Basına ve Kamuoyuna!
1. 28 Mayıs günü saat 21:00 - 23:00 ile 27 Mayıs günü saat 22:00 - 23:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke alanı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait savaş uçaklarının hareketliliği yaşanmıştır. Yaşanan bu hava hareketlilikleri gerilla alanlarımızda artarak devam etmiştir.Buna göre;
- Ayrıntılar
Sömürgeci faşist rejim, aile kurumunu devrime karşı kullanmak için, bugün çok daha özenli çalışıyor. Köy koruculuk yasasından tutalım içimizdeki unsurların ailelerine yaklaşıma, bu ailelerden bazılarını rehin alarak, bazılarını para ile karşımıza çıkarmaya kadar, üzerinde uzmanlaştığı çeşitli yollarla devrime insan sızdırıp ögeleri geri çekmeye kadar, çok çeşitli yöntemleri kullanıyor. Ama hepsinde de aileyi ve aileci ki, bunlar feodal klan özellikleridir özellikleri temel alıyor. Bireyin aileye bağlılığından doğan özlemi, düşman tahrik ediyor ve sonuç bir çok ögemizin yarı yolda kalmasına yol açıyor.
Kendi pratiğimden bu konuda bazı örnekler verdim. Uzun yıllar aile içi çelişkiler yüzünden başımızı kaldıramadık. Bu çelişkilerin etkisinden kurtulabilmenin yolu olarak dışa açıldık ve ama ancak devrim temelinde kurtulunabileceği sonucuna vardık. Tutuculaşan bir çok ögede gördüğümüz ise, aileye hizmet ve aileyi kurtarma adı altında, muazzam bir gerilemenin yaşanmasıdır. "Ailem beni büyüttü, okuttu, ben de mutlaka ona bir şeyler vermeliyim" düşüncesi büyük bir yanılgıdır. Bu düşüncede bir çok öge ve arkadaş çevremiz vardı. Tersinden bir dönüş yaptılar. Sözde ailenin iyi evladı olma adı altında, bütün yeteneklerini ki, uzun yıllar içinde ancak kazanılabilir aileye hasrettiler. Yeni bir aile kuralım derken, battıkça battılar. Buna ne yıllar yetiyor, ne de maddi koşullar elveriyor. Faşizm aileyi dağıtıyor, onu sağlıklı yaşatma imkanını yok ediyor. Buna rağmen aile kurumunu yaratmak isteyenler ise, hem kendileri gidiyor, hem de aile batıyor. Bu durumda zafer tabii ki karşı devrimin oluyor. Demek ki, bizim bu konuda son derece devrimci bir çıkışımız söz konusudur.
Biz devrimci gençleri bu ocağın olumsuz etkilerinden kurtarmak, sahte namus ve bağlılık duygularını kırmak için çok büyük çabalar harcadık. Bu çabaların devrimci mücadelemizdeki yeri çok önemlidir. Bu konularda yeterince çaba göstermeyen ve mücadele etmeyenlerin, aslında kendilerini geçmişe bağlayan zincirleri, halen yaşadıklarını belirtmek gerekir. Devrime hizmet edecek konuma getirmedikçe, düşman etkisine açık olan aile üzerinde düşman her türlü oyunu oynamış, hatta düşman aile işbirliği sonucu devrime önemli zararlar verdirilmiştir. Kürdistan'da kabile aşiret özelliklerini yaşayan aile, küçük burjuva veya burjuva ailesi bile olmadığından, dallı budaklı aşiretsel bağlara gitmesi nedeniyle tehlikeyi çok artırıyor. Örneğin, Hakkari'de bir aşiretin bir ögesini almak istediğimizde, bütün aşiret ya hepimiz, ya hiçbirimiz diyor. Daha doğrusu ya birini almışsın, ya hepsini. Dolayısıyla bu durum çok muazzam zorluklar çıkarıyor.
