Basına ve Kamuoyuna!
4 Aralık günü 17.00-18.00 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Bezele’nin Karker silsilesi ile Dirê Köyü çevresine yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1 Aralık günü Elazığ’ın Arıcak ilçesi sınırları içinde bulunan Bırcık yamaçları mıntıkasında operasyon düzenleyen işgalci TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Gabar’ın güzelliğinde tüm Kürdistan dağlarının aşkını yüreğinde taşıyan, 2007’nin aralık ayında kutsal topraklarımıza ekilen o altı asi kardeleni yeni bir aralık deminde anmak kuşkusuz kolay değil. Zor olduğu kadar acı olan kaybının yüreğimizde yarattığı umulmaz acının gölgesinde yeniden o günlere dönmek, yazarken anımsamak o yüzleri, yürekleri, beraber yaşanmış anıların sıcaklığına sığınmak kolay değil. Çok zor da olsa bir yoldaşlık görevi olduğunun farkındayım. Sizi gücüm oranında ifade etmek istiyorum.
Adı Gülbahar, gerçekten de adı gibi ilkbahar gülü kadar her mevsimde güzeldi. Serhat’tan Önderlik sahasına, güneyden Botan’a kadar diyar diyar dolaştı. Gerillacılık tadında ülkenin birçok sahasında mücadele verdi. Uzun bir mücadele geçmişine sahipti. Bütün yıllarını dolu dolu yaşadı. Her yılına, her anına bir başarı sığdırdı. Başarılarını Gabar’ın görkeminde Agit’in diyarında daha da yükseltmek için 2007’de Botan’a yüzünü döndürdü. Genç yaşta devrim saflarına katılmıştı. O yüzden kendisini PKK’nin asi çocuğu olarak tanımlardı. Gülbahar yoldaş denince iradeli, iddialı, azimli militan duruş akla gelir. Gülbahar yoldaş planlı, örgüt kaygılarıyla yaşayan, doğru komuta gerçeğinin temsil gücü idi. Yoldaş canlısıydı. Kadro yaratmayı seven, bunun çabasını sürekli veren, bunu kendi görevi gören bir tarzın sahibiydi. Kadro yaratmada ustaydı. İnsanları yaratmak onları anlamaktan geçer. Önderlik eğitimini gördüğü yıllarda, Önderlik “Gençleri PKK ruhuyla yaratın” demişti. Bu noktada Önderliğe yanıt olmayı kendine amaç edindi. Her kadın gerilla yoldaş gibi Gülbahar yoldaş da nice acılar, zorlanmalar yaşadı. Acılarını, zorlanmalarını güce, güzelliğe dönüştürdü. Örgütün gücüyle buluşturduğu kişiliğini yaratmayı bildi. Örgütün merkezi sahalarında edindiği güç ve birikimle Botan sahasına yürümek istedi. Agitlerin aşkını yüreğinde taşıyarak, Zelallerin gerçeğinde militanlığa kilitlenerek hep güneşe yürüdü. Bu yürek sıcaklığı ile umut ve heyecanla Gabar’ı adımladı. Sevgi ekti Gabar’a, sevgisiyle fethetti yoldaş yürekleri. Çok kısa sürede alanı tanıdı. Alana gelir gelmez tüm alanı dolaştı, tüm alan yapısıyla konuştu. Görevden eyleme, eylemden yaşama her şeye en önde koştu. Ustaca bir katılım sergiledi. Ona bakarken ürkerdim. Nice yitirdiğimiz yoldaşlar gibi onun da bir talihsizliğe kurban gitmesinden korkardım. Sorxwinler, Adıllar, Heviler gibi yoldaşlar için yaşadığım kaygıları bu yoldaş için de yaşadım. Heval Gülbahar Önderliğin yeni paradigmasının militanıydı. Korkularım ve kaygılarım beni yanıltmadı. 3 Aralık 2007 saldırısında asice, son kurşununa kadar savaştı. Kahramanca direnerek adı gibi Gül olup ekildi Gabar dağlarına. Gabar için, örgüt için basit bir kayıp değildi. Öncü komutan olma iddiasını taşıyan Gülbahar yoldaşın kaybı, YJA STAR için de telafisi güç olan bir kayıptı. Cesur, fedakar, kaygısız yaşayan ve savaşan Gülbahar yoldaş, sürecin gerektirdiği militan duruşu en zirvede yaşıyordu. O yüzden kaybı kolay değildi. Sarsıcıydı kaybı, daha uzun soluklu yaşaması gereken yoldaşlardan biriydi.
Gülbahar yoldaşla şehitler kervanına katılan diğer Navser kardelenlerini de anmak gerekir. Beritan GUYİ, diğer adı Mercan olan bu yoldaş adı gibi güzeldi, asiydi, sevgi yüklüydü. Adını aldığı büyük özgürlük şehidimizin çizgisinde Beritanlaşmıştı. Özünde tüm güzellikleri yaratmıştı. Rozerin yoldaş Aydın kökenli, oldukça birikimli, bağlı ve inançlı bir yoldaştı. Aydın olmanın gereğini özgürlük savaşının en ön saflarında yer almayla yerine getirmeyi militanlığının koşulu sayardı. İnsanı, doğayı seven, romantik bir gerillaydı. İnsanların gerçeğine inmeyi seven, gerillacılığı dile, yazıya döken bir yoldaştı.
Xwinda yolaş, genç ama yaşından daha büyük bir olgunluğa sahipti. Gabar’ın görkemli geçmişinden aldığı güçle kendinde bütün güzellikleri yaratmıştı. Tam bir yoldaş canlısıydı. Gabar’a layık bir militan olmayı istiyordu. Yoldaşı için yapamayacağı bir şey yoktu. Yoldaşı için büyük bir özveriyle çalışırdı.
Harun TORİ, Gabar’ın eski kadrolarındadı. Güneye tedavi amaçlı bir dönem gider. Örgütün bütün ısrarlarına rağmen yeniden Gabar’a yüzünü döndürür. Düşmana karşı çok öfkeliydi ve bu nedenle savaşımını güçlü veriyor, bütün öfkesini silahıyla kusuyordu. Amaçlarına göre yaşayan ve amacına ulaşmada hiçbir engel tanımayan bir mücadele ruhu vardı. Gabar’a ikinci gelişinde komutan olarak görevlendirilmişti. Tüm yoldaşlar onu severdi. Yoldaşları gibi Gabar’ın dağları, taşı, suyu da onu sımsıcak bağrına bastı.
Serdem yoldaş, büyük bir mücadele ısrarından sonra hasretini çektiği Kuzey sahalarına ulaşmıştı. Kuzeye gidebilmek için üç yıl önerisinde dayatıcı olmuştu. Konumundan dolayı örgütün kuzeye göndermediği Serdem, yoldaş kendi ısrarıyla Gabar’a gelmişti. Çocuklar gibi şendi, mutluydu. Gabar’a sevdalıydı ve aşıklar gibi heyecanlıydı. Kaygısızca, sevgiyle, aşkla erkenden Gabar’a alıştı. Gabar’ı sevdi, Gabar da onu sevdi. Bir gün onunla birlikte göreve gitmiştik. Köyüne yanaştığımızda köyden gelen sesleri dinledik. Çocukların seslerine karışan hayvanların sesini dinledikten sonra Serdem’e duygularını sordum. Bu küçük köyde gözlerini dünyaya açmıştı. Bir film şeridi gibi çocukluğu gözlerinin önünde canlanmıştı. Acılarını, gözyaşlarını akıttığı, evinin bahçesinde oynadığı çocukluk oyunlarını bir bir hatırlıyordu. Çok duyguluyum, diyordu. O yüzden gözyaşlarıma hakim olamıyorum diyordu. Duygularım çok karışık, bu toprakları öpmek istiyorum, dedi. Tam da böyle derken gözyaşları o mavi gözlerinden usulca süzülüverdi. İnsanın yüreğini burkan bu yaşlı gözler karşısında ağlamamak, duygulanmamak elde değildi. Ülkemin senin gibi güzel gençlerine ağlamak yakışmıyor, dedim. Böyle de sürdü o gecenin hüznü. Genç yoldaşım hayata doyamadan, gençliğine nice acılar, özlemler, sevinçler, katarak tüm yaşanmış ve yaşanmış zamanların Serdem’i oldu.
Yeni bir aralıkta devrimimizin yol göstereni şehitlerimizi yaşam aydınlığımız olarak belliyoruz. Anılarının tutarlı bir takipçisi olma kararlılığını bir kez daha yeniliyorum.
Sidar BOTAN
- Ayrıntılar
35 yaşının 21 yılını gerillacılığa sığdırmış, tek kelimeyle gerilla vurgunu, Kürdistan dağlarının tutkunudur Adıl yoldaş. 14 yaşındayken katıldığı gerilla mücadelesinden onu ancak 21 yıl sonra gelen şahadet ayırdı. O Gabar dağının doruğunda özgürlük zamanını bedeninde dondurarak ölümsüzleşti.
Adıl yoldaş Cudi dağının eteklerinde Hezil nehrinin üzerine kurulmuş ana kadın toplumunun bütün özelliklerini capcanlı koruyan Bilikan köyünde dünyaya gelmiş, burada büyümüş gerçek bir dağ Kürdüdür. O dağların heybetinden aldığı gururu, asiliği, onuru kişilik edinmişti. Dağ kürtlerinin özgürlüğe düşkünlüğünü, uygarlık merkezlerine yanaşmazlığını, ele avuca sığmazlığını ruh edinmişti. Zira Adıl yoldaş Cudi gibiydi, Cudi’liydi.
Cudi insanlığın tufandan sonraki döl yatağı, uyarlık beşiği. Hayat orada yeniden başlamış, insanlık burada boy vermiştir. Adıl yoldaş gözlerini dünyaya Cudi’yle açmanın bütün özgünlüklerine, ayrıcalıklarına sahip olarak yaşam denizine karıştı. Cudi heybetinde büyüttü yüreğini.
Cudi’li olmanın sırrına kaç kişi erişmiştir sahi? Cudi’yi bunca gerçek kaç kişi hissetmiş, yaşamıştır? Cudi’li olmak…
Cudi’li olmak insanlığın gizlenen bütün tarihini bilmekle özdeşti. Cudi'li olmak tarihin bütün sırlarına tanık olmanın kendisiydi. Cudi'li olmak ataerkil uygarlığın sınırlarına takılmamak, etki alanına girmemekti. Cudi'li olmak insanlığın özgürlük değerlerinin sürdürücüsü olmak, ana kadın toplumunun mirasçısı olmak ve dağ kuytuluklarında boy vermiş etnisitenin demokratik değerleriyle şekillenmekti. Cudi'li olmak doğayla barışık anayla şekillenmiş özgür toplumun, sade, gururlu, vakur savaşçıları olmaktı. Zira insanlığın özü, emeği, özgürlüksel değerleri Cudi'ye öylesine kazanmış, öylesine yansımaktadır ki, bunlarla büyüme şansı insanı hakikatin, gerçeğin sırrına ermeye götürür. Bundandır bura insanındaki özgürlüğüne düşkünlük, uygarlık merkezlerine yanaşmazlık.
Cudi'nin insanlık için anlamı bir yana, Kürtler için önemi, anlamı çok farklı. Kürt anaları her sabah gün doğumunda Cudi'ye yüzlerini döner, Cudi'den yükselen güneşe dua ederler. Onlar için Cudi tüm muratların babasıdır. İnsanın muradı neyse Cudi'ye dönerek ister. Zira Cudi kimin ne muradı varsa gerçekleşmesi için gerekli güce sahiptir. Cudi murad arayanlara kucak açar, güç verir, korur.
Bütün sarp, asi, inatçı yapısına, karakterine rağmen Cudi insanlara murad dağıtan, yol gösteren mekandır. O ne zaman ki insanlar zorlanırsa, imdadına koşan, ölüme karşı hep yaşam üreten, Azrail'le savaşan, tanrılara kafa tutarak insanı yücelten coğrafyadır. Yeryüzünde ayak basıp yaşayabilecek başka hiç bir yer bulamadığında imdadına koşup insanlığa yer yurt olan ana kadındır Cudi. Ve bağrından insanlığı yaratan verimli hilalin ana kaynağıdır Cudi.
İşte insanlığa beşik, yaşama kaynak Cudi'nin çocuğudur Adıl Bilika. Özgürlük mücadelesine, Kürt halkına, insanlığa kendini adayan otuz beş yılık ömrün hikayesidir Cudi’li Adıl yoldaşın hikayesi. Bunca kendini adaması, halkının, özgürlüğün hizmetine sunması, Cudi'yle özdeş karakterinin, yapısının, kişiliğinin gereğidir. Oda tıpkı Cudi gibi kendini halkına, insanlığa, özgür yaşama adamış, o uğurda yaşamış ve insanlığa mal olmuştur. Cudi’li olarak Adıl yoldaş gerçek bir özgürlükçüydü. Hayatını özgürlük değerlerini korumaya adamış gerçek bir devrimciydi.
Kürdistan özgürlük mücadelesinde Botan her anlamda isyan beşiği, fedakarlık, bağlılık, serhildan diyarıdır. Cudi Botan’ın merkezi olarak Gabar’la birlikte özgürlük ateşinin yakıldığı kalelerdir. Cudi ve Gabar diriliş devriminin direniş kaleleridir. Bu kalelerde yakılan ateş bütün Kürdistan’ı aydınlatmış, kölelik uykusundan uyandırmış, sömürünün dondurduğu yürekleri ısıtmış, özgürlük maratonunu başlatmıştır.
15 Ağustos hamlesiyle gerilla mücadelesinin yükseldiği, diriliş devriminin o sıcak atmosferinin tam ortasında şekillenir Adıl yoldaş. 15 Ağustos atılımını, Cudi’li olarak iliklerine kadar hisseder, heyecanına ortak olur, yürek ve bilinci mücadele ateşinde olgunlaşır.
15 Ağustos eylemleriyle Kürdistan’ın kalbi Botan da kölelik tarihi, sömürgecilik, baskı, zulüm, asimilasyon yerle bir edilmiş, Kürdistanlı kadınlar, çocuklar, gençler, erkekler ve yaşlılar yeniden doğmanın, ölüm uykusundan uyanmanın sevincine boğmuştur. Agit yoldaşın öncülüğünde Eruh Şemdinli’de eyleme koşan Apocu gerillaların silah sesleri anaların zılgıt sesleriyle karşılık bulmuş, genç kızlar ve erkekler özgürlük- kurtuluş haykıran seslerle yürek ve beyinlerini bilemişlerdir. O günlerde genç bir Cudi olan Adıl yoldaş da özgürlük haykıran Agitlerin sesleriyle, anaların tililileriyle yurtseverliğin politik bilincini, yürek atışlarını geliştirir.
Cudi’nin özgürlük doğasında, havasında karaktere, ruha, kişiliğe kavuşan Adıl yoldaş için Agit’in öncülüğünü kavrayış, onun yoluna yöneliş zaten hep beklediği, atılmaya hazır olduğu, asırlardır özlediği, hiçbir koşulda doğruluğundan kuşku duymayacağı, yaşam olarak belirleyeceği tek seçenektir. Zira o ardılı olduğu özgürlük tutkunu ataları Cudililer gibi uygarlığa, onun şehir merkezlerine yönelmemekte ısrarcıdır. Yurdunun, dağlarının üzerine karabasan gibi çökmüş işgal ve sömürüyü ortadan kaldırıp, diliyle, doğasıyla, kültürüyle dağlarını, insanlarını özgürleştirmek asıl derdi, asıl arayışıdır. Tüm uygarlık kurumları, şaşalı vitrinleri, aşağılayan yoksulluğuyla şehir devletiniz sizin olsun, biz dağlarımızı, doğamızı, ülkemizi, köylerimizi istiyoruz diyen Adıl yoldaş için Agit öncülüğünde gerillacılık ve onun Apocu öğretisi bir an için bile olsa kuşku duymadan, sorgulamadan atıldığı yol olmuştur. Bu yolda geçen 21 yıllık ömür, mücadele duruşu, pratiği Adıl yoldaşın ne kadar inançlı, iddialı, aşk düzeyinde bağlı ve tutkulu olduğunun kanıtıdır. O gerçekten Apocu felsefeye, onun Agit öncülüklü gerillacılığına aşıktı. Bu tutkuyla aralıksız yirmi bir yıl gerillacılık yaptı. Dağlardan bir an için bile olsa ayrılmadı ve 21yıl sonunda Gabar da toprağa karışarak aşkını sonsuz buluşmaya, ölümsüzlüğe, ebedi mutluluğa dönüştürdü.
Adıl Bilika Apocu hareketin gerilla örgütü içinde çok tanınan, bilinen, güven duyulan, askeri performansından söz edilen, en önemlisi de Botan denildiğinde en çok akla gelen yoldaşlardan oldu. O bir gerilla komutanı olarak hep ön cephede, pratiğin içinde yer aldı. Hareketli gerilla birliklerinin başında Cudi’den Gabar’a, Besta’dan Garısa’ya, Herekoldan Çatak’a, Başkale’ye koşan, eylem üzerine eylem yapan, her an düşmanın hareketini takip eden, ona darbeyi vuracak taktikler üreten, eylemler geliştiren komutandı. O hiçbir koşulda komutanlığını salt yönlendirmeye, koordineye indirgemeyen, her an pratiğin içinde en önde olan, Botan’ın bütün zorlu doğa ve savaş koşullarını yoldaşlarıyla birlikte paylaşan gerçek bir militandı. Ona kelimenin gerçek anlamıyla eylemci, militan öncü demek en doğru tanım olur. Dört mevsim ve yılları aşan gerilla komutanlığı Botan’ın her alanında yaşam bulmuş, zaten ana yurdu olan Botan’ı gerilla pratiğiyle birlikte karış karış tanımış, hissetmiş, belleğine kazımıştı. Öyle ki Adıl yoldaşın altında oturmadığı ağaç gölgesi, üstüne çıkmadığı kaya, suyundan içmediği kanisi yoktur Botan’ın. Bundan dolayıdır Adıl yoldaş Botan’sız anlatılamaz. Ağzı, dili olsaydı Botan doğasının, coğrafyasının açıktır ki en iyi onlar anlatırdı Adıl hevali. Onu anlatmak yoldaşları da olsak bizlere birde bu yüzden zor gelmekte, en yaldızsız, en katıksız, en gerçek kelimelerin bile onu anlatamayacağı duygusuna boğmaktadır. Zira onu Botan dağlarının, suyunun, havasının, taşının en önemlisi de Cudi’nin yüreğinden, dilinden, hislerinden yazmalı insan.
Adıl yoldaş iki defa Önderlik sahasında bulunmuş, bizzat Önderlikle olma imkanına kavuşmuş, pratiğini, kişiliğini, tarzını Önderlik çözümlemeleriyle özgürlükçü, Apocu tanımlara kavuşturmuş ve bunlardan aldığı güçle ideolojik duruş ve kimlik edinmiş Apocu bir devrimciydi. Önderliğe bağlılığı en zorlu süreçlerin üstesinden rahatlıkla gelebileceği kadar büyük ve içtendi. O Apocu öğretinin katıksız, karşılıksız, inançlı bir eylemcisi, militanı, öğrencisiydi. Önderliğin ona biçtiği misyon, verdiği değer onun tarafından mutlaka dürüstçe bağlı olmayı esas aldığı, kendisini adamakta tereddüt etmediği, fedaice katıldığı çizginin kendisi olmuştur. Ve o bir çizgi militanı olarak, Apocu öğretide geçirdiği 21 yıl gibi koskocaman bir zamana dürüstlük, bağlılık, fedakarlık, militanlık sığdırmıştır. Öyle ki koskocaman bir zaman dilimi olan bu 21 yıla geçirdiği ciddi bir hatası, onu halk ve Önderlik karşısında utandıracak bir ayıbı, beklentisi, pratiği olmamıştır. Gerçekten o en sade, yalın anlatımla beklentisiz bir adanmışlığın, inançlı bir bağlılığın, sürekli ve geliştiren bir emeğin sahibi olmuş ve mütevazice yaşamıştır. Yetkinin, misyonların yarattığı hiçbir ayrıcalığı, yaşam lüksü, beklentisi olmamış, her an en önde militanca savaş pratiğine katılmayı, ahlak edinmiş, Apocu PKK kültürüyle pişmiş gerçek bir devrimcidir. Bu ahlakın gereği olarak sadece 15 Ağustos’la başlayan ARGK dönemine değil, 1 Haziran’la başlayan HPG öncülüklü hamle dönemine de en önde militanca katılmıştır. 15 Ağustos döneminin militan komutanı, 1 Haziran hamlesinin öncü militanı, komutanı olarak tarihe geçmiştir. 1 Haziran hamle sürecini Zagros’ta başlatmış, ardından Botan eyaletinde öncü katılımını devam ettirmiştir.
Adıl yoldaş 1 Haziran hamlesinin öncü komutanıdır. Ve tarihe böyle geçecektir.
On dört gibi oldukça küçük bir yaşta gerillaya katılmış, yoğunluklu olarak zorlu savaş koşullarında ve sürekli pratik içinde pişmişti. Buna karşın ideolojik-felsefi gelişmeye önem veren, teorik olarak yoğunlaşan, düşünsel yoğunlaşma ve gelişmeyi oldukça önemseyen bir anlayışa sahipti. Bu anlayışın sonucu olarak ideolojik-teorik düzeyi ve bununla bağlantılı düşünce kapasitesi, değerlendirme tarzı Apocu aydınlanma felsefesine göre yoğrulmuş, şekil almıştı. Zira o her alanda başarıyı esas alan, gelişmeyi dayatan hırsın sahibiydi. Ondaki gelişme ve başarı hırsı onu sıradanlaştırmamış ta baştan beri bulunduğu her alanda onu öncü yapmış, hatta bazı yönleriyle ünlü yapmıştı. Evet o aynı zamanda ünlü bir askeri komutandı. Ünü, askeri yeteneklerinden, taktik hakimiyetinden, ses getiren eylemlerinden ve düşmana büyük darbeler vuran vuruş kabiliyetinden geliyordu. Bu mübalasız bir gerçektir de. O halkımızın ve hareketimizin gönlünde taht kuran büyük komutanlar Cumaye Biliki, Şerif Sperti, Hamza Cizre, Rojhat Bilezeri, Pıling Erdal, Zelal, Agiri, Nujin, Kurtay yoldaşların yoldaşıydı. Onlarla yaşamış, onlarla ortak sorumluluklar yüklenmişti. Hepsinin devamı, mücadele arkadaşları ve ardılı olarak Adıl yoldaş onlara bağlılık temelinde sonraki on yılları başarılı bir militanlıkla karşılamış ve onların diyarında onlarla buluşarak ölümsüzleşmiştir. Bu anlamda denilebilir ki o yoldaşa bağlı, vefalı, içtenlikli bir dava arkadaşı, yürek yoldaşıydı. Onun felsefesinde yoldaşları yalnız bırakmak, ters düşmek hiç yer almadı ve yoldaşlığın gereklerine en sade tarzda, en içten samimiyetle bağlı kaldı.
Adıl yoldaş hiç yorulmayan, adeta hiperaktif bir mücadele enerjine sahipti. Ondaki enerji devrim tutkusu ve aşkıyla her koşulda sinerji biçimindeydi. Yıllar, koşullar, zorluklar, ihanetler, haksızlıklar onu yormuyordu. O inandığı amaçlar uğruna, güvendiği Önderlik çizgisinde sürekli beslenen bir heyecana, tutkuya, sevince ve bunun mücadele enerjisine sahipti. Gerçekten yorulmak bilmiyordu. Yorgunluk, yeterlilik onun felsefesinde yoktu. Ne kadar yapsa amaca ulaşılmadığı sürece az olduğuna ahlaken iknaydı ve amaca ulaşma yolunda çalışmayı en büyük erdem sayardı. Bu erdemi onun en genel kişiliğinin de ifadesiydi. Düşmana kin ve öfkesi sonsuzdu, erkenci çözümlere ve bunu savunan anlayışlara karşı her zaman için tavrı netti. Onurlu, özgürlükçü, öz iradeli bir çözüm onun inandığı gerçek çözümdü ve ona göre bunun yolu da öz güce dayalı meşru savunma mücadelesinden, demokratik halk serhildanından geçmekteydi. O bu inançla 1 Haziran hamlesinin meşru savunma çizgisi temelinde mücadelesini sürdürmek üzere Botan’a Gabar sorumlusu olarak yöneldi.
Botan’a geçmeden önce geçecek güçleri büyük bir moral motivasyonla eğitti. Botan’a gideceği için çok mutluydu. Bu mutluluğuna, heyecanına tanık yoldaşları olarak ona imrenmemek mümkün değildi. Böylesine büyük iddia ve heyecanla yine büyük askeri tecrübe ve birikimiyle Botan’a ulaşmasının mücadelemiz adına büyük başarılara yol açacağına hepimiz iknaydık. Adıl yoldaş Botan da olursa Botan farkı olur, mücadele yükselir inancı, beklentisi herkesçe ortak kanıydı ve o bu tarihi sorumluluğun bilinciyle Botan’a yöneldi.
Bu beklentinin, güvenin hiçte yersiz olmadığını heval Adıl’ın Botan pratiği ispatladı. Zira Adıl yoldaşla Botan’ın Agit ruhu canlandı.
2007’nin sonunda gerçekleşen Gabar eylemi Agitçe bir taktiğin, vuruşun Adıl yoldaştaki gerçekleşmesiydi. Türk özel savaş hükümetinin ABD, İsrail ve AB’nin de desteğini alarak örgütlediği imha konsepti Adıl yoldaşın öncülüğündeki Gabar eylemiyle büyük darbeyi aldı. Adıl yoldaş Agit çizgisindeki stratejik duruş ve taktik vuruşla özel savaşı hiç beklemediği bir anda kalbinden vurdu ve Oramar’a, Zap direnişine giden sürecin önünü açtı.
Evet Adıl yoldaş, Botan’a son yönelişin diğer bütün yürüyüşlerinin toplamı olarak görkemli oldu. Halkımız ve hareketimiz adına görkemli başarıla imza attın. Biliyoruz seni anlatmak, seni bütün gerçeğin ve bütün yaptıklarınla anlatabilmek, yazabilmek neredeyse imkansız. Buna ne bizim kelime hazinemiz ne de sayfalar yeter. Ama açık olan şu ki sen onurlu yaşadın, başarılı yaşadın, dolu dolu yaşadın. 21 yılana yüzyıllar sığdırdın. Botan’la dünyaya gözlerini açtın ve tam 35 yıl sonra Botan’la bütünleşerek ebedileştin. Sana bağlılığın bizdeki tek ifadesi seni hayallerinle, anılarınla, özlemlerinle yaşatmak ve mutlaka önderlik ve halkımızın özgür olacağı yarınları yaratmaktır. Mücadele arkadaşların, ardılların olarak bu uğurdaki mücadelemizi yükselterek sürdüreceğimizin ve mutlaka başarıya ulaşacağımızın sözünü veriyoruz.
Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
2 Aralık günü 19.00-20.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’nın Zap bölgesi sınırları içinde bulunan Şikefta Birîndara alanına yönelik işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Soğuğun tenimizi tırmalayacağı bir mevsime doğru ilerliyoruz. Mevsimlerden sonbahar, aylardan kasım.
Kasım ayının sonlarına doğru geldi haberin. Sadece tenimizi değil, yüreklerimizi de tırmaladı dağ doruklarından eşkıya bir rüzgarla gelen soğuk. Şimdi neresinden tutmaya çalışsam, bir karanlık karşılar beni. Ronahi’m, aydınlığım, ışığım, yıldızım, dolunayım…
Özgürlük dağlarında farklı geçer kışlar. Özgür yaşam gerillası özlem ve sevgiyle büyüttüğü umutlarının sıcaklığında ısıtırlar yüreklerini. Ama henüz kışa girmeden yüreklerimizi tırmaladı soğuklar. Kara kışın ürpertici bakışları karşıladı apansız, zamansız, hiç beklenmedik anda. Yüksek tepelerin zirvelerine henüz düşmüş karlar var, bu kışın ne kadar zorlu geçeceğinin haberini verircesine tebessümler fırlatan.
Bir göçün haberi yankılandı bu topraklarda. Esmer gülüşlü, kara gözlü yoldaşım bir hoşça kal bile demeden, usul usul, bu sonbahar mevsiminin kasım ayında gitti. Gitti de arkasında nice anı, özlem ve birikmiş sevda sözleri bırakarak.
Şimdi çocukluğumdan bir zaman dilimine gidiyorum. Durmadan koştuğum, nefes nefese kaldığım. Susadığım, karşılaştığım ilk çeşmeden kana kana su içtiğim. Şimdi durmaksızın koşan bir çocuk bıraktın arkanda. Nefes nefese kalmış ve olabildiğincede susamış. Bakışlarında susuzluğumu gidermek isterdim. Hissediyorum, dilim damağım kurumuş. Sen de bilirsin ki, yoldaşa olan özlemdir beni susatan. Sana olan hasretimdir beni koşturan, nefessiz bırakan.
Soğuk buz gibi etrafımda dolanıyor. Bedenimi sarmalıyor ilk. Hafif hafif yüreğimin derinliklerine işliyor. Bu gece de olabildiğince ayrıksı. Bir sonbahar gecesi, dolunayda ararken gülüşünü, yıldızlar kötünün habercisi. Henüz söylenmemiş nice sözüm vardı zulamda taşıdığım. İlk fırsatta bir bir dökeceğim dediğim. Ama ha bire yüzüme çarpıyor soğuk rüzgarlar. Oysa karın yağışını severim. Severim dağların beyaza bürünmesini. Gelinliğini giymiş taze bir gelin gibi durur karşımızda, biraz utangaç ama hayranlık uyandıracak derecede güzel.
Yangın yeri bir zaman dilimi ama havada soğuk var. Dağların zirvesinde ise birikmiş, bir süredir yağmur boşaltan bulutların döktüğü mevsimin ilk karı. Suskunluğunu sorgulamıyorum bu gecenin. Ne de sonraki zaman aralığının… Kendimden biliyorum. Ronahi’siz bir kış geçirecek yürekler.
Bir kamyonun kasasında, sonbahar mevsimin kasım ayında, dolunaylı bir zaman diliminde beraber çıktığımız yolculuk gelir aklıma. Nedendir bilmem, dolunayın yüzüne dokunuşu belirir gözlerimin önünde. Havada soğuk vardı. Ama senin her dalgınlığında her birimizin bakışlarında sıcak tebessümler çoğalırdı. Anlayamamıştık, anlamak için çok çaba sarf etmemiştik. Dolunayla olan bağını hissedememiştik. Şimdi bir dolunaylı zaman dilimine doğru ilerliyoruz. Havada soğuk esintiler var. Dudaklarımızı çatlatan, gözlerimizden sebepsiz yaşlar akıtan.
Bir şiir diziyorum dolunayla taranmış saçlarına;
Henüz celladımın soğuk suretiyle karşılaşmadan
Gülüşünle büyütüyorum inancımı
Gözlerindeki ışıkla koyulurum yola
Bir yolun henüz başındayken karşılaştığım seni
Çocukluğumun koşturan zamanlarına sığdırırım
Güneşe, aya, yıldızlara, ışığa
Sunarım özlemimi, senli sevdamı
Henüz böylesine üşümemişken
Anlasınlar diye tüm sevinçlerimi…
Dolunaylı zamanları saysam
Ömrümün yarıdan fazlası olur
Dolunaylı bir zaman dilimine doğru giderken
Dolunayla taranmış saçlarını alırım avuçlarıma
Ve
Teninin kokusunu salarım rüzgarlara
Götürsün diye sana hasret her bir diyara…
Soğuk rüzgarlar dolanır etrafımızda. Mevsimlerden ise sonbahar. Sararan yaprakların düşüşüne şahitlik ederim her gün. Rüzgarlar nicedir cellada oynuyor. Aylardan kasım ve kasımın son demleri. Kış yüzünü gösteremeye başladı bile. Dağ doruklarında düşen karlar var yüreğimi ürperten.
Bir kış mevsimine doğru ilerlerken geldi haberin. Haberinle soğuklar bir başka baskın çıktı. Üşüyen bedenim değildi. Yüreğimde bir yerlerde, sana olan özlemlerimdi tir tir titreyen. Seni özlemek yaşamın kendisiydi. Şimdi daha iyi anlıyorum. Ama henüz son sözümü söylemedim. Senin de bilmeni isterim ki, koşturan o çocuk, şimdi sana ulaşmanın sabırsızlığı içerisinde. Şimdiden heyecanı kaplamış yüreğimi. Tüm telaşlarımı bertaraf edip, sana olan susuzluğumu gidermeye geliyorum.
Diren RONAHİ
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
İşgalci TC Ordusunun Kara Operasyonları 16
İşgalci TC Ordusunun Hava Saldırıları 21
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1 Aralık günü saat 17.00’da Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar-Şitazin karakolları arasındaki yol üzerinde bulunan bir köprüye yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Bir insanın nasıl yaşayacağına kimse karar veremez! Yine bir insanın yakınını, eşini, dostunu kısacası değer verdiği herhangi birini kaybettiğinde, onun cenazesini nasıl kaldıracağına da kimse karar veremez! Hele hele bir cenaze törenine kimin katılacağını, kimin katılmayacağını da kimse belirleyemez!
Bu konularda ve örneklerde herhangi bir sayı ölçüsünün ya da katılım yeter sayısının olmadığını herkes çok iyi bilmektedir. İslamiyet’te ne böyle bir ayet vardır, ne de böyle bir sure! Böylesine bir konu hakkında islamiyette ve Kur’an’da en ufak bir sünnet veya farz da yoktur.
Günümüzde bu konularda daha önce dünyanın herhangi bir yerinde eşi benzeri görülmemiş bir yaklaşım kürtlere dayatılmaktadır. Bugün bazı ABD takkeli sözde Müslümanlar, gerilla cenazelerine yönelik faşizmin uç sınırlarında seyreden yaklaşımlarla, Kürtlere ve onların değerlerine alçakça bir saldırı içerisindedirler. Sözüm ona bu kesimler kendi kıt akıllarıyla hareket ederek, kürtlere yönelik islami vecibelerle izahı olmayan fetvalar vermeye çalışmakta, hatta bunu dayatmaktadır.
Demek ki; Faşist AKP devleti ve onun azılı içişleri bakanına bağlı kolluk güçleri bugünlerde Amed’de kürt halkına yönelik yeni fetvalar vermeye çalışıyorlar. Hatta bunu aldıkları talimatlar doğrultusunda kesin bir uygulamaya dönüştürmeye çalışıyorlar. Öyle görülüyor ki; Erdoğan kendini Hilafetin temsilcisi görmekte, İdris Naim’de şeyhülislam olarak!
Bunu uygulamaya çalışanlar ya yaptıklarının farkında değiller, ya da 35 yıllık PKK gerçeğini anlamış değiller.
Faşist güçler ve İdris Naim’in emir erleri; Amed halkı şahsında Kürtlere şunu söylemektedirler;
Biz istediğimiz gibi öldürürüz! Her türlü hakareti yapar, cenazeleriyle oynarız. Hatta bununla da yetinmeyiz, gerekirse onların iç organlarını da alıp satarız. Yine bunun yanında kimyasal gazlarla onları tanınmayacak hale getiririz. Tüm bunların yanında siz bunları kitlesel bir şekilde gömemezsiniz!
Durumun ciddiyeti ve tutarsızlığı ortada!
Dini kurallara-vecibelerle alakasız olan bu yaklaşım ve kürtlere açıktan söylenen bu insanlık dışı uygulamalar karşısında kürt halkı da direnmekte!
Amed-Yeniköy’deki direnişi lokal bir destekle ele almamak gerekiyor, yani burada cenazeler önünde nöbet tutan halkın takındığı bu bilinçli tutum; cenaze sahiplerinin, bölge halkının da ötesine geçmektedir.
Burada devletin yaklaşımı ile kürtlerin direnişi kıyasıya bir çatışma içindedir.
Zaten görüntülere de yansıdığı şekliyle; gösterileri engellemeye çalışan bir emniyet amiri; “siz kürtleri temsil etmiyorsunuz” diyebilecek kadar, hayal dünyasında yaşıyor. Sanki ellerinde bir turnusol kağıdı var da, kimin kürtleri temsil edip/etmediğine karar vermeye çalışıyorlar.
Nereden bakılırsa bakılsın ucube olarak görünen bu yaklaşımların ve siyasi dayatmaların da, ipucunu aynı emniyet amiri sivri zekasıyla veriyor; “devlet gücünü göstermek zorundaymış”…
Orada yakınını kaybetmiş acılı bir anne ya da uzun zamandır görmediği çocukluk arkadaşının paramparça olmuş cesedi karşısında son görevini yapmaya çalışan bir dost; bu sözlere nasıl bir anlam yükleyebilir. İzahı olmayan bu salaklığın tutar tarafını kim açıklayabilir bu insanlara?
Hatta madalyonun diğer tarafına baktığımızda; hayatını kaybetmiş bir askerin cenaze töreninde meydanları/caddeleri bayraklarla donatanlar, tekbir nidalarıyla acıdan ziyade siyaseti paylaşanlar; kendine hak gördüklerinin tam tersi bir durumu niye başkalarına müstahak etmeye çalışıyorlar?
Eğer bu tuhaf durumu ve açmazı anlayan varsa, bu yazıyı okuyarak zamanını kaybetmesin! Ve anladığını tüm insanlığa açıklasın…
Durum farklı ise o zaman bu faşizmin sinir uçlarına yönelik, insanlık adına ve Müslümanlık adına bir mücadele için herkes, başta da tüm kürtler Amed-Yeniköy’deki yaklaşıma yönelik tavrını net bir şekilde ortaya koysun.
İsyanın insanlaştırdığı bir dönemde yapılabilecek en büyük hamle; görünüşte bu çarpıklığın, özünde Kürtleri sindirme politikalarının karşısında durması kadar doğal bir şey yoktur. Kendini hilafetin temsilî sananlar ile şeyhülislam sanan diğer zevatlara verilecek bir cevaptır bu yaklaşım…
Jan Ararat
- Ayrıntılar
Basın ve Kamuoyuna!
30 Kasım günü sat 13.30’da Şırnak ili sınırları içinde bulunan Gabar dağının Şerefiye tepesinde konumlanan işgalci TC ordu askerlerine yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar