Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hazırladığı ve Newroz’da ilân ettiği siyasi hamle devam ediyor. Kürt halkı ve dostları benimsediği bu hamleyi zafer yolunda ilerletiyor. Önce 8 Mart kutlamalarında on günü aşan süre meydanları dolduran Kürt kadınları bu süreci sahiplendi. Ardından Amed Newroz meydanını dolduran milyonlar süreci zirveye taşıdı. İlk kez ‘Kürt Kahramanlık Haftası’ bu kadar kitlesel kutlandı. Sonunda 4 Nisan günü Halfeti ve Amara’yı dolduran onbinler Önder Abdullah Öcalan’ın nasıl halklaşmış olduğunu ve ilan ettiği siyasi mücadele hamlesinin nasıl sahiplenildiğini herkese gösterdi.
Kürtler, Önder Abdullah Öcalan’ın ilan ettiği bu siyasi hamle sürecinin adını da net olarak ortaya koydu: Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesi! Demokratik kurtuluştan kastedilen Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü oluyor. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununun çözümünü ifade ediyor. Her alanda demokratik devrimlerin yapılmasını ve halkların kardeşliği temelinde demokratik birliğin yaratılmasını içeriyor.
Özgür yaşamı inşa demokratik toplumun yaratılmasını ifade ediyor. Başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin kendilerini örgütleyerek iradelerini ortaya koymalarını ve özgürce katılımlarını içeriyor. Özgür birey ve özgür toplumun yaratılmasını öngörüyor. Tüm geriliklerin ve gericiliklerin aşılmasını gerektiriyor. Özgür düşünce ve özgür davranış anlamına geliyor.
Bu gerçeği 4 Nisan doğum günü meydanında en çarpıcı bir biçimde yine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ifade ediyor. Kürt Halk Önderi, “Sürecin yaratıcısı halkımızdır, halklardır” diyor. Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesinin yürütücüsü ve başaranı olarak halkları göreve çağırıyor. Yine demokrasi ve özgürlük hamlesini en güçlü bir biçimde kadınların sahipleneceğini belirtiyor. 4 Nisan doğum günüyle de birleştirerek kadınları özgür doğuşa çağırıyor.
Kürt Halk Önderi halklar ve kadınlarla birlikte gençliğe hitap ediyor. Gençliğin gelecek olduğunu çok iyi biliyor. Düzenin kiri ve pasına en az bulaşmış olan gençliğin özgürlüğe ve demokrasiye daha yakın olduğunu görüyor. Bir de gençliğin o büyük dinamizmini ve potansiyelini harekete geçirmek istiyor. Çünkü ilan ettiği siyasi hamlenin ancak büyük bir mücadele ile başarılacağını iyi biliyor.
Nitekim bu süreci ilan ederken Kürt Halk Önderi, “Bunun bir son değil, bir yeni başlangıç olduğunu” ifade etmişti. Özgürlük mücadelesinin bitmediğini, tersine yeni bir mücadele hamlesinin başladığını belirtmişti. Şimdi bu yeni ve büyük siyasi mücadele hamlesini halkların, kadınların ve gençlerin başarıya götüreceğini vurguluyor. Tüm bu kesimleri başarı için zaman geçirmeden aktif mücadeleye çağırıyor.
Kürt Halk Önderi’nin bu tarihi çağrısı aslında Kürt halkı, kadınları ve gençleri nezdinde karşılık buluyor. Ancak bu, siyasi mücadele hamlesinin başarısı için yetmiyor. Başarı için tüm bu kesimlerin çok daha yaratıcı bir tarzda mücadele etmeleri gerektiği gibi, mücadelenin Türkiye toplumuna ve dış alanlara da yayılması gerekiyor. Çünkü demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü tüm bu güçleri de içine alıyor.
Siyasi mücadelede yaratıcılık kuşkusuz çok önemli. Bunun için derslerle dolu tarihsel pratikleri incelemek gerekiyor. Yine somut koşulları doğru analiz edebilmek, engeller kadar başarı etkenlerini de çok iyi görebilmek büyük önem taşıyor. Elbette güçlü bir amaç bağlılığına ve yoğunlaşmaya da ihtiyaç var. Hamlenin başarıya ulaşması için gereken yaratıcılık ancak böyle açığa çıkar.
Şimdiye kadar çoğunlukla görülen ise, ya yeterince yaratıcılık gösterememe, ya da işe tersinden yaklaşma oldu. Birçokları sürecin görevlerini doğru bir anlayışla sahiplenmek yerine, “AKP’den bir şey beklenmez” diyerek ucuz redçi bir yaklaşım içine girdi. Sanki AKP’den devrim ve demokrasi bekleyen varmış gibi. Bu tür devletten ve hükümetten beklentili yaklaşımın çok tehlikeli olduğu ve sorunların çözülemeyişinin altında bu yaklaşımın yattığı bir kez daha açığa çıktı.
Şimdi bu yaklaşım kısmen aşılıyor. Kürt Halk Önderi’nin çabaları herkesi doğru yola çekiyor. Bu değişik toplumsal kesimler açısından geçerli olduğu gibi, hükümet ve benzeri güçler açısından da geçerli. Nitekim PKK için “Nasıl geldilerse öyle gitsinler” diyerek sorunu siyasal alana taşımaktan çekinen hükümet, şimdi bazı yeni adımlar atmaya çalışır görünüyor.
İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile BDP heyeti arasındaki görüşmelerin sürmesi bu adımlardan biri. “Akil İnsanlar Heyeti” adıyla bir komisyonun oluşturulması söz konusu adımlardan bir diğeri. Yine mecliste komisyonlar oluşturmayı tartışmak da yeni adım atma çabasını ifade ediyor. Yeni anayasa yapma çabalarını yoğunlaştırmak da böyle görülebilir.
Kuşkusuz hükümetten gelen bu adımlar çok yetersiz ve kendine göredir. Bu tür adımlarla Kürt sorunu gibi devasa bir sorunu çözmek zordur. Bu nedenle AKP hükümetinin tutum ve yaklaşımları ağır eleştiri götürür. Nitekim başta kadınlar olmak üzere birçok çevreden yükselen ciddi eleştiriler de vardır. AKP hükümeti yaptıklarıyla da ciddi eleştiri altındadır.
Ancak sözkonusu bu eleştirileri de iki bölümde ele almak gerekir. Birincisi başta kadınlar ve Kürtler olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinden gelen ve yapılanları yetersiz ve yanlış bulan eleştirilerdir. Örneğin, başta KJB (Koma Jinên Bilind) olmak üzere çok sayıda kadın örgütü oluşturulan “Akil İnsanlar Heyeti”ndeki kadın azlığına sert tepki göstermişler ve eşit sayıda olmalarını önermişlerdir. Bunlar yeni süreci benimseyen, ama yürütülmesindeki hata ve eksiklikleri eleştiren yaklaşımlardır. Kuşkusuz bu tür eleştiriler çok değerlidir ve süreci yönetenlerin bu eleştiri ve önerileri mutlaka dikkate almaları gerekir.
Ama bir de CHP ve MHP gibi güçlerin, süreci reddedenlerin eleştirileri var ki, bu tür eleştiriler yapıcı değil yıkıcı ve bozucudur. Zaten pek anlamlı da değildir. Süreci reddedenlerin, süreç içindeki hataları eleştirmelerinin fazla bir anlamı yoktur. Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP tümüyle anlamsızlaşıp MHP çizgisiyle bütünleşir hale gelmiştir. Kendisine sosyal demokrat diyen bir partinin bu hale gelmesi acı vericidir. Bu gerçek ya var olan faşist özden kaynaklanır, ya da iyi yönetilememesinden. Herhalde CHP’de bu iki husus da vardır.
Tüm karşıtlıklara ve AKP gibi her şeyi parti çıkarına bağlayan yaklaşımlara rağmen, demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesi sürekli gelişecek ve zafer yolunda ilerleyecektir. Önder Abdullah Öcalan’ın, Kürt Özgürlük Hamlesinin ve Kürt halkının kararlılığı bu yönlüdür. Bu kararlılık da, nasıl ki çok karanlık bir ortamda böyle yeni bir süreci hazırlamayı başardıysa, her türlü engele karşı zafere taşımayı da başaracaktır.