Genel de devrimci hareketimizin kendini örgütlenmesinde bu düşünce tarzının ve kurumun üzerine gitmek ve onu devrime son derece ustaca bağlamak, ancak aile gerçeğinin iyi kavranmasına bağlı. Bu konuda maddi yetersizlikleri ve gerçekleri dikkate alarak, adım adım ve tavizler vererek yaklaşmayı bilmek gerekiyor. Zaten yoksul olan ailelerden bir ferdini alınca o aile çöker. Bir de son derecede sakat bir namus anlayışı vardır. Bir kız aile dışına çıkınca dünyası yıkılır. Bir oğulları yansımaz geldi mi, derin bir acı içine düşerler. Bunları telafi etmek, devrimin yüceliğini kavratmakla mümkündür. Bu konuda kesinlikle fedakârlık duygusunu doğru namus anlayışını geliştirmek gerekir. Bu konuda yapılacak çok iş vardır.
Ucuz yaklaşımların karşı devrime hizmet ettiğini unutmamalıyız.
Bu konuda özellikle büyük hatalar yapılmıştır. Ailelerin içine gidilip, onu yıkıma götürecek ilişkilere yöneliniyor. Kaldıramadığında ise, "bizim gibi militanlara şöyle davrandılar" deniliyor. Oysa en çok hassas olunması gereken bir kurumun karşısındayız. Dikkatsiz, duyarsız yaklaşımlardan ötürü bir çok ilişki aleyhimize olmuştur. İlk yola çıktığımızda düşman; her aileden bir genci çekerek birliğe doğru gideceğimizi söylediğimizi yayıyordu. Sözde o da bu taktikten hareketle, her çevreden ve aileden birisini kendine bağlayarak onu şişirip besleyerek bize karşı kullanmak istemiştir. Kürdistan'ın somut yapısını düşman da çok iyi tahlil ediyor ve bizim birlik anlayışımızı sabote etmek için, her aile ocağına bir kışkırtıcı eleman sokuyor. Bunu da ya dışardan bir ögeyi ihraç ederek, ya da ondan bir ögeyi alarak yapıyorlar. Bu ögeyi kendilerine bağlamaları sonucunda, aile üzerinde bir çok didişme başlıyor. Zaten kurum bunalım içindedir. Devrimin olanakları az, karşı devrimin olanakları ise daha fazladır. Kadın zaten düşmüş ve bitmiştir. Erkek ise, zorbela vaziyetini kurtarmayla çalışır durumdadır. Sonuç; altından çıkılmaz bir durumdur.
Demek ki, olay o kadar kolay değildir. Nice kadromuz çeşitli bahaneler ileri sürerek dayanamadım, "gittim, gördüm, aç kalmıştım, gittim aileme sahip çıktım" vb. aile kültürü çok güçlü olduğu için, en canalıcı bir aşamadayken o gerici değer yargılarına teslim olabiliyor. Şüphesiz kurtulmuyor, ya da kurtarmıyor, tersine çok şey yitiriyor. Ama adamda tutku var, duygu var, bağ var. Bu konudaki namus anlayışı biraz böyle. Hatta bazı bölgelerde bu durum çok daha tehlikelidir. Öge, iliklerine kadar dar ilişkilerin içine batmıştır, yine aile de onu koparmak için her türlü tehlikeyi göze alıyor ve olan Parti'ye oluyor. Genelde bu konular bilincimizdedir. Daha önceki değerlendirmelerde açmaya çalıştığımız bu konu, öneminden bir şey yitirmiş değildir.
Çok söylendiği gibi, devrimde bir köy bir kaledir, bir fabrika bir kaledir. Bizde de aileler biraz böyledir. Bunları fethetmemiz demek, bir köyü ele geçirmek demektir. Bir fabrika üs kurmak gibidir. Özelliği böyle olan bu kuruma yaklaşımda hem sekter ve hem de teslimiyetçi tutumlara girmemek önem taşıyor. Ustaca yaklaşmasını bilirsek, kazanamayacağımız aile yoktur. Aile, kabile ve aşiret bağlarını biz devrime hizmet eder bağlar haline getirebiliriz. Tercih edeceğimiz bir örgütlenme biçimi değildir, ama başlangıç olarak doğal örgüt niteliğindeki bu kurumun önemini dikkate alarak devrime bağlamamız halinde, bu kurum artık düşmana değil, sana çalışacaktır.
