbette bir kahramanlık öyküsü vardır. Her birinin elbette kendine has bir yaşam ve direniş öyküsü de vardır. Ancak birde Nuda vardır, hepsinden ayrı, hepsinden farklı, hepsini içine alan, hepsinden bir şeyler taşıyan…
Nuda her şeyden önce yaşam coşkusu…
Nuda yaşam heyecanı ve tutkusu…
Nuda yaşam iradesi ve yaşam inadı…
Nuda inadına özgürlüğe susamışlık…
Nuda insan olmanın en saf ve yalın hali…
Nuda mütevazilik, NUDA alçakgönüllülük, NUDA insanlığın özü…
Nuda yoldaşlık abidesi, NUDA bizim kadın tanrıçamız…
Ve NUDA içimizdeki öz, içimizdeki biz ve de devrimci öz.
Arada sekiz yıl geçmesine rağmen etrafımızda hep aradığımız, yanı başımızda sesini özlediğimiz, gözlerinin gülümseyişinde kaybolduğumuz, insan sevgisi dolu merhabasına halen hasret olduğumuz, üzerine ant içtiğimiz yemin ettiğimiz; Nudamız, yoldaşımız.
Ve Nudamızın mısralarında dile getirdiği gibi:
“YEMİN ETTİLER
Yemin ettiler yarınlarına
Su seslerinde dinleyecekler türkülerini
Gözleri hep yıldızları görerek
Ve toprakta olacak sırtları
Elleri toprak
Gözleri yıldız
Sesleri su
Çocuktular ölümlere gittiler
En çok da yaşam ektiler…
Işıkları cılız evlerin
Duvarlarına yansıdı gölgeleri
Yiğitlik utangaç bir günahsızlık
Diye taşınacaktı.
Her şey zamansız bir dans ile başlayacaktı.
Ve gözleri ay çocuklar
Akan derelerin parıltısında
Dansa duracaktı.
Yemin ettiler
Sonra da ağlamayı haram ettiler
Ateş dansı kızların sözlerinde
Ve akan derede
Gözlerini bıraktılar
Ay vakti zamanlara
Dengbej nağmeleriyle
Hayal kurdular
Yemin ettiler
Suları onlara çarpar
Tüm derelerin onlarda parlar
Tüm ışıklar var ve tüm gözler
Onlardan haber sorar
Onlarsa yemin ettiler
Bir ay vakti
Bir derede
Bir dans izlemeden
Gitmeyecekler
Yemin ettiler
Suya,
Toprağa ve
Yıldızlara”
Ve bizde soluduğun, nefeslediğin ve adımını attığın her Suya, her karış Toprağa, her Yıldıza senin yolunda sonuna kadar seninle yürüyeceğimize dair olan yaşam sözümüzü, yeminimizi yeniden huzurunda veriyoruz.
KASIM ENGİN
- Ayrıntılar
Gecenin bu vaktinde kar yağıyor tüm nefeslere. Biraz da damlalar var tüm kirlenmişliklere inat saflığı barındıran içinde. Karını ayıklamak, bir taç yapmak isterdim ama kar eridi, damlalar ıslattı tüm gülüşlerimi. Sebepsiz takılıyorum peşine bir sis bulutunun. Karma karışık düşünce yoğunluğunun kanatlarında havalandım ve zamanın dar bir aralığında boşluktan yuvarlanmışçasına belirsiz bir yarına doğru yol aldım. Daralan bir geceden arta kalan sessizliği yırtmak, sınırlar delmek, sürgünler bozmak istiyorum ama her köşe başında devriye yasaklar yakalar bakışlarımı. Firarlar eklerim sonra not defterime, susmalar barındıran, korkmuş ve bir yanı hep bozguna uğramış halde. Ve sonra diğer yanıma sarılmak isterim. Yakamı bırakmayan tüm çirkin, kokuşmuş sırıtmalara aldırış etmeden, utanmadan, sıkılmadan. Dün gibi, tertemiz, çocuk saflığında… Ama bir yanılgıdır benimkisi, üstü açıktır şimdi her şeyin, gün yüzüne vurmuştur, ulu orta yerde, tüm bakışlar üzerimde. Kim ne derse desin, ben ne dersem diyeyim. Kime göre, neye göre! Ama yine aynı yerde ve soluksuz kalmış halde. Tarih bizi affedecek miydi? Ben tarihi affedecek miydim?
Aynalar yine yalancı, gözler masum. Eller terlerken dolunaya yakın, benim uykularım kaçar, kâbuslar kovalar düşlerimi. Ten solmuş, buz gibi ve biraz da ürpermiş halde. Üzerime çığ düşmüşçesine çaresiz ve yapa yalnız… Göğsümün tam üzerinde bir sızıdır beni savunmasız yakalayan bakışların. Gizlidir şimdi gözlerimden akan her yaş. Birde alnımdan dökülen ter taneleri… Islaktır bakışlar, ıslatıyor yağmurlar, bu gece hep ıslak kalacak.
Nice yaşanılanı bıraktık ardımızda, kanadı kırık bir kuş misali çırpınsa da, ardımıza bile bakmadan devam etmiştik yollara. Oysa acılar çöktükçe bağrımıza, ağır aksak, sarhoş sızılar yüklendik. Sonra delice bir çırpınma ve sisli, dumanlı bir gökyüzü. Bir hayli zaman oldu, haberim bile olmadı ama göçtü buralardan dolunay.
Gecenin bir yarısı, her yer karanlık, bir diğer yanı aydınlık. Yok olmak ya da var oluşun kırılgan sureti. Ha desen yırtılacakmış gibi sesler. Gecenin rengi olmaz diyenler gecede boğulacaklar. Islanırken gecede gülüşler bir algının aldanmışlığına kapılacak ve sere serpe uzanacaktır yalnızlığa, farkında bile olmadan. Hep bir şeyler eksik, bir yanı acı ve sessizlik…
Başucumda bir defter, bir kalem, birde en ucuzundan bir paket sigara… Dumanını ciğerlerime, ta en derine çekiyorum, belki diye… Bir yıldız yakalarım, bir haykırsam sesim duyururum belki de. İzi kalsın her bir taşın üzerinde susmaların, hiç kimsenin sözüne yoktur sözüm. Ölene dek mühürlerim gözlerime, kendi sesinde sessizliğe mahkûm olmuş seslerimi.
Sarıl şimdi diyor yüreğim, sarıl sımsıkı gülen her göze. Masumdur onlar, yalan bilmez, sadece doğrulardır zulasında bir ömür beslediği. Kırılma, nedensiz değil hiçbir şey. Kaybeden bulur, aramasını bilirse, peşine takılma gücünü kendinde yaratırsa, yüzleşme cesareti varsa.
Kış incitse de dağları, yüreğinin derinliklerine kar pınarları akıtır. Yüzü ıslatan yaşlar ağrıtsa da gözleri, onlar yüreği birçok kirden arındırandır. Aksın, bırak hep kaçak olacak değil ya ıslanmalarımız. Keder diye akıtılanlar bir reyhan inceliğinde şimdi tam karşımda. Emanet diye saklarım tüm ayrılıklarımı. Boşalan ellerime merhem diye sürdüm yaşlarını, yumuşatır diye nasırlarımı. Kader diye sarıldıklarım! Oysa ne de günahsızdı farkında olmadan avuçlarımdan kayıp gidenler. Görseniz ne ihtişamlıydı, bir öfke patlaması beklide…
Bu gecede bitecek, yarın yine bu gün olacak. Bu geceden bana arta kalan mı? Koynumda biriktirdiğim yağmur kokusu ve… Bir dahası olmayacak biliyorum. Bu kış bahara evirilecektir, dağ boylarından sular akacaktır ve şafaklar dolunaylı bir geceden sonra bir başka kızıl olacaktır. Ama bu gecede kalmasın diye hiçbir bakış, not düşüyorum belirli bir zaman aralığına. Ve kalın harflerle adını kazıyorum bu gecenin gözlerine. Ve biriktirdiğim nice ay kokulu gülüşlerimi rüzgârın kanatlarına takıyorum. Götürsün diye nice uzak diyarlara. Ne de olsa bir dahası olmayacaktı bu gecenin. Savur şimdi diyorum yüreğime, sesinin soluğunda yükselt haykırışını ve elveda kalana, merhaba yeniden gelene…
Güneşin kıyısında, ateşten sahillere vuracağım. Ve alevleriyle yıkayacağım tüm birikmiş yalnızlıklarımı. Küllerini rüzgârlara bırakıp nefeslerimi dumanından arındıracağım. Söyleyemediğim, dilden dökülemeden buharlaşmış nice sevinçlerimi tozlanmış raflardan indireceğim. Ve tüm ağlamalarımı başucuma koyup yollara koyulacağım. Yollar uzun, engellerle dolu, bazen düşerken, bazen yalpalanacağım ama her şeye inat umudun ezgisinde dillendireceğim özgürlük türkümüzü.
Çığlık çığlığa, bir o diyardan bir diğer diyara sürerim tüm duygularımı. Islık gibi, kulakları delercesine yankılanacaktır ve tüm boşlukları dolduracaktır haykırışım. Alevler saçılacak, ateşler yanacak gökyüzüne doğru. Dumanlar yükseltip, yağmurlar yağdıracağım o özlem bulutlarından. Çember daralacak belki de. Kaygılar artacak, biten güller solmaya yüz tutacak. Ama her şeye rağmen muradına erinecektir özlemi çekilen umut dolu yarınlara, özgür yarınlara… Ve kekik kokulu çocuklar yükselecek dört parça yurdumun her bir yanından, körpecik bir fidan gibi, özgürlüğe susamış, güneşe ulaşma umuduyla nefes alan…
Haydi, takıl peşine rüzgârın, tüm vücudunda hisset, teninin her zerresine işlensin. Bırak tarasın saçlarını, sonra esintiyle gelen ıslaklığı merhem diye sür kapanmak bilmeyen yarana. Biraz da sakla, kötü günlerinde dost olsun diye sana. Ve bağır, haykır, bir çığlık ol, bastır tüm bastırma girişimlerine karşı. Es gecenin yüreğine doğru, estikçe öğren özgür olmanın sınırsızlığını.
Yücesinde, en zirvesinde kahpelikler, kendini bilmezlikler ve daha nice soysuzluklar... Hepsine inat, gecede savrulan bulutların kanatlarında türkü söylemek var ya…
Bu gece de bitecek, yarın sabah olduğunda belki kar yeniden yağar ve beyaza bürüyecek her yanı. Bana kalan mı? Koynumda biriktirdiğim yağmur kokusu ve bu gecenin ıslak bakışları…
Gerillanın kaleminden
2014
- Ayrıntılar
“Elbet bir bildiği var dağların
Varsın aman vermez
Yol vermez olsun
Yaşamaya başladın mı öğrenirsin
Dağlar hep dosttur”(A. Hicri İZGÖREN)
Parçalı bulutlar arasından henüz çıkan dolunaya derin bakışlar fırlatıyordu. Bir dahası olmayacakmış gibi tüm içtenliğiyle tebessümler fırlatıyordu. Tüm durma hallerine inat O; ayın yürek coşturan akışkanlığında akıp gidiyordu dolunayın aydınlığında aydınlanan gecenin koynuna. Ay kokulu nice anısı gelip önüne duruyordu. Her bir anıda başka bir güzellik, sonsuz mutluluk…
Derin bir nefes çekti. “Dağlarda olmak, dağ rüzgârlarıyla dost olmak, dağların doruklarında yüzünü dolunayla ıslatmak… İşte benim cennetim, Gılgameş’in arayıp da bulamadığı sonsuz yaşam iksirim.” diye mırıldanıyordu kendi kendine. Ama hayır! Karşısında biri varmış gibi konuşuyordu. Oysa karşısında bir tek ay vardı…
Dağların yolunu tuttuğu gece dolunaylı bir geceydi. Pusular atlatmış, ölümlerden kıl payı kurtulmuştu. İlk fırsatta ise ayın kucaklayıcı bakışlarına sığınmıştı. Usul usul inen gözyaşlarını dindiren ve ıslak gözlerine tebessüm yerleştiren ayın kendisiydi. Uzun ve yorucu bir yolculuğun sonunda, henüz ay gökyüzündeyken yüreğindeki kutsal mekânlara vardığında söz vermişti kendisine. “Her dolunaylı gecede burada, seninle olacağım.”
Tüm yoldaşları O’nun ay ile olan arkadaşlığını bilirdi. Bundan böylesi zamanlarda çok aranmazdı. Herkes O’nun, şimdi bir kayanın üzerinde oturmuş ya da toprağın serin kucağına uzanmış olduğunu biliyordu.
Genç yaşına rağmen acıyla bezenmişti yaşamı. Gözlerinin kenarında belirmiş kırışıklıklar kader diye kabul ettikleri değildi. Yüzyılların ağır sancısı sonucu bir dövme gibi işlenmişti bakışlarına. Sonra diğer Kürt çocuklarını düşündü. Kendilerine yaşanılanları kadermiş gibi dayatılan, oyunları elinden alınıp, gözyaşına mahkûm edilen çocuklar… Ağır ve zorlu bir hayatın ezgisini dillendiren kavallar değildi. Ne de bir resim karesiydi yaşadıkları. Çocukların bakışları her şeyi anlatıyordu zaten. Islanmış gözlerin derinliklerinde görünen, karabasan bir sistemin dayattıklarıydı.
Bir rüzgâr gelip saçlarında dolandı. O an daha derin bir tebessüm yerleşti bakışlarına. Dolunayın bakışlarıyla buluşan dağ rüzgârı içini daha da ferahlatıyor. Rüzgâr oturduğu taşın etrafında dolanıp, saçlarını dalgalandırıyordu. Yüzüne, gözlerine hafif dokunuşlarda bulunup hemen yanında olan ağaçla dans edercesine yaprakları sallıyordu. Rüzgârın ağaçla olan bu etkileşimi ve gecenin melodisi olarak çıkarttığı ses yüzündeki bakışı daha da yumuşatıyor. Dağlara ulaştığı ilk anda arkadaşların onu karşıladığı an geldi aklına. “Her şey farklıydı. Bakışlarda gördüğüm şefkat değil, sonsuz ve yürekten sevgiydi. Öyle içten gülümseyip kucakladılar ki, üzerimdeki tüm yorgunluğumu atmama yetti.”