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika
- Ayrıntılar
Kürdistan halk Önderi Abdullah ÖCALAN’ın 64. Doğum günü büyük kitlesel kutlamalarla karşılandı. Dünyada ve bölgemizde yaşayan hiçbir Önder kişinin doğum günü böyle kitlesel bir biçimde kutlanmamaktadır. Sadece Önder Apo’nun şehri,ilçesi ve köyünde değil, tüm Kuzey Kürdistan, Kürdistan’ın diğer parçaları ve yurt dışında da aynı istek, coşku ve kararlılıkla doğum günü kutlanmaktadır.
Kürdistan halkı, Önder Apo’nun doğumunu kendi doğumu olarak görmektedir. Halk olarak yokoluştan, tarih sahnesine bir kez daha çıkmasıyla Önder Apo’nun doğuşunu bir ve aynı görmektedir. Milyonların Önder Apo’nun doğum gününü kutlaması ve Amaraya akan sevgi selinin temelinde böyle bir kaynak vardır. Bu nedenledir ki, Kürdistan halkı Önder Apo’nun doğuşunu, doğuşları, yaşamını yaşamları, özgürlüğünü, özgürlükleri olarak kabul etmekmektedir. Bir Kürt ve Kürdistanlı olarak ben de Önder Apo’nun doğuşunu varlığım, yaşamını yaşamım ve özgürlüğünü özgürlüğüm olarak kabul ediyor ve bu temelde, “rojbuna te piroz be ey Serok Apo!” diyorum.
Kürdistan halk Önderi yıllardan beri Akil İnsanlar/Akil Adamlar ifadelerini dillendiriyordu. Model olarakta esas olarak Güney Afrika pratiğini örnek veriyordu. Kürt sorunun çözümünün tartışıldığı her durumda, bu örneklerle sıklıkla vurgu yapılmıştır. Bunlar bilinmektedir. Ancak sömürgeci devletin başbakanı T.erdoğan, sanki kendisi keşfetmiş gibi konuştu. Başka konularda kendisini abartmasını, yalan söylemesini anlamak mümkün, ama bu konuda da yalan söylemesi, yine bir inkara kalkışması süreç konusundaki samimiyet düzeyini bir kez daha gözler önüne serdi.
Akil insanların listesinin oluşturulma biçimi bir kere sorunlu olmuştur. Belki bazı çevrelerden de öneri gitmiştir, ancak sonuçta listeyi belirleyen T.Erdoğan ve yakın çevresi olmuştur. BDP açıktan açığa önerilerinin değerlendirilmediğini belirtti. Yani Güney Afrika’daki gibi istişare ve seçimle oluşturulmamıştır. Daha çok adeta kendi suyunda-huyunda olanların yeraldığı bir liste olmuştur. Elbette doğru çalışacağından kuşku duyulmayan bazı insanlar da vardır. Ama ekmeğini Kürdistan özgürlük hareketine küfür etmek üzerinden kazanan bazı işbirlikçi hainlerin varlığı, listeyi kuşkulu ve tartışılır kılmaktan kurtaramaz. Listede yeteri kadar, savaşın en büyük yükünü taşımış olan kadınların bulunmaması ciddi bir yetersizliği ortaya koymaktadır. Yine liste her şeyi kendisi belirleme, istediği gibi yönlendirme ve yürütme üzerine kuruludur. Başka ülke pratiklerinden de biliyoruz ki, bu yöntem hayırlı sonuçlar doğurmaz.
Açıklandığı kadarıyla akil insanlar bölge esasına göre örgütlendirilerek adeta başbakana bağlı birer komite gibi çalışacaklar. Komite başkanlarıyla da zaman zaman başbakan görüşecekmiş. Daha kısa periyodlarla rapor sunacaklarmış. Ancak Önder Apo ve KCK yönetimiyle görüşmeden hiç sözedilmiyor. Savaşan iki taraf var, görüşmeler iki taraf arasında ama akil insanlar bir tarafın kontrolünde… olacak şey mi?
Eğer sorunun çözümüne ve barışa hizmet edecekse oluşturma biçimi böyle olmamalıydı. Oysa bu listeler oluşturulurken daha titiz olma, özenli davranma gereği vardır. Eğer hükümet belirliyorsa, seçilenlerin, bazı bireyler dışında, sömürgeci hükümetin kadroları gibi çalışacağından kuşku yoktur.
T.Erdoğan ve çevresinin açıklamalarına bakılırsa, algı yaratmakla ve yapacakları toplantılardan edindikleri izlenimleri hükümete sunmakla sınırlı bir görevleri var.
Ne algısı? Hangi algıyı yaratacaklar?
Bunun cevabını listeyi oluşturan sömürgeci devletin başbakanı veriyor. T. Erdoğan, süreci “kardeşlik hukukunu tesis etme, silahı aradan çıkarma" ve " terörün sonlandırılması süreci" süreci olarak niteledi. Yine “red ve asimlasyona son verdik” diyor. Yine konuşmasında, sömürgeci devletin yaptığı insanlık dışı suçlar ile, Kürdistan özgürlük hareketinin ortaya çıkışını ve eylemliliklerini aynılaştıran bir tanımlama yapmıştır.
Eğer inkarı kaldırdınsa, hala Kürt çocuklarının Türk dilindeki eğitimine ve her sabah kendilerini inkar eden ırkçı andıokumalarını neyle açıklayacaksın?
Demek oluyorki, sorun bir halkın inkarı, inkarı sürdürmek için işlenen insanlık suçları ve ona karşı bir onurlu direniş mücadelesi değilmiş! Tayyip Paşa böyle buyuruyor! Yine tüm bu çalışmaların amacı da Kürt sorununu çözmek, yani bir halkın halk olmaktan kaynaklanan haklarını inkar eden zihniyetin aşılarak, halk olmaktan kaynaklanan haklarını tanımak değil de, “terörün sonlandırılması” olarak ifade ediyor. Calışmanın amacı böyle tanımlandıktan sonra , her halde bazı akil insanların da ne yapacağı yeterice açıklanmış oluyor. Yani talimat çok net!
Yani T. Erdoğan ve AKP lehine bir hava oluşturmak, hep sorunu çözecekmiş gibi bir beklenti yaratmak ve böylelikle Kürt sorununu çözmek değil de, “PKK’yi çözmek” isteyecekleri çok açık. Kürt halkını PKK’den uzaklaştırmak…Amaç budur.
Yoksa amaç gerçekten Kürt sorununu çözmek ise, bu o kadar karmaşık değildir. Öyle yüzyıllık, iki yüzyıllık sorundur birkaç günde nasıl çözülür, samimiyetsiz sorusunu da fazla ciddiye alınacak bir soru olmadığını belirtmek isterim. Bazı iyi niyetli kişiler de böyle sorular soruyor. Ama belikli tarih bilinçleri zayıftırlar.
İki halk madem 1919-23 yılları arasında emperyalizme karşı direndiler, nasıl oldu da, Cumhuriyet Kürt ulusunun inkarı üzerine ilan edildi? Lozan ile cumhuriyet ilanı arasındaki 95 günlük süreyi göz önüne alanlar, bu inkarın süresinin bu 95 gün içinde nasıl mayalandığını gayet iyi bilirler.
Eğer bir inkar üç ay, haydi beş ay, bir yıl içinde oluşturuluyorsa, o zaman çözüm niye daha kısa bir zaman içinde olmasın? Neden?
Türk devleti, bir yalan ve küfür devleti olarak kuruldu. Bu yalanı söyleyenler, sonradan “behemahal herkesi türk yapacağız” dediler ve bunun gereklerini yapmaya yöneldiler. İş aslında o kadar karmaşık bir olay değil.
Ey akil insanlar! Eğer bizi yanıltarak, gerçekten de Kürt sorununu çözmek istiyorsanız, önce yalan ve küfürden uzak durmalısınız. Şimdilik başlangıç niyetine şu soruların yanıtlarını açıklasanız çok iyi olur.
Lozan ile inkarın zemini nasıl oluşturuldu?
Neden tek devlet, tek dil, tek vatan,tek bayrak,tek kültür temelinde cumhuriyet ilan edilerek büyük yalan söylendi?
Kürdistan’ı bir ülke, Kürtleri bir ulus olarak tüm haklarıyla varolması gerektiğini Türk halkına dolandırmadan anlatacak mısınız?
Kürt ulusunun inkar edilen haklarını anlatacak mısınız? Bunlar için anayasal güvenceye eğip-bükmeden konulmasını savunacak mısınız?
Kürdistan özgürlük gerillasına ve Kürdistanlı siyasetçilere, gençlere, kadınlara yönelik tasfiye amaçlı operasyonlara karşı çıkacak mısınız? Bu süreçte gerilla alanlarını daraltmak amaçlı ve Kürt tarihini sular altında bırakmak amacıyla geliştirilen baraj yapımından vazgeçecek ve yapım sürecinde olan barajların yapımının durdurulmasını söyleyecek misiniz?
Kürdistan’daki sömürgeci sistemin önce operasyonel ve sonra da işgal birliklerini geri çekerek, Kürtlerin ve Kürdistan üzerinde yaşayan diğer halkların kendi demokratik, eşit, özgür geleceklerini kurmalarını açıktan savunacak mısınız?
Kürdistan halkının kendini yönetme hakkını dile getirecek misiniz? Bayrağına ve sembollerine saygı duyulmasını söyleyecek misiniz?
Sömürgeci Türk devletinin başbakanının çağrısı üzerine toplandınız da, peki Önder Apo ile de görüşmeyi dayatacak mısınız? Böyle bir gündeminiz var mı?
İşleri fazla karıştırıp, kafaları bulandırarak, AKP’ye oy devşirme değilse amacınız ve gerçekten de Kürt sorununu çözmekse, sömürgeci Türk devletinin son iki yüzyıl da ve özellikle de Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, AKP’de dahil Kürtlere ne yaptığını anlatın, inkarı, katliamları, sürgünleri, soykırım planı olan şark islahat planını, 12 Eylül vahşetini ve 90’lı yılların soykırımını vb. anlatın yeterlidir. Anlatın ve Türk devletinin bu yaptıklarından dolayı özür dilemesini savunun.
T.Erdoğan konuşmasında “"Cumhuriyetimizin kuruluşundaki kardeşlik ruhu ihlal edilince tek parti döneminde maalesef o yaşadığımız sıkıntılar başlıyor.” Diyor. Yalan söylüyor. Ya tam bir tarih cahili, ya bilerek yapıyor ya da malum ezberi bırakmak istemiyor. Her neyse… gerçek şudur ki, TC. sömürgeci devleti, tam da Kürt inkarı üzerine kuruldu. (şüphesiz başka inkarlar da vardır) t. Erdoğan, şimdi cumhuriyetin ruhundan sözediyorsa, bu inkardan sözediyor anlamına gelir. Böyle bir zihniyet ne kadar çözümleyici olur? 24 anayasası da bu inkarı yasal, hukuki bir çerçeveye kavuşturdu. Yani öncesi var. Şark islahat planı sonrasında geliyor.
Kürdistan halk Önderi Abdullah Öcalan da helalleşmeden sözetti. T.Erdogan da…helalleşme,karşılıklı olarak herkesin birbirinin ihlal edilen, ayaklar altına alınan, çiğnen hakkını, hukukunu tanımaktır.
Yani helalleşmek, Türk devletinin kapitalist modernitenin güçlerine sırtını dayayarak, Kürdistan halkına yıllarca kaybettirdiklerini kazandırmaktır.
İşte barış, işte eşit özgür yaşamanın esasları! İşte Akil insanlardan beklentiler ve bizdeki görev tanımı!
Siz bunlara var mısınız?
Eğer yoksanız, AKP’nin, T.Erdoğan’ın seçim çalışmalarını yürüten bir komisyondan öte nesiniz?
Herdem Serhıldan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Nisan günü 12.30 ile 13.00 saatleri arasında Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar alanında bulunan Şehit Rahime tepesi ve çevresine yönelik işgalci TC ordusu tarafından bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Nisan günü 11.00 ile 12.00 saatleri arasında Şırnak'ın Uludere ilçesi sınır hattı üzerinde konuşlu bulunan işgalci TC ordusu tarafından Gire Çeta alanına yönelik obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
2 Nisan gününden bu yana Gabar dağı çevresinde konuşlu bulunan işgalci TC ordusuna ait askeri üs ve karakollardan Gabar arazisine yönelik obüs, havan ve tank saldırısı düzenlenmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
6 Nisan günü Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar mıntıkası sınırları içinde yer alan Şehit Rahime tepesi 12.30 ile 18.00 saatleri arasında, Şehit Gafur ve Şehit Karker alanları ise 17.00 ile 18.00 saatleri arasında obüs, havan, tank ve ağır silahlarla bombalanmıştır.
- Ayrıntılar
Urfa’yı bizler peygamberler diyarı olarak biliyoruz. Ve öyledir de.
Peygamberler, toplumların hafızalarını yüz yıllarca hatta bin yıllarca etkileyen kişiliklerdir. Çünkü onlar bir toplumu çoğu zaman birçok toplumu hatta o zaman bilinen tüm insanlığı yüreğine alarak yaşayanlardır. Böyle olmalarından dolayı toplumu, toplumları yüz yıllarca dediğimiz gibi bin yıllarca etkileyebilmişlerdir.
Peygamberler diyarları bunun için kutsal bilinir. Mekke’nin, Kudüs’ün, Urfa’nın kutsallığı buradan gelir.
Tarihi kişiliklere yarışır bir yaşamın ya da pratiğin sahibi olmak ise o tarihi kişiliklerin çıktığı coğrafyanın tarihi olaylara vereceği cevaplarla ölçülür.
Dün Urfa’nın Halfeti ilçesinde bu topraklara yarışırcasına bir doğum günü kutlandı. Bir nevi bir 4 NİSAN DEVRİMİ yaşandı.
Kürdistan’da doğumlar her zaman sancılı olmuştur. Kürdistan’ın yüz yıllarca adeta zulmün cenderesinde kalmasından ve de sürekli bu zulmün acısını yaşamasından olmalıdır ki doğumlar burada uzun yıllar anlamlı olmadı. Bunun içindir ki dünyanın başka yerlerinde herkes doğum günlerini kutlarken buralarda doğum günleri başka bilinen günler gibi ele alınmıştır. Bırakalım doğum günlerini kutlamaları neredeyse çok az insan doğum gününü bilmiştir. Nedeni ise açıktır, bir halkın günleri karartılmışken doğum günlerinin ya da başka kutsallık içeren günlerin ne anlamı olabilir ki!
Özgürlük mücadelesiyle bu değişmiştir. Kürdistan’da Kürtler başta olmak üzere ezilen tüm halklar yeni bir yaşam direnci kazanmışlardır. Yaşamları yeniden anlam kazanmaya başlamıştır. Bu yeni anlam kazanmalarla zulme ve baskıya karşı da dirençleri ve direnişleri gelişmiştir. Özelde Kürt halkının ama genel manada da burada yaşayan farklı halkların bir başkaldırısı yaşanmaya başlamıştır.
Evet, tüm bu başkaldırmaların sonucunda buradaki insanlar daha rahat hareket etmeye, hakaretlere karşı koymayı öğrendiler. Kendi kimliklerine yeniden daha onurluca sahip çıkmaya başladılar.
Baskıcıların en çok baskıladıkları kadınlar özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle kimlik kazandı, ruh kazandı. Gençliği keza öyle. Kıymetlendi. Yaşlı anaları hak ettikleri değeri görmeye başladılar. Aydınları dinlenir oldu. Meleleri, Dedeleri ve ru spîleri tarihin o tüm birikimlerini halklarına yeniden vermeye başladılar. Yaşlı çınarlık bilgelerimiz bilgeliklerini aktarmaya başladılar. Bu topraklarda dışlanmış ve horlanmış farklı halklar ve inanç gurupları yeniden tarihin gün yüzüne çıkarak baskılanmaları durduruldu.
Yukarda dile gelenleri yaşama aktaran kişiye buralarda yaşayan tüm halklar ve inançlar minnetlerini bildiriyorlar. Saygı duyuyorlar. Yüreklerine basıyorlar.
Kürt halkı başta olmak üzere diğer halklar ve farklı inançlar saygılarını bildirirlerken toplumun farklı kesimleri ise daha ileriye giderek tümden bu durumu ortaya çıkaran gerçekliği sahipleniyor. Bağlanıyor ve “yolun yolumuz” diyerek yollara düşüyor.
İşte 4 NİSAN URFA DEVRİMİ derken kast ettiğimiz gerçeklik budur. Bir bireyin doğum günü bir halkın doğum günü oluyor. Ve bu doğuşu salt bir fiziki doğuş olarak ele almak yukarıda dile gelenlerden dolayı yetersiz ve yanlış oluyor. Buradaki doğum ya da doğuş bir halkın doğumu ve doğuşu oluyor.
Bu gerçekliği en çok 4 NİSAN GÜNÜ AMARA’dakiler ve de tüm Kürdistan’da yaşayanlar bilir. Dünyanın başka yerinde bu gerçekliği eğer sağlıklı bir sosyal bilim gerçekliği ile yaklaşım gösterilmezse anlaşılamaz. Anlam verilemez. Hatta çoğu zaman birçok yanlış anlamalara kadar da gidebilir.
Özgürlük mücadelesini bugünlere getiren Önder Apo’nun uluslar arası güçlerinin çok kirli oyunlarıyla Türkiye’ye teslim edildiği günü kara bir gün olarak ele alarak oruç tutuluyorsa, bir halk 4 Nisan gününü ise kendi doğum günleri olarak biliyor ve sahipleniyorsa, bunun için on binleri Halfeti’ye yığılıyorsa orada durup iyi düşünmek gerekiyor. Orada durup özgürlük hareketini ortaya çıkaran gerçekliğe saygı duymak gerekiyor.
4 NİSAN URFA DEVRİMİ sadece bir bireyin doğum gününü kutlama değildir. Yine yanlış yorumlanarak bir bireyin kutsanması da değildir. 4 NİSAN URFA DEVRİMİ bir halkın tarihe yeniden görkemli bir şekilde çıkışının ve yaratılışının kutlanmasıdır.
Evet, bunun için diyoruz ki 4 NİSAN 2012 URFA HALFETİ’DE olanlar bir DEVRİMDİR.
HEM DE BİR URFA DEVRİMİ…
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Son dönemlerde herkesi bir samimiyet tartışması alıp götürüyor. Samimiyeti en yalın haliyle içten olma olarak ifade edebiliriz. Yani yalansız, dolansız olarak yaklaşım göstermek oluyor samimiyet.
Ne var ki Türkiye’de son zamanlarda öyle görülüyor ki samimiyetin en kötü bir şekilde suiistimal edilen bir kavram haline getirildiğini üzülerek izliyoruz. Samimiyeti yani içten olmayı kendi bakışlarına göre hareket etmek olarak ele alma haline getirilişini de ayrıca esefle karşılıyoruz.
Örneğin:
“Yurtdışına çıkış yöntemi, ‘silahlı mücadele dönemi geride kaldı’ diyen terör örgütü için bir çeşit samimiyet testi olacaktır. Bu süreçte samimiyet; silahsız, sivil kıyafetlerle ve görünmeden, geldikleri gibi gitmelerini gerektirir” diyen bir zihniyetin samimiyetine inanmak gerçekten zordur.
Hem Kürtlerle barışmak istediğinizi söyleyeceksiniz, hem tarihi bir süreçtir diyeceksiniz hem de özgürlük gerillalarına halen terör terör örgütü mensubu diyeceksiniz.
Doğalında böyle bir zihniyetin Kürt halkıyla onun özgürlük düşünceleriyle ve örgütleriyle ne kadar barışmaya hazır olduğunu inanmak gerçekten zordur. Dil düşmanca bir dil. Dil eski Kemalist dil. Dil Kürt halkına karşı düşmanlık kokan bir dil.
İkinci olarak: “Bu süreçte samimiyet; silahsız, sivil kıyafetlerle ve görünmeden, geldikleri gibi gitmelerini gerektirir” sözleri ise tümden samimiyetsiz ve yaşanan gerçeklerden, yaşamın kendisinden uzaklığında ötesinde, sanki Kürdistan’da mücadele etmiş olanlar suçlu.
Öncelikli olarak şunu belirtelim; Kürdistan’ı işgal edenler belli. Kürdistan’da Kürt halkının doğuştan gelen haklarını gasp edenler belli. Kürtlere karşı suç işleyenler belli. Kimlerin Kürdistan’da Kürtlerin köylerini yaktıkları ve kimlerin Kürtleri göç etmeye zorladıkları hepsi belli.
Durum bu kadar açık iken kim gizliden bu topraklarda çekilecek? Hem de sivil, hem de silahsız.
Türk devleti ve yine onun yetişmesi olan bir zihniyete karşı dağlara çıkan gençler, bu zihniyet halen ortada duruyorken-silahsız, sivil kıyafetlerle hem de gizliden çıkacaklar-sözleri sadece ve sadece Kemalizm de değildir. Kemalistlikten çok öteye bir zihniyet ve inkardır.
Dediğimiz gibi samimiyet kavramını içini boşalttıkça boşaltılar. Samimiyet burada öncelikli olarak Türk askerinin kendi kışlalarına çekilmesidir. Samimiyet öncelikli olarak gerillanın bulunduğu alanlarda tüm karakolların terk edilerek normal pozisyona geçilmesidir. Samimiyet öncelikli olarak Kürdistan’da fazladan bulanan tüm askerleri, polisleri ve diğer devlet görevlilerinin geri merkeze yani Ankara ve Türkiye’ye geri çağrılmasıdır.
Samimiyet budur. Madem içten olarak Türklerle Kürtlerin barışmasını istiyorsunuz o zaman Kürtlerden aldıklarınızı geri vereceksiniz. Çaldıklarınızı geri iade edeceksiniz. Zaten oturup kalkıp “Kürt halkına bu kadar haksızlık yapıldı” demiyor musunuz? O zaman öncelikli olarak bu haksızlıklar giderilirse samimiyet testinden alnınızın akıyla çıkmış olursunuz. Aksi taktirde o söylenen tüm samimiyet hikayeleri sizin için geçersiz olacağı gibi daha farklı şeyler söylemek durumunda kalırız.
“Bunu bir şova, resmigeçide çevirmeleri samimi olmadıklarını göstereceği gibi güvenlik güçleri açısından seyirci kalınamayacak durumlar yaratır. Eğer gerçekten silahlı dönemi geride bırakmak istiyorlarsa, silahlarını bırakırlar, normal sivil kıyafetleri giyerler ve giderler. Silahlar, sonra güvenlik güçleri tarafından toplanır. Bunun dışında başvuracakları yöntemler bu konuda samimi olmadıklarını gösterir.”
Al bir tanede burada yak diyeceğiz ama yakmıyoruz. İçimizi kirli dumanlarla karartmıyoruz.
Dikkat edilirse yine kavram kargaşası. Haklı olanlar dağlarda gelecekte halkların kardeşliği için büyük fedakarlık sergileyerek geri çekilebilecekleri söylerken birileri tuş olmasına rağmen “aman ha gövde gösteresi olmasın” diyerek yenilmiş olan halini yenmiş gibi pazarlama derdinde.
Amed meydanları halkımızın kiminle olduğunu, halkımızın nasıl ayakta olduğunu herkese göstermiş iken halen böyle kasaba politikacılarının o bilinen günü birlik politikalarına sarılmak tek kelimeyle ayıptır. Günlük olarak birde utanmadan “PKK'liler büyük kayıplar verdikleri için geri çekilmeyi kabul ettiler” gibi büyük yalanların arkasına sığınarak şov yapmayı esas alanlar, bizlere aman ha gövde gösteri yapmayın, yaparlarsa “samimi” değildir diyerek ne kadar içtenlikten uzak olduklarını göstermez mi?
Amed’de iki milyondan fazla insan adeta bir referandum gibi gerillasının arkasında olduğunu herkese göstermiş iken, kimin Kürdistan’da hangi durumda olduğu gözler önündeyken halen aslı astarı olmayan yalanların arkasına sığınmaları tek kelimeyle yakışıksız kalıyor.
Özcesi söylediklerinizi biraz kulaklarınız duysun. Dünyanın sadece sizden ibaret olmadığına artık alışın. Tamam, yine bir Türk dünyanın tümüne bedel olsun, lakin yine de dünyada olup bitenler o dünyaya bedel olan Türk’ten sorulmuyor.
Samimiyet özelikle bu gerçeği artık kabullenmektir. Ve birde samimiyet artık Kürtlere ve onun özgürlük hareketine hakaret etmekten vazgeçerek Kürt halk önderliğinin meydanlara haykırdığı gerçekleri görerek az da olsa kendinizi gözden geçirmektir.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
4 Nisan günü 18.00 ile 19.00 saatleri arasında Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar mıntıkasında bulunan Şehit Gafur, Şehit Karker ve Geper tepesi alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
21 Temmuz 2012 günü Hakkari merkezde gerillalarımız tarafından gözaltına alınarak tutuklanan Hakkari merkeze bağlı Nîşê (Işık) köyü korucubaşı Eshet Faruk hukuki ve idari işlemlerinin tamamlanması ardından bugün serbest bırakılmıştır.
- Ayrıntılar