Kürdistan Tarihinden Notlar - II
İslamiyet kendisini Araplaştırma temelinde derinliğine nüfus ettirirken bunun bedeli Kürt toplumu açısından kırıcı ve yabancılaştırıcı olmuştur.
Kürtler halk olarak bu süreçte derin tahribatlar ve yıkımları yaşamışlardır. Karakteri gereği aşiret reisliği beylik ve şeyhlik kurumları Arap etkisinde kalarak yağcılık temelinde dar aile çıkarlarıyla sınırlı bir ufka sahiptir
İslamiyet, Kürt egemen sınıfını Hıristiyan halka karşı güçlü bir konuma getirmiştir. İslam devleti sayesinde bu halkların aleyhinde birçok olanağa sahip olabilmiştir. Sanıldığının aksine bunlar din dogmalarına çok inandıkları için Müslüman olmamışlardır. Dogmatizmin örtüsü ve katı inanç ortamında maddi çıkarlarını ve siyasal güçlenmeyi çok iyi sağlayabileceklerini bildikleri için resmi İslam’a sıkıca sarılma gereğini duymuşlardır. Nasıl ki uzak tarihte Kürt diye bugün tabir edeceğimiz egemen kesimler Sümerceyi özümseyerek ilişki geliştirdiler ise aynı biçimde Asurlar döneminde ve tabiî ki Helenler döneminde üst sınıflar işgalcinin dilini kültürünü özümsediler. Bunun karşısında alt sınıflar, aşiretin sıradanları günlük yaşamda “halk, tebaa” diye tabir edilenler kendi dil ve kültürlerinde ısrarcı olduysalar aynen o biçimde Araplaşmayı yaşayan yine üst ve egemen sınıf oldu. Üst sınıf çıkarı gereği kendi geçmiş şeceresini Arapların herhangi bir ailesine kadar götürebildi. Hatta kimisi nasıl Hz. Muhammed’i akran olduğuna seyitlikle göstermeye çalıştı.
Salt bu değil, isimler Araplaştı. Unvanlar Araplaştı. Giyim kuşam Araplaştı. Bugün Şeyhler, Emirler, Seyitler; yine Kürt nüfusu içindeki Hasan, Osman, Ömer, Bekir vb. isimler hep bu kültürden kaynağını alır. Toplumların ya da halkların birbirlerinde etkilenmesinin yadırganacak bir yanı olamaz. Ancak kralda daha kralcı kesilerek tüm toplumu ona ait olmayan bir gerçekliği empoze ettirme sadece ve sadece ihanet ve işbirlikçilikle izah edilebilir. Bu sınıfların aileleri üzerinde oynandı mı her tür istismara açık olup beklenmedik isyanlarla teslimiyetleri iç içe yaşamaktan çekinmez veya kurtulamazlar. Bu egemenler eliyle girişilen ilişkiler esas itibariyle bu tarz benzer sonuçlar halka dayatmayı, halkı alçaltmayı bir kural haline getirmişlerdir.
Bir bütün olarak feodal ortaçağ kültürel etkisi altındaki Kürtler, feodal sınıflaşmayı yaşadıkları oranda özgür yaşamda bir gerilemeye uğramışlardır. Feodal kölelik, aşiret özgürlüğünün sürekli aleyhinde gelişme sağlamış, zihniyet yabancılaşmasında önemli bir yer tutmuştur. Birçok Kürt aydını çıksa da işbirlikçilik devlet eğilimlerinde ötürü kalıcı bir etki bırakmamıştır.
Özcesi feodalizmle oluşan üst tebaa amiyane tabirle tam bir uşaklaşmayı kendisine yedirerek oluşmuştur. Oluşum mayasında uşaklık ve işbirlikçilik bulunduğu için karakteri kaygandır. Özünden uzaktır. Özüne yabancıdır. Başkasınınkine özenme, kendisinden nefret etme, kendi değerlerinden kaçma hep bu oluşumdan kaynağını alır. Başkası için var olduğundan hep kullanılmaya müsait pozisyondadır. O kadar kendisine yabacılaşmıştır ki kendi çıkarını düşünmez. Aklından kendisi için düşünme bile geçmez, geçemez. Sonradan ele alacağımız İdrisi Bitlisi buna iyi bir örnektir: Sultan övücülüğünü o kadar ileri götürür ki Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana gelen 8 imparatoru “heyşt behişt” (sakız cennet) olarak betimler. Ve tabiî ki Yavuz Sultan Selim’in “beylerinizi tayin edin ya da belirleyin” istemine “yapamayız siz belirleyin” diye cevap verecek olan ancak bu karakterdir. Sorun İdrisi Bitlisi’nin iyi veya kötü olması değildir. Sorun oluşan işbirlikçi egemen karakterdir. Ve işbirlikçi karakterin götüreceği yer de ihanettir. Olup biteni psiko-sosyo-kültürel olarak ele almak çok ilginç sonuçlar doğurabilir. Ruhsal olarak Osmanlı’yı yaşayan sosyal ve kültürel olarak Araplaşmış ve Sünniliğin merkezi olan Osmanlı Sultanlığı’nı buna da eklersek tablo daha iyi anlaşılır. Bir ülke ya da o dönemin diliyle devlet yaratmanın başkalarına bırakıldığını bir yaklaşım düşünülsün, bilakis tersi durum söz konusudur. Büyüklere saygı gereği yapılması gereken yapılmıştır. Hem de en iyi bir biçimde. Çünkü 23 Kürt beyi, Şah İsmail’in elinden kurtarılmıştır, şialaşmanın önü alınarak Sünni çizgi hakim kılınmıştır. Burada ihanet duyguları işbirlikçi tutumun tepkisi yoktur. Tersi geçerlidir. İşte ihanetçi işbirlikçi karakter bu kadar derine nüfus ederek bir kişilik şekillendirmiştir.
Bu nüfuz etme o kadar derindir ki halen bugün Kürdistan’ın pir çok parçasında etkileri görülmektedir. Yıllardır verilen özgürlük mücadelesine eğer bu kadar sert direniş bu egemen işbirlikçiler tarafından sergileniyorsa, bunun nedeni bu tarihi ihanet genidir. Siz buna Nakşîliği, Feodal Komprador kültürünü de eklerseniz yaşanan katmerleşmiş ihaneti daha iyi görebilirsiniz.
Dediğimiz gibi bugün dahi o kadar işbirlikçi ve ihanetçi egemen Kürdü farklı parçalarda yaşasalar da çıkarları gereği birbirlerine sarılıyorlarsa temel nedeni bu tarihi ihanet dokusudur.
- Ayrıntılar
Vay teresler!
Vay rasistler!
Hitler bile onların yanında mikro zalim kalır.
Kürdistan-i, Kürdili olan ne varsa, hepsine düşmandır bu bre teresler.
Dilleri pelesenk gibi dolanır, hak u hukuktan dem vururlar.
Kürdistan’ı talan malan ederler, hak u hukuktan dem vururlar.
Her biri Kürt soykırımına liderlik eder, Müslümanlıktan dem vururlar.
Bunlardan biri bin bir suratlı, qalleş kişilikli, tescilli Kürt düşmanı, azgın ırkçı reisi-cumhur Evdo Gulkuj’dır.
Ötekisi de, hem kan taciri hem de çağımızın son Hitler’i Katil-Qerdoğan’dır.
Aşikardır, bu bre tereslerin katliamcılığı.
Aşikardır, bu bre tereslerin indirilen maskeleri.
Her birinin, her sözü öldürücü zehirli kamadır.
Kınlarındaki o siyanürlü kama, Kürde vurulmak üzere tetikte bekletilen bir silahtır.
Her bir sözlerinin anlam derinliklerinde, ne hinlikler vardır.
Ne hinlikler.
Her bir sözlerinin anlam derinliklerinde, ne kan kusuculuk vardır.
Ne kan kusuculuk.
Ma bunlar, kimin talebesi?
Ma bunlar, kimin talebesi?
Ma bunlar, CIA ajanı Fetul-Münafık’ın talebesi değiller mi?
Ma bunların ikisi de, “Milli Mücadele Birliği” ile “Milli Türk Talabe Birliği” gibi Süper NATO’ya bağlı, onun döl yatağında yetişen Türk ırkçısı Gladio örgütünün silahşorları değiller mi?
Ma böyle Türk kafatasçı ırkçılardan, Kürde düşman olmanın dışında ne beklenir?
Ma bunlardan, Kürde düşmanlıktan başka ne beklenir?
Son günlerde yine kıvırmaya çalışırlarken, yine de “asarız keseriz şu Kürtleri” argümanından vazgeçmiyorlar.
Sinsi Gulkuj, bir Türk TV’sine katılıyor.
Ve konuşuyor da konuşuyor.
Diyor ki: ‘kandırılmış, dağa çıkan bir sürü insan var’.
Ve “bunlarla mücadelede bütün yollar şüphesiz ki denenecektir” cümlesini de ekliyor.
Gulkuj’ın bu sözleri, hurafeler üzerine kurulan TC’nin ırkçı yapısını kurtarmaz.
Asıl olan, onun başında olduğu devletin, her şeyi kandırmacadır.
Hukuku kandırmacadır, ırkçıdır.
Eğitim sistemi kandırmacadır, Kürdü soykırımdan geçirme amaçlıdır.
Siyaseti kandırmacadır, demagojiktir, ahlaksızlıktır, yalan-dolandır.
Kürdistan’daki şekli ehvali, siyasal sömürgeciliktir.
Ekonomisi kandırmacadır, Kürdistan’ın talanı üzerinden beslemedir.
Ordusu kandırmacadır, halkı koruyan değil, halkı katliamda geçiren dünyanın en barbar ordusudur.
Diyaneti kandırmacadır, sahte İslam’dır. İslamo faşizmdir.
Bu devletin varı yoğu kandırmacadır.
Her şey, Gulkuj’un dediğinin tam tersidir.
Eğer asıl olan tek bir hakikat varsa oda, Türk devletine her kim karşı çıkmıyor ve PKK saflarında gerilla olmuyorsa esas kandırılan onlardır.
Kim ki, bu TC’nin kandırmacı sistemine baş kaldırmıyorsa, esas kandırılanlar onlardır.
Ünlü Kürt şairi Nefi, ta Osmanlı devleti döneminde, bu devletin ırkçı zihniyetini hicivli sözlerle eleştirirken şöyle diyor:
“Bana Tahir efendi kelp demiş.
İltifatı bu sözde zahirdir.
Mezhebim malikidir zira.
İtikatımca kelp Tahirdir.”
Bu şiirde, Tahir Paşanın yerine, Evdo Gulkuj’u yerleştirirsek her şey yerli yerine oturur.
Ya çağımızın son Hitleri, Katil-Qerdoğan’a ne demeli.
Her sözü çelişiktir, çağımızın son Hitlerinin.
İsrail başbakanı Ehud Olmert’le 23 Aralık 2008’de görüşür.
Kürdistan gerillalarına karşı kullanılacak silahların antlaşmasını yaparlar.
Heron uçakları dahil her türlü silah alımı için 167 milyon dolara anlaşırlar. İsrail’de bunun karşılığında Gazze savaşını, Reco’da Güney Kürdistan’ı yeniden bombalamaya başlar.
Basına da ters beyanatta bulunur.
Der ki ‘bir zulüm varsa o zulmün yanında biz yer almayız. Bunu görüşmeler yoluyla çözmeye çalışırız’.
Buna kimi inandırabilir Zalim Reco.
Zaten zalim, zulüm yaptığı için zalimdir. Kürdistan’da her türlü zulmü yap.
İsrail’in zulmü için İsrail ile antlaşma yap.
Şimdi de görüşmeler yoluyla çözmeye çalışıyoruz de.
Hadi oradan Zalim Reco.
Ma ünlü Kürt şairi Nefi, senin gibilerine de yakışır bir şekilde bir dörtlük dökmüştü zamanında.
Haberin olsun Zalim Reco.
Bak ne demişti Şair Nefi:
“Gürcü hınzır, a samsun-ı muazzam, a köpek.
Nerde sen, nerde sadrazamlık, a köpek.
Vay ol devlete kim ola mürebbesi onun.
Bir senin gibi deni cehl-i mücessem, a köpek”….
Bu dörtlükte de sadrazam yerine, başbakan yerleştirilirse her şey yerli yerine oturur.
Ruhun şad olsun, ey Kürt Şairi Nefi.
Senin ardılların Kürdistan dağlarında özgürlük sevdasıyla silah kuşanmışlar.
Seni 26 Ocak 1635’te bu hicivlerinden dolayı Padişah 4.Murat ile Gürcü Sadrazam Bayram Paşa idam ettiler.
Ama asla ve asla zamanımızın 4.Muradı, Evdo Gulkuj ile zamanımızın Gürcü Bayram Paşası, Gürcü Katil-Qerdoğan bizimle baş edemezler.
Kandırmacacı ve hurafeci Türk devletine diz çöktürmek için daha nice gençler dağlara çıkacaktır.
Taa ki, özgürlük gelene kadar.
Taa ki, Özgür Kürdistan kurulana kadar.
Dipnot:
Kelp: Köpek
Mücessem: Cisim durumunda olan
Mürebbesi: Pir soyundan gelmeyen din bilginleri
İtikat: İnanç
Teres: Kötü düşman, Kalleş
- Ayrıntılar
Filistin’de kan gövdeyi götürüyor. Nerede duracağı şimdilik görünmüyor. Muhtemelen faşizan saldırılar devam edecektir.
Siyasette ilkesiz yaklaşımlar her zaman bir bumerang gibi kendi sahibini vurur. Çıkarcı, dar, pragmatik yaklaşımlar uzun ömürlü olamaz. Çıkarın bittiği yerde kavga ve didişme başlar. Pragmatizmin özü bireyciliktir, bencilliktir. Bireycilik ve bencillik ise egoizmdir. Yani kendini düşünme hastalığıdır.
Türkiye Başbakanının İsrail devleti ile olan ilişkileri yanlış ilkeler üzerine kurulan ilişkilerdir.
Siz buna TSK’yi de katabilirsiniz. Hatta birçok devlet yetkilisini de ekleyebilirsiniz. Ancak bunların içerisinde de kaşıyıcı olan Erdoğan’ın ilişkileridir. Yanlış ilişkiler doğru sonuçlar yaratmaz. Samimi ilişkiler hiç yaratmaz. Şu olaya bakın: Olmert Erdoğan’ı ziyaret ediyor, ardından da bombalar yağıyor. Erdoğan’sa sözde arabulucu. Çıkaracağımız sonuç şudur: Erdoğan bu saldırılardan haberdardır. Ve bir ilkesiz ilişkiler ve ilkesiz yaşam felsefesi en çok bu ilkesizliği yaşayanı vurur. Sözde Erdoğan İslami gelenekten geliyor, Müslümanlığına toz kondurtmuyor. Biz ona Kafir Erdoğan dediğimizde alınıyor. Hatta bize saldırıyor.
Çokça bilinir: “Önceden çizilen yollarda yürüyenler o yolların vardığı köy ve kentlere ulaşmaktan başka bir yere varamazlar.” Hani Napolyon’a sormuşlar: “Sen hep para para para diyorsun; Almanlar ise daima şeref şeref şeref diyorlar. Tuhaf değil mi?” Napolyon’da “Neresi tuhaf herkes kendisinde olmayanı ister” der. Erdoğan, İsrail’in yaptığının kendilerine karşı yapılmış bir saygısızlık olduğunu söylerken son zamanlarda hep saygıdan bahseder oldu. Bre adam sende saygınlık yok ki sana saygısızlık yapılmış olsun. Çıkıp karşısına, “Çevirdiğiniz siyaseti alavereli dalavereli bir yaşamı kendinize ilke edindiniz. Toplumu da bozma çalışmalarını sürdürüyorsunuz. Filistin’e yağan bombaların ardında başka planların olduğu kesindir. Sözde Bush yılsonuna kadar Filistin devletini kurtaracaktı. Görünen odur ki Bush’un ekibi veda etmeye niyetli değildir. Kimlerdir bu Bush’un ekibi? İlk sırada Erdoğan geliyor. Peşinde Mustafa Abbas geliyor. Olmert ve ekibini de ekleyin. Mübarek, sadece Bush’un değil aslında her gelen ABD temsilcisinin adamı. Ama görülüyor ki Bush’u çok fazla sevdi. Diğer uydu Arap Emirliklerini saymaya bile gerek yoktur. Bush gidiyor; ayakkabı öpücüğüyle veda ediyor. Gelecek yıl, ABD yönetiminin farklı politik öncelikleri olacağa benziyor. Her halükarda yeni gelen ekip, Bush ekibine Bush kadar sıcak yaklaşmayacaktır. O zaman yapılması gereken ilk eylem arı kovanına çubuk sokarak arıların etrafa yayılmalarını sağlamaktır. Yayılan arılar birçok insanı ısıracaklardır. Ortam karmaşaya sürüklenecektir. Kaos daha da derinleşecektir. Hani var ya kurt sisli havayı sever diye bir söz. Bush ve ekibi sisli havayı seviyor. Irak’ta başarısız, Afganistan’da başarısız, Lübnan’da başarısız, Pakistan’da başarısız… Tümden başarısız bir Bush. Acaba Bush giderken yerine gelecek olan yeni rejime kaos bırakarak mı gitmek istiyor diye sorular da sorulabilir. Belki bu da doğru olabilir. Ancak anlaşılan salt bu değildir. ABD, Irak’tan çıkma hazırlığı yaptığını söyledi. Ve kalabalık sayıda askeri gücünü Afganistan’a aktaracağının da sinyalini veriyor. Söylenenlerin doğru olup olmadığını bilmek için verilere göz gezdirmek daha anlamlıdır. Yaşadığımız post modern kirli kapitalist dünyada söz anlamını yitirmiştir. Kapitalist uygarlıkta diline hakimiyet yoktur. Söz ile özün eylem birliği aranmaz. Söz namustur cümlesi anlamsızdır. Anlamsızlığın da ötesinde böylesine toplumun özünü oluşturan doğrular kapitalist pragmatistler için alay konularıdır.
Veriler bunlardır. Irak’ta atını koşturabilmek için İsrail-Filistin çatışmasının şöyle ya da böyle durması gerekiyordu. Irak’a karşılık Arap egemenlerine Filistin vaadi vardı. Filistin’e karşılık Güney Kürdistan’ı öne çıkaran pratik adımlar vardı. Filistin’e karşılık sözde bölgenin tüm gerici, statükocu, sömürgeci güçlerine karşı müsamahalı yaklaşım vardı. Ancak Filistin halkına böyle pervasızca saldırmak Filistin halkına yönelik yeni bir konseptin devreye sokulduğunu gösteriyor. Filistin’e yağan bombalar önceliklerin yeniden değişeceğini gösteriyor. Önceliklerden bazılarını sıralarsak:
1- Gelen yeni ABD hükümetinin Ortadoğu’dan geri çekilmesini karışıklıklardan dolayı engellemek.
2- Ortadoğu’ya savaşı daha derinlikli yaymak.
3- Sözde Bush’un adamlarını işbaşında tutmak.
4- Güney Kürdistan’a verdikleri krediyi biraz sınırlamak ve hatta biraz karıştırmak.
5- Lübnan, Hizbullah, İran’la çatışmayı tırmandırmak; Türkiye’yi tümden bir taraf olmaya zorlayarak kaosa sürüklemek, gerillaya dönük aralıksız hava saldırıları bir tesadüf olarak görülmemeli, aynı planın bir parçası olarak okunmalıdır.
6- Kan üzerinde oluşturulan siyasete devam etmek.
Filistin’e yağan bombaların farklı hesapları da olabilir. Her halükarda kan siyasetine devam etmek isteyecekleri kesindir. Kan siyasetinin devrede kalması demek satılacak silahlar demektir. Başka bir deyimle para demektir. Bush ekibi tarihin gelmiş geçmiş en büyük yolsuzluklarıyla debelenen ekibidir. Erdoğan’a, Olmert’e, Mübarek’e, El Maliki’ye bakın: Hepsi gırtlaklarına kadar kire bulaşmışlardır. Kirlenenlerin temizlenebilmesi için her yerin kirli ve kokuşmuş olması lazım. Her yer kirli ve kokuşmuş olursa bu rantçı, düzenbaz, kan emici vantuz, kokuşmuş kitlenin kokuları çok ayırt edilemeyecek ve böylelikle kendilerince aklanacaklardır.
İşte bunun için herkes, rengi ne olursa olsun Filistin’deki katliama sessiz kalmamalıdır. Sağı, solu, İslamcısı, ateisti, Hıristiyanı, Yahudisi herkes ama herkes bu yeni alicengiz oyununa karşı duyarlı olmak zorundadır. Bu duyarlı insanlığı ve demokratik yaklaşımı gösterirken, Erdoğan ve ekibinin bu işin direk içerisinde olduğunu unutmamalıyız. Filistin’de olup bitenleri kınamak kan siyaseti güden Erdoğan ve şurekasını kınamak anlamına geleceği için topyekün rantçılara karşı ortak değerler uğruna meydanlara dolmalıyız. Erdoğan ve ekibini kınamak ise yeniden ilkelere, ilkeli yaşama dönüş demek olacağı için sesini yükseltmesi umuduyla…
- Ayrıntılar