Dağlarla buluştuğu ilk andan itibaren dağlar ona kucak açmış, dost, yoldaş olmayı kabul etmişti. Hem yaşadıkça gördü, gördükçe daha çok sevdi ve yürekten, kopmamacasına bağlandı. Zalim tanrılar Ana’nın tüm güzelliklerini çaldığında, kötülüğü ve her türden hastalığı da insanlığa salmışlardı. Bir umut kalmıştı insanın elinde.
Kendine baktı, aya baktı, etrafını yoklayıp dağların tüm güzelliklerini bir bir gözlerinin önüne getirdi. Sonra “Burada umuttan öte şeyler var. Burada Ana’nın bin bir emekle, alın teri ve gözyaşıyla oluşturduğu tüm güzellikler var. Dağlar zalim tanrıların ulaşamadığı ve nefesleriyle kirletemediği mekânlardı. Bundan işte Kürtler hep dağların yolunu tutmuştu ve Kürt çocukları dağların doruklarında özgürlük türküleri dillendirmişti. Çünkü her şeye rağmen dağlar dosttur, arkadaştır, yoldaştır…” deyip ellerine göğsüne koydu.
Gözleri yine ayın dolgun yüzüne kaydı. Aya baktıkça su olup akıyor gecenin koynuna. Kalp atışlarını duyar gibi oldu. Yüreği ferahlıyor. Burada olmanın coşkunluğu sarıyor bakışlarını. Bakışları ayın aydınlığıyla bir olup sınırlar aşıyor. Uzaklara, çok uzaklara gidip geliyor. Uzadıkça mesafeler dolunay daha çok yer ediniyor yüreğine. “Zamansız gidenlerin anısına” deyip amaçlarının kutsallığında her an daha da büyüyen özlemlerini avucuna alıp aya sunuyor.
Bu dağlar nice can bağrına basmıştı. Yürekleri ve gülüşleri amaçları kadar güzel canlar… Dağlarla bir olmuş, dağların asiliğini ve sonsuz güzelliğini almış canlar… O canlar ki yolda onurlu bir yolcu olmanın sevinci ve gururuyla patikalar arşınlayan ve düşmanın üzerine yürüyen canlar… Kimisi körpe fidan, kimisi asırlık çınar kimisi ise… “Dağların bir diğer anlamı da budur işte. Dağlar, kendini özgürlüğe adamış bu canların yerleşkesidir. Budur bizi dağlara ölesiye bağlayan, dağların doruklarında bir n olsun durmaksızın celladın üzerine yürüten. Tarihten böyle geldi, bugün böyle yaşanıyor ve yarın da bu böyle olacak. Dağlar her zaman özgür yaşamanın kutsal mekânları olacak. Dağlar, dünün, bu günün ve yarınların hep beraber yer edindiği en saf resmi olacak…”
Arkasından birinin seslendiğini fark etti. “Heval yola koyuluyoruz. Biraz acele etsen iyi olur…” Gözlerindeki tebessüm gülmeye döndü. Elinden destek alıp kalktı. Bir kez daha aya baktı ve dağlarda olmanın coşkunluğuyla arkadaşlarına doğru hızlı adımlarla yürüdü…
Diren RONAHİ
- Ayrıntılar
Kürt kadını günümüzde Kürdistan’ın dört parçasında güçlü bir örgütlülüğü sağladığını görmekteyiz. İşte en son Şengal ve Rojavada halkımıza dönük uygulanan çete saldırılarına karşı savaşın en sıcak cephesinde yer alan ve amansız mücadele ettiğini belirtebiliriz. Bu temelde görüldüğü gibi YJA Star güçlerinin akın akın savaş sahasına gidişleri halkımız arasında büyük bir moral ve motivasyona yol açmıştır.
YJA Star, YPJ ve YJRK kadın askeri birliklerinin Kürt halkının ulusal ve tarihsel değerlerine karşı gerçekleşen saldırıları boşa çıkarmak için sergiledikleri direniş ruhu dünya genelinde kadına ve toplumlara örnek teşkil edecek bir öneme sahip olduğunu belirtebilirim. Çetelerin en çok kadın ve çocuklara yönelimlerini baş hedefi yapması karşılığında kadın ordulaşması ve savunma birliklerinin harekete geçmesi anlamlı ve önemli bir tutumdur. Bu anlamda günümüzde hem Kürt halkı hem de kadını uluslararası emperyalist güçler tarafından varlığı ve kültürel değerleri ciddi tehditler altında olmaktadır. Kürtler geçmiş tarihte olduğu gibi, günümüzde de katliam ve imha eşiğine getirilmek istenilmektedir. Bu saldırıları boşa çıkaracak tek güç ve irade PKK öncülüğünde örgütlenen HPG ve YJA Star askeri güçleri olmaktadır. Bunun için tarihi dönemlerde tarihi yaratımları ve kazanımları elde edecek olan bu güçler olmaktadır.
YJA Star güçleri askeri ve ideolojik bakımdan önemli bir mirasa ve tecrübeye sahip olmaktadır. Elde etmiş olduğu bu tecrübe düzeyi ile üstesinden gelemeyeceği bir güç ve engel bulunmaktadır.
İşte çok yakından da görüldüğü gibi Şengal ve Rojavada YPJ ve YJA star askeri güçlerimizin sergilediği amansız direniş, Kürt kadınının ulaşmış olduğu düzeyi göstermektedir. Günümüzde kadın hareketini Ortadoğu toplumu üzerinde yaratmış olduğu etki oldukça büyük olmaktadır. Bütün kadınların sistem tarafından görmüş olduğu adaletsiz, eşitsiz ve cinsiyetçi yaklaşımlar karşısında kendini savunmak ve aşırı iktidarlarmış sistem gerçekliğine bir dur deme zamanının geldiğini vurgulamak yerinde olacaktır. Gerçekten de Kürt toplumu olarak çok tarihi bir dönemden geçerken bu tarihsel dönemin yanı sıra, içinde çok büyük riski ve tehlikeli olasılıkların da içinde bulunduruyor. Örneğin uluslararası emperyalist ve modernite güçler eliyle örgütlendirilen ve bir veba hastalığı gibi her gün yaygınlık kazanan İŞİD çeteleri Kürdistan’ın coğrafik ve kültürel zenginliklerine ve savunmasız halka saldırı düzenlemektedir. Öyle anlaşılıyor ki geçmişte olduğu gibi günümüzde de Kürdistan Ortadoğu’nun siyaset merkezini belirlemektedir, jeostratejik öneminden ileri gelen bu yönelimler ahlak ve insani değer tanımaktadır. Bu açıdan YJA star ve YPJ güneçlerini de çetin ve kutsal bir mücadele beklemektedir. İşte görüldüğü gibi binlerce kadın Şengal’de tacize, tecavüze ve katliama uğradılar. Bundan büyük bir vahşet olabilir mi? Binlerce katledilen masum insanların intikamı adına, yine yüzlerce çocuğun açlıktan ve susuzluktan dolayı yaşamını yitirmesi kadar bir insanlık suçu olabilir mi? Tabi ki olamaz ve bu şiddet politikalarına en çok sessiz kalan başta BM, bütün insanlık adına var olan kurum ve kuruluşlarının sessizliği bence en büyük terörizm suçunu işlemektedirler.
Kürt kadının mevzilerde büyük bir direniş ruhuyla amansız savaşımı günümüzde bütün ezilen halklar ve uluslar için bir umut ışığına dönüşü ifade etiği kadar, anlamlı bir güven kaynağına da yol açtığını vurgulayabilirim. HPG YJA Star ve YPJ güçlerimizin öncülüğünde gerçekleşen meşru savunma savaşı, Kürdistan toplumunda güçlü bir ulusal birlikteliğin sağlanmasına önemli bir katkıda bulunacaktır.
Umut ediyoruz şimdiye kadar her zaman dış güçlerin maşası ve kuyruğu konumunda olan işbirlikçi, feodal güney Kürdistan federe hükümetinin önde gelenlerin akılları başlarına gelmek için olumlu bir tutum içine girerler. Çünkü her zaman ulusal birlikten kaçan ve bu konuda özgürlük hareketinin bütün çaba ve girişimlerinin yanıtsız bırakan bir tutum ve davranıştan kaçınırlar. Eğer bu süreçte biz Kürtler arasında sağlam ve samimi bir zemine, ulusal çıkarlara dayalı bir dayanışma sağlansa bütün dünya bizim üzerimize gelirse gelsin, verilen güçlü mücadelenin sonucu zaferle taçlandırılmış olacaktır. Bu konuda Güney Kürdistan’ın da ortak savunma güçlerinin oluşması ve meşru savunma stratejisine denk düşebilecek bir savaş pozisyonuna geçilirse, sonuç Kürt halkının uluslararası çapta demokratik özerklik haklarının tanıtılmasına dönüşme olasılığı her zamankinden daha çok güçlü olduğunu belirtebilirim.
Bu bakımdan Özel olarak YPJ ve YJA star güçlerimizin, HPG YPG güçleri öncülüğünde geliştirilecek olan bu savaşın sonuçları bedensel anlamda her ne kadar ağır olsa da Kürt halkının geleceğini özgür temellere dayandırma ve uluslararası çapta kürdistan’ın bağımsız bir statü hakkının tanınmasında belirgin bir rol ve misyon oynanacağı kuşkusuz gözükmektedir.
Gerçekten de her zaman dünyanın her alanında yaşanan savaş ve katliamlardan en çok etkilenen kadınlar olmaktadır. Bunun nedeni ise kadınlar savunmasız ve çaresiz bırakılmaktadırlar. Sistem tarafından bilinçli bir şekilde erkeğin gölgesi altında bırakılan kadınların ne yasal ne de gayri yasal anlamda dilsiz ve mücadelesiz bırakılması trajedik ve acı verici bir durum olmaktadır. Eğer kadınların da sosyal, siyasal ve anayasal haklar anlamında kendini temsiliyet düzeyi olsaydı, bu kadar trajedik tablolarla karşı karşıya kalmayacaktık. Ancak gel gör ki ne siyaset alanında ne de politik zeminlerde kadına kendini savunacak hiçbir alan bırakılmamaktadır. Kürt toplumu ve kadını açısından bu durum tamamıyla değişmiş ve artık Kürt kadınları sosyal, siyasal ve özelde de askeri alanda kendilerini savunacak bir güç ve iradenin yaratılması söz konusudur. PKK Önderliği ve örgütü öncülüğünde yaratılan 5000 yıllık erkek egemenlikli sistem ve tabularının yıkılıp kırılması gerçeği vardır. Artık Kürt ve Ortadoğu kadınlarını, dünya kadınlarına direnişin öncülüğünü çekecek bir YJA star ve YPJ, YJRK askeri kanadı vardır. Bu anlamda kadınların hem sistemin cinsiyetçi eğilimlerine dur diyebilecek ve savunmasının güçlü sağlayacak önemli bir oluşumun varlığı söz konusudur.
Kürdistanda bütün kadınların ulusal birlikteliğinin sağlanmasının zamanıdır ve kürdistan toplumunun özgürlüğü kadın devriminden geçmektedir. Bu anlamda önder APO ‘unda büyük özen ve titizlik gösterdiği kadın özgürlüğünün sağlanmasının mekân ve zamanının geldiği gerçeğinden yolla çıkarak bütün kadınların el ele vermesi gerektiğini vurgulamak yerinde olacaktır.
Bu kadın özgürlük ideolojisini başta bütün Ortadoğu olmak üzere özelde de kürdistan’ın toplumunda yaymak ve bir çıkış kapısı olarak bütün kadınlara mal etmek en kutsal görevlerin başında gelmektedir.
Bu vesileyle kadın toplumsallığın temel kök hücresi konumunda olmasından ötürü, toplun ahlaki ve politik şekillenmesi konularında da kendini bu alanda yetkinleştirmek ve güçlendirmek kaçınılmaz bir vektör konumunda olmaktadır. Çünkü bir toplumun gelişmişlik düzeyi genelde kadınının gelişmişlik düzeyiyle eş anlamlı ele alınır bu konuda da Kürt kadınınınım hem sosyal hem de askeri alanda gelişmişlik düzeyi hiçbir tapulununkiyle kıyaslanamayacak düzeyde gelişim gösterdiğini göstermiş bulunmaktadır. Kendisinin dünyanın her alanında örgütleyen ve bir konumda olan Kürt kadınları artık bütün ezilen halklar ve kadınların umudu konumuna geldiğini belirtebilirim. Artık o eskiden içinde bulunduğu ölüm uykusundan uyanan ve her türden eğemenlikli sisteme karşı boyun eğen kadın gerçekliği adım adım tarih sahnesinden silinmiş bulunuyor.
Bu bakımdan da ciddi bir uyanış ve diriliş gerçekleşmektedir. Kuşkusuz tüm bu gelinen düzeyi her şeyden önce Kürt özgürlük güneşi Önder APO ‘un verdiği eşsiz emek ve katkılarına dayalı geliştiğini vurgulamak en gerçekçi yaklaşım olacaktır. Kürt özgürlük hareketi ve kadın özgürlüğü eksenin de sağladığı görkemli gelişmeleri görüp her anlamda moral ve güç almak gerekir. Hem YJA star, YPJ ve HJRK güçleri olarak yaşadığımız bu devrim atmosferinde güçlerimizi her zamankinden daha çok birleştirip sosyal, ideolojik ve askeri alanda güçlü bir direniş ve mücadele sahibi olmamız önem taşımaktadır. İŞİD çetelerinin eliyle yapılan bütün kadın katliamlarının intikamını almak en anlamlı cevap olacaktır. Her gün basında yapılan röportajlarda ve verilen ŞENGALİ halkımızın demeçlerinden de anlaşıldığı gibi yüzlerce ŞENGALİ kadınların çeteler tarafından satıldığı, tecavüze uğradığı, akıbetleri beli olmayan bütün Kürt kadılarının intikamı adına öz savunma konumuna geçmek gerekecektir. Onca savunmasız insanların suçu neydi ki, inançlarından dolayı bu kadar pervasızca yaklaşmak en büyük vicdansızlıktır.
Bakın her gün haberlerde ve basın bültenlerinde de geçtiği gibi İŞİD çeteleri tarafından yüzlerce kadın ve çocuk kaçırıldığı belirtiliyor ve hepsi de Kürt çocukları, kadınlarıdır. Bunlara karşı sesiz kalan bütün ülkeler bu insanlık suçunun ortağıdır anlamına geliyor. Bu nedenlerden dolayı Kürt kadının savunma gücü olan YJA star, YPJ, YJRK güçlerinin hem güney Kürdistan’ın ŞENGAL bölgesinde, yine Rojava kürdistan da verdiği silahlı mücadele meşru bir savaş anlamına gelmektedir. Bana göre Kürt halkının yiğit evlatlarının her tür zorlu koşul altında verdiği silahlı mücadele her kes tarafından desteklenmesi ve takdir edilmesi gereken bir gerçektir. İŞİT saldırılarından kurtulan ve zor bela canlarını kurtaran bir çok insanın anlatımlarından geçiyor. Sayısız kürt insanı ve kadını teslimiyeti kabul etmemek için kendi bedenlerini diri diri uçurumlardan atanların sayısı halen bilinmemektedir. Bu anlamda kürt kadını Dersimde, Geliye Zilan da ve daha sayma gereğini duymadığım bir çok yerde yapılan katliamlarda inanç ve varlığı uğruna gösterdiği direniş, sergilediği yurtseverlik duruşu, günümüzde de ŞENGALLİ Kürt kadınları bu ruhu temsil ediyor. Kürt kadın tarihinde her zaman adlandırılan Zarife, Bese, Beritan ve Zilan’ların düşman yönelimlerine karşı teslimiyeti kabul etmemeleri günümüzde bir kez daha canlanmaktadır. Kendi toprak ve gelenek, göreneklerine bağlı olmanın en somut ifadesi olmaktadır. Kürt kadını gerçekten de onurlu ve gururlu bir karakter yapısına sahip olması her bakımdan toplumsal gelişmeye önemli katkılarda bulunmaktadır. Kendinde temsil etiği kürtlük kimliği ve onun mücadelesi sayesinde kayıp olmamıştır. Her ne kadar var olan resmi ideolojilerin asimilasyon politikalarına uğrayan bir toplumsal Kürt gerçekliği olsa da, Kürt kadının bu konuda ki bağlılığı dilimizin, dilimizin ve toplumsal gerçekliğimizin tarihten silinmemesine önemli katkıda bulunmuştur.
Günümüzde Kürdistan ülkesi üzerinde sürdürülmek istenilen talan ve şiddet yönelimlerine boyun eğmeyen bir Kürt toplumsal gerçekliğiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Elbette bu Kürt toplumunu nezlinde zihinsel anlamda ulaştığı aydınlanma ve ideolojik gelişmişlik düzeyinin belirlemektedir. Artık özgür kürdi demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma ekseninde kendinde yaratmış olduğu ahlaki ve politik bilinçle yakından alakalı olduğunu vurgulamak gerçekçi olacaktır. Bu anlamda hem Kürt özgürlük hareketimizin öncülüğünde gelişen mücadelenin sonuçları olarak sağlanan siyasallaşa, diğer yandan da kürdistan toplumunda öyle eskisi gibi her sömürgeci ve işgalci güçlere karşı teslimiyeti ve çözümsüzlüğü kabul etmeme durumu söz konusudur. Kürt halkı PKK gerçeğinde kendi kurtuluşunu ve gerçek özgürlük yolunu görmüştür. Dikkat edilirse dünya toplumları içinde en çok haksızlığa, uğrayan, varlığı ve kültürü tehdit altında olan Kürt tapulumu olmaktadır. Bütün bunlara karşı en çok ta varlık ve yokluk savaşında direnen, pes etmeyi bilmeyen bir ulusal Kürt gerçekliğine tanıklık etmemekteyiz. Bunların en bariz örneği Rojavada yaşlı anaların babaların ve eli silah tutabilen bütün insanlarımızın, düşman yönelimlerine karşı savaşın ön cephesinde mevzilenmelerdir. Bu direnişi görmezden gelmek mümkün olabilir mi? Sağlanan bu gelişmeler tarihi ve önemli kazanımlara yol açmaktadır.
Diyana Amanos
- Ayrıntılar
Bu Eylül Xakurke alanında hava saldırısı sonucu yaşanan toplu şahadetin ikinci yılı tamamlanmaktadır. Şahadet yıldönümü vesilesiyle burada şehit düşen 11 yoldaşımızı saygıyla anıyor ve anılarına bağlılığı mücadele kararlılığımız olarak ele alıyoruz. Bu şehitlerimiz içinde devrim mücadelemizde önemli süreçlerin sorumluluğunu üstlenmiş, öncülük yapmış yoldaşlar olduğu gibi gelişme ve yetkinleşme aşamasında olanlar, yine devrimin yükünü omuzlamaya kararlı yeni ve genç arkadaşlarımız da bulunmaktadır. En eski ve en yeni arkadaşlarımızdan oluşan bu şahadet gerçeği PKK’nin özünü ve karakterini de ifade etmektedir. Bu şehitlerimiz hem mücadelemize yıllarca kattıkları emek ve yarattıkları örgüt gücü ile, hem de her birinde somutlaşan devrimci özgür kişilikle bizler için örnek alınması ve mücadele çizgileri yaşatılması şart olan kişiliklerdir. İzlerinden yürümek kadar onlardan güç ve mücadele azmi alıyoruz. Aynı zamanda mücadelenin bugünkü gücüne ulaşmasında büyük çaba sahibi yoldaşlarımız olmaları itibariyle mücadeleyi güçlendirmek ve onlar şahsında somutlaşan özgürlüğü tüm halka taşırmak onlara vicdan ve yoldaşlık borcumuzdur. Henüz genç ve gelişim aşamasında olan yoldaşlarımız şahsında da onların devrim ve özgürlük hayallerini kaldıkları yerden devam ettirmek ve özgür geleceği kurmak yoldaşlık sözümüzdür.
Rüstem, Çiçek, Rozerin, Alişer, Dicle, Nazlıcan, Xebat, Amara, Roj Amara, Eşref, Erdal yoldaşların her birinin mücadelemize kattığı büyük bir güç olmuş ve şahadetleri bizler açısından özgürlüğü mutlaka zafere taşıma gerekçesi olmaktadır. Her bir arkadaş mücadeleye kattıklarıyla her an örnek olarak önümüzde duran arkadaşlardır. Şahadetlerinin üzerinden iki yıl geçmiş olsa da, anıları, şahadetleri henüz dün olmuş kadar hafızamızda canlıdır. Bu yönüyle onlara yoldaşlık sözümüz günlük mücadelemize yön veriyor ve özgürlük düşmanı güçlere karşı öfkemizi biliyor.
Onları anlatmak ise birkaç satıra sığdırılamaz, her birinin mücadele yürüyüşü romanlara konu olacak, ezgilerle türküleşecek kadar fedakârlık ve kahramanlıklarla doludur. Her biri filmlere, konu olabilecek kişilik ve mücadele çizgisidirler. PKK’de yaşanan kahramanlıkları söze sığdıramayız. Bu yüzden her bir şehit yoldaşı anlatmak istediğimizde onları yıllarca tanıyor olsak bile söyleyecek tek bir kelime bulamayız. Bu aklımızdan sözler gelip geçmediğinden değil, aklımıza gelen sözlerin içimizdeki duyguları ifadeye yetmediğindendir. Kelimelerin onlarda somutlaşan kahramanlığı, devrim emekçiliğini, özgürlük ruhunu ifade etmeye yetmediğindendir. Bu nedenle onları anlatmak ancak sanat diliyle olabilir. Daha da anlamlısı onlardan öğrendiklerimizi mücadele çizgimizde ve yaşam tarzımızda somutlaştırmakla olur.Bu yazıda Onlara dair dile getireceklerimiz, her biri yirmi yıllık devrim militanı, özgürlük öncüsü olan bu arkadaşları anlatmaya yetmeyecektir.Dile getireceklerimiz şahadet yıldönümünde Onları anarak anılarına bağlılık sözümüzü yenilemek, mücadele çizgilerinin takipçilere olarak Onların mücadele ve kişiliklerinden daha fazla şey öğrenmeye çalışmak olacaktır….
Çiçek yoldaş, silahlı mücadelenin yeni başladığı ve hareketimizin henüz halk içinde yeni tanınmaya başladığı süreçte mücadeleyle tanışmış bir arkadaştır. Hareketi tanıdıktan kısa bir süre sonra aktif katılımı esas almış ve bir süre sonra da gerilla saflarına katılım sağlamıştır. Çiçek arkadaşta somutlaşan Botan kadınının özgür ruhudur. Botan kadınının doğal, kendine güvenen, yaşam derinliği olan özünü temsil ettiği gibi, gerilla olarak da çoğunlukla Botan’da kaldığı için temel şekillenmesini burada almıştır. Bu yönden de Botan gerillasının direngen karakterinin ifadesidir. Doğal toplum özelliklerinden kopmamış, doğaya ve insana karşı duyarlı ve incelikli yaklaşımı öne çıkan temel özelliklerindendir. Yine mütevazi olduğu kadar kendine güvenen bir duruşa sahiptir. Attığı adımların sağlamlığından ve doğruluğundan emindir, sonucun nasıl gelişebileceğinin yaşam tecrübesi ve deneyiminin gücüyle bilincindedir. Yaşam ve mücadele tecrübesi büyük bir birikim yaratmış ve bu da yaptığı her işte doğru yol ve yöntemle hareket etmesinin ve başarıyı sağlamasının temelini oluşturmuştur.
Çiçek yoldaş mücadelenin hep en zorlu alanlarında kalmıştı. Savaşın en kızgın olduğu anlarda hep savaşın ön cephesinde öncü ve komutan olarak katılmıştı. Kadın ordulaşmasının ilk günlerinden, kadın hareketinin partileşme süreçleri ve konfederal sistem olarak kendini örgütleyecek güce ulaştığı günümüze kadar kadın hareketinin en önde gelen militanlarından ve öncülerindendir. Komuta kişiliği olarak her işe önemli önemsiz ayrımı yapmadan büyük bir ciddiyet ve hassasiyetle yaklaşmayı esas almış, her görev ve sorumluluğu büyük bir coşku ve heyecanla yerine getirmeye çalışmıştır. Diğer taraftan, yorgunluk nedir bilmez, emekçilikte örnek olduğu gibi, ruh olarak gençlik ruhunu ve canlılığını her gün daha da büyüterek katılmıştır. Yaşam sevinci ve coşkusu yaptığı her işe yansımış, canlı bir karakter şekillenmesi yaratmıştır. Şehit düştüğünde 22 yıllık bir gerillaydı. O katıldıktan yıllar sonra doğup büyüyen genç gerillalara 22 yılın tecrübesiyle komutanlık ve öncülük ediyor ve tecrübelerini aktarıyordu.
Rüstem arkadaş da mücadelede geçmiş bir ömrün ifadesidir. Rojava’dan mücadelemize katılan en eski arkadaşlarımızdandır. Mücadelenin değişik çalışma sahalarında çalışma yürütmüş ve öncülük yapmıştır. Gerilla pratiğinden, siyasal çalışmalara ve ideolojik çalışmalara kadar değişik çalışma alanlarında öncülük düzeyinde katılmış ve sorumluluk üstlenmiştir. Bu alanlarda sağlanan gelişmelerde Rüstem arkadaşın emeğinin büyük payı vardır. Bu çok yönlü katılım hem büyük bir birikim ve yetkinlik gerektirdiği gibi Rüstem arkadaş da kendini çok yönlü yetkinleştirmiş ve birikim sahibi kılmıştır. Bu birikim ve tecrübeyle örgütün önemli bir yükünü omuzlamıştır. Diğer taraftan ise mütevazi ve sakin bir karaktere sahiptir. Kendine güvenli, ne yaptığını bilen, mütevazi, sakin karakteriyle ve yaptığı çalışmaya adanmışlık düzeyiyle günümüzün derviş kişiliği en fazla onda somutlaşmıştır demek yerindedir. Bir derviş gibi Önderlik paradigmasını anlamak ve anlatma çalışmasına kendini adamış ve ideolojik çalışmaların gelişmesinde büyük emek sahibi olmuştur.
Rozerin arkadaş, Çiçek arkadaş gibi savaşın içinde büyümüş ve özgürlüğü karakterine işlemiş bir kişiliktir. Çok genç yaşta katılmış ve savaşın çok kızgın olduğu süreçlerde hep ön saflarda yer almıştır. Savaş içinde iradesini bileyerek büyümüş ve kişilik kazanmış bir arkadaştır. Yok oluş dayatılan bir halkın varlığı için savaş vermek, özgürlüğü savaştan süzmek Rozerin arkadaşın karakterinin temel çizgilerini belirlemektedir. Rozerin arkadaş, yaşamın tüm yönlerine büyük bir ciddiyetle ve hassasiyetle yaklaşırdı. Olgun duruşuyla, mütevazi karakteri ve emekçiliğiyle tüm arkadaşlar üzerinde büyük bir ağırlığı ve saygınlığı vardı. Rozerin arkadaşa tüm arkadaşlar büyük bir saygı ve sevgiyle yaklaşırlardı. Yaşam tecrübesi ve olgun duruşuyla kendisinden çok şeyler öğrenilecek bir derya olduğu duruşundan hissedilirdi. Rozerin ve Çiçek arkadaşlar yıllarca aynı alanda Botan’da mücadele etmişler, savaşta en ön cephede yer almışlar ve kadın komutanlaşmasının örnek kişilikleri olmuşlardır. Adeta birbirini tamamlayan bir mücadele çizgisinin ifadesidirler. Onların tarzından ortak mücadele ve birbirlerini tamamlamalarının yarattığı gücün sınırsızlığını öğrendiğimiz gibi birlikte şehit düşmelerinin de bize anlattığı derin bir anlam var.
Alişer yoldaş, mücadelemizde bir direniş geleneği temsilcisidir. Koçgiri’nin direngen karakteri Onunla PKK mücadelesine akmıştır. Tüm zorluklara karşı direniş karakterinin temel özelliğidir. Dersim Koçgiri alanlarında gerilla öncülüğü ve komutanlığı yapmış, direngen karakteri ve cesaretiyle bir sembol olmuştur. Diğer taraftan ideolojide derinleşmeyi kendine temel bir mücadele alanı olarak esas almış ve bu konuda hep arayışçı olduğu kadar ulaştığı doğruları arkadaşlarla paylaşma ve aktarma konusunda çaba sahibi olmuştur. Önderlik paradigmasını anlama, anlatma ve uygulamada büyük bir ısrarın sahibi olmuştur. Yıllara varan mücadelesinde yılmak ve yorulmak bilmez bir azimle mücadeleye öncülük etmiş ve gerillanın ön saflarında yer almakta ısrarcı olmuştur. Bu azmi ona veren gerillacılığı yaşam çizgisi ve özgürlüğün tek umudu olarak görmesidir. Bu anlamıyla yılların yıpratmadığı, yoramadığı bir direnç ve irade ifadesidir Alişer yoldaş.
Dicle yoldaş, bir gerilla direniş hikayesidir. Genç yaşta gerilla saflarına katılmış, hep sıcak savaş ortamında kalmış ve savaş içinde şekillenmiştir. Dicle yoldaş deyince aklımıza ilk gelen Zagros gerillacılığıdır. Gerilla mücadelesinin uzun yıllarını Zagroslarda geçirmiş ve Zagrosların asi ve engin coğrafyasına hayranlığını hep yüreğinde taşıyarak mücadele azmi biriktirmiştir. Zagrosların eşsiz güzelliğinden öte onlarca kahraman yoldaşla yoldaşlık etmiş olmanın, kahramanlıklara tanıklık etmenin getirdiği yürek derinliğiyle mücadeleye katılımı esas almıştır. Dicle yoldaş bir yandan ince bir ruh ve yoldaşlık bağlılığı, bir yandan direngen ve savaşçı bir kadın militanı, bir yandan herkesle alıp verebilen herkesin dünyasına girebilen bir paylaşımcı, bir yandan bazen esprileriyle herkesi güldüren, bazen de anıları ve örnekleriyle herkesi derin duygulara sürükleyen renkli bir dünyadır.
Nazlıcan yoldaş, mücadele içinde hızla kendini geliştirmiş bir yoldaşımızdır. Güler yüzlülük, cana yakınlık, herkesle alıp verebilen bir kapsayıcı karakter, sorunlar karşısında sabır ve yaratıcı çözüm bulma onun temel özellikleridir. Hemen her konuda yeteneği olan bir arkadaş olduğu gibi bilmediği konularda çekimser ve kaygılı yaklaşmaz, merak eder, ilgilenir, anlamaya yönelik sorular sorar ve kısa sürede öğrenirdi. Saz çalar, şarkılar dilinden eksik olmaz, şiir yazardı, dahası günlük yaşamda gerekli olan her bilgi ve beceri onda vardı. Her işe gönüllü ve moralli girer ve mutlaka üstesinden gelirdi. İnce ruhu ve paylaşımcılığıyla ayrıca yaratıcılığı ve çalışma azmiyle onu gören herkesi kısa sürede etkiler ve mutlaka herkeste onu hatırlatacak bir iz bırakırdı. Büyük bir ısrarla gittiği Botan’da kişiliğinin güçlü yanlarını savaşın sıcaklığında sınayarak daha da pekiştirmişti. Botan’ın coğrafyasıyla bütünleşmiş ve o coğrafyaya hayran olmuştu ve savaş yoldaşlığının sıcaklığında duyguda ve ruhta derinliği yakalamıştı. Şehit düştüğü zamanda Xakurke alanına henüz bir haftadır gitmişti, buna rağmen kaldığı bölükteki arkadaşları bir haftada etkilemiş ve ortak bağ kurmuştu.
Amara yoldaşta gelişme potansiyeli yüksek yoldaşlarımızdandı. Hareketimize katıldıktan sonra hızla pratik yetkinlik ve tecrübe kazanmıştı. Daha çok Zagroslarda kalmış, 1 Haziran hamle sürecinde savaşın tekrar kızgınlaştığı süreçte aktif rol oynamıştı. Pratiğe sağlıkçı olarak katılmış, bunu kendisi açısından devrimci sorumluluklarını yerine getirme ve yoldaşlık görevi olarak ele alarak, gerektiğinde hassas, gerektiğinde büyük bir cesaret ve fedakarlık göstermiştir. Sağlıkçı olarak birçok eyleme katılmış ve en kritik koşullarda yaralı arkadaşları kurtarmak için büyük bir cesaret ve fedakarlık göstermiştir. Bu çabasıyla birçok arkadaşın hayatını kurtarmıştır. Hassas, incelikli yaklaşımlarıyla ve cesaretiyle tüm arkadaşların güvenini ve saygısını kazanmıştır. Yine Xebat arkadaş adı gibi emekçiliğiyle yoldaşlar tarafından sevilen ve saygı duyulan bir arkadaştır. Roj Amara yoldaş ise zindandan çıktıktan sonra yönünü özgürlük mekanı dağlara dönmüş, fakat daha özlemini çektiği dağlara doyamadan şehit düşmüştür. Erdal ve Eşref arkadaşlar ise mücadele saflarına yeni katılmış, özgürlüğü yeni solumanın heyecanında ve mücadeleye güç katma iddiasında olan yoldaşlardı. Bu yoldaşların erken şahadeti bizleri Onların hayal ettiği mücadeleyi onlar yerine yükseltmeyi şart kılmaktadır.
Xakurke Eylül şehitlerini kişiliklerinde öne çıkan yönleriyle bu şekilde ifade ederken, başta da belirttiğim gibi bu satırlar onları anlatmaya asla yetmez. En eski arkadaşlarımızdan en yenisine her birinden öğreneceğimiz derya kadar gerçeklik var. Her biri kendi karakterinde somutlaşan özellikleriyle bir derya olduğu gibi bir araya gelişleriyle bir özgürlük deryasını PKK hakikatini ifade etmektedirler. Bizlere düşen onlardan öğrenmek ve mücadelemizi onlardan aldığımız güçle yükseltmektir.
Rojin Ruken
- Ayrıntılar
Anlatmaya ve yazmaya zorlansam da, şehitlerimize karşı olan yoldaşlık görevimiz gereği onların yaşamını anlatmaya çalışacağım. Her militanın kendisine örnek alacağı, böyle kahramanları tanıtmaya çalışacağım.
15 Ağustos atılımının 24. yıl dönümünde, Agit yoldaşla yola çıkan ve Kürdistan devriminin diriliş ve direnişinin ilk çıkışından şahadetine kadar yer alan, kahramanlık ve gerillacılığın simgesi olan yoldaşlardan, İbrahim yoldaşı anlatmak nice kahramanların yazılmamış ve söylenmemiş kavgalarını ve öfkelerini, sevgilerini, fedakârlıklarını, cesaretlerini, soylu direnişlerini anlatmaktır. Sarı İbrahim olarak tanınan İbo yoldaş, gerillacılıkta bir özveri örneğidir. Tüm ömrünü direniş içinde dağlarda geçirmiş, Lübnan’dan Kuzey’e, Karadeniz ve Aman OS’lardan, Güney Kürdistan’a uzanan, nefes nefese otuz yıllık APOCU militanlığın, kararlı ve inançlı emekçilerindendi.
Sarı İbo yoldaşın PKK’lilik ölçülerinde yaşam, ilişki ve kültüründe sade, doğal, dürüstlüğü, samimiyeti ile gerçek yoldaşlığı yaşatanlardandı. Her koşulda APOCU çizginin, Agit ruhunun ve direnişinin en öncü müfrezesinin komutanı ve militanı, savaşçısıydı. Dağlara ve gerillacılığa olan sevdası, genç yaşlarda katıldığı özgürlük mücadelesinde ömrünün son anına kadar da dağlara olan aşkı ve bağlılığı ile dağların kartalı olarak, Engizek kartalı olarak gönülden gönülle her zaman için yaşattığımız komutanlardandır. Kürdistan gerillacılığının simgesi olan, gerillacılığı her koşulda uygulayan ve başarı için yeni taktikler uygulayan bir komutan ve militandı. Gerillacılığı Türkiye’ ye taşımada, Güney Batı eyaletinde Binboğalara, Amnioslar ve Toroslara kadar açılım sahalarının vazgeçilmez gerillası ve komutanıydı. 90 yıllarında Amed’den Güney Batı eyaletine, terzi Cemal ihanetine ve provokasyonuna, gerillaya karşı tasfiye ve katliamlarına karşı en amansız gerillacılıkla en zorlu süreçlerde, 93-94 yıllarında Güney Batı eyaletinde APOCU militanlığı temsil etmiş, onun onuru ve direnişi için ve bu mevziiyi tekrar kazanmak için müthiş bir çaba harcamıştır.
Koçgiri ve Karadeniz sahalarının açılımı için, yine en önde savaşan İbrahim yoldaştı. Engin tecrübesi ve birikimi, yaratıcılığı ile bu mevzileri gerillaya açmıştır. Savaşın ve gerillacılığın Türkiye’ye açılmasının öncüsü olmuştur. Dörtlü çetenin ve Zeki unsurunun inançsızlığı ve gerillaya olan güvensizliği, kırılması, olmaz teorisi geliştirdiği süreçlerde, yine Avanoslarda direnişi örgütleyen ince Mehmet’in diyarı Toroslara, oradan da çakıcı efenin diyarı olan Egeye kadar açılım yapan, İbrahim yoldaştı.
Geri çekilme sonrasında da, gerillacılığı her koşulda bir özgürlük teminatı olarak gören ve bu temelde tekrar eski mevzilerin alınmasında ve örgütlenmesinde çalışan, birçokları gibi olmaz, yapılamaz denilen, sahte yaşam ve ilişkileri ile geri yaşam tarzı içerisine giren guruplara karşı, Amanoslara ve Türkiye’ye gerillanın gönderilmesi için o kadar emek veren yine İbrahim yoldaştı. Tüm imkansızlıklara ve zorluklara, ihanetin dayatmalarına rağmen, özgür yaşamda ısrarlı olduğunu, bundan en ufak bir taviz vermeden yaşam ve pratik duruşunda herkese APOCU militanlığının gereklerini göstermiştir.
Meşru savunma stratejisi temelinde, öz savunma gibi stratejik ve uzun vadeli halkın kendisini savunması ve örgütlendirilmesinin rolünü bildiğinden, bunun örgütlendirilmesinde en çok çaba harcayan İbo yoldaştı.
Bundan dolayı tüm tasfiyeci ve provokatörlerin hedefi olmuş, onu tasfiye edebilmek için her şeyi denemişlerdir. Önderlik militanlığı ve çizgisinde asla taviz vermeyen ve yalpalamayan, bireysel hesap ve çıkarlara girmeyen, kendisini kaygısızca devrime, halka ve mücadeleye katan, emekçi ve sade bir PKK’li ve gerçek bir APOCU komutandı. Halk adamı özellikleriyle halka hizmet etmeye gönül veren, halkı üslup ve yaklaşımlarıyla etkileyen, genciyle genç, yaşlısıyla yaşlı gerçek bir halk önderiydi. Girdiği her yeri etkilediği gibi bu etkisi geçmişten bu günümüze kadar hala da devam etmektedir, Örgütlediği kitle ve ilişkileri günümüzde de, Güney Batı ve Amanos’ lar da çalışmalara katılmaktadırlar. Yıllar ne kadar geçse de orada yaratmış olduğu izler ve etkiler hiçbir zaman etkisini yitirmemektedir.
Şahadetine kadar, Amansa’ lar da sürekli bu alanların oturtulması için tecrübesiyle sürekli destek veren, gerçek bir komutandı. En zor süreçlerde, tarz ve taktikte yaratıcı perspektifleriyle sürekli yanımızda olan vazgeçilmez bir yoldaş ve komutandı. Gerillacılığa olan aşkı, onun vazgeçilemeyecek bir yanıydı. Her koşulda daha fazla ilerlemeyi hedef alırdı. Antalya’dan Ege’ye, Marmara’dan Bolu dağlarına kadar gerillacılığı hedeflemiş, son nefesine kadar da bunun çabasında olmuştur. APOCU militanlığın, inancın ve kararlığın, moral ve maneviyatta simgeselleştiği ender yoldaşlardan biriydi.
Yoldaştı çünkü sade, doğal, dürüst, sevgi ve saygıyla etrafına yaklaşan, paylaşımcı, bütünleştirici, gerçek APOCU ruhla, onun moral ve maneviyatıyla, gerçek yoldaşlık ölçüleriyle PKK’liliği temsil eden ve sonuna kadar pratiğiyle güven veren bir yoldaştı. Örgüte sonuna kadar bağlı, hizmeti ve emeği esas alan, mevki ve yetki derdi olmayan, çizgi dışı anlayışlara karşı net tavrı olan APOCULARDANDI. Ve O APOCUYDU çünkü özgürlük ideolojisine sonuna kadar bağlı, işbirlikçiliğe ve tasfiyeciliğe taviz vermeyen ve kendi öz gücüne ve Önderliğin amacına kilitlenen, partisine ve örgütüne güvenen, inanan, onu koruyan, halkına hizmet için kendini adayan gerçek bir militandı.
Anısı önünde saygıyla eğiliyor, mücadelesini ve hedeflerini başarıncaya kadar bağlılığımızı, HPG’li gerillalar olarak yerine getireceğimizin sözünü tekrar yeniliyoruz.
Sefkan GEDİK
- Ayrıntılar