Ben, burada ülkemde doğmadan önce, annem doğmuştu.
Ceddimin ceddi doğmuştu.
Ben, burada ülkemde yıldızlara bakmadan dedem, atalarım, ceddimin ceddi burada yıldızlara bakardı
Yıldızlara bakarak, ilk bilimi icad eden o atalarımdı
Herkesin yediği o ekmeği, o sebzeyi, barındığı o evi, arabasına sürdğü o tekerleği, yünü ipe çeviren o teşiyi, uygarlığın o ilk yazısını ve sayısını vb insanlık üretiminin o ilk aşklarının hepsini icad eden atalarımdı.
İlk uygarlığı yaratan ve ilk dili icad eden o atalarımdı.
Ceddimin ceddidinden itibaren bu ülke bizim.
Usul usul sızmadık bu topraklara.
Bu toprakların en orjin ve en otantik halkındanız.
Yılan soğukluğunda zehir akıtmadık bu topraklara, barbarca işgal eylemedik.
Bir ceylanın narinliği ve mahsumluğunda mahsum ve narince yaşadık bu topraklarda.
Şiler çiçekleri misali Zağroslara özgündük güzelliğimizle.
Elimizde kılıç, ya bismillah ya Allah diyerek kıymadık canlara.
Elimizde kılıç, ya bismillah ya Allah diyerek kırımdan geçirmedik Rumları, Ermenileri, Suryanileri, kendi ırkımızdan olanları ve din kardeşimiz denilenleri.
Elimizde kılıç, ya bismillah ya Allah diyerek işgal etmedik Anadolu ve Trakyayı.
Beşli, sekizli , onbeşlik çocukların yedi cedini soykırımdan geçirerek onları Endurun okullarında sanal Türklüğe devşirmedik.
Yeniçeri ocağı ve Türk ordusunun katil kellecilerine dönüştürmedik.
Tarihin hiçbir döneminde ne devşirme bir ordu, ne de devşirme bir ulus yarattık.
Çocuktan katiller sürüsünü yaratmayı, ne İslam, ne de Kürtlük adına kendimize reva gördük.
İnsani onurumuzu çiğnetmedik.
Ama ilk özgürlük ve eşitlik değerlerini yaratan Aryen halkının torunları olarak, onur duyduk. İşgallere, talanlara, kırımlara ve nice savaşlara direndik.
Ve kimliğimize sahip çıka çıka bugünlere geldik.
Tarihimizden dolayı, çocuklarımıza bırakacak hiçbir kir, hiçbir leke ve hiçbir utanç duyulacak iz bırakmadık.
Çocukluk hayallerimize ihanet etmedik ve bu hayalleri çocuklarımıza yad edeceğiz.
Ya sizler.
Ya siz bozkırların ve çöllerin çekirgevari katil sürüleri.
Sizlerin yurt edinmeniz uğruna kanımızı verirken, canımızı verirken ya siz ne yaptınız?
İhanet ettiniz, ihanet ettiniz.
Kader birliği dediniz, tarih birliği dediniz, din kardeşliği dediniz Türk putçuluğunu yarattınız.
Kırımdan geçirdiniz, annelerimizin karınlarını deştiniz.
Cayır cayır ateşlerde yaktınız.
Ne canlı, ne de cansız demediniz, yakıp yıktınız.
Çalımız çırpımız dahil, neyimiz var, neyimiz yoksa gücünüz yettiği kadar talan ettiniz, sömürdünüz.
Ya sizler bozkırların ve çöllerin çekirgevari katil sürüleri ve son Kürdistan işgalcileri.
Bizler onbinlerce yıldır atalarımızdan bize yadigar ülkemizden yaşarken, sizler ne yapıyorsunuz?
Kanımızı döke döke.
Obezleştiniz. Obezleştiniz.
Obezleştikçe canavarlaşıyorsunuz.
Aynen Cölemergde’ki obez canavar özel tim gibi canavarlaşıyorsunuz.
Sizler canavarlaştıkça, biz insanlaşıyoruz.
Bir o kadar da dağlaşıyoruz.
Dağları mesken eyliyoruz.
Dağları mesken eyledikçe, bir o kadar da özgürleşiyoruz.
Özgürleştikçe, bir o kadar da güzelleşiyoruz.
Bir şairin dediği gibi “evel Allah bu dağlar kadrimizi de iyi bilir”.
Ama unutmadan şunu da söyleyelim bizde dağlarımızın kadrini biliriz.
Bu dağlar bizim, bizde bu dağlarını halkı olduğumuza göre, ne zaman dağlara çıkması, ne zaman inmesi gerektiğine dair kararı da veririz.
Kaldı ki, zaten dağlıyız.
Dağlar özgürlüğün mekanları, çağdaş zindanlar olan kentler ise kapitalist modernitenin ahlaksız ve çürümüş dehlizleridir.
Bu nedenledir ki, kentler özgürleşmedikçe dağlar gibi vakur duruşumuz ve direnişimiz sürecektir.
Ta ki putçu Türk ırkçı rejimi yıkılana ve obez çekirgevari putçu Türk ırkçı canavarları ülkemizi terk edene kadar direnceğiz, dağlardan da hiç inmeyeceğiz.
Çünkü dağlar zaten ülkemiz ve kutsal stargahlarımızdır.
.Bu böyle biline.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
Pır pır özgürleştik.
Şak şak güldük.
Gitti ağıtlar.
Geldi destanlar.
Daha neler neler gördük şu El-Münafıklar ülkesinde.
Bir Boşbuğ çok konuştu, har u har konuştu.
Cahilene konuştu, akademik misale parelendirildi.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına, “Türk Milleti” denir dedi.
El etek öpen medya şaklavanları açılım manilerini okudu.
Açıl da susam açıl misali olmuyor.
Yine de bu el etek öpen Türk medya şaklavanları cetveli açar gibi açıyorlar da açıyorlar, şu Boşbuğ’un ırkane argümanlarını.
Örnekleme yaptığı tüm yazarlarda kendisi gibi Yahudi ve ırkçı yazarlardı.
Max Weber, Eliot Cohen, Janawitz, Aron ve Huntington gibi yazarlar ve stratejistlerin hepsi ırkçı ve Mezopotamya uygarlığına düşman yazar ve stratejistlerdir.
Yani bozacının şahidi şıracı olurken, ne demiş ti, şu Sebatayist Boşbuğ?
Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, “Türk Milleti” denir.
Yani Kürtler, Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Terekemeler, Suryaniler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkezler bilcümle Kürdistan ve Anadolu halkları kan verirken, can verirken Türkiye Halkı idiler.
TC kurulduktan sonra hemen bir çırpıda Türk Milleti oldular.
Yani amiyane dille Altı Kürt, Üstü Türk oluyorlar.
Yani amiyane dille Altı Çerkez, Üstü Türk oluyorlar.
Yani amiyane dille Altı Laz, Üstü Türk oluyorlar.
Yani amiyane dille altı elma ağacı, üstü yani meyvesi armut oluyor.
Bir de, biraz da tersi olsun İslam kardeşiyiz ya.
86 yıldır Kürtler, Çerkezler, Lazlar ve diğer halklar Türk oldular.
Biraz da, 86 yıl boyunca Türklerden bazıları Kürt, bazıları Çerkez, bazıları Laz ve geriye kalanları da diğer halklardan olsunlar.
Ha bir de şu Türkiye Cumhuriyeti’ne, Kürdistan Cumhuriyeti desek ne olur acaba?
Kürdistan Cumhuriyeti’ni kuran Kürdistan halkına “Kürt milleti” desek ne olur acaba?
Kürdistan Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Kürt denir maddesini de KC anayasasına yerleştirirsek ne olur acaba?
Anayasanın ilk üç maddesine Kürt putunu koysak, dördüncü maddede desek ki, Kürdistan Cumhuriyeti Anayasasının ilk üç maddesinin değiştirilmesi teklif edilemez ne olur acaba?
Tüm Türk çocuklarını anaokullara alsak, YİBO’lara alsak onlara Türkçe’yi yasaklasak ve Kürtçe’yi zorla öğretsek ne olur acaba?
Buna çağdaşlık desek, uygarlık desek ne olur acaba?
Türk Alevilerini laiklik ayağıyla Kürtleştirirsek, Sünni Hanefi mezhebine mensup Türkleri Kürt-İslam sentezi ayağıyla Kürtleştirirsek buna da İslam kardeşliği desek ne olur acaba?
Türk-İslam sentezcisi ırkçı AKP gibi, Kürt -İslam sentezcisi ırkçı bir Kürt partisini kurarak bununla Sünni Türkleri avlasak ne olur acaba?
Benzer tarzda CHP gibi bir parti kurarak, Türk Alevilerini avlarsak ne olur acaba?
Fetul-Münafık gibi birilerini çıkararak Türkleri, Kürtleştirirsek ne olur acaba?
Türkler bu soykırıma karşı, “Türk Özgürlük Hareketini” kurarak bize karşı savaşırsa Türklere terörist desek ne olur acaba?
Türkler DTP gibi bir Türk Partisi kurarak demokratik mücadele verirlerse biz de desek ki, bunlar TC K’nin elemanlarıdır. Bunlar Türkiye İşçi Partisi’ne bağlı teröristlerdir.
Kürt Zaman gazetesi, Kürt Star gazetesi ve Kürt Yeni Şafak gazetesi aracılığıyla Fetul-Münafık zihniyeti misali Türk gençleri, kadınlarını terörize ederek gözaltına alırsak, zindanlara atarsak ne olur acaba?
Şimdi olup bitenler ve Kürtlere reva görülen zulüm ve soykırım nedir acaba?
Yalnızca son bir haftadır DTP’lilere yönelik yapılan Türk Devlet Terörü neye tekabül ediyor acaba?
Hem Kürtler, hem Türkler ve hem de diğer halklar tüm bunlardan sonra düşünsünler Kürtlerin gerilla olma dışında güvencesi, stargahı ve kutsal kıblesi var mıdır?
Musa, İsa, Muhamed, Mazlum ve Zilanlar aşkına söyleyin bana.
Özgürlük aşkına söyleyin bana, Kürtlerin gerilla olma aşkı dışında, başka bir aşkı olabilir mi?
- Ayrıntılar
Mevsimlerden bahar… Belki herkeste bir başka ama bizde hep aynı telaş aynı heyecan.
Birkaç gün önce bir grup arkadaş, her birimiz bir ağaca dayanmış, henüz bir önceki yağmurun ıslaklığını tam üzerinden atmamış yeşil otların içine gömülmüş bir şekilde aynı telaş, aynı heyecandayız: Bu bahar hangimiz hangi eyalete gideceğiz. Hangimiz Botan’ın yüksek yaylalarında olacağız, hangimiz Amed’in surlarına uzaktan, dağlarından bakacağız, hangimiz Seyit Rıza’nın kutsal toprağına yüzümüzü süreceğiz. Ve hangimiz Amanoslarda, Karadeniz’de Türkiye’ye açılacağız.
Biz böyle hayallere dalmış tartışa dururken açık bıraktığımız radyodan dökülüverdi sözcükler: “Irak’taki üçlü koordine PKK’nin sonunu getirecek.” Hep beraber “demek bu koordine çözecekmiş bizim düğümü deyip” güldük; güldük gülmesine ama bir anda kendimizi yeni bir tartışmanın içinde de buluverdik. Her birimiz televizyondan, radyodan, arkadaşlardan duyduklarımızı döktük ortaya.
Kim çözecek bu düğümü…
Her biri kendi memleketlerine hayırsız bu üçlü koordine mi?
Bütün dünyanın başına bela olmuş Amerika ve O’nun çiçeği burnunda Obama’sı?
Dünü bugününü tutmayan, kendini bile pazarlayan AB’mi?
Hangi çağın değerlerini temsil ettiği belli olmayan, yılana bile dost diye sarılan İran ile Suriye’mi?
Bir Amerikalı danışmanın hiç görmediği ve tanımadığı, dünyanın öbür ucundaki halk hakkında yazdığı rapor mu?
Ya da Türkiye’ye “geçerken uğrayan” uzak doğu liderleri, doğu Avrupa başkanları, büyük şirket sahipleri mi?
Hem tartışır hem de eğlenirken, ıslak otların içinde, her birimiz bir ağaca dayanmış bir anda gözlerimizi yummuş, dalıvermişiz. Uykusuzluktan değil de belki de sorunun cevabını içimizde aramamızdan dalıvermişiz…
Bir de bakmışız Amed’de, 35 koğuşta Mazlum’un çaktığı üç kibrit olmuşuz.
Bir de bakmışız Botan’da ARGK’yi halkın kulaklarına fısıldayan Agit olmuşuz.
Bir de bakmışız Lice’de, omzumuzda şehit cenazesi, ayaklanmış halk olmuşuz.
Bir de bakmışız Dersim’de bin yılların tohumunu atan Zilan olmuşuz.
Bir de bakmışız Adana’da, Mersin’de panzer kovalayan küçük generaller olmuşuz.
Bir de bakmışız Amara’da “ölümüne Önderlik” diyen Mustafa ile Mahsum olmuşuz.
Bir de bakmışız Besta’da, tüm egemenliğe karşı silahlanmış gencecik Karker Cudi olmuşuz.
Derken, gerilla sezgisinden olacak, hepimiz ıslak otların içinde, birer ağaca dayanmışken gözlerimizi açık ve omuzlarımıza dayadığımız namlulara bakarken bulduk. Ve sessizce güldük. Kim çözecek bu düğümü… Cevabı, arkasından söz beklemeyen o anlamlı tebessümlerde.
Mevsimlerden bahar…başkalarını bilmem ama bizde hep aynı telaş, hep aynı heyecan.
- Ayrıntılar
Hep söyler dururum.
Kendimi bildim bileli.
Bu gulkuj Evdo’yu tanıdım tanıyalı.
Hep bin bir suratlı katilleri anımsarım.
Hep bin bir suratlı, yeminli Kürt düşmanlarını anımsarım.
Hep ecdadından itibaren kafastasçılığı tescillenmiş, berroş ve büyük kafalı ırkçıları anımsarım.
Ahmet Arif’in dediği gibi:
Gulkuj Evdo gibiler,
“Engerekler ve çiyanlardır.
Ekmeğimize, aşımıza göz koyanlardır.
Tanı bunları, tanıda büyü”.
Ey mazlum halkım!
Baksana bu Gulkuj ne diyor.
Diyor ki: “Eğer Irak PKK’yi çözmese kendileri çözecekmiş PKK’yi”.
Bu gulkuj öyle bir PKK ve Kürt düşmanıdır ki, tüm Kürtleri asit kuyularına doldurarak jenosidden geçirse bile, buna doyamayacak kadar gözü dönmüş kalpsiz bir cellattır.
Baksanıza O’nun CIA pasoportlu hocası Fetul-Münafık, Yankeelerin ülkesinden gönderdiği fetvada diyor ki, “Hizbul-Vahşet yalandı”.
Diyor ki, “domuz bağları yalandı”.
Aynı Fetul-Münafık Hizbul-Kontraların mezar evleri ortaya çıkmadan önce diyordu ki, “her yerde Hizbullahçılarla karşılaşabilirsiniz”.
Bunu söyleyerek Kürtleri hizbul-kontra katilleri ile tehdit ediyordu.
Bu katillerin mezar evleri ortaya çıkınca, bu defa hizbul-vahşet diyordu.
Şimdi de “hizbul-vahşet yalandı” diye fetva veriyor.
Dansözlük yapılır da, bu kadar yapılır.
Yalan atılır da, bu kadar atılır.
Fetul-Münafık sıfatının yanına, bir de “yalanların efendisi” diye bir sıfatı bu münafık Fetullah’a yakıştırırsak, tam da taşı gediğine oturtmuş sayılırız.
Yalanların Efendisi Fetullah bunları yaparken diğer şagırtı Katil-Qerdoğan’da içindeki pisliği kusarken, “PKK ile en fazla savaşan AKP’dir” diyebiliyor.
Tüm bunları yan yana getirdiğimizde bir şeyler olacak herhalde diyebiliriz.
Anlaşılan o ki, bu enli, üçlü ve yeminli Kürt düşmanları Fetul-Münafık, Gulkuj Evdo, Katil-Qerdoğan ile Sebatayist General Boşbuğ kendilerini tekrardan Kürdistan gerillasına karşı denemeye niyet ediyorlar.
Belki de bunun kararını almışlar.
Kürdistan gerillası, hem Güney’de hem de Kuzey’de buna hazırdır.
“El mi yaman bey mi yaman” göreceğiz.
Kürtçesi, kurt u kurmanci Kürdistan gerillası HPG mi yaman, yoksa Türk ordusu mu yaman yaşayıp göreceğiz.
- Ayrıntılar
Seçimler geride kaldı. Kürt halkı tüm rüşvet ve satın alma girişimlerine karşı iradeli duruşunu bir kez daha gösterdi.
Kürt halkının artık o eski kandırılmaya yatkın ve ürkütülebilinen Kürt halkı olmadığını bir türlü anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar. Bilmeyenlere duyurulur, bu halk Medleşme yolunda ilerlemektedir.
Kürtlerin tarihinde en değerli süreçlerden birisi Medlerin Kürt parçalanışına son vererek ortak bir konfederasyon oluşturmalarıdır. Diğer önemli ve anlamlı bir çalışma da Medlerin öncülüğünde Ortadoğu’da bu birlikteliğin, dönemin vahşetini yaşatan Asurlara karşı sağlanmış olmasıdır. Ve biz biliyoruz ki bu birliktelik Ortadoğu halklarına özgürlük, birlik, kardeşlik, eşitlik, dayanışma ve adalet getirmiştir.
Birkaç hafta önce bizim Newroz diye kutladığımız günün, bu ortaklaşmış ruhun sonucu olarak ortaya çıktığı söylenir. Özcesi Newroz vahşete, zulme, baskıya karşı verilen bir mücadelenin diğer adıdır.
İşte bu ruhu yaratan Medlerin yaşadıkları, Medleşme hareketidir. Bu ırki bir gelişme değildir. Aksine bir kültürleşmedir. Zerdüşt’ün çizdiği zihniyet yapı taşlarıyla örülmüş, kendine güvenen, eşitlikçi, daha adaletli, daha dayanışmacı, daha özgürlükçü kültürün bir sonucudur.
Medler, önemli bir gelişmeyi yaşadıktan sonra M.Ö. 521 yılında o dönemin Fars aristokratları tarafından iktidarın nimetlerini de arkalarına alarak görülmemiş bir katliamla karşı karşıya kalırlar. Ne kadar Med aydını, dini lideri, önderi, tecrübe sahibi insanı varsa bir günde çok planlı bir katliamla yok edilirler. Ve o günden sonra Kürtler bir baş aşağıya gidişi yaşarlar. Kendilerini bir türlü toparlayamazlar. Bu katliamın yapıldığı günü o dönemin Farsları Magofoni diye kutlarlar. Magafoni ya da Magamoni esasta bir kültürel soykırımdır. Kimliksizleştirmedir. Kendisi olmaktan çıkarılmışlıktır. Ve bu Kürtleri tarihte çok kötü vurmuştur. Kürt düşürülmüşlüğüne götüren yol böyle örülmüştü.
Kürt Özgürlük Hareketi ilk doğuşuyla birlikte kendisini yeni Medleşme hareketi olarak isimlendirmişti. Kürdistan’da ölüm sessizliği aştırılmak isteniyorsa önce Medler gibi kültürel bir var oluş olarak doğmak gerekirdi. Zerdüşt gibi bir güçlü zihniyet ve vicdanı yaratmak gerekirdi.
Kürt Özgürlük Hareketi yeniden Medleşme hareketini çok görkemli gerçekleştirdi. Ve artık Kürt halkı sadece kendi coğrafyasında değil tüm Ortadoğu coğrafyasında kendine güvenin, kardeşleşmenin demokratik kültürün, temsilin, kadın şahlanışının ve özgürleşmenin adıdır. Kürt halkı tüm bunları kendi direnişiyle görkemli ortaya koymaktadır.
İşte önce Kürt işbirlikçileri, sonra Türk işgalci faşist güçleri ve onlara akıl babalığı yapan emperyalistleri bunu iyi göreceklerdir. Yeniden Medleşmeyi yaratana bu halk sonuna kadar bağlı kalacaktır. Göklere çıkaracaktır, kutsayacaktır. Bu halk böyledir. Ona yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmaz. Dostunu da düşmanını da iyi bilir.
Bu halkın ayağa kalkışını şahlanışını gerçekleştiren Başkan Apo’yu bunun için sahiplenecektir. Doğduğu yerleri kutsayacaktır, doğuran anayı tanrıçalaştıracaktır, doğum gününü kendi doğum günü olarak bilecektir, onun yaşamını kendi yaşamı olarak ele alacaktır. Ve onun özgürlüğünü kendi özgürlüğü olduğunu bildiği için ona ölümüne bağlı yaşayacaktır. Ve bunların hepsini bir milat yani tarihin başlangıcı olarak kabul edecektir.
Ya bunu bilmeyenler, ya da bilip de tahammül edemeyenler Amara’ya yürüyüşü hazmedemiyorlar. Doğum günü kutlamasına gidenlere vahşice saldırıyorlar. Gencecik evlatlarını gündüzün ortasında katlediyorlar. Sonra da barıştan söz ediyorlar. Doğum günü etkinliklerine gidenlere silahla saldırmalar nerede görülmüş, nerede görülmüş halkın milletvekillerinin dövüldüğü ve nerede görülmüş kadınlara analara el uzatıldığı…
Öncelikle tüm Kürtlerin -özelde de güneydeki Kürtlerin- bunları görmeleri gerekiyor. Silahların neden bırakılmayacağını görsünler. Doğum gününe tahammül edemeyen, Berfin ismini parklara verilmesine izin vermeyen yerlerde bu halkı savunacak bir gücün olmasının kaçınılmazlığı iyi görülmelidir. Sonra da Türkiye’de demokratların ve aydınların, sanatçıların bu durumu görmesi gerekiyor. O kadar barıştan, silah bırakmaktan söz ederken hemen yanı başlarında sivillere silahlar doğrultuluyorsa orada barıştan ne kadar söz edilebilir. Önce bu faşist zihniyeti durduracak eylemlerin gerçekleşmesi gerekiyor ki bu topraklara huzur gelsin.
Kendilerine Newroz’da olay yaşanmadığına pay çıkarıyorlar. Öyle değil, siz silah kullanmayın, siz provoke etmeyin, siz tahrik etmeyin, siz hakaret etmeyin, siz onur kırıcı yaklaşmayın bu halk dünyanın en barışsever halkıdır. Bu halk dünyanın en bağışlayıcı halkıdır. Bu halk dünyanın en hoşgörülü halkıdır. Ve siz yeter ki bu halka biraz saygılı yaklaşın, bu halk saygılı yaklaşımın en anlamlısını size gösterir.
Son olarak da Türkiye’yi ziyaret eden Obama’nın da bunu görmesi gerekir. Onun atalarına yapılanları biz iyi biliyoruz. Ancak onun atalarının en azından bir isimleri vardı. Biz Kunta Kintaların isim değişikliğine karşı ne kadar direndiğini bilen insanlarız. Çocukken izlediğimiz bu sahneler belleğimizde halen canlıdır. Türkiye bir Kürt ismine tahammül edemeyecek kadar ırkçı ve kafatasçıdır. Bir parka verilecek Berfin ismine-ki bu Kardelen çiçeği demektir-hoşgörü gösteremeyecek kadar ırkçıdır. Milliyetçidir.
İşte bunun için Obama silahsızlandırmak istiyorsa önce bu zihniyetlerin silahsızlandırılmasıyla başlamalıdır. Önce bu zihniyetlerin faşizan özelliklerden arındırılmaları gerekir. Dünyanın jandarması olduğuna inanan bir gücün başkanı önce silahsızlandırmaya buradan başlamalıdır. Aksi taktirde Obama’nın Kunta Kintalarla bir bağının olmadığını düşünmek hepimizin hakkı olacaktır.
- Ayrıntılar
İşaretler bunu gösteriyor…
Düşman kâh darbe alan aslan misali azgınlaşmakta, kâh kuyruğunu bacaklarının arasına çekmiş köpek gibi köşeye sıkışmakta.
Düşman kimin kapısını çalacağını şaşırmakta, uçan kuştan medet ummakta.
Düşman düşen maskelerin arkasındaki kendisinden kaçmakta.
Düşman karşısında örgütlü, öz savunma gücüne sahip halk iradesini görünce gölgesinden korkmakta.
Düşman, binlerce yıllık saltanatın, hegemonyanın kapitalist tezahürü, diğer örneklerinin TC yansıması, gün geçtikçe daha fazla çözülüşünün feryadında. İşte bunun için 60. yılda özgürlüğe daha yakınız…
İşaretler bunu gösteriyor…
Doğum günümüzde, can veren toprağı kanımızla suluyoruz.
Doğum günümüzde, bundan sonraki yaşamımızın can damarları tıkanmasın diye canımızı feda ediyoruz.
Doğum günümüzde, geleceğimizi uzun ömürlere yayalım diye, gençliğimizi meydana koyuyoruz.
Doğum günümüzde, çizilen ölüm fermanlarının inadına “özgür yaşam” diye haykırıyoruz.
Doğum günümüzde, yaratılan tüm zincirleri paramparça edip üzerinden geçiyoruz.
Biz bir “HALKIZ” ve 60. doğum günümüzde kendini küllerinden yaratmanın destanını yaratıyoruz, işte bunun için 60. yılda özgürlüğe daha yakınız…
İşaretler bunu gösteriyor…
Dağlarda bizler,
Önderliğin esarette her geçen gün için intikam biliyoruz.
Önderliğin özgürlüğe ulaşacağı güne kadar yaşamı kendimize haram sayıyoruz.
Halkımıza dönük en küçük zararı, mutlaka bir gün cevabını vermek üzere aklımızın bir köşesine yazıyoruz.
Tüm bunları yapanları bir daha hiç unutmamacasına hafızamıza kazıyoruz.
Ve dağlarda bizler,
Ağrı’da, Bingöl’de, Muş’ta, Van’da, Mardin’de, Tekman’da halkımızın hakkını yiyenlerin, analarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı coplayanların hesabını er ya da geç soracağımızı tüm dünyaya ilan ediyoruz.
Ve dağlarda bizler,
Amara’da, kutsal köyümüzde, evimizde, doğum yerimizde, toprağımızda canımıza kast edenleri, Mahsum Karaoğlan ve Mustafa Dağ’ı katledenleri döktükleri kanda boğacağımızın sözünü veriyoruz.
Biz “gerillayız” ve mücadelelerini zafere ulaştırmamızı isteyen şehitlerimiz, Mahsumlarımız, Mustafalarımız var. İşte bunun için 60. Yılda özgürlüğe daha yakınız. İşaretler bunu gösteriyor.
- Ayrıntılar
Seçimleri yazacaktım.
Yazamadım.
Elim varamadı klavyenin tuşlarına.
Nasıl yazabilirdim ki?
Kan akıyordu.
Kan akıyordu.
Amara’da, Aligor’da.
Kan fışkırıyordu kafatasından.
Haki Karer yaşındaki Mustafa Dağ’ın kafatasından.
Kafatası paramparça.
Oluk oluk kan fışkırıyor.
Bu baharda çağlayacak pınarlar yerine.
İçiyor Türk cellatları doyamıyor kanımıza.
Yeminim var.
Andım var.
O görüntüyü unutmayacağım.
Yeminim var.
Andım var.
Bu katliama karşı yemini olmayanı.
Bu katliama karşı harekete geçmeyeni.
Bu katliama karşı hissizleşeni.
Bu katliama karşı sessiz kalacağını düşünebileni.
Her kim olursa olsun, insandan ve canlıdan saymayacağım.
Yeminim var.
Andım var.
Bunu katbekat ödeteceğim.
Ve buradan çığlık atıyorum.
Bu bir intikam ve çağrı çığlığıdır.
Kürdistan’da AKP’nin hiçbir meşrutiyeti kalmamıştır.
AKP’nin insanlık dışı, katliamcı ve soykırımcı katiller güruhu olduğu tescillenmiştir.
Bundan sonra AKP’lilerin tek hakkı kalıyor.
O da yaptıklarının mislisinin karşılığını görme hakkıdır.
Kürt halkının yiğit ve delikanlı evlatları bunun hesabını sana soracaktır.
Katiller güruhu AKP.
- Ayrıntılar
Türkiye’de bir referandum olarak nitelendirilen 29 Mart Yerel Seçimleri yapıldı.
Bu seçimleri Kürdistan’da açık ara farkla Kürt halkının özgür iradesi kazandı.
Hakkari’de %80’lere varan oy oranı, gerillanın doğduğu topraklar Eruh ve Şemdinli’nin kazanılması, Botan’ın kalbi Şırnak’ta halkımızın büyük desteği, Kürdistan’ın her köşesindeki yüce sahipleniş, vb. birçok neden halkımızın Özgürlük Hareketine ve onun temsilcilerine olan güvenini ortaya koydu.
Bizler de öncelikle bu desteğinden ötürü halkımızı kutluyoruz ve sandıkta verdiği oylarını bundan sonra da sahipleneceğine olan inancımızı belirtiyoruz.
Seçimleri kazanmak kimi noktalarda birçok yenilik getirecektir. Her şeyden önce kazanan belediye başkanlarının oluşturacağı yönetim modeli ve onları buraya getiren halkımıza da bu model içerisinde aktif rol biçeceği en büyük inancımızdır. Katılımcı yönetim modelleri hiç şüphesiz halkın kendisi için en iyisine karar vereceği bir yönetim olacağı için memnuniyet ve destek sorunu hiçbir şekilde eksilmeyecek olan bir realite olarak karşımıza çıkacaktır.
Yine AKP etrafında birleşen sömürgeci sistemin Kürdistan’daki iflasını bir kez daha gözler önüne sermekte fayda vardır: Newroz ve yerel seçimler sürecinde Kürt halkı bin yıllardır geliştirilmek istenen sömürgeci kültüre bir kez daha dur demiştir. Kahramanlık haftasının yıldönümünde halkımız iradesini bir kez daha beyan etmiştir.
Hatırlıyoruz: Kasım ayı içerisinde Kürdistan’ı fethetme iddiasıyla yola çıkan (K)Erdoğan Hakkari halkına “Ya Sev Ya Terk Et!” diyerek büyük bir küstahlık örneği sergilemişti. Hele ki bu sözü söylediği süreç Önderliğimize fiziki olarak işkence yapıldığı bir dönem olunca bu söz Kürt halkına karşı küstahlığın da ötesinde bir tavır oldu. Katletmeye ve yok etmeye odaklanmış bir gücün kustuğu kini gösteren bu sözler aynı zamanda tekçi mantığın da geldiği son nokta olarak karşımıza çıktı. Öyle ki kim kimi kimin vatanından kovuyordu?
Sonrasında ise kendisini İskender zanneden (K)Erdoğan Kürdistan’a bir çok kez sefer düzenleyerek halkımızın nazarında kendini iyi bir insanmış gibi göstermeye çalıştı. Kendisinin cesaret edemediği yerlerde ise kurmaylarını görevlendirdi. Yardım adı altında halkımızı aşağılamaya çalıştı. Bir buzdolabıyla onların yüreklerini dondurmak istedi. O da tutmayabilir diye dışarıdan da aldığı desteklerle PKK’yi silahsızlandırma adı altında tasfiye planları yaparak halkımızın moralini bozmaya çalıştı.
Ancak İskender olmak isteyen (K)Erdoğan’ın hesaba katmadığı bir şey vardı: Bin yıllardır Kürdistan halkı hiç kimseye (İskender’de dahil) boyun eğmemişti ve bu sefer de boyun eğmeye niyeti yoktu.
Halkımız aylardır ayakta ve emek veriyor. Her fırsatta kendisini dirilten ve bugünlere getiren Önder APO’yu sahiplenerek tavrını ve rengini ortaya koyuyor. Söz konusu olan böylesi bir durum olunca referandum olarak nitelendirilen seçimlerde de sömürgecilere hileyle kazanılan birkaç yer dışında hiçbir yer kalmıyor. Kaldı ki bu yerlerde de halkımız yeni serhildan dalgaları oluşturuyor, emeğini ve namusunu bırakmayacağını dile getiriyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde Ağrı halkı başta olmak üzere birçok Kürdistan kenti onuru için direnişte.
Özcesi Kürt halkı her yerde iradesini ve tavrını ortaya koymaktan çekinmiyor ve tüm sömürgecilere bu yoldan vazgeçmelerini, tasfiye ve yeniden işgal planlarının hepsini bir bir boşa çıkaracağını belirtiyor.
(K)Erdoğan kılıklı sömürgecilere de bu durumda iki seçenek kalıyor: Ya bu halkı sevip birlikte demokrasi çatısı altında yaşamak ya da bu toprakları terk etmek”
- Ayrıntılar
Her yönüyle çok hareketli bir süreci yaşıyoruz.
Bir yanda PKK’yi tasfiye etme hayaliyle hareket eden egemen güçler, diğer yanda ise örgütlü duruşu ve halkla bütünleşen gücüyle PKK, bu süreç içerisindeki iki ana eğilim. Daha doğrusu halkların özgürlüğünün temsilcisi PKK ile dost çevreler bir taraf ve dışındakiler ise diğer bir taraf olarak bu süreci kazanmaya çalışıyorlar.
Bu çerçevede yaşanan savaş durumu ise herkesin gündemini meşgul etmekte. Tabii bu savaş çok yönlü yaşanmakta. Askeri, siyasi, politik…
Siyasal açılım adı altında yürütülen asimilasyon konsepti bir yandan devam ederken, diğer yandan da ordularını Kürdistan’ın her karış toprağına konumlandırmayı eksik etmemektedirler. Özellikle Kürdistan’ın Kuzey ve Güney sınırına yapılan askeri sevkıyatlar her şeyden önce TC sisteminin bu açılımlar konusunda ne kadar samimi olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bunun yanında yıllardır süren bu savaştan hiçbir sonuç çıkarmayan TC sistemi yine gündemine PKK’nin silahları bırakmasını almış durumda. Tasfiye konseptine ilkel milliyetçi çevreleri de ekleyerek ve bu planlarını büyük ağabeylerine de onaylatmak suretiyle etkili olmaya çalışıyor. Tabii destek bulmadığını söylemek olayı yanlış görmek olur. Çünkü PKK’yi düşman olarak görenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur ve PKK’ye silahsız çözüm teklif etmek demek bu çevreler tarafından yapılan bir “Teslim ol!” çağrısıdır.
Halkımız da bu çevrelere qırıxların diliyle “ehmaqlar” demektedir. Çünkü 30 yıl boyunca yaşanan savaşta Kürt halkına ve ezilenlere karşı yapılan tüm saldırılara karşı PKK’de teslimiyet değil direniş gerçekliğinin her zaman yer aldığını görmemek için ahmak olmak gerekmektedir. Çünkü PKK’de yaşamanın adı direnmektir ve teslimiyetin ihanete, direnişin ise zafere götürdüğü gerçeği şanlı PKK tarihinde defalarca ispatlanmıştır.
Newroz coşkusunu yaşadığımız bugünlerde halkımız alanlara yine sığmadı ve tüm dünya Kürdistan’da ki Newroz kutlamalarını gıptayla seyretti. Tüm engelleme, pasifize etme ve moral bozma çabalarına karşı Kürt halkı tek yürek ve tek ses olarak bu yılın Newroz’unu da diğer yıllarda olduğu gibi gerilla coşkusuyla kutladı ve egemenlerin tüm politikalarını boşa çıkartarak gelişebilecek saldırılara karşı her zaman hazır olduğunu gösterdi. Öyle ki bir çok şehirde kutlamalara küçük yaştaki çocukların ellerinde oyuncak kleşlerle ve büyük küçük binlerce kişinin gerilla kıyafetleriyle alana gelmeleri ise silahsızlanma çağrılarına Kürt halkının sert bir tepkisi olmuş ve Kürt ile silahın ayrılmaz iki parça olduğunu ortaya koymuştur. Bu halk Agitleri, Adılları, Beseyleri, Nudaları ve daha nice silah omuzda düşenleri unutmadığını ve hiçbir zaman unutmayacağını bir kez daha göstermiştir.
İçinde bulunduğumuz sürecin bir aşaması olarak Newroz, Kürt halkı tarafından kazanılmıştır ve AKP ile onun temsil ettiği sömürgeci politikalara bırakılmamıştır.
Sürecin diğer aşaması olarak ise önümüzde yerel seçimler var. Dehaq’ın torunları bu seçimleri de kazanabilmek için Kürdistan’da her türlü çirkefliği denemektedir. Ordu ve AKP ortaklığının başını çektiği kliğin halkımız üzerinde oluşturmaya çalıştığı baskı, tehdit, tahrik ve rüşvet girişimleri yakından takip ettiğimiz girişimlerdir. Ancak halkımızın Newroz coşkusu 29 Mart’taki rengini de belli etmiştir. Halkımız Dehaq’ın torunu olan kirli partilere değil, özgürlük ve demokrasi taraftarı olan güçlerden yana oy kullanacağını ve fiili olarak vermiş olduğu iradesini siyasi olarak da vereceğini dile getirmiştir.
Newroz’u kazanan Kürt halkı 29 Mart yerel seçimlerini de kazanacaktır.
- Ayrıntılar
Kürdistan dışında, Kürtler dışında,
Ülkelerde, kıtalarda, dünyada ve evrende,
Özgürlüğe bu kadar ölümsüzlüğüne aşık olan başka birilerini ve toprakları söyleyebilir misiniz?
Ak sakallı dedelerimizin yüzlerinde pamuk yumuşaklığındaki zafer coşkusu var.
Mahşeri kalabalıklarla cennetin kapılarına yüklenen halkımız var.
Doğanın tüm renkleri ve zenginliğini ulusal giysilerinde yaşatan halkımız sahnede.
Yediden yetmişe melek yüzlü ak u pak insanlarımız meydanlarda insanlık adına ne varsa yeniden yeniden diriltiyor.
Ateşin ve güneşin çocuklarından en nadide olanları da dağlarda halaya durmuş.
Köylerde, kentlerde ve metropollerdeki tüm Kürtler özgürlük halayına kalkmış.
Bu özgürlük halayı durmayacak.
Dağlar ve kentler birleşene kadar,
Diller ve lehçeler doğal akışıyla konuşulana kadar,
Kürdistan’daki askeri kışlalar, kültürel soykırım kışlaları –Türk okulları- ile sömürgeci partiler paş paşki Kürdistan’ı terk edene kadar,
Seyid Rızaların, Şeyh Saidlerin, Alişerlerin ve Yadoların intikamı alınana kadar,
Mazlum Doğanların, Rehşan Demirellerin ve Zekiye Alkanların vasiyetleri yerine gelene kadar,
Enes Ataların, Uğur Kaymazların, Mizginlerin ve Şilanların hesapları sorulana kadar.
Devam edecek ve yinede devam edecek bu özgürlük halayı.
Önder APO özgürleşene kadar,
Özgür Kürt kimliği oluşana kadar,
Özgür ve Demokratik Kürdistan oluşana kadar,
Devam edecek ve devam edecek bu özgürlük halayı.
Halkımız 2009 Newrozunda bunu aşina ve eşkera bir şekilde ilan etti.
Dünya aleme duyurdu.
2009 Mart’ta sandığa giderken bunu siyasal güce de dönüştürecek.
Sandıktan farklı sonuç çıkarsa AKP’nin deq u dolabı olur.
Halkımızı bunu kabul etmeyecek ve bu durum AKP için kıyamet olur.
Böyle biline…
Sakın ha….
Sakın ha….
AKP’li münafıklar hileye başvurmayın.
Halkımızda ta ki sandıklar sağlam bir şekilde açılmadan ve sağlam bir şekilde sayım yapılmadan ve sandık zaferimiz dünyaya duyurulmadan yerine oturmamalı.
Zaferimiz açıklandıktan sonra zafer kutlamaları yapılmalı.
2009 Newrozunun melek yüzlü halkım bu zaferi fazlasıyla haketmiştir.
Bundan dolayıdır ki, dünyanın en güzel halklarından biri olan halkımızın fedaisi olmuşuz.
- Ayrıntılar