Tüm Kürdistan toplumsal yapısında bu kurumun etkileri çok net ve kesindir. Dolayısıyla ne kadar aileyi bağlamışsak, o kadar örgüt geliştirmiş oluruz. Eğer bir aileyle ufak bir ilişki sağladınızda peşi sıra bir kaç aileyi getiriyorsa, o zaman ona değer verin, politik yaklaşım gerektiğinde taviz verin. Çünkü bir kişinin Parti saflarına çekilmesi, belki de bir köyün çekilmesi anlamına gelir. Dolayısıyla kazanılan o ögeyi geliştirmeli, tekrar gönderip bütün köyün alanının örgütlenmesini sağlamalıyız. Bu yöntemler çok kolaylıkla geliştirilebilir. Böyle etkinliği olan aile, çevre ve kabilelerin bazı ihtiyaçları olabilir. Tabii onların da Parti'ye vermek istedikleri vardır. Sizin göreviniz bütün bunları gerçekçi değerlendirerek devrime imkan açmaktır. En azından bin gencin saflara katılması sağlanarak, köyler devrime açılmalıdır. Zaten Parti'nin otoritesi yüksek ve her an yeni ögeler vermeye aile çevrelerini Parti'ye açmaya hazırlar. Bu durumlar daha şimdiden ezici bir biçimde gelişmiştir. Devrime bu kadar atılan bir kitle temeli, başka herhangi bir devrimde söz konusu değildir. Biz de son derece olgun, elverişli bir durum yaratılmıştır. Neredeyse hemen her çevre ve her belli başlı aileden Parti saflarında bir kişi veya şehit vardır. Bunlar büyük kazanımlardır. Bizde bu konudaki bağlar uzun sürelidir. Kolay kolay unutmazlar. Bir şehidi olan aile, yıllarca davanın peşinden gelir. Bir tutkusu olan, bunu temel bir aile meselesi yapar. Yeter ki biz bunları örgütlü hale getirebilelim. Bu konuda görevlerimizi tam yapamadığımızda, son derece politikasız yaklaştığımızda, bir çok hazır ilişkiye bile sahip çıkamadığımızda, düşmanın bunu kullanarak başımıza ne belalar getirdiği biliniyor.
O halde, devrimci faaliyetlerimizde bu ocağa yaklaşımı yetkin hale getirme, yanlışlıklarından arındırma, örgütlenmede mutlaka göz önüne getirme, gekirse taviz politikası, gerekirse siyasal otoriteyi konuşturarak olgun hale gelmiş olan bu kurumu, artık Parti'ye temelde bağlama dönemindeyiz. Bu durum, cephe faaliyetlerimizde ihmal edilmemesi gereken bir alandır. Burası kitle örgütlenmesi ihmal edildiğinde, gerilla dağda bir gün bile yaşayamaz. Düşman bunu çok iyi biliyor. Bugün ayakta olan gruplarımız kitle ve aile bağlarının geliştiği yerdedir. Dolayısıyla bütün faaliyetlerimizde kitle, öncüyü saklama, gerilla birliğini koruma açısından hayatidir. Ama bu böyledir diye bu kez de aileye sığıntı olmamak, aileyi deşifre etmemek, bu işe fazla bulaştırmamak çok önemlidir. Bu konuda daha fazla hassasiyet gerekiyor.
Parti, aile kurumuna bilimsel bir yaklaşım içindedir. Bu konuda yapılan hataları gidermek, yetersizlikleri aşmak istiyoruz. Biz 15 yıldır, aynı zamanda bu ocağın olumsuz etkilerini tasfiye etmek için de mücadele ettik. PKK'nin kadro mücadelesi, aynı zamanda bu kurumun gerici özelliklerine, değer yargılarına ve dayatmalarına karşı bir isyandır. Biz, en azından feodalizm, faşizm ve sömürgecilik kadar zararlı olan bu kuruma ve onun çağdışı değer yargılarına karşı, sahte namus anlayışına karşı bir başkaldırıyız. Bu başkaldırıda büyük çabalar gösterilmiştir ve bu çabalar bugün başarıya doğru gitmektedir. Yani mücadele biraz sonuç veriyor. Çünkü aile kültürü, aile kutsallığı yerini biraz yurtseverliğe ve özgürlüğe bırakıyor. Her aile, "artık evlat yetiştirmek istiyorsak vatan ve özgürlük için" diyor. "En azından ailemizden bir kişi bu faaliyete katılmalıdır" diyor. Bu öyle basit bir gelişme değildir.
Sizle belki mücadele saflarına kolay geldiğinizi sanıyorsunuz. Ama ben kendi pratiğimde ne büyük mücadelelerden birisini bu kuruma karşı verdim. Hem kendi aileme karşı ve hem de arkadaşları bu kurumun etkisinden kurtarmak için çok çaba sarfettim. Çoğunuzun durumunu araştırıp ortaya koyduğumuzda göreceksiniz ki, Parti en büyük emeklerden birini bu konuda harcamıştır. Fakat halen sizi geriye, sağa çekmek isteyen bir yığın gerici aile bağı var. Onları düzeltmekle, bazılarını ise kırmakla uğraşıyoruz. Lütfen bu konuda da görevlerimize iyi sahip çıkalım. Bu yalnız Parti Önderliği'nin görevi değildir. Parti Önderliği'nin aileler üzerinde bir etkinliği var, ailelere güveniyorlar ve güvendikleri için de sizlerin serbestçe faaliyetlere katılmanıza izin gösteriyorlar.
Güvenilir bir önderlik demek, sağlam bir Parti kurumlaşması demektir.
"PKK'ye katılanlar yüceliyor, kahramanlaşıyor, şehit olsalar sağlam değerler uğrunadır" deniyor. Bu duygu ve fedakârlık anlayışını ailelerimizde gelişmesi, başlı başına bir devrim olayıdır. Biz bunu, yıllarca çok büyük ustalık göstererek, direnerek sağladık. O halde, Parti'nin sağladığı bu gelişmeyi esas alalım, onu bütün faaliyetlerimizin bir kazanımı olarak görelim ve aileleri bugün çok rahat kazanabilecek durumda olduğumuzu bilerek ürün derleyelim. Aileyi, devrimin sağlam bir ocağı haline getirelim. Yani yılların bitmez tükenmez emeklerinin ürünlerini şimdi toplayalım. Çoğu arkadaşın bildiği gibi, bu konudaki gelişme kendiliğinden sağlanamamıştır. Biz, tek bir ilişkiyi yaratmak için büyük çaba harcadık. Sizler şimdi rahatlıkla her eve girebiliyor, sofraya oturuyor ve emir veriyorsunuz. Hiç kimse bunun kendi büyüklüğü ve otoritesiyle sağlandığını sanmasın. Bu, çok ciddi bir politik yanılgı olur. Bu konuda değer bilmeme, kesinlikle özgücü ölçüp biçmemedir.
Bu durumda olanların ise, kolay harcayacakları, kazanmaya fazla önem vermeyecekleri, bir çok değeri çiğneyecekleri açıktır. Bunun kabul edilir bir yanı yoktur. Fakat bu konuda önemli yanılgılar yaşanıyor. Arkasından rahatlıkla yüz ilişki getirebilecek bir ilişkiye bile ilgi göstermiyorlar. Ufak bir taviz vermemiz, ufak bir ihtiyacı gidermemiz ki, bunlar günümüzde artık kolaydır bir çok örgüt olanaklarını bize açacak iken, ilgi bile gösterilmiyor. Hatta bizden uzaklaştırmak için, ne mükünse onu yapıyoruz. Bu büyük hatalı tutumdur ve terkedilmesi gerekir. Çok sayıda tavizler verebiliriz. Örneğin yoksuldur, biraz para verirsin, ilgiye muhtaçtır, ilgi gösterirsin, kaldıramayacağı bir yükün altındadır, yükünü biraz hafifletirsen, merhaba dersen o bile ona büyük bir mutluluktur. Bütün bunlara onlar çok olumlu karşılık verirler. Zaten devrime açık hale gelmişlerdir. İçlerinden bir ögeyi ustaca çekip, bir başka ögeyle destekleyerek çalışmalarını sağlamak, hepsinin tümden kazanılmasını rahatlıkla getirecektir. Bu ise, devrim için hayati bir ilişkinin sağlanması demektir. Demek ki, bu konu da şimdiye kadar pek duyarlı olmadığımız, ama mutlaka özen göstermemiz gereken bir sahadır.
İlişkiyi biz açtık. Bu ilişkinin faaliyetlerimizde ne kadar önemli olduğunu ortaya koyduk. Biz, en kolay gerçekleşen ve azami sonuç alacak olanı ailelerle kurulan ilişkidir. Bizde bir ilişki bir kişiyle değil, aileyle kurulur, aileyi kapsar. Ailelerin de birbirleriyle bağları vardır. Hepsi birbirine bakar. Bir aileden bir öge geldiğinde, diğeri de ona bakarak hareket eder. Bir yarıştır başlar. Bir de bakarsınız, bu yarış bir bölgeyi olduğu gibi bize katmıştır. Bunun ne kadar önemli olduğu ortada. O halde, tek bir ögeye bile "ihtiyardır, kadındır, gençtir, geridir, militan olamaz" gibi değerlendirmelerle yaklaşamaz, değer vermemezlik edemeyiz. Ailede büyük küçük veya iyi kötü yoktur. Yeter ki bir tanesini kazan, gerisini kolay getirirsin. Maalesef her bakımdan sığlığı, darlığı, sekterliği yaşayan ögelerimiz, bu konuda da emeklerimizin boşa gitmesine yol açmışlardır. Tabii ki daha sonra tecrit olduklarında, kendilerini mahvetmeye götürdü. Bu, çok zararlı olmuştur.
Çıkarmamız gereken biricik sonuç; bugün son derece olgun hale gelen, doğru yaklaşımın gösterilmesi halinde büyük güç kaynağına dönüşecek olan, bu ocağı artık devrimin temel bir kurumu haline getiriyoruz. Bu konuda her türlü fedakârlığı yapıyoruz. Gerektiğinde siyasal otoritemizi de konuşturuyoruz. Kaldı ki, bugün Parti otoritesi çok büyüktür. Her ailenin değer biçtiği bir durumdayız. Dolayısıyla herkesin ilgi göstermekte teredüt etmeyeceği bir noktaya gelmişiz. Bunu da çok iyi kullanarak bu konudaki büyük eksikliği gidermekle, Parti'nin kitleselleşmesinin önü ardına kadar açılmış olacaktır. Bu ise, devrimde zaferin en önemli koşulunun yerine getirilmesi demektir.
KÜRT HALK ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
1988 HAZİRAN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Türk ordusu Kuzey Kürdistan ve sınır hatlarında çatışma yaratma girişimlerini arttırarak devam ettirmektedir. Bu çerçevede;
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 26 Mayıs günü saat 07:00 - 12:30 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke ve Heftanin alanı, saat 06:00 - 13:30 arasında Metina alanı, saat 06:00 - 07:30 arasında Zap bölgesi sınır hattındaki arası Gelîyê Zap ve Garêya Mezin alanları üzerinde işgalci T.C ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Türk ordusunun artan askeri hareketlilikleri yoğun pusulamalar ile provakatif çatışma ortamını arttırıcı bir şekilde sürmektedir. Bu kapsamda;
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Mayıs günü saat 14:00 - 14:30 ile 25 Mayıs günü(bugün) saat 07:00 - 07:30 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi, 24 Mayıs günü saat 22:00 - 23:00 arasında Metina alanı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait savaş uçaklarının hareketliliği yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
Bir süre önce 15-20 kişiden oluşan bir grup KDP-İ peşmergesi Xınere alanına gelerek Doğu Kürdistan’a geçmek istediklerini belirttiler.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 23 Mayıs günü saat 10:30'da Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi sınır hattında gerilla güçlerimiz hareket halindeyken İran pastarları tarafından ateş açılmıştır.
- Ayrıntılar
Dünyanın zalimleri ve buyurganları, müstebitleri insanlara kul olmayı dayatanlar birden bire insanların kimsenin önünde eğilmemeleri gerektiğini ve hatta her boyun eğişin bir alçalış olduğunu söylüyorlar.
Gerçekten de insanın her boyun eğişi-bu ne olursa olsun, kime karşı olursa olsun-sonuç itibariyle bir irade kırılması olduğu için kişilik hak ve meziyetlerinden bir geri çekilişi yani düşüşü ifade eder. Çok çok önceleri Jean Jacques Rousseau: “İnsanın özgürlüğünden vazgeçmek demek insan olma niteliğinden, insan haklarından hatta ödevlerinden vazgeçmesi demektir. Böyle bir vazgeçiş insan doğasıyla bağdaşmaz. Çünkü özgürlük elde edilebilir, ama kaybedildi mi bir daha ele geçmez” derken kast ettiği gerçeklik bu gerçeklikti. Ve dikkat edersek insanlık tarihinde en seçkin sözler hep biraz da dik durmayı tembihler, boyun eğişi ret eder ve insanı -insanlığı boyun eğişlere karşı direnişe ve karşı duruşa çağrı yapar. Ve çoğumuz biliyoruz ki bu dik durmaya en büyük erdemlilikler yüklenmiş ve halen de söz düzeyinde bu böyledir.
İnsanın dik durması gerektiği, kimseye karşı kendisini ezik görmeden, ezik hissetmeden yaşaması gerektiği ve hatta bunun için direnişe geçerek-gerektiğinde dağlara çıkılması gerektiğini de biz belirtiyoruz. Ve belki de Özgürlük Savaşçılarının en büyük ve çarpıcı özellikleri nedir diye sorulacak olursa, verilecek en yalın cevap: dik duruşları ve tüm dünyaya gerektiğinde kafa tutabilmeleri olacaktır.
Özgürlük Savaşçıları ya da gerillaların en temel özellikleri kesinlikle her türden boyun eğişe karşı durmalarıdır. Ve biz biliyoruz ki özgürlük dağlarına katılanların en az yüzde 95’inin katılımı bu temeldedir. Kimselerin onlara tepeden bakmaması için yönlerini dağlarına verdiklerini bu işi az ya da çok bilenler bilir.
Gerilla kimliğine ilişkin yapılan bir değerlendirmede:
“Gerillaya katılan her birey-ister bilinçli ister bilinçsizce olsun-katılma gerekçeleri vardır. Katılan bireylerin ortak noktaları kapitalist sistem etkilerini her gün yaşayarak horlanmalarıdır. Sorun okumuş ya da okumamış olmanın çok uzağında bir gerçekliktir. Sorun fakir ya da zengin olmanın da ötesinde bir durumdur. Türk Kürt olmak, alevi suni olmada esas değildir. Dediğimiz gibi gerillaya gelen her bir bireyin geldiği ortama karşı bir duruşu vardır. Çok bilinçlice tercih edenden bilinçlice olmadan dağları tercih edene kadar bir geniş yelpaze elbette vardır. Ancak ortak nokta her gelenin bir kimlik kazanma istemidir. Sınıflı toplum bireyleri hiçleştiriyor. Bireylere karşı saygıyı öldürüyor. Sevginin genelleşmesini engelliyor. Her şeyden daha önemlisi ise gelen her bireyin derin ruhsal dünyasında sisteme karşı müthiş bir öfke uyandırıyor. Var olan sistem mutlaka bir şekilde bireylere hakarette bulunmuştur, bireyleri küçültmüştür, bireylerin kendilerini olmasını engellemiştir. Birde belki de daha da önem kazanan bir husus, insanın derinliklerine nüfus etmiş insani özeliklerinin yaşam bulmaması durumunda bu özelikleri pratikleştirmek istenen mekânlara kayılması şaşılacak bir durum olmamalıdır herhalde. İşte bu arayışı olanlar ilk elden alternatif yerlere gözlerini dikeler. Her insanda mutlaka bir arayış vardır, lakin sistem çoğu kez birçok gencin arayışını başka yerlere kanalize ederek içini boşaltabiliyor. İçi boşaltılmamışları dağların doruklarına ulaştırdığınızda ya da böyle olanlar kendilerini dağlara attıklarında orada çok şey değişi veriyor. Bir benlik süreci derinden başlıyor.
İşte gerillaya katılımlar biraz da kendi benliğini arama temelinde olmaktadır. Kendi benliğini genelin benliğiyle birleştirmek ve buluşturmak başlıca bir amaç ve ulaşılmak istenen hedeftir” denilmektedir.
Çok tuhaf özgürlük için yollara çıkanlar kendilerini böyle ele alırken bir de bakıyoruz ki, bu kez insanı en fazla horlayan, dıştalayan; “Ananı al da git”den başlayıp geçen yıl “ucube”ye, “tıksırıncaya kadar için”e, Hopa’da bir protestocudan söz ederken kullandığı “kadın mıdır, kız mıdır bilemem”e, muhalefeti hedef alan “burnunu sürtmek” ya da “tükürdüklerini yalayacaklar” türünden veciz sözler gibi böyle onlarca sözü, sadece insanı rencide etmek, küçük düşürmek, alay etmek için sarf ettiğini ve bunun da temel bir nedeninin kendisine ya da kendilerine karşı koyanları sindirmek ve boyun eğdirmek olduğu gün yüzü gibi ortadayken, neden böyle inanmadıkları sözlere başvururlar?
Çok açıktır. AKP, Erdoğan ve cümle cemaat ekibi despotlaşma yolunda tam gaz ilerlemektedirler. Bunun için Türkiye’de değiştirmedikleri tek bir yasa bırakmadılar. Değiştiremediklerini ise zaten fiilen pratikleştirmektedirler.
Dikkat edelim; seçim sürecinin başından bu yana hiçbir hukuk kuralına riayet etmeyen bir Erdoğan-herkese tam boyun eğdirmek için-aralıksız çalışıyor. Yukarıda ifade edildiği gibi herkese en alçaltıcı sözleri sarf etmekten çekinmiyor. Böyle olan bir kişi ya da böyle olan bir cemaat ve parti, bu kadar alçaltılmayı ve hor görmeyi toplumun kabul edemeyeceğini bildikleri için, bu kez tersten-kendilerinin-boyun eğmelere karşı olduklarını, hem Erdoğan’ın hem de Davutoğlu’nun ağızından duymuş oluyoruz.
Ama unutuyorlar ki, Türkiye toplumu ve toplumları artık eskiden belledikleri ve bildikleri ve öyle olmasını istedikleri balık hafızalı toplum ve toplumlar değildirler. Türkiye toplumları artık sadece söze bakmıyor söz ile birlikte eyleme yani yapılanlara da bakıyor. Diz boyu faşizme doğru ilerleyen bir Erdoğan ve AKP’nin neme nem boyun eğici kişilik ve yapılar olduğunu ise tabiatı gereği görüyor ve biliyor.
Özcesi: Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye misali, geçti yalan ve aldatmalarınızın zamanı…
KASIM ENGİN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Mayıs günü saat 21:00 ile 23 Mayıs günü saat 10:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Heftanin alanı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar