Hakkını veremem endişesini yaşasamda şehitlerimize vefa borcumu bir nebze de olsa paylaşmayla sanırım giderebilirim. Bu gün yaşanmışçasına duyulan tarifi zor duyguları yaşadığım zorlukları, ve sevinçlerimi paylaştığım yoldaşlarıma olan özlemimi gidermiş olacağım. Birçoğumuzun mücadele içerisinde ki yürüyüşümüz yapılması gerekenleri yapma temelinde gelişirken, 96 yılında Önderlik sahasında tanıdığım ve yaşamımda yer edinen Faik arkadaşın günü gününe, anı anına yürüttüğü kişilik mücadelesine, bir halkı, kendini yaratma eylemini kendi kişiliğinde ki değişimde bizzat tanıklık etmeye, yaşamaya başladım diyebilirim. Düşünceden, duygulara, davranış kalıplarına kadar Önderlik bizi baştan yaratma çabasını veriyordu. Faik arkadaş bıyıkları yeni terlemiş 17 yaşında olması, yaş itibari ile benim onunla daha rahat diyalog kurmamda etken olsa da yaşama duyarlılığı, mücadeleye ciddi yaklaşımı arkadaş ortamında olduğu gibi bendede saygınlığı ve güveni geliştirmişti. Küçük yaşta babasının tutuklanması sonucu ailesinin sorumluluğunu yüklenmiş bu kendisinde güven duygusunu geliştirdiği gibi bulunduğu ortamda da doğal otorite sağlıyordu. Devre sonu düzenlemelerimiz olduğunda Faik arkadaş önderliğimizin güvenliğine geçti. Tüm arkadaş ortamında bu düzenleme sevinç ile karşılandı. Ben ülke sahasına geçtim.
2003 yılında toplantıya katılma amacı ile Gare alanında bulunuyordum. Arkadaşların tartışmalarında Faik ismi geçiyordu. 17 yaşında tanıdığım bende büyük bir etki bırakan Faik arkadaşın olabileceği aklımın ucunda geçmemişti. Büyüyüp serpilmiş, yılların tecrübesi kendisini dahada olgunlaştırmıştı. Kendisini tanıyamamıştım. O beni tanımıştı. Farklı guruplarla gitsekte aynı alana, anlamlı, onurlu yaşamanın arayışının olduğu mekânlara Dersim eyaletine gidiyorduk. Her iki gurupta ciddî bir zorlanma yaşamadan eyalete ulaştık.
2006 yılına kadar farklı birimlerde olsakta aynı alanda kaldık. Zaman zaman görüşme olanağımız oluyordu. Duygu dünyamız yoğun olsada çoğu zaman bunu yansıtmak o denli zor olur. Şu varki savaş gerçekliği duygularımıza anlam kazandırır. Faik arkadaşın ilişki tarzı, arkadaşlarda yarattığı ihtiba tüm zamanlarda, her yerde ve koşulda kendisi ile yürünecek bir arkadaş olduğuydu. Bulunduğu ortamda doğal otoritesi vardı. Eyalet yürütmesine seçildi. Sorumluluğu dahada artmıştı. Karargaha düzenlememin olduğunu Bawer arkadaş bana bildirdiğinde alanda boşluk oluşacağı kaygısı ile düzenlemeye şaşırmıştım. Faik arkadaşın beni karargâhta istediğini öğrendiğimde oraya geçtim. Kış koşullarının zorluğu ve savaşın yarattığı ruh halleri bileşimin yaşamsal sorunları büyütmesine ve zorlayıcı olmasına yol açmaktaydı. Karargâha çok yükleniliyor, düşüncesini taşıyordum. Bu düşünceyi kendisi ile tartıştım. Tartışmamız kendisine olan sayğımı dahada artırdı.
Faik ark- eğer aynı amaç için aynı mücadele saflarında yer alıyorsak, her kim olursa olsun birlikte yaşama, doğru bir anlayış düzeyi kazanma, bir yanılgı varsa bunu körüklemeden kazanımcı olmak gerekir. Ben Önderlikten bunu öğrendim. Diye bana cevap verdi.
Fiziki olarak hepimizin zorlandığı bir süreç olsada bir çok arkadaşın aynı fikirde olduğundan eminim düşünsel olarak en rahat olduğumuz kış süreci 2006 kışı oldu. Karargah ortamına rahat ve güven veren bir atmosfer hâkimdi. Faik arkadaşın yönetici tarzı ve çözümleyici yaklaşımları bunda temel etkendi. Üstlenme öncesi kaygılarım boşa çıkmıştı. Bahara daha coşkulu hazırlanıyorduk. Bu süreçte Önderliğimizin zehirlendirildiği haberi tüm yapıda kaygılar geliştirdiği gibi Önderliğe cevap olamamanın vicdanî rahatsızlığı hepimizi geliştirile bilir eylem arayışlarına yönetmekteydi. Düşman her alanda kapsamlı yönelmekteydi. On bin asker ile eyalette bir operasyon geliştirildiği haberleri ile bizlerde bazı pratik tedbirlere gitme kararına gittik. Telsiz konuşmaları ile operasyonun bize yakın bir gurup arkadaşa yöneldiğini öğrendik. Durumu öğrenmek amaçlı iki arkadaşın keşfe gönderilmesini uygun bulduk. Araziye hakim Sipan ve Botan arkadaşın gitmesi uygun bulundu. Arkadaşlar düşman ile sıcak temasa girmiş Botan arkadaş şehit düşerken Sipan arkadaş yaralı olarak bize ulaştığında operasyonun dahada yoğunlaştırıldığını öğrendik. Karın hala yoğun oluşu düşman ile girilecek bir temasta arazininde olası bir çatışma durumuna uygun olmayışı dezavantaj olacağından araziden çıkma kararı verdik. Yapı içinde düşmana haddini bildirmek için bir fırsat olarak operasyonu değerlendirenlerin sayısı çoktu. Koşulları değerlendirdiğimizde kayıpların fazla olacağını bu neden ile araziye dağılmanın daha avantajlı olacağını düşündük. Her ne kadar operasyonu yarma imkanımız vardıysada hala sorguladığım bir konu araziden çıkmada ağır hareket ediyorduk. Tüm yapı kendimizi aslında çatışmaya endekslemiştik. Düşman karargaha gelen Sipan arkadaşın izlerini fark etmiş düşman güçleri karargaha yönelmişti. Ben bir birim ile karargahın üst sırtını tutuyordum. Faik arkadaşa durumu bildirdiğimde tüm arkadaşlar karargahta bulunan izleri düzeltmiş mevzilenme konumuna geçmişti. Düşman askeri noktamıza girdiğinde görüntü almadığından
Noktayı terk ettiğimizi düşündüğünden rahat hareket ediyordu. Noktanın fotograflarını çekip duruyorlardı. Telsiz konuşmalarını takip ediyordum .
Askerin biri- düşman mevzileri var. Diyordu.
... Kontrol edin. Talimatı verildi.
Dürbün ile kampı izlemeye başladım. Aşağı mevziyi fark etmiş olmalıydı. O yöne doğru gidiyordu.
Arkadaşlara- size doğru geliyorlar diye bilgi verdim.
Herkes çatışma pozisyonu almış bekliyordu. Sıcak temas sonucu yermiden fazla asker hazırlıksız olduklarından ilk temasta yerdeydiler. Gün boyunca sıcak temas sürdü ve hiç kaybımızın olmayışı bizler için avantajdı. Hava kararmaya doğru gidiyordu. Bu bizler için avantajdı. Bunun farkında olan düşmanda saldırılarını yoğunlaştırıyordu. Faik arkadaş arkadaşları sağlama alma amaçlı büyük bir çaba veriyordu. Bu bulunduğu mevzinin hedef nokta olmasında belirliyici oldu. Bağlantı kurup kendisini güvene almasını istedim. Saldırılar onun bulunduğu mevziye odaklanmıştı. Düşmanın dikkatini dağıtmak için tüm arkadaşlar harekete girmişti. Yanında bulunan iki arkadaşın mevziden çıkışını sağladıktan sonra çıkacağı esnada düşmanın taramnası sonucu her iki bacağından yaralandı. Arkadaşları savunmak için tüm güç hareketteydi. Arkadaşların Faik arkadaşı güvene aldığından emin olana dek düşmanın ilgisini kendi üzerimize çektik. Onu son görüşüm olduğunu bir sonraki gün arkadaşlardan öğrenecektim. Uzun bir mesafe kat edip alandan uzaklaşmayı başarsalarda kan kaybı ve gün boyunca kar içinde kalmadan kaynaklı arkadaşlar ağır hareket etmeye başlamışlar, düşman izlerini takip ediyormuş. Örgütsel dökümanın ele geçmesinin ihanet olacağını belirterek arkadaşların gitmelerini istemiş. Elbombasının pimini elleri donmaya yüz tutruğundan yapamamış. Arkadaşlardan pimi düzeltmelerini istemiş. Silahını ve telsizi teslim ederek arkadaşların kendilerini guvene almaları talimatını vermiş. Arkadaşlar Faik arkadaşın güvenlikli bir yere geçmesini sağlamak için seferber oluşu, onun için yaşanan kaygı tedbirsiz davranmamızada yol açmaktaydı. Bu operasyonda toplam onbir arkadaşımızı kaybettik. O kış bu topraklara ait olduğumuzu, bu topraklarda özgürlüğü hakim kılacak tek gücün yoldaşlığımız olduğu inancı bizde dahada derinlikli yaşanmıştı. Şehadetler yoldaşının yaşamını güvenceye almak için hiç çekinmeden kendini siper etmeden kaynaklı yaşanmıştı. Mücadelemizi, yoldaşlığımızı farklı kılanda bu değilmiydi. Faik arkadaşın donarak şehadete ulaştığını ertesi gün ögrendik. 17. Nisan. 2007 tarihinde ölümsüzler kervanına 11 yoldaşımız Dersimin Ovacık ilçesinde katıldı.
Mücadele arkadaşları
- Ayrıntılar
Ferhat arkadaşla 98’de Önderlik sahasında tanıştık. Orada beraberdik. Aslen Mardinli bir arkadaştı. Dersim üzeri gerilla saflarına katılmıştır. 97 yılının sonundan 98 ağustosuna kadar beraber kaldık Önderlik sahasında.
Dersimden yeni gelmişti. Akademilerde bir takım arkadaş Önderliğin güvenliğini alıyordu. O da Önderliğin güvenliğinde yer alıyordu. Bir süre takım komutanlığı da yaptı. Ferhat arkadaş belirgin bir arkadaştı orada. Yaşama katılımı ile yoğunlaşmaları ile eğitimlere katılımı ve Önderliğe yaklaşımı ile ön planda olan bir arkadaştı. Gelişme için istekli bir arkadaştı. Pratik süreçten gelmişti. Kuzey pratiğinde tartışmalar veya eleştiriler geldiğinde eğitimlere katılımı ile geçmişte yaşanan yetersizliklerin yaşanmaması için kendini ona göre hazırlama vardı. O tür tartışmalarda önde olan bir arkadaştı. Yeri belli olan bir arkadaştı Önderlik sahasında. 8 ay birlikte kaldık akademi ortamında. Katılıyordu ve sürekli gelişmek isteyen bir arkadaş olduğu içinde öyle yaklaşıyordu. Her iki devrede çabası kuzey için kendini hazırlamaktı. Sürece cevap olmak, Önderliğin çözümlemeleri ile birlikte güçlenmek istiyordu. Eğitimlerde hem alıyor hem de arkadaşlara tartışmalarında aldıklarını verebiliyordu. Kaldığımız bu süreçlerde yaklaşımları bu çerçevede idi. 8 aydan sonra kuzey alanına geçme durumu oldu. Biz geçtiğimiz süreçlerde onların grubu da Dersim eyaletine geçeceklerdi. Biz de Gabar alanına geçecektik. Onlar bizden önce geçtiler. Daha Dersime gitmeden komplo süreci başladı. Onlar hala o zamanlarda Gabar’daydılar. Tartışmalar oldu ve onların grubunu durdurup geri dön derdiler. Ferhat arkadaşın grupları yeniden güneye geldiler. Bir zamana kadar güneyde kaldılar. Güneyde kaldıkları süreçlerde karşılaşmadık Ferhat arkadaşla fakat 2007 de Besta alanında karşılaştık. Yeniden Botana gelme durumu oldu. Besta alanı üzerine gelmişti. Besta, Cudi, Hakkâri ve o çevrelere bakıyordu. Tabi o süreçlerde Doktor Ali tasfiyeciliği yaşanıyordu. Ferhat arkadaş onların yerine geldi. Doktor Ali’nin yaptığı tahribatları düzeltmek ve boşa çıkarmak için hiç durmadan çalışıp, çaba harcıyordu. Ve her alana gidiyordu. Toplantı yapıyordu sürekli. Yeniden parti yaşamını oturtmak için, savaşı yeniden orada öne çıkarmak için gerçekten hiç durmadan çalışıyordu. Alan geniş bir alan ve yükü fazlaydı. Bu esaslara rağmen o kadar sorun vardı fakat Ferhat arkadaş hiç durmuyordu. Düşman yönelimleri çok fazlaydı. Çalışmalar üstüne istekli giden bir arkadaştı. Anlama kapasitesi ile süreci anlama, Önderliğin istemlerini ve düşmanın Önderliğe yaklaşımını bunların hepsini değerlendirme yapardı. Buna göre planını yapardı. Ona göre üzerine giderdi çalışmaların. Çok fazla şey yaptı orada fakat yalnızdı. Genelde o ön plandaydı. O işlerle çalışmalarla şehit Nuda arkadaşla birlikte ilgileniyordu. Bu esaslar üzerine Botanda büyük bir rol oynadı şahadetine kadar. Eyaletin düzenini yeniden yapmak için çok çalıştılar. Savaş yönünde cevap olmak için, eylem yapma, düşmanın Önderlik üzerine yaptığı yönelimlere karşı cevap olabilmek için yoğunlaşmaları olan bir arkadaştı. Girişimleri çok oldu. Güçlere toplantı yapma ve savaştırmak için çabaları vardı. Askeri anlamda operasyon çıktığında öyle bir arkadaştı ki “düşman araziye girmiş ve bizim muhakkak vurmamız gerekiyor” diyordu. Operasyon çıktığında gücünün mevzilenmesini öyle yapan bir arkadaştı. Mevzilendirmesinde düşmana darbe vurmak şeklinde mevzilendiriyordu. Operasyon çıktığında bir birimin düşmanı vurması gerekiyor ya düşman geri çekilirken ya da onlar gelirken zayıf noktalarını tespit ederek darbe vurmaya çalışırdı. Hatta böyle birimler oluşturarak düşmana darbe vurmuştur düşman operasyona geldiğinde. Askeri anlamda yoğunlaşmaları vardı ve taktiksel anlamda değişim yapmak isteyen bir arkadaştı. Ve bunları yaparak sonuç da aldı. Çabaları sonucu bunları başardı. Ve yapısına bu şekilde moral verirdi. Doktor Ali’nin yaptığı tahribatları, yaşam içerisinde bozduğu ilkeleri bunları askeri tarzla ve toplantılarla boşa çıkarıyordu. Düşmanın üzerine giderken bunu boşa çıkarıyordu özellikle. Bu şekilde yaşamda toplantılar yaparak yapıyı yönlendirerek, kendisi de içinde eylemlerin içinde olan bir arkadaştı. Bir iki birim olduğunda muhakkak kendisi de içinde yer alırdı. Öyle bir şekilde savaşı yürütürdü. Bu tarzı ile yapısı ona karşı bağlıydı. Moral alıyorlardı. Bu moralle birlikte arkadaşlar düşmana darbede vuruyorlardı. Bu şekilde de yapıdaki arkadaşları eğitiyor ve savaştırıyordu. Sonbahara kadar üslenme zamanında düzenlemeler olacaktı ve böylece birbirimizden koptuk. Farklı kamplara yerleştik. Onların kampı deşifre olmadan Kurtay arkadaşların kampı deşifre oldu. Kurtay arkadaşlar şehit düştüler. Ferhat arkadaş şahadetlerden etkilenmişti. Operasyon yeniden başladı Kurtay arkadaşların şahadetinden sonra. Orada da arkadaşların intikamlarını almak için bir birim hazırladı ve o birimde kendisi de yer aldı. Eylemde 9 asker öldürdüler. Arkadaşlar bir silah da kaldırdılar. 30 subay vardı o operasyonun içerisinde. Misilleme eylemi ile arkadaşlar başarılı bir şekilde çıktılar. Ferhat arkadaş öyle bir arkadaştı. Düşman araziye girecek ve biz ona darbe vurmazsak diyen bir arkadaştı. Her zaman yoğunlaşmaları ile hazır olan bir arkadaştı. Çevresindeki arkadaşları ona göre hazırlayan ve düşmanın üzerine giden bir arkadaştı. Çevresindeki arkadaşlar da onun yaklaşımlarından cesaret alıyorlardı. Hem moral veriyordu hem kendisi içerisindeydi ve yaptığı planları da başarıya kilitlenmiş planlardı. Yapısı da ondan moral alıyordu. Ona göre arkadaşlar katılım sağlıyorlardı. Kurtay arkadaşların şahadetlerinden sonra onların da kampı deşifre oldu. Kamp deşifre olduğunda düşman operasyon yapmıştı. Arkadaşların noktalarına baskın yapmışlardı. Arkadaşların daha öncesinden mevzi hazırlıkları vardı. Sabahtan akşama kadar kamp içerisinde arkadaşlar çatıştılar. Düşmanın kampa girmelerine izin vermediler. Ve sanırım bir arkadaş şehit düştü. Arkadaşlar geri çekilme sırasında Ferhat arkadaş cihazın kullanılmadan gizlice çıkmak gerektiğini söylüyor. Tedbir almak için bunu ifade ediyor. Bir grup arkadaşı önden gönderiyor yolu kontrol etmeleri için. Arkadaşlar gittikleri zaman bir grup düşman sabahtan aldıkları mevzileri bırakmak isterken arkadaşları görüyorlar ve taramaya yapıyorlar. Düşman tarama yaparken geride kalan arkadaş grubu ilk grubun pusuya girdiklerini düşünüyorlar. Ve cihazı da kullanmadıkları için Ferhat arkadaşlar yerlerini değiştirip farklı bir yerden gideceklerini söylüyorlar. Geri çekilme sırasında gittikleri yer sert bir arazi ve komplonun olduğu bir yer. Arkadaşlar bir yere kadar gidiyorlar ve duruyorlar sabaha kadar. Sabah arkadaşların yerlerini düşman tespit ediyor. Ve düşman onların yerinin iyi olmadığını görüyor. Kobra helikopterlerini gönderiyorlar. Kobra ve ağır silahlar gönderiyorlar. Ferhat, Nuda ve iki arkadaş orada şehit düşüyorlar. Arkadaşların şahadetleri bu şekilde oluyor Hezil vadisinde. Ferhat arkadaş şahadetine kadar sürekli hedefine kilitlenen ve düşman üzerine kilitlenen bir arkadaştı. Sürekli düşman üzerine, süreç üzerine yoğunlaşan ve Önderliğin söylediklerini nasıl pratiğe dökeriz gibi tartışmaları vardı arkadaşlarla ve Botan gücünü hep böyle yoğunlaştırmak için çabaları vardı. Botan gücünü harekete geçirerek savaşa katma ve yapılan tahribatları boşa çıkarmak için ve buna göre Botan’ın eski misyonuna göre 84 yılında Botan da yapılan savaş tarzını yaratmak ve Doktor Ali’nin yarattığı tahribatları ortadan kaldırmak ve onların etkilerini kaldırarak Botan’ı yeniden savaştırmaktı. Yaklaşımları böyleydi. Ve bu esaslar üzerinde Botan gücünü yeniden yaratmak için çabaları oldu ve Botan gücü moral aldı. Hatta çok eylemleri oldu. Şahadetlerine kadar böyleydi. O yıl kamptan çıktıktan sonra bile bahar eğitimlerini düzenlemiş ve düşmana darbe vurarak onları kırmak üzerinden yoğunlaşmıştı. Çok çaba harcadı Botan gücünü toparlamak için. Ferhat arkadaşın şahadeti Botan gücü üzerinde etkili oldu. Onun şahadetine kadar yaptığı direniş arkadaşlara moral kaynağı oldu. Arkadaşların anlattığına göre kampta yapılan çatışmada ilk mevzi alan ve arkadaşları savaştıran bir arkadaştır. Bu şekilde yaklaşımları vardı. Ve kendisiyle birlikte kalan arkadaşlarda intikam ruhu yarattı. Yolunu devam ettirmek için bu esaslar üzerinde katılımlarını sağladılar. Öyle bir arkadaştı. Yaşamdaki duruşuyla, komutanlık tarzı ile arkadaşlar üzerinde etki yaratıyordu. Tarz ve taktik konusunda hep yeniyi yaratıyordu. Hep örnek bir arkadaştı. Yapı için sürekli moral olan bir arkadaştır. Her arkadaşı geliştirirdi. Tek tek arkadaşlarla tartışırdı ve sorunu olan arkadaşları yanına alarak onlarla sürekli ilgilenirdi ve eğitirdi. O arkadaşları yeniden savaştırmak için güç verme çabasına girerdi. Bu esaslarla arkadaşları yeniden pratiğe gönderirdi. Bu tür arkadaşlarla çok ilgilenirdi. Ve çare bulurdu böyle sorunu olan arkadaşlara. Ve yeniden onları çalışmalara katıyordu. Ferhat arkadaşta böyle bir duruş vardı. Yaklaşımları böyleliydi çevresindeki arkadaşlara. Hiçbir zaman demezdi savaş ortamıdır, ilgilenmezlik etmezdi. Ve sürekli planlı bir arkadaştı. Savaş ortamında olmasına rağmen arkadaşlara yaptığı toplantıları ertelemezdi. Arkadaşlarla tartışmayı hiçbir zaman ertelemezdi. Sürekli bölge üzerinde dolaşan bir arkadaştı. Toplantılar yaparak gücü harekete geçirmek için bir çaba sahibiydi. Ferhat arkadaş yaşamı boyunca militanca bir katılımı esas aldı ve bunu yerine getirdi. Biz de onun şahsında bütün şehitlerimizin ardında yürümeye söz verdik. Anısı önünde saygı ile eğiliyoruz.
Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar
İnsanoğlunun yaşamına sınırlar girdiğinde, hiç kimse bunun bir sınırlar zincirinin masumane öncüsü olduğunu bilmiyordu. Çok sonraları sınırsız sınırlar, ilk masumane sınıra geçit veren insanları hapsetti. İlk sınıra ‘evet’ diyenler, sınıra alındılar. Giyotine onay verenlerin hepsinin giyotine gitmesi gibi.
İlk sınır nasıl oluştu? İnsanlar neden kendilerini sınırlara aldılar? Bazıları neden diğerlerini sınırlandırdılar?
Öyle olmasaydı, bazıları sefa sürmezdi. Nerede bir sınır varsa orada sömürücüler var demektir.
Küçük sınırlar zamanla gelişti. Her şey sınırlara dâhil edildi. Aile sınırları, aşiret sınırları, beylik sınırları... En son devlet sınırları.
Bu da yetmedi, düşünce sınırları, ifade sınırları; en önemlisi de yürekler sınırlandırıldı. Sınırlar giderek güçlendirildi. Teller, mayınlar ve karakollarla yeryüzü adeta birbirinden koparıldı.
Sonra ‘sen-ben’ meselesi, milliyetçilik, köktendincilik, ırkçılık, savaşlar, sınır sorunları... Yeryüzü zehirlendi. Dünya vatandaşı olmak isteyene, dünya daraltıldı.
Sınırsız bir dünyanın yurttaşı olmak isterdim. Bütün kavgamız da bunun için değil miydi? Tüm mücadele bunun için verilmiyor mu? Bu, yurdunu inkar etmek değildir. ‘Bir insan dünya vatandaşı olabilir ama insan olan, doğduğu topraklarda ölmek isteyecektir.’ Çok beğendiğim bu sözde de ifade edildiği gibi, derin bir yurtseverlik, sınırlarla çevrelenmeyi değil, sınırsız kardeşliği gerekli görür. Milliyetçilik gibi bir zehirden uzaklaşıp, yurtseverliği derinleştirmek, sınırlara karşı verilecek en büyük savaştır.
Sınırlar söz konusu olunca, Kürtlerin durumu daha da önem taşır. Çünkü sınırları, diğer halklarınkinden çok daha fazladır. Ayrıcalıkları da bu noktadadır.
Kendi topraklarının ortasına tel örgüler geçirilmiştir. Kürdistan’ın en Güneyi’ndeki yerleşim yerinden en Kuzeyi’ne gitmek için en az iki sınır geçmek zorundasınız. Doğusu ve Batısı için de öyle. Nereye giderseniz gidin, ikinci adımda bir sınırla karşılaşırsınız.
Yaşamınızda sınırları ne kadar hissederseniz, Kürtlüğünüzü de o kadar yaşamış olursunuz. Eğer sınırlarla hiçbir alakanız yoksa kendi koşullarınızda yaşamıyorsunuz demektir. Bu kez de yeni sınırlarınız vardır. Dil sınırı, kültür sınırı... Bunları da hissetmiyorsanız, dönüp kendinizi sorgulamanız gerekiyor.
Kaçak olarak sınırları deldiniz mi hiç? Bu soruya cevabınız ‘evet’ ise, anlatacaklarımın çoğunu biliyorsunuz. ‘Hayır’ ise cevabınız, Kürtlerin yaşam tarzına yakından bakmanız gerekecektir.
Sınırlarla bölünmüş bir bedenin acısını herkes hissetmeli. Her Kürt, bedenini parçalayan tellerin sebebini bilmeli.
Ya mayınlar!
Kalleştir onlar. Kürtlerin göğsüne yerleştirilmiştir. İki elini kavuşturmak istersen, bir mayın patlar. Ve senden bir parça alır. Parçalanmış bedenin, bir kayıp daha verir. Bir gerilla ölür, bir kaçakçı ölür, tellerin ötesindeki sevgilisini görmeye giden delikanlı ölür.
Cenaze törenleri aslında bir acıya son vermenin törenidir... Bir yandan da ‘sınır’landırılmak istenenler inanmazlar cenazeye. Çünkü hiçbir bedeni sağlam olan, gömülmez, ‘tam’ gömmezler. Hep eksiktir. Bazen bir-iki parça ve bazen de, hiçbir şey. Bu yüzden de ölünmediğine inanılır. Ama bir şey son bulur; ‘bir gün ölecek’ endişesi.
Ölüm mekânları, sınırlar... Azrail’in tarlalarıdır adeta.
Neden Kürtler bu tarlalardan uzak durmadılar? Bu sorunun cevabı, Kürtlüğün özüdür. Çünkü umut mekânlarıdırlar da.
Ölüm ve umut. Kürtlerin sırrı.
Sınırın ötesi; kardeşlik, birlik ve aşk.
Kardeşlik, birlik ve aşk için, sınırları ilk deldiğim günden bu yana, on yılı aşkın bir süre geçti. Aşka cesaretlenmiştim. Bedeli; adına sınır denilen, engeller konularak tehlikeli hale getirilen arazi parçasından geçmekti. Sonraki yıllarda yaşamım sınırları delmekle geçti.
Sınır ihlalcisi oldum. Kaç kez ihlal ettiğimi hatırlamıyorum. Yüzlü rakamlarla ifade edilebilir. Bazı günlerde sınır taşlarına yaslanıp uyuduğum da olmuştur.
İlk kez sınırı deldiğim günü hiç unutamıyorum. Sonrakiler unutuldu veya hafızamda küçük bir yer edindiler. O anıyı hatırlamamda, ilk olmasının ayrıcalığı vardı ama asıl mesele bir başkaldırıydı. Ya da ilk başkaldırımın ilk adımıydı.
O gün kendimde bir sınırı delmiştim aslında. Bunu, sonrasında daha iyi anlayacaktım. İnsan, yaşadığı anı anlayamıyormuş. Mühim olan yaşarken anlayabilmek ve yakalamaktı. Lakin zor olan da buydu. Daha sonra anlayacaktım birçok şeyi.
Her sınırı ihlal ettiğimde yeni bir şey öğrenecektim. Ölüm ve umudun mesken tuttuğu bir okuldu sınırlar. Tüm Kürtlerin anaokulu...
Sınırların ötesinde ne vardı? İşte, ilk merak ve öğrenmeyi kamçılayan soru. Sonra cesaretinizi toparlayıp ilk teşebbüssünüzde bulunursunuz. Korku, heyecan ve umut, iç içedir. Anlamsız bir tehlikenin içinden, ses çıkarma özgürlüğünüzü askıya alarak ilerlersiniz. Ölümü ve umudu aynı anda hissedersiniz. Her an vurulabilir veya mayına basabilirsiniz; aşka da ulaşabilirsiniz. Sonra, yıllarca çektiğiniz bir eziyetten birden kurtulmuş gibi rahatlarsınız. Arazide fazla bir farklılık olmadığını görürsünüz.
Bir yerden bir yere geçilmedi, anlamsız bir engel aşıldı.
Sırtınızı bir kayaya dayayıp sigaranızdan derin bir nefes çektiğinizde, dumanın tadının değiştiğini görürsünüz.
Artık yeni bir kişisiniz. Her şeyden önce kafanızdaki sınırları parçalamaya başlamış durumdasınız. Dar bir ufuk değil, geniş ufuk vardır önünüzde.
Sonra sınırları ihlal etmek bir yaşam tarzı haline geldi. Günlük, rutin bir iş.
Kürt gerillacılığının, yaşamı ve mücadelesinde sınır ihlali, çay içmek gibi rutin bir iştir. Güney’den Kuzey’e, Kuzey’den Doğu’ya, Doğu’dan Güney’e...
Bölünmüşlüğe bir başkaldırı hareketidir gerilla.
Sınırın ötesine her geçtiğinde birlik, kardeşlik ve aşkı yakalamıştır. Bir daha, bir daha... Yaşamının bir parçası olmuş, sınır ihlali. Yaralı bedenin kollarını kavuşturmak istemiş, yüreğe döşenen mayınları ve telleri sökmek için çok bedel ödemiştir. Mayın ve tellere rağmen, birlik ve kardeşliği yakalayabilmiştir.
Kürtler, tüm sınırların ötesindekilerle birlik ve kardeşliği geliştirebilmişti. Bir avuç gerilla, çıplak yüreği ve cesaretiyle bunu gerçekleştirebilmişti. En zor ve en insani olanı...
En çok sınır taşlarına öfkeleniyordum. Birileri gelip bağrımıza taş yerleştirmişti. ‘O taraf, bu taraf’ diye yaşamımıza girmiş. Ama her gerilla için bu sınır taşları, bir tarih okuluna dönüşmüştü. Yanından geçerken öfkeyle bakar.
Mermilerle tahrip edilmiştir tüm sınır taşları. Silaha hakimiyet ve nişan eğitimleri hep bu taşlar hedef alınarak yapılır.
Sıkılan her mermi, yılların öfkesiyle sınır taşlarını parçalar. Gerilla mücadelesinin özüdür bu. Yani tarihi bir haksızlığı ve yanlışlığı düzeltir.
Gerilla, sınır üzerinde de konumlanır. Böyle bir günde binlerce kez sınırı ihlal ettiğimi hatırlıyorum. Kuzey-Güney voltamın iki ucuydu. Her defasında intikam alırcasına sınırın ötesine geçiyordum.
Anlamsız bir sınır, anlamlı bir ihlal.
Başkaları da bu anlamlı görevi üstlenmişlerdi. Kaçakçılar, köylüler, çobanlar...
Sınırlara en çok kaçakçılar hakimdir. Bu, onların yaşamının vazgeçilmez bir koşuludur. Gizli geçitleri, zayıf noktaları çok iyi bilirler. Bir yaşam okuludur onlar için sınırlar. Hepsi de gözüpek, cesur ve merttirler. Çok dikkatli ve titiz hareket ederler. Katır kervanları ya da sırtlarıyla malzemelerini taşırlar. Kimisi kiralıktır. Katır veya atlarıyla kira karşılığında yük taşır. Ya da sırtlarıyla...
Kırk kilo taşırlar. Ona göre de ücret alırlar. Karlı ve yüksek dağları aşarak hedeflerine doğru ilerlerler. Gizli geçitler ve kaçak mallarla bütünleşmişlerdir.
Yolları gizli, taşıdıkları gizli.
Kendileri kaçak. Yaşamları kaçak.
Hayalleri kaçak.
Firari ezgiler mırıldanırlar.
Sınır türkülerini söylerler.
Ve her sınır kuytuluğu, bir kaçak ezgi demlendirir bağrında.
Ve sınır insanı, bu kuytuluklardan geçerken kaçak ezgilerini bir yemin gibi saklı tutar ve korur. Olası bir ayrılıkta ezgiler diğer kaçakçılara miras kalsın diye...
Kiralık insan! Kürdistan sınırlarında buna çok rastlayabilirsiniz. Birisinin malını sırtıyla ölüm ve umut mekanından geçirerek karşılığında ücret alır.
Tek hedefi, evine sağlam dönmek.
Geçimini sağlama sorunu birinci sıradadır.
Harekete hazır hale geldiklerinde, yüz hatlarından Kürt tarihini okuyabilirsiniz.
Çok uzaklara bakarlar. Gergin ve öfkelidirler. Hafızalarında belki de ailelerinin son fotoğrafı vardır. Tarihe küskün bir bakıştır yüzlerindeki. Ufuklara kilitlenmiş bakışlarında umut vardır. Sınırda başlayan ve devam eden yaşamın aynı yerde vurulacağına duydukları inancı, hep kalplerinin üzerinde bir sır gibi saklı tutarlar. Ve belki de bir gün çok uzaklara da gidebileceklerinin, sınırsız bir yolculuğa duracaklarının umudu vardır o bakışlarda.
Koyun sürüleri de geçer bu sınırlardan. Sürüler ticaret amacıyla diğer tarafa geçirilir. Riski yüksektir. Çünkü sınır aşmak, mayın tarlalarından da geçmektir.
Her sınır geçişinde hayvanların bir kısmı telef olur şu ya da bu nedenle. Ama mutlaka zayiat verirler. En kötüsü mayın tarlalarına verdikleri kurbanlardır.
Koyun sürüleri mayın tarlasından nasıl geçirilir?
Bazen, rastgele bir yerden geçirilir. Bu, büyük risk demektir. Zorunlu hallerde başvurulur. Genellikle daha önce tespit edilen ve mayınlardan temizlenmiş bölgelerden geçerler. İnce bir hat mayınlardan kurtarılmıştır. Koyunlar disiplinli yol almazlar.
Çobanlar çok gergin olurlar. Hem kendileri, hem hayvanları için korkarlar. Sürüyü önlerine katarak ilerlemeye çalışırlar. Yani, tetikte yürürler. Buna rağmen mayınlara basan çobanlar olur.
Mayın tarlasından geçen koyun sürüsü gördünüz mü? Bir trajedi, bir başkaldırıdır. Koyunlar çok fazla iç içe yürüdükleri için, varsa tüm mayınlar patlar. Çobanlar diken üstündedirler. Hem can, hem mal tehlikesi vardır.
Koyunların, temizlenmiş bölgenin dışına taşmasına engel olmak için, çobanlar zaman zaman yan tarafları kontrol etmek isterler. Hareketin en korkulan anıdır. Sağa sola yanlışlıkla bir adım atsa, en iyimser durumda sakat kalacak. Ölüme fazla üzülmez. Çünkü acısına ailesinin acısı da eklenmeyecek.
Sonra, koyunların geçiş hattının çevresine yayıldığı görülür. Mayınlıdır, hiçbir canlı girmez. Bu nedenle, bol otludur. Koyunlar için yeterli bir sebeptir. Bazen çobanlar panik halinde müdahale ederler ve toprağa gizlenmiş bir mayınla sınırda vurulurlar. Bu, her zaman olmaz. Ama koyunları engelleyemezsin. Sağ ve sol tarlalara giderek yayılırlar.
Birden topraktan bir şimşek gibi alev fışkırır, sonra patlama sesi duyulur. Yüzeyde olduğu için, ses güçlü olur. Bir iki koyunun havada uçtuğu görülür.
Artık hiçbir güç sürüyü kontrol edemez. Mayın tarlasına dağılırlar. Peşpeşe patlamalar olur. Sesler birbirine karışır. Çok şiddetli bir yakın mesafe savaşı olduğunu sanırsınız.
Çobanlar çaresiz, oldukları yere yıkılır kalırlar. Büyük zarar görmüşlerdir. Dört yanlarında patlamalar olur. Savaşın ortasında kalmış bir çocuk gibidirler. Daha az zayiat için dua etmekten başka yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
Mayın tarlasının bitiş noktasına gidip kurtulan hayvanları toplamak gerekecek. Genellikle sürünün üçte biri telef olur.
Alışkındır... Her şeye rağmen bir dahaki sefer için umudunu canlı tutar.
Ve sıcak güneş altında çürüyen koyun leşleri. Koku tüm bölgeyi sarmıştır. Ama bu bölge mayınlardan da temizlenmiştir.
Ölümden çıkış yapmak, Kürtlerde bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Daha büyük malları geçirmek için bu kez de bir sürü koyun harcanacaktır.
Mayınlar nedeniyle daha az kontrol edilen bölgeler, büyük mal geçişleri için tercih edilir. Bunun için hazırlıklar çok önceden başlatılır. Bu kez iş büyüktür. Sınırın ötesinde her şey hazırlanır. Önce koyun sürüsü mayın tarlasına sürülür. Manzara yine aynıdır.
Tek fark, çobanların üzüntüden yıkılmamasıdır. Çünkü amaçları, koyunları telef edip, yolları açmak. Trajedi bittikten sonra katır kervanları harekete geçer. Dört yüz, beş yüz veya daha fazlasından oluşan kervanlar, parçalı olarak yol alırlar. Mayınlı arazi, koyun leşleriyle temizlenmiştir.
Trajik ama başarılı bir sınır ihlalidir.
Yalnız bu da değil, ihlalin binlerce çeşidini keşfedeceklerdir. Çünkü ötesinde umut ve aşk vardır.
Önce beyinlerdeki sınırlar zorlanır. İlk başarı, cesaret kazandırır. Ve peşpeşe ihlaller gelir. Sonra sınır ihlalinin özgürleştirici havası yakalanır.
Hiçbir sınıra sığmayacakmış gibi kendinizi güçlü hissedersiniz. Zincirsiz bir yaşamın tadına o zaman varılabilir.
Araya teller ve mayınlar da yerleştirilmiş olsa, kollarımızı kavuşturabiliyoruz artık. Sınırın ötesi yok, sınırsızlık vardır. Birlik, kardeşlik ve aşk vardır.
Sınırları ihlal ettiren aşk, mayın tarlasından geçiş cesareti veren aşk. Tellerin koparamadığı aşk.
İşte! Kürtlerin kavgasının özü.
Ve bu derinleşip devam eder. Kavga bitse de o artık içlere sinmiş, içi yaralamıştır. Tel örgüler içte sarılır içi kanatır. O iki olur ve iki defa fiil işler. Biri dışta diğeri görünmez olan.
Tel örgüler, dikili taşlar, ekili mayınlar ve adına tutulan nöbetler. Kaçak bir hayatın korkaklığı ve yasak aşkların ürkekliği gibidir sınırlar. Parselli dünyalara çizilir bir yanı, öteki yanı ufukta vedalaşan sesimizde uzar gider. Bilinmezlerin korkulu telaşıdır belki, izsiz bir patika ihlali. Belki de tutsak umutlar yalnızlığıdır sınırlar.
Her sınır bir ayrılık zimmetler bize
Irayan kıyılarında yabanlaşır umutlar
Sınır tellerine takılır düşlerimiz
Ve her sınır nöbetsiz uykularda çiğnenir
Umutlar sınırların ardında
Öyle çok sınırlarla kuşatıldık ki; öyle çok sınırlara dizildik ki! Gelip geçen yolların tek gümrük kapısıydı sınırımız. Her yolcu uzayan kervana katardı yükünü, her katar bir han kapısında vizesiz ölümlerdeydi. Her ölüm bir ganimet istilası ve her istila işgalli sınırlardı artık.
Öyle çok sınır çizdiler ki; her şehir, her sokak ve har kalabalık çiziktirilen korkularla kaçırılıyordu bizden. Öyle çok sınırlar ektiler ki; her patika, her ırmak ve her cıvıltı daha derinlere siniyordu. Her sınır başka bir sınırda tükeniyordu. Ve biz, biz olmaktan çıkıyorduk.
Tenhalara gizlenmiş gülüşler, hıçkırıklara gömülmüş ağlayışlar ve kaçamak suskunluğumuz bile sınırlarda yabanlaşırdı. Yarım kalan gülüşler peşindeydi yüreğimiz. Bazen çocuksu hayaller nöbetindeydik. Bazen de sınırlar aşmış yalnızlık tılsımında soyluyduk.
Baskın yemiş uykular yatağındadır gülüşler, her gülüş bir bilenmiş kin yüreklerde ve sınırlar kan damıtır gülüşlere.
Her sınır içimize işleyen bir hançer gibi zehirliyordu bizi. Her sınır bir yabancılaşma içimizde ve her sınır işgal edilmiş çocukluğumuzdu.
Sınırlarda yitirdik gülüşlerimizi, sürü sürü umutlar kaçakçılığı sınırlar. Belki ağıtlı sevdalar ötesindeydi sınırlar. Ve sevdalar hep sınır tellerine takılı bir serçenin ürperen yüreğinde saklıydı. İşte biz o zaman sınırındaydık sevdanın.
Dizili karakol gölgesindeydi kaçaklığımız. Her gölge sürülü namlular sıcağında eriyordu sanki. Ve biz, siperlenmiş korkuların ötesindeydik.
Bazen başak tutmuş toprağına değerdi telleri. Bir yanı biz, öte yanı bizden olanlardı. Ve sınırında biçiliyordu ekinler. Bazen bir köy çeşmesinde, pınar’ına değerdi sınırlar. Bazen de; gönüller meydanına çiziliyordu. Bir yanı umut, öte yanı yalnız çocuklar. Her sınır bölünmüş kabuslarda çizilir hayatlara ve her sınır çalınmış düşlerimizi pazarlar uzaklara. Ve, ve her sınır yalnızlığımıza çarpar ücretsiz.
Gelip dindiği tek duraktır yalnızlık. Tüm sınırların ve çiziktirilen tüm hayatların yorgun düştüğü bir yalnızlık kıyısıdır. Ve her kıyı ufka açılmış yüreğin dümeninde, umudun yolculuğundadır artık. Ve artık umut sınırlar ötesindedir.
Şimdi bir patika gümrüğünde sınırların seyrindeyiz. Uzayıp giden tellerine dokunuyoruz usulca. Her dokunuş üşüyen yalnızlığımızı sınar. Gözümüz hep berisinde sınırın. Sırtımız ise, suskun taşında. Önce çığlıklaşan sesimiz ihlal ediyor sınırları, sonra yalpalayan mermiler, dili taşlarına düşen yüreğimiz ise en son. Öncesi sonrasına benzemiyor artık, çünkü hep aynı mekan. Ötesinde biz, berisinde yine biz, sesimiz ise bizim olan sınırlardadır.
Patikalar sınır tanımaz. Ne ekili mayın, ne siperli karakol. Kıvrılarak süzülen her patika ihlal edilmiş bir sınır kaçakçısı sanki. Ve sanki her ihlal ötemize açılan bir han kapısı ve her kapı umut kervanına aralanan yalnızlığımızdır.
İşte şimdi ihlal edilmiş, kurşuna dizilmiş sınırların ötesindeyiz. Bizi bizden çalan her sınır şimdi bizi bize taşıyan ırmaklar gibi coşkundur. Ve her başak toprağına sarılır, her çeşme pınarıyla ışıldar.
Şimdi biz ufkun sınırında umudun nöbetindeyiz. Ne tel örgüler ne ekili mayınlar ne de karakollu rüyalar.
Biz şimdi dorukların sınırında doğan güneş seyrindeyiz. Her seyir bir sınırsızlık özleminde, her sınırsızlık biz olan toprağımızda gelecek tohumlar ardıllarına. Ve her gelecek bir avuç özgürlük yaşar.
Ve işte özgürlük, şimdi GÜNEŞ’ e verilmiş SÖZ’ün umudundadır...
NUMAN AMED
- Ayrıntılar
Özgürlük hareketimizin büyük bir direniş göstererek, sömürgeci ve inkarcı zihniyet güçlerini Zap alanında yenilgiye uğratarak elde ettikleri zaferin ikinci yıldönümüne girerken, kanlarıyla özgürlük destanını yazanların kervanına Önderliğe olan büyük bir bağlılık ve inançla katılan Cahit, Ayhan, Erdal, Arteş, Baran, Tufan, Agit, Zından ve Özkan yoldaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Halkımızı bir bayram havasıyla serhıldanlara kaldıran, örgütleyen direniş ruhunu güçlü bir biçimde bir kez daha tüm dünyaya gösteren, bu görkemli direnişte yer alan militanlarımızı da bu yıldönümü vesilesiyle başarılarından ötürü tekrardan saygıyla selamlıyoruz.
Birçok yöntemle yürütülmeye çalışılan özel savaş yöntemleri, 2008 yılında da önemli ittifaklarla özgürlük değerlerimize saldırarak sonuç almak istedi. Başta Önderliğimize karşı ve hareketimize karşı bütün siyasi, kültürel, diplomatik, ekonomik ve askeri boyutlarda konseptler uygulamaya konularak saldırıya geçildi. Başta ABD’nin istediği bu kara operasyonu, savaş karargahımızın beynini hedef alarak PKK’nin güçlü yanlarını ezmeyi, tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Bütün sistem güçlerini arkasına alarak operasyona başlayan faşist Türk ordusu, Zap’ta Önderliğinin özgürlüğüne kilitlenmiş inanç yüklü, ateş yürekli ve irade Abidesi olan HPG gücü ile karşılaştı.
21 Şubat günü başlayıp 9 gün süren bu savaşta, faşist Türk ordusu arkasına aldığı ittifak güçlerinin emirleriyle elinden geleni yapmaya çalıştı. İstihbarat, keşif, hava ve kara kuvvetlerinin hepsini, bölge politikaları içinde bir piyon olarak devreye koydu. Teknolojik imkanlarla donatılmış Türk askerleri, yoğun hava bombardımanı desteğiyle operasyona başladılar. Çiyaye Reş, Şikefta Birindara ve Karker tepesini içine alan gerilla güçlerimizin savunma pozisyonu içinde bulunduğu uzun bir silsileden oluşan bu hatta çatışmalar yoğunlaştı. Diğer taraftan Çemço ve Küçük Cilo tarafından da yönelim oldu. Gerilla güçlerimizin kahramanca verdikleri sert cevaplarla, birçok mevzide bozguna uğradılar. Fakat hava saldırısı desteğinde operasyonlarına devam etmek istediler. En çok güvendikleri kobranın düşüşünden sonra, kolları kanatları kırıldı. Psikolojik üstünlük gerilla güçlerimizin eline geçince, yenildiklerini en derinden hissettiler. Aslında bu anda geri çekilme kararını dört gözle bekler oldular.
Bütün imkanlarını seferber eden faşist Türk ordusu, yoğun çatışmalar sonrasında büyük darbeler yiyince umutları kırıldı. Büyük ittifaklar sonucunda medyayı ve halkı da hazırlayıp savaşa giren ordunun ayak sesleri yavaş yavaş sönmeye başladı. Direnişin karşısında kırılma yaşanınca, geri çekilmek istediler. Çünkü hem Türkiye’de otoriter bir yapılanma olarak güven aşılayan bir ordu, bu kimliğini kaybedecekti hem de Güney Kürdistan’da ki bütün örgütlenmelere rağmen PKK çizgisi, genel Kürtlerin temsili düzeyinde hakimiyet kazanacaktı. Askeri bir yenilginin yanında, siyasi bir yenilgiyle de yüz yüze kalan inkar ve imha sistemleri, bu durumu ilerletmenin kendileri açısından korkunç sonuçlarını gördü.
Büyük bir direniş ruhuyla savaşı karşılayan güçlerimiz çatışma süreçlerinde soğuk, açlık ve uykusuzluk sorunlarını inanç ve iradeyle bertaraf ederek, faşist Türk ordusuna unutamayacağı ağır bir darbe vurdular. Bütün arkadaşlarımız onurumuza ve özgür yaşamımıza saldıran bu orduya karşı, komple bir saldırı ve savunma ruhuyla cevap verdi. Verdiğimiz şehitlerle vaat ettikleri ve kandırdıkları yalancı yaşama tenezzül etmediler. Kardan yaptıkları mevzilerde saatlerce kalan, ağır silah mevzilerinde günlerce hava saldırılarına geçit vermemekte ısrarlı olan yoldaşlarımız, saldırılarıyla düşmanını şok ettiler. Bedeller vererek özgürlüğümüzü savunan yoldaşlarımızın hepsinin kilitlendiği nokta, zafere olan inançtı. Ancak böyle zaferler kazanarak halkımız temsil edilecek, şehitlerimize layık olunacak ve Önderliğimizin özgürlüğü sağlanabilecekti.
Savaşa öncülük edip şahadete ulaşan komutanlarımızdan; Ayhan ve Cahit yoldaşlar bizler için yüksek bir cesaret kaynağı oldular. Ayhan yoldaş bulunduğu cephede ilerleyen düşman kolunu etkili bir şekilde vurarak durdurdu. Cahit ve Erdal yoldaşlar tepedeki mevzilere saldırıp, düşmanı sıkıştırıp ölümcül darbeyi vurdular. Küçük Cilo cephesindeki düşmana karşı da mevzilenen gücümüz içinde yer alan Baran ve Tufan yoldaşlar da kahramanca savaşıp, genç yüreklerini direniş ile taçlandırdılar. Özkan ve Arteş yoldaşların öncülüğünde, tüm hava saldırılarını yüksek bir ısrarla cevap verip boşa çıkaran birimimiz, direniş mevzisini son ana kadar koruyup halkının onurlu savaşında Zından ve Agit yoldaşlarla birlikte abideleştiler.
Tüm zorluklara karşı direniş gücünde ustalaşmış gerillanın taktikteki başarısı, halkımızın bahar süreciyle birlikte bir bayram coşkusuyla serhıldanlarla bu zaferi sahiplenmesini de beraberinde getirdi. HPG olarak, özgürlüğe susamış bir halkın Önderliğini Özgürleştirmek görevi ile karşı karşıyayız. Bu uğurda yapılacak bütün direnişler, bizi daha çok başarıya yaklaştırıyor. Kahraman gerilla gücünün nasıl bir zafer ruhunu içinde yaşattığını gördük. İnsan düşüncesinin, iradesinin, ruhunun ve enerjisinin en büyük taktik olduğunu bir kez daha ispatladık. Yenilmemize dönük beklenilen bütün umutları kırıp, halkımızın umudunu güçlendirdik.
Bundan sonraki bütün yaşamımızı yenilmeyen bir direniş yaşamı haline getirerek, ancak Önderliğimize layık olabiliriz. Önderliğimiz üzerindeki baskıları durdurup, Önderliği koruyup Özgürleştirmek yine böyle direnişlerle mümkün olacaktır.
Fazıl Botan
- Ayrıntılar
Eylem planlamasının yüzde doksanı belirtilen çerçevede gerçekleşti. Genel eylem sürecinde arkadaşların gözle gördüğü, üzerine gittiği toplam 84 düşman cenazesi vardı, elliden fazla yaralısı vardı. Tüm eylemde toplam 23 silah kaldırıldı. Yine birçok malzeme kaldırıldı. Eylem gecesinden sonra sabah müdahale etmek isteyen skorsky ve kobra helikopterleri vuruldu. İki tane kobra helikopteri ağır darbe aldı. Müdahale eden panzerler vuruldu. Helvesis’te helikopterlerle indirme yapmak isteyen güçler arkadaşlar tarafından vuruldu. Çiyaye Hini’de indirme yapan askerlerde tuzak patlatıldı. Eylem esnasında ve ardında düşmanın çok ciddi, çok ağır kayıpları oldu. Çoğu rütbeli askerlerdi. Birçok askeri malzeme getirildi. Türk ordu geleneğidir, yapılan bütün eylemleri gizlerler. Kendi kayıplarını vermezler. O yüzden şöyle bir tedbir alındı, düşman üzerinden silahlar getirildi. Bu da planlamanın bir parçasıydı. Bu temelde Çele eylemi sürecinde yapılan planlama büyük oranda gerçekleşti.
Planlamanın başarılı ile gerçekleşmesinde öncülük yapan arkadaşlarımız oldu. Fedaice rol oynayan arkadaşlar oldu. Başta Serdar arkadaş, Rohat arkadaş, Zınar arkadaş, Kamuran arkadaş, Agit arkadaş, Viyan arkadaş, Kani arkadaşlar Çele eyleminin kahramanlarıdırlar. Bu eylemde korkusuzca düşmanın üzerine yürüyen, Apo’cu ruhla fedai çizgisinde düşmanın üzerine giderek, düşmanı imha ederek yapılan planlamayı büyük oranda başarıyla gerçekleştirme gücünü gösterdiler. Onun için bu arkadaşları büyük bir minnetle anıyoruz. Bu arkadaşların özellikleri, duruşları üzerinde durulması gereken bir konudur. Başta bu arkadaşlar olmak üzere eyleme katılan bütün arkadaşlardaki o ruh eylemin başarılmasında en büyük gücü gösterdi. Bu arkadaşlar tereddütsüz bir şekilde, kaygısız bir şekilde düşmanın kendisine en çok güvendiği, tahakkümlü olduğu yerlere fedaice saldırarak burada HPG bayrağını dalgalandırdı, Apo’cu militanlığın ne olduğunu gösterdiler. Bu arkadaşlar Çele eyleminde Türk devletinin ve Türk ordusunun Önderliğimize ve halkımıza yönelik saldırılarına karşı gerillanın duruşunun ne olması gerektiğini, bugünden sonra nasıl olacağının perspektifini çok net bir biçimde gösterdiler.
Çele eylemi birçok açıdan değerlendirilmesi gereken bir eylemdir. Her şeyden önce devrimci halk savaşanın örneklerinden biri olabilecek bir eylemdir. Yaşanan bazı yetersizlikler, hatalar kaynağını bizden almıştır. Eylem keşfi ile hedef belirlenmesi ile planlaması ile pratik uygulaması ile bir bütün olarak başarılı bir eylemdir. Her şeyden önce bu eyleme onlarca arkadaş katıldı. Bu eylemin içinde altmış grup yer aldı. Düşmanın 18-19 hedefine dönük koordineli bir biçimde yapılan bir eylemdi. Bu yüzden bu eylem her şeyden önce gerillanın ulaştığı savaş düzeyini, hareket kabiliyetini gösterdi. Hareketimizin 27 yıldır yürüttüğü bir mücadele, bir savaş gerçekliği var. Bütün bunların birikimi ve tecrübesi sonucu gelişen bir eylemdir. Onun için Çele eylemi şunu gösterdi; iyi bir planlama yapılırsa, iyi bir örgütlenme ve düzenleme yapılırsa düşmanın düşürülemeyecek merkezi, düşürülemeyecek hedefi yoktur. Düşmanın hedefi ne kadar tahakkümlü olursa olsun, düşmanın teknik donanımı ne kadar güçlü olursa olsun, düşmanın silahları ne kadar gelişkin olursa olsun, düşmanın tankı, topu, obüsü, kobraları, gelişkin teknik silahları ne kadar olursa olsun, gerillanın hareket kabiliyeti, gerillanın vuruş gücü tüm bunların üstesinden gelebilecek bir düzeye ulaşmıştır. Bu böyledir. Türk ordusunun tekniği, devletini küçümsemiyoruz ama gerillanın gücü, gerillanın mücadele azmi her zamankinden daha fazla gelişmiştir. Çele eylem pratiğinin sonuçları açısından bunu çok net gördük. Koordineli bir biçimde altmış tane grup düşmanın ruhu bile duymadan aynı anda eylemi başlatma ve yapabilme gücünü göstermiştir. Gerillanın bazı temel kural ve kanunları yerine getirilirse, dikkat edilirse çok daha büyük eylemler yapabilme gücü vardır. Çele eyleminden önce de birçok başarılı eylem yapıldı. Birçok deneme yapıldı. Çele eylemi bunların zirvesi oldu. Bu da şunu gösteriyor, gerillanın koordineli savaş yapabilme gücü ve becerisi daha fazla gelişmiştir.
Diğer bir husus da vuruş tarzıdır. Çele eyleminde keskin bir vuruş tarzı ortaya konmuştur. Arkadaşların planlama kapsamına aldığı bütün hedefler keskin bir vuruş tarzıyla düşürülmüştür ve tek bir düşman askeri dahi kurtulamamıştır. Yüksek ve keskin vuruş tarzı ile düşman üzerine gidilmiştir, düşman imha edilmiştir ve düşman imha edildikten sonra silahları alınıp gelinmiştir. Burada yaralı verilmiştir, şehit verilmiştir ama hedef düşürülmüştür. Bu temelde Çele eyleminde keskin vuruş tarzı kendisini göstermiştir. Gücümüzün, silahlarımızın az olmadığını, aynı anda onlarca düşman hedefine vurabilme gücümüzü göstermiştir. Çele eyleminde en az on tane havan topu kullanılmıştır. On ayrı yerde havan topu kullanılmıştır. Katuşa silahları kullanılmıştır. Birçok doçka kullanılmıştır ve gerillanın bu silahlara hâkimiyet düzeyi de kendini göstermiştir. Yıllarca bu konuda bazı pratik denemeler, bazı pratik eylemlikler yapıldı ama Çele eylemi bu silahlara hâkimiyet düzeyimizi de göstermiştir. Düşman eylemden sonra PKK’nin eğitimli havancıları, Suriye’den, İsrail’den alınan silahları var gibi propagandalar yapmıştır. Bunlar gerçek dışıdır. Düşmanın her başarılı eylemden sonra eylemi gölgelemek için yaptığı boş propagandalardır. Bu eylemde de bunu yapmıştır. Havan silahını gece kullanma gücü güçlerimizde gelişmiştir. Diğer bütün ağır silahlara, orta otomatik silahlara hâkimiyet düzeyi kendisini bu eylemde net bir şekilde göstermiştir.
Aslında Çele eylemi birçok açıdan sonuç çıkarılacak bir eylemdir. Birçok açıdan derslerle dolu, sonuçlarla dolu bir eylemdir. Hem hazırlık çalışmaları, hem planlaması hem uygulaması hem vuruş tarzı ile bizim otuz yıllık mücadele tarihimize önemli bir eylem olarak geçecek bir eylemdir. Öncesinden de başarılı eylemler yapılmıştır. Tüm bunlar şunu göstermiştir ki, Türk ordusuna karşı, Türk devletine karşı böylesi eylemler ve böylesi eylemlerden daha fazla eylem yapma gücümüz vardır. Çele eyleminde vuruş tarzı vardır, Apo’cu ruh vardır. Çele eyleminde planlama vardır, Çele eyleminde örgütlülük vardır, Çele eyleminde kararlılık vardır, eylemi başarma iddiası ön plandadır. Çele eylemi başta eylemde şehit düşen yedi kahraman arkadaşımız olmak üzere diğer yoldaşların büyük emeği, çabası sonucu gelişen başarılı bir eylemdir. Bu eylem Türk ordusunu ve devletini de sarstı. Adeta Ankara Çele’ye taşındı, bütün ordu komutanları ile birlikte hükümeti temsilen birçok bakan Çele’ye akın etti. Çünkü sadece Çele’deki düşman hedefleri vurulmadı, Çele’de Türk ordusuna, Türk devletine büyük bir darbe vuruldu ve çok net mesajlar verildi. Önderliğimize yönelik saldırılar devam ederse, hareketimize yönelik saldırılar devam ederse, halkımıza yönelik saldırılar devam ederse gerillanın da tüm bunlara karşı hesap sorma, misilleme yapma, savaşma gücünün olduğu gösterildi. Çele eylemi bunu göstermiştir. Çele eyleminin dünya çapında yankı yapmasının, dünya çapında etkilerde bulunmasının nedeni Türk devlet sistemini, AKP sistemini temelden sarsması, Türk ordusunu perişan etmesidir. Türk ordusu ve Türk devleti kayıplarını gizledi. Kayıplarını gizlemek için her türlü yola başvurdu. Kayıplarını vermedi. Çele eyleminde bizzat arkadaşların gözle gördüğü ve cenazelerin üzerine gittiği seksenden fazla ölüsü vardı. Düşmanın yüzden fazla ölüsü oldu. Eylem yapılan birçok yerde düşmanın kayıpları oldu. Can kayıpları, maddi anlamda kayıpları oldu. Fakat tüm bunları gizledi ama düşmanın üzerinden onlarca malzeme getirilmesinden kaynaklı düşman eylemi gizleyemedi. Başarılı olan eylemi gölgelemek için propaganda yaptı. Türk devletinin, Türk basının geçmişten gelen, başarılı eylemleri gölgede bırakmaya çalışan bir geleneği var. Geçmişte yapılan onlarca eyleme ilişkin halkımız nezdinde, kamuoyu nezdinde gerillanın gücünün olmadığını göstermek amacıyla yaptığı propagandalar var. Bunu Çele eyleminde de yapmaya çalıştı, Çele eyleminin aylarca hazırlandığını, çok farklı alanlardan güçlerin getirildiği, diğer devletlerden eğitimli güçlerin getirildiği, silahların başka yerlerden getirildiği vb. yalanlar, propagandalar uydurmaya çalıştılar. Fakat bunların tümü yalandır, gerçek dışıdır. Çele eylemine alan güçleri katılmıştır. Başka yerlerden güç getirilmemiştir, başka yerden silah getirilmemiştir.
Çele eylemi şu ana kadar bizim yapmamız gerekirken yapamadığımız, geç kalmanın bir örneğidir. Hareketimiz karşısında, Önderliğimiz karşısında, halkımız karşısında özeleştirisini vermemiz gereken bir yaklaşımdır. Çünkü HPG yapısı fedai bir yapıdır. HPG yapısı Türk ordusuna, Türk devletine karşı çok büyük direnişler, eylemler geliştirebilecek güce ve potansiyele sahiptir. Eğer bu potansiyel ve bu gücün üçte biri harekete geçirilmişse, diğerleri harekete geçirilmemişse bu bizim hatalarımız ve yetersizliklerimizdendir. Hareketimize ve halkımıza karşı bunun özeleştirisini vermemiz gerekiyor. Biz bunun özeleştirisini veriyoruz. Birçok emek ve çaba sarf edilmişse de, böylesi eylemleri yapma gücü güçlerimizde bulunmaktadır. HPG’nin gücü, PKK militanlığının gücü bundan daha fazlası için de vardır. Eğer bu konuda geç kalmışsak, yapılmasında geç kalmışsak bu bizim hatalarımızdan ve yetersizliklerimizden kaynağını almaktadır. Türk ordusunun marifetlerinden değildir. Yıllardır Türk ordusu ile savaşıyoruz ve Türk ordusunun gerçeğini çok iyi biliyoruz. Türk ordusu bu eylemde de, eylemden sonra da Kürdistan’da bulunan bütün kobra tipi saldırı helikopterlerini getirip gruplarımıza karşı kullandı. Var olan bütün tekniğini, onbeş yirmi yerde bulunan bütün tank, obüs, havan ve ne kadar silahı varsa geri çekilmede güçlerimize karşı kullandı. Eylemden sonra onlarca savaş uçağı gece gündüz demeden bombardıman yaptı. Bu bombardımanlarda Türk ordusu tonluk kazanlar kullandı. Yüzlerce kiloluk bombalar kullandı, lazer güdümlü füzeler kullandı. Tekniğine dayanarak bizi darbelemeye çalıştı. Bütün bu teknik silahları kullanmasına rağmen eylem güçlerimize darbe vuramadı ve eylem sürecinde herhangi bir kaybımız olmadı. Düşmanın propagandaları bu eylem sürecinde de gelişti. Eylem sonucu ve eylem gerçekliği tüm bunları boşa çıkarmıştır. Çele eylemi aslında devrimci halk savaşı için geç kalınmış bir eylem oldu. Eylemde yer alan arkadaşlar da bunu görüyor ve bunun öz eleştirisini önümüzdeki dönemde pratik eylem girişimleri ile göstermek durumundayız. Bütün eyaletlerimiz, bütün alanlarımız 2011 yılı içerisinde büyük bir çaba içerisinde oldular, büyük bir emek sarf ettiler. Bütün arkadaşlar devrimci halk savaşı temelinde eylem girişiminde bulundular. Birçok başarılı eyleme de imza atıldı. Fakat bizim bunları çok daha fazla geliştirmemiz gerekiyor. Çünkü üzerimizde çok büyük saldırılar var ve bu saldırılara karşı da planlı, örgütlü ve vuruş tarzı keskin olan bu tür eylemleri geliştirmemiz gerekiyor. Çele eylemi de bu açıdan başarılı bir eylem olmuştur. Burada eylem hazırlıklarına katılan, eylem içerisinde yer alan bütün arkadaşların emeği olmuştur. Eylemde şehit düşen arkadaşlar en fazla emek sarf eden ve fedaice katılan arkadaşlar olmuştur. Her biri bir kahramanlık abidesidir bu arkadaşların.
Serdar arkadaş 2007 yılı içerisinde Doğu Kürdistan’dan katılan bir arkadaştı, katılımından şehit düştüğü ana kadar pratiğe yüksek bir sorumluluk duygusu ile PKK militan ruhuyla katılım sağladı. Serdar arkadaştaki ruh Apo’cu ruhtu. Düşmanın üzerine gitmede, düşmanı imha etmede yüksek bir kararlılığı vardı. Sarsılmaz bir inanç ve iradeye sahipti. Serdar arkadaş Zap operasyon sürecinde de büyük rol oynayan bir arkadaştı. Yine 2010 yılı içerisinde 19 Temmuz’da Çele’de Han tepeye yapılan baskın eyleminde saldırı grubunda yer alıp, tepenin düşürülmesinde en önemli katkıyı sağlayan arkadaşlardandı. Çele eyleminde Bilican alayının tepesinin saldırısında en önde yer alan arkadaştı. Serdar arkadaş demek saldırı demekti. Serdar arkadaş düşmanın üzerine gitmek demekti. Yaşamdaki duruşu, mütevazılığı, aktif katılımı, fedakâr ruhu ile arkadaşlar içerisinde sevilen, sayılan öne çıkan arkadaşlardan biriydi. Çok kısa bir süredir gerillaya katılmasına rağmen bu özellikleri ile erken komutanlaşan ve arkadaş yapısına öncülük eden bir kişiliğe sahipti.
Rohat arkadaş Batı Kürdistan’ın Kobani şehrindendi. 2007 yılı içerisinde katılmıştı. Serdar arkadaşta olan özellikler Rohat arkadaşta da vardı. Her zaman önde olmak isteyen bir arkadaştı. Her çalışmaya aktif katılmak isteyen, öncülük düzeyinde katılmak isteyen bir arkadaştı. Büyük bir saldırı ruhuna sahipti. Zap eyaletinde yapılan saldırı eylemlerinde öncü düzeyinde yer almıştı. Çele eyleminin hazırlık çalışmasında da en fazla katkısı olan, hazırlık çalışmasında en fazla yer alan bir arkadaştı. Gece- gündüz demeden, sırtında cephane taşıyarak, erzak taşıyarak, düşmanı keşfederek, düşmanı denetimine alarak, eylem hazırlık çalışmalarında en önde yer alan bir arkadaştı. Zaten şahadet biçimi de öyledir. O kadar büyük bir ruha sahip ki, o kadar sıcakkanlı ki, grup komutanını dinlemeden eylem başladıktan sonra saldırıya geçiyor ve saldırı esnasında yaralanıyor. Onun için Rohat arkadaş da Apo’cu ruhu kişiliğinde somutlaştıran, kişiliğinde geliştiren bir duruşa sahipti.
Kamuran arkadaş Batman’lı bir arkadaştı, 2005 yılında katılmıştı. Kamuran arkadaş bağlılığıyla, emekçiliğiyle tanınan bir arkadaştı. Hangi birlikte, hangi bölge güçleri içerisinde yer alıyorsa çok kısa sürede onlar içerisinde sivrilen, öne çıkan özelliklere sahipti. Özellikle düşmana karşı büyük bir kin ve öfkeye sahipti. Halkımıza, hareketimize yapılan saldırıları hazmetmiyordu. Tüm bunların hesabının sorulması gerektiğini her platformda, her raporunda dile getiren bir arkadaştı. Çele eylemi sürecinde de öncülük düzeyinde rol oynayan arkadaşlardan biri oldu. Tepe baskınında çok büyük bir fedai ruhla, bütün mevzilerin düşürülmesinde rol oynadı. En son düşman mevzisini düşürmeye çalışırken şahadeti gerçekleşti. Kamuran arkadaş büyük bir saldırı ruhuna sahipti. Eyleme gitmeden önce ki sarf ettiği sözler de şuydu; “bu eylemi mutlaka başaracağız. Bu eylemdeki düşman hedeflerini düşüreceğiz”. Böylesi büyük bir kararlılığa sahipti. Kendisini hedefe kilitleyen bir yaklaşıma sahipti.
Zınar arkadaş Vanlı bir arkadaştı. O da Çele eylemi sürecinde, özellikle de hazırlık süreçlerinde büyük emeği olan bir arkadaştı. Eylem hazırlık sürecinde ve eylem esnasında gösterdiği yaklaşım, duruş fedai ruhun zirvesini teşkil ettiğinin bir göstergesidir.
Agit arkadaş genç ve Doğulu bir arkadaştı, 2005 yılında katılmıştı. Katıldığından şehit düştüğü ana kadar hep Geleye Zap’ta, Çukurca’da kalmış, mücadele etmiş bir arkadaştı. Yanında onlarca arkadaş şehit düşmüştü. Partiye bağlılığı üst düzeyde olan bir arkadaştı. Çok temiz, dürüst, bağlı, mütevazı özellikleri ile arkadaşlar arasında sivrilen bir arkadaştı. Çok genç olmasına rağmen kısa süre içerisinde komutan olup, öncülük yapma düzeyine geldi. Agit arkadaşla yoldaşlık yapmaktan, Agit arkadaşla mücadele etmekten insan her zaman zevk alırdı. Agit arkadaşın olduğu yerde, Agit arkadaşın görev başında olduğu yerde örgüt değerlerini koruyacağını, orada herhangi bir düşman saldırısında ön saflarda düşmana karış savaşacağını bilirdiniz. Böyle bir duruşu vardı. Onun için Agit arkadaş Çele eylem sürecinde merkezdeki asayiş karakoluna yapılan saldırıda gösterdiği büyük fedai ruhla şehitler kervanına katıldı.
Viyan arkadaş da Doğulu bir arkadaştı. Uzun süre pratik alanlarda kaldı. Pratikçi özellikleri ile fedakârlığı ile emekçi özellikleri ile öne çıkan bir bayan arkadaştı. Arkadaşlar içerisinde sevilen, sayılan, moralli duruşuyla dikkat çeken bir arkadaştı. Eylem hazırlık sürecinde de saldırı grubunda yer aldığını öğrenince sanki havalara uçuyormuş gibi mutlu oldu. Tereddütsüz bir şekilde bu grupta yer aldı. Tepe komutanın mevzisini düşüren arkadaşlardan birisiydi. Geri çekilme esnasında şahadeti gelişti.
Kani arkadaş Doğulu bir arkadaştı. 2007 yılı içerisinde katılmıştı. Kani arkadaş tam bir görev insanıydı. Kendisine verilen görevleri, büyük bir hassasiyetle, titizlik içerisinde yerine getiren bağlı, mütevazı, alçakgönüllü duruşu ile tanınan bir arkadaştı. Eylem düzenlemesi içinde yer almayan bir arkadaştı. Fakat eylemin yapılacağının duyar duymaz eylem alanına geldi. Bizim çağırmamıza rağmen eylemin yapılacağı bilgisini alıp, eylem alanına gelen arkadaşlardan biriydi. PKK’nin mücadele ruhunun, PKK’nin mücadele kararlılığının kendisini en fazla gösterdiği arkadaşlardan biriydi. Eylemin geri çekilmesi esnasında şehit düşen arkadaşlardan biri oldu.
Şehit düşen her yedi arkadaş da Çele eylemini başarı ile gerçekleştiren, fedai ruhla katılan ve şahadetleri ile tarih yazan arkadaşlar oldular. Çele eyleminin başarılı geçmesinde başta şehit düşen arkadaşların büyük emeği oldu. Çele eylemi şunu göstermiştir; gerillanı savaşma gücü her zamankinden daha fazla gelişmiştir. Vuruş kabiliyeti her zamankinden daha fazla gelişmiştir. Saldırı ruhu gelişmiştir, hareket kabiliyeti, savaşma kabiliyeti gelişmiştir, düşmanın en güçlü olduğu Çele’de, tahakkümlü olduğu merkezde tüm bunlar net bir şekilde görülmüştür. Çele eylem planlaması ve pratik uygulanmasında yaşanan bazı yetersizlikler olmuştur ama eylem planlandığı çerçevede, başarıyla gerçekleşen bir eylem olmuştur.
Azad Siser
- Ayrıntılar
18-19 Ekim 2011 tarihleri arasında Şehit Çiçek Devrimci Operasyonu olarak tanımlanan Çukurca eylemi Apo’cu saldırı ruhu ve keskin vuruş tarzı ile yapılan başarılı bir eylemdir. Bilindiği gibi 2011 yılı içerisinde mücadelemiz açısından önemli gelişmeler yaşandı. 12 Haziran seçimlerinde Kürt halkı büyük bir irade ortaya koyarak, tercihini Önderliğimizden ve hareketimizden yana yaptığını açıkça beyan etti. Bunu hazmetmeyen AKP iktidarı halkımızın ortaya çıkardığı iradeyi görmezden gelip, seçimlerden sonra hareketimize karşı bir tasfiye ve imha konseptini ortaya koydu. Bütün bunlara rağmen Kürt sorunun demokratik çözümü için büyük emekler sarf eden, büyük zorluklara göğüs geren, büyük saldırılara, tecrit-izolasyon uygulamalarına maruz kalan Önderliğimiz, çözümün gelişmesi için demokratik çözüm protokollerini hazırladı. Hazırlanan bu protokoller devlet heyetleri ile Önderlik arasında yapılan görüşmelerin sonuçları idi. Ama seçimlerde Kürt halkının ortaya koyduğu iradeye karşı AKP’nin çözüm protokollerini görmezden gelme istemi 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir süreci başlattı. Türk devleti sömürgeci güçlerle birlikte bazı ittifaklar geliştirerek hareketimizi tasfiye etmek için bazı yönelimlerde bulundu ve bu yönelimleri yıl boyunca devam etti. Her şeyden önce demokratik çözüm protokollerine karşı hareketimize silah bırakmayı ve teslimiyeti dayattı. Yine halkımıza karşı uygulanan soykırımı politikaları ile halkımızın iradesini kırmaya çalıştı ve bu temelde tehlikeli bir saldırı konseptini devreye koydu. Bu saldırı konsepti tabi ki başta her şeyden önce Önderliğimize yönelikti. Bilindiği gibi Önderliğimiz halkımız ve hareketimiz için yaşam ve barış gerekçemizdir. Önderliğimize yönelik saldırılar seçimlerden sonra daha da arttı. Aylarca görüşme yaptırılmadı, Önderliğimize yönelik karalama politikaları başlatıldı. Psikolojik ve özel savaş yöntemleri devreye sokuldu ve bu şekilde Önderliğimize yönelik saldırılarla esasen hareketimiz perspektifsiz kılınmak, halkımız perspektifsiz kılınmak istendi. Bu temelde adeta çözümü değil de savaşı dayatanın Önderliğimiz olduğu imajı yaratılmaya çalışıldı. Hâlbuki 93’den bu yana Kürt sorunun çözümü için en fazla emek sarf eden, çaba sarf eden Önderliğimizdir. Aslında bütün kamuoyu da, halkımız da bunu iyi bilmektedir. Fakat AKP bunu çok farklı yansıtmaya çalıştı. Adeta Önderliği çözümün önünde engel olarak yansıtmaya çalıştı. Ama bunlar gerçek dışı yaklaşımlardı. Bundan dolayı hem kamuoyunda hem halkımız nezdinde Önderliğimizi karalamaya yönelik yoğun saldırılarda bulundular. Hiçbir ahlakla bağdaşmayan bazı yönelimler içerisinde bulundular. Önderliğimize karşı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir muamele yürütüldü. Fakat Önderliğimiz tüm bunlara karşı bir direniş sergiledi ve geri adım atmadı, mücadeleden taviz vermedi. Halkımıza dönük saldırılar yıl içerisinde de devam etti.
Özellikle seçimlerden sonra Türk devletinin, AKP hükümetinin Kürt halkının iradesini görmesi gerekirken adeta bunu görmezden gelip, Kürdistan’da kaybetmenin öfkesi ile intikam alırcasına halkımıza yönelik çok büyük operasyonlar düzenledi. Kürt halkının iradesini temsil eden seçilmişlere yönelik çok büyük tutuklamalar gerçekleştirildi. Yüzlerce, hatta binlerce yurtsever insanı, Kürt halkının iradesi ile seçilmiş insanı zindanlara tıktı, gözaltına aldı. Bunları protesto eden halkımıza, demokratik haklarını serhildanlar biçiminde yansıtan halkımıza dönük katliam provaları yapıldı. Birçok yerde gencecik insanlarımız katledildi. Bu şekilde aslında AKP hükümeti, Fetullah Gülen cemaati halkımıza dönük soykırım politikasını 2011 yılında zirveye çıkarmaya çalıştı. Halk adına seçilmiş hiçbir insanı bırakmadı. Yine hareketimize karşı her türlü saldırıyı yaptı. Özellikle Türk ordusu ileri teknoloji kullanarak gerillayı etkisizleştirmek için, imha etmek için her yolu denedi. Bunu sadece kuzeyde yapmadı, bunu sadece güneyde yapmadı. Doğuda İran’la ittifak kurarak Kandil’e dönük operasyon başlattı. Yine 17 Ağustos’tan sonra Medya Savunma Alanlarına yönelik yüksek teknolojiye dayanarak yoğun hava saldırıları düzenledi. Türk devletinin ve AKP hükümetinin bu tasfiye konseptine karşı başta Önderliğimiz, halkımız ve gerilla güçlerimiz büyük bir direnişin içerisinde oldu. Yılın başından bu yana Önderliğimiz geri adım atmadı, mücadelesinde her zaman büyük bir direniş sergiledi. Her türlü saldırıyı göze alarak direnişini devam ettirdi. Halkımız tüm saldırılara rağmen kendi sistemini, demokratik özerklik sistemini inşa çalışmalarını yürüttü. Her ne kadar halkımıza dönük saldırı, tutuklama furyası devam ettiyse de, halkımız büyük bir mücadele ruhuyla adeta AKP’nin bütün oyunlarını boşa çıkarırcasına bir mücadele içerisinde oldu. Bütün bu saldırılara karşı yediden yetmişe tüm halkımız direniş tutumu içerisinde oldu. Kürdistan’ın her yerinde buna dönük direnişler geliştirildi. Yine gerilla cephesinde yılın başından bu yana gerilla büyük bir direniş içerisinde oldu. 2011 yılı mücadelemiz açısından çok yoğun geçen bir yıl oldu. Özellikle 12 Haziran seçimlerinden sonra bütün bu saldırılara karşı gerilla cephesinden de güçlü eylemliliklerle cevap verildi. Yani geçmiş yıllardan da açığa çıktı ki Türk ordusunun karadan savaşma gücü, gerillanın iradesi, kararlılığı ve azmi karşısında zayıflamıştır. Bunu en fazla 2011 yılı mücadelesi içerisinde gördük. Türk ordusu tekniğine dayanarak, tekniğine güvenerek tüm teknik imkânları kullanarak gerillaya karşı bir mücadele içerisinde olmaya çalıştı ama tüm bunlara rağmen gerillanın eylemliliklerini önleyemedi. Amanoslar’da, Karadeniz’de, Botan’da, Amed’de, Garzan’da, Serhat’ta, kısacası bütün alanlara yayılan bir gerilla eylemliliği oldu. Kürdistan merkezlerinde oldu, Türkiye şehirlerinde oldu, Kürdistan’ın bütün dağlarında oldu, Türkiye dağlarında oldu. Yapılan eylemler aslında Türk devletinin, Türk ordusunun saldırı konseptini belli düzeylerde kırma noktasına getirdi. Hatta birçok yerde düşmanın beklemediği eylemlikler oldu ve bu temelde sonbahara gelindi. Yılın başından sonbahara kadar gelişen tasfiye konseptine karşı, başta Önderliğimiz, hareketimiz ve gerilla büyük bir direniş mücadelesi sergiledi.
Tüm bunlara karşı 18-19 Ekim tarihleri arasında Çukurca’da bir eylem yapıldı. Şehit Çiçek Devrimci Operasyonu olarak tanımlandı, bu eylem halkımız tarafından bir operasyon olarak tanımlandı. Bu eylemin temel nedeni 2011 yılı içerisinde, özellikle seçimlerden sonra Türk devletinin, AKP-Gülen cemaatinin ve Türk ordusunu Önderliğimize, hareketimize ve halkımıza karşı yürüttüğü saldırılara karşı bir misillemeydi. Genel anlamda böyle bir çerçevesi vardı. Somut olarak Türk ordusu 17 Ağustos’tan bu yana Medya Savunma alanlarına dönük hava harekâtları düzenledi. Bu hava harekâtlarında bazı arkadaşlarımız şehit düştü. Yine yurtsever insanlarımız şehit düştü. Özellikle Kandil’de içerisinde Solin adlı bir bebeğin de bulunduğu yedi insanımız çok vahşice katledildi. Yine 28 Eylül’de içerisinde Rüstem Cudi, Alişer Koçgiri, Çiçek Botan, Rozerin Mardin, Nazlıcan Amara, Eşref ve Erdal arkadaşların bulunduğu 11 yoldaşımız bir hava harekâtında şehit düşürüldü. Yine bazı alanlarımızda kayıplarımız yaşandı. Aslında tüm bunlara karşı cevap niteliğini taşıyan bir eylemdi Çukurca eylemi. Onun için yapılan eylem başta Xakurke’de şehit düşen arkadaşlar olmak üzere bütün şehit arkadaşların intikamı amacıyla planlandı.
Niye Çukurca’da eylem yapıldı sorusuna cevap verecek olursak belirtilecek önemli hususlar var. Türk ordusunun kendisine en fazla güvendiği yerlerden birisi Çukurca’dır. Hem sınır hattı olması hem de geçmiş savaşımız içerisinde önemli bir yer olmasından da dolayı Türk ordusu buraya hem nicel olarak hem nitel olarak hem de teknik olarak çok büyük bir güç yığmıştır. Yirmi bine yakın asker Çukurca tugayı ve çevresinde konumlandırılmıştı. Türk ordusu aslında burada kendisine çok fazla güvenen bir konumdaydı. Özellikle tekniğine çok fazla güveniyordu. Yine birlikler oluşturduğu noktalarda, tepe, karakol, tabur ve merkezdeki güçlerde gelişmiş silahlar vardı. Özellikle termal gibi gelişmiş tüm silahlar buradaki donanımlı birliklere verilmişti. Burada kendisine güvenen bir pozisyondaydı. Hem karadan hem havadan teknolojik yapıya dayanarak kendisine güvenen bir pozisyondaydı. Bu yüzden biraz bilinçli olarak seçildi. Türk ordusunun kendisine en fazla güvendiği yerdi, yine gerillada yıllarca oluşan birikimin sonucunun da ortaya çıkacağı bir yer oluyordu. Gerillanın vuruş kabiliyetini, hazırlık düzeyini, birikim ve tecrübesini ortaya çıkaracağı bir yer oluyordu. Yılın başından sonbahar sürecine kadar yapılan eylemler vardı. Bir nevi sonbahar hamlesine de aktif bir desteğin, aktif bir katılımın olacağı bir eylem olarak da görülüyordu. Tüm bunlar için Çukurca seçildi.
Eylemin temel amacı sonbahar hamlesini geliştirmek, gerilla eylemlerine zirve oluşturmak ve Türk ordusunun yaptıklarının hesabını sormaktı. Bir de yıllarca Türk ordusunun, devletin yaptığı propaganda vardı. “Çukurca’da kuş uçmaz, Çukurca’da çok tahakkümlü hedefler oluşturduk, yeni PKK saldırılarına karşı dayanaklı hedefler oluşturduk. Bu hedefler düşürülemez çok tahakkümlü vb.” şeklinde kuru propagandalarla bir nevi ordu gücünün propagandası yapılıyordu. Tüm bunlara karşı bir eylem planlaması yapıldı. Çukurca hedef belirlendikten sonra hazırlıkları yapılmaya başlandı. Aslında Çukurca’da bulunan bütün düşman hedefleri bu kapsama alındı. Başta Çukurca merkezdeki tugay, yine burada bulunan emniyet müdürlüğü, polis lojmanları, başta kaymakamlık olmak üzere devlete ait kurum ve kuruluşlar, polislerin kaldığı Toki lojmanları, bunlar arasındaki yollar hedef kapsamına alındı. Çukurca’ya bağlı Bilican alayı, Han Tepe Taburu, Serê Sevê Taburu, Erîş Taburu, Girê Karakolu, Şiker Karakolu, bunlara bağlı tepelerin hepsi yapılan planlama kapsamına alındı. Çukurca ilçesinde bulunan tüm ordu güçleri, devletin kurum ve kuruluşları yapılan hedef kapsamına alınarak bir planlamaya gidildi. Hedefler bu biçimiyle netleştirildikten sonra bunun hazırlıkları yapıldı. Hazırlık süreci bu hedef kapsamına göre yapıldı. Çukurca eyleminin hazırlık aşaması sürecinde HPG gerillasının fedai bir gerilla olduğu ortaya çıktı. Arkadaşlar çok büyük bir fedakârlıkla, çok büyük bir moralle eylem hazırlıklarına katıldı. Başta eylemde şehit düşen Zınar, Agit, Serdar, Rohat, Kamuran arkadaşlar olmak üzere diğer birçok arkadaş eylemin hazırlık aşamasına aktif bir şekilde katıldı. Hazırlıklar esnasında birçok hususa dikkat edildi. Her şeyden önce çok büyük bir eylemin yapılacağının bilinmemesi gerekiyordu. Onun için hazırlıklar büyük bir gizlilik içerisinde yürütüldü. Hiçbir küçük cihaz, büyük cihaz muhaberesi yapılmadı. Bütün hazırlıklar ve iletişim not ve kurye sistemi ile gerçekleştirildi. Çok büyük bir eylemin hazırlıkları yapılıyordu. Bu eylemin başarılı olmasının bir nedeni de gizlilikti, onun için gizlilik kurallarına dikkat edildi. Güçlerimiz parçalı toplandı, deşifreye yol açacak uygulamalardan uzak tutuldu. Hareket tarzına, konumlanma tarzına dikkat edildi ve bu temelde hazırlıklara başlandı. Eylemin alt yapı çalışmaları da bu temelde yürütüldü. Silahından cephanesine kadar olan bütün malzemeler büyük bir fedakârlıkla, büyük bir moralle, büyük bir titizlik içerisinde, gizlilik içerisinde getirilmeye çalışıldı. Savaşın yarısının hazırlık olduğu, böylesi büyük eylemlerde başarı düzeyinin hazırlıklar olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu hazırlık sürecinde bunu bariz bir biçimde yaşadık.
Her şeyden önce arkadaşlarda çok büyük bir istem, büyük bir ruh, büyük bir kararlılık, büyük bir motivasyon vardı. Çele eyleminin başarılı olmasındaki en büyük etken budur. Arkadaşların düşmana dönük eylem motivasyonu üst düzeydeydi, büyük bir moral vardı, motivasyon vardı, kararlılık vardı. Ondan dolayı hazırlık çalışmaları bu kapsamda yürütüldü. Çok zaman alması gereken hazırlıklar arkadaşların bu yaklaşımlarından dolayı kısa sürdü. Çünkü bu hazırlıklar içerisinde yer alan arkadaşlar ne yaptıklarını, ne yapacaklarını iyi biliyorlardı. Katılımda bir tereddüt, bir kaygı durumunu görmedim. Bütün arkadaşlarda bu eylemin başarılı geçeceği azmi çok yüksekti. Arkadaşlarda bu eylemin başarılı olacağı iddiası gelişkindi, bundan dolayı tereddütsüz, kaygısız bir biçimde katılım durumu oldu. PKK militanlığının, Apo’culuğun sarsılmaz iradesini bu hazırlıklar sürecinde görmek mümkündü. Hazırlıklar bu temelde yirmi-yirmi beş gün içerisinde tamamlanma aşamasına geldi. Türk ordusunun ve devletinin geçmişte de yaptığı gibi sanki bu eylemin hazırlıklarının bahardan bu yana yapıldığı, aylarca sürdüğü, silah ve teknik malzemelerin başka yerlerden getirtildiği vb. propaganda durumları tamamıyla gerçek dışıdır, temeli olmayan propagandalardır. Geçmişte de, günümüzde de yapılan başarılı eylemlere dönük girişimlerdir bunlar. Çele eyleminde hazırlıklar büyük bir irade, büyük bir inanç ve büyük bir moral ile kısa sürede tamamlandı. Hazırlıklar sürecinde en fazla öne çıkan arkadaşların eyleme gitme istemiydi. Bunun için düzenlemede bazı zorlanmalar yaşadık. Çünkü bütün arkadaşların saldırı grubunda yer alma istemi çok fazla ön plandaydı. Hatta saldırı grubuna girmeyen bazı arkadaşların daralma, kızma, farklı bazı duygusal yaklaşımlara girme durumu ortaya çıktı. Düzenlemelerde belli bazı zorlanmalar da yaşandı. Eylem savunması ile takviyesi ile pususu ile bütünlüklü bir çalışmadır fakat arkadaşlarda olan Apo’cu ruh, Apo’cu saldırı ruhu o kadar gelişkindi ki, saldırı grubunda yer almayan arkadaşlar sanki eylemde yer almıyormuşçasına gibi bir yaklaşımın içerisine girdiler. Bütün arkadaşlarda saldırı gruplarında yer alma, düşman üzerine gitme istemi ve kararlılığı çok fazla ön plana çıktı. Hazırlıklar böylesi bir istemin, inancın, fedakârlığın gelişkin olmasından dolayı tamamlandı. Birçok ağır silah, birçok cephane, birçok alt yapı malzemesi bu hazırlıklar kapsamında tamamlandı ve hazırlıklar bu temelde bitirildikten sonra düzenlemeler yapıldı.
Düzenlemeler planlamaya göre yapıldı. Planlama çok kapsamlıydı, onun için düzenlemeler planlamaya göre yapıldı. Bütün eylem güçleri beş cephe biçiminde örgütlendirildi. Çünkü planlama kapsamına ondokuz düşman hedefi alınmıştı, ayrıca bu hedeflerden iki tanesine baskın yapılacaktı. Çele merkezinde bulunan asayiş ve düşman alayına bağlı sabit tutulan bir tepeye baskın yapılacaktı. Diğer bütün tabur ve hedefler de vurulacaktı. Çele eyleminin planlamasında aslında gerillanın bütün eylem taktikleri vardı. Baskın, sızma, pusu, sabotaj, taciz, darbeleme, suikast ve düşmanın bütün hava müdahalelerine karşı tedbirler vardı. Çele eylem planlaması gerillanın bütün taktiklerinin içi içe olduğu, aşamalı bir planlamaydı. Bunlar taktik planlama sürecinde üzerinde çok fazla konuşulan ve tartışılan konulardı. Eylem gece yapılacaktı, baskınlar gece yapılacaktı ama düşmanın hem gece hem de gündüz yapabileceği bütün müdahalelere karşı tedbirler alındı. Plan aslında bütün taktiklerin iç içe olduğu, bütün taktiklerin yürütüldüğü bir eylem planlamasıydı. Bu temelde düzenlemeler ve örgütlemeler yapıldı. Saldırı grubunda yer alan arkadaşlar, savunma grubunda yer alan arkadaşlar, pusu grupları, sabotaj grupları ve tüm bunları koordine edecek cephe koordinasyonları oluşturuldu. Bu temelde planlama ve düzenlemeler tamamlandıktan sonra pratik uygulamaya geçildi.
Eylemin hazırlıklarını yaptığımız süreçte Abdullah Gül’ün Hakkâri’ye geldiğini duyduk. Abdullah gül Türk devletinin cumhurbaşkanı olarak bir gövde gösterisinde bulunmaya çalıştı. Bütün sınır birliklerini denetleyerek, asker elbisesi giyerek aslında halkımıza ve hareketimize nasıl bir savaşta karar kıldıklarının bir gösterisini yaptı. Bir de Çukurca gibi bir yerde güçlüyüz psikolojisini, imajını yaratmaya çalıştı. Abdullah Gül’ün Çukurca’ya geldiği süreçte birçok grubumuz pozisyon almış durumdaydı. Bazı yerlerde arkadaşlar eylemden iki gün önce düşman birliklerini pusuya düşürdü. Bu da eylem planlaması kapsamındaydı. Arkadaşlar Kırkdokuz sınır karakolunda Abdullah Gül’ün ziyareti nedeni ile onun güvenliğini alan düşman birliğinde hem gece hem de gündüz tuzak patlattılar. Düşmanın zırhlı aracı imha oldu, sekiz-dokuz askeri öldürüldü. Aslında bu süreçte biz eylemin pratik uygulamasına geçmiş bulunuyorduk. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra harekete geçildi. Harekete geçildiğinde ve gruplar tek tek gönderildiğinde, arkadaşların gözlerinde bu eylemin büyük bir eylem olacağı, bu eylemin başarılı geçeceği, bu planlamanın yerine getirileceği iddiasını okuyabilirdiniz. Birey olarak yıllarca bu mücadele içerisindeyim ve en fazla rahat olduğum eylem planlamalarından biri bu eylemdi. Çünkü arkadaşlardaki o kararlılık, o iddia düzeyi bunun göstergesiydi. Aslında eyleme gidilmeden eylem kazanılmıştı. Eyleme gidilmeden eylemin başarılı olacağı belliydi. Çünkü savaş aslında savaştan önce kazanılır deyimi doğrudur. Onun için arkadaşlar harekete geçtiğinde hepsinde bu yaklaşım vardı. Tartışmalar olmuştu, toplantılar olmuştu. Her grubun görevi, her grubun hedefi, her grubun vuruş tarzı, geri çekilmesi, farklı olasılıklardaki hareket tarzı kısacası gerekli her şey tartışıldı ve bu temelde pratiğe geçirildi.
Eylem gece saat 1’de başlayacaktı. Eyleme katılacak toplam altmış grup vardı. Düşmanın onsekiz hedefini vuracak ve iki yere baskın yapacak altmış eylem grubumuz vardı. Bu altmış eylem grubu belirlenen planlama çerçevesinde, belirlenen saatte yerlerine ulaştı. Bütün arkadaşlar büyük bir duyarlılık içerisinde, tüm gizlilik kurallarına riayet ederek, büyük fedakârlıklar yaparak sağlam bir şekilde kendileri için belirlenen yerlere ulaştılar. Bu gruplar içerisinde birçok grup vardı, kollar biçiminde örgütlendirilmişti. Yapılan planlamaya göre cihazda konuşulmayacaktı. Altmış grup düşmana hiçbir görüntü vermeden, hiçbir deşifrasyona yol açmadan sağlam bir şekilde yerlerine ulaştı. Aslında bu bizim sonuç çıkarmamız gereken bir yaklaşımdır. Düşmanın en fazla tahakkümlü olduğu, tedbirlerinin üst düzeyde olduğu Çukurca tugayı, çevresindeki tabur ve karakollara altmış grubumuzun eylem için yakın mesafede yaklaşmalarına rağmen, düşman hiçbir grubumuzu fark etmedi. Bunun bir nedeni gerillanın hareket kabiliyetidir. Gerillanın iradesidir, gerillanın gücüdür, gerillanın geldiği düzeydir. Altmış tane eylem grubunun Çukurca merkezine yaklaşması ve düşmanın fark etmemesi gerillanın başarısıdır. Gerillanın geldiği düzeyin göstergesidir. Türk ordusu ve komutanları propaganda yapıyorlar ve yapmaktadırlar. Gerillanın eylem yapamayacağını, gerillanın eylem kabiliyetinin olmadığını belirtiyorlar fakat Çele eyleminde görüldü ki bir, iki, üç ya da on grup değil, altmış tane grup düşmanın en stratejik yerlerine hatta düşmanın kalbine, beynine dahi sızabilecek bir güce sahiptir. Gerillanın bu hareket kabiliyeti, gerillanın bu manevra kabiliyeti, gerillanın bu vuruş kabiliyeti Çele eyleminde kendini göstermiştir.
Gruplar yerlerine sağlam ulaştıktan sonra eylem koordinesi tarafından belirlenen saatte eylem başladı. Eylem 18’i 19’a bağlayan gece saat bire beş kala belirlenen gruplar tarafından başlatıldı. Eylem başladıktan sonra altmış tane grubun cihazı devreye girdi. Gece 1’den önce olan sessizliğin ardından eylem başladıktan sonra altmış grup harekete geçti. Altmış grubun harekete geçmesi eylemi başlattı. Yapılan planlamaya göre iki temel yere baskın yapılacaktı. Bunlardan biri Çele merkezdi. Çele merkezdeki asayişin üç koldan baskınla düşürülmesi planlanmıştı. Saldırı grubunun başında Agit Rojhilat arkadaş vardı, diğer kolların başında da başka arkadaşlar vardı. Asayişe saldıracak grup büyük bir fedai ruhla, büyük bir kararlılıkla asayişin etrafında bulunan mevzilere karşı el bombası ve B7 silahını kullanarak kısa sürede karakolun içerisine girdi. Karakolun birinci katındaki bütün düşman güçleri etkisizleştirildi. İkinci kata girilirken Agit arkadaşın silahının tutukluk yapmasından dolayı Agit arkadaş bir asker tarafından şehit düşürüldü. İki arkadaş da yaralandı. Bundan dolayı asayişin bir iki mevzisi dışında tümü düşürüldü. Agit arkadaşın şahadetinden ve bir iki arkadaşın yaralanmasından dolayı bir iki mevzi düşürülemedi. Planlama kapsamına alınan asayişin düşürülmesi büyük oranda gerçekleştirildi. Burada Agit arkadaşın fedai ruhu, cesareti belirleyici olmuştur. Burada düşmanın yirmiye yakın kaybı vardı. Arkadaşlar düşman üzerinden üç tane melez silahı, bir adet küçük cihaz kaldırdı. Merkezdeki diğer hedefler koordineli bir biçimde vuruldu. Özellikle emniyet müdürlüğü, polis lojmanları B7 roketleri ile çok etkili bir biçimde vuruldu. Yedi sekiz tane B7 silahı merkezdeki güçleri vuruyordu, bu yüzden birçok bina alev aldı. Düşmana ait çok sayıda araç imha edildi. Merkezde planlanan biçimi ile eylem başarıyla gerçekleşti.
Eylemin diğer esas bir yönü ise baskın yapılacak tepe idi. Bilican alayında binlerce asker bulunuyordu. Bu alayın kendisinde yüzden fazla çadır, yüzlerce araç vardı. Alayın kendisi ve buna bağlı bazı tepeler yoğun ateş altına alındı. Özellikle katuşa silahları ile havan silahları yine dokça ve B7 gibi silahlarla Bilican alayına bağlı tepeler ve alayın kendisi çok yoğun ateş altına alındı. Havan roketleri, doçka mermileri, katuşa silahları genelde isabetliydi. Düşmanın zaten birçok çadırı imha oldu, birçok aracı kullanılamaz hale geldi. Fakat planlamaya göre baskın yapılacak bir tepe daha vardı. Baskın yapılacak tepede altmış asker bulunuyordu. Bu tepe düşman tarafından tahakküm edilmiş bir yerdi. Tepede toplam beş ayrı tel örgü vardı. Tabi bu tel örgülerinden bazılarının da tedbiri alınmıştı. Yine bu tepede ağır silah vardı. Aslında düşman mevcut konumlanması ile kendisine çok güveniyordu. Arkadaşların vuruşuyla bu tepeye dönük baskın da başladı. Baskın grupları çok hızlı bir biçimde, büyük bir fedai bir ruhla saldırıya geçti. Saldırıya geçildiği sırada saldırının ilk anlarında Serdar ve Rohat arkadaşlar yaralandı. Her iki arkadaş da kol komutanı yardımcılığı görevini yürütüyorlardı. Serdar ve Rohat arkadaşlar talimat beklemeden çok büyük bir fedai ruhla büyük, bir sıcakkanlılıkla düşmanın üzerine atıldı fakat bu erken sıcakkanlı yaklaşım, hızlı yaklaşım arkadaşların yaralanmasına yol açtı. Saldırının zaman almasına, tepenin düşmesinin uzamasına yol açtı. Yaralı arkadaşlar sağlama alındıktan sonra, arkadaşlar üç koldan bir saat içerisinde altmış askerin bulunduğu tepeyi düşürdü. Burada büyük bir fedai ruh açığa çıktı. Hiçbir arkadaş tereddüt göstermedi. Burada bazı düşman mevzileri çatıştı, özellikle tepenin sonunda kalan bir mevzi biraz direnmeye çalıştı fakat arkadaşlar düşmanın bu mevzisini de düşürdü. Tepe komutanın içinde bulunduğu mevzi de arkadaşlar tarafından düşürüldü. Tepede bulunan düşman silahları düşmana karşı kullanıldı. Düşman bombaları, düşman roketleri tepeden alınan silahlar oradaki düşman gücüne karşı kullanıldı. Büyük bir ruhla içerisinde altmış askerin olduğu bu tepe imha edildi. Tepede iki arkadaş Zınar arkadaş ve Kamuran arkadaşlar şehit düştüler. Yaralı arkadaşlar belli bir mesafe getirildikten sonra yaralarının ağır olmasından dolayı şahadetleri gerçekleşti. Tepede aslında elliye yakın silah toplandı fakat hem şehit arkadaşların cenazeleri hem yaralı arkadaşların getirilmelerinden dolayı tepeden sadece 16 G3, 2 tane MG3, 1 bomba atar silahı, 2 termal dürbünü ve askerlerin malzemelerinden bazıları getirilerek geri çekilme yapıldı.
Genel anlamda baskın yapılacak tepe büyük oranda düştü. Planlamamızın esas bölümünü de tepe baskını oluşturuyordu. Diğer gruplar da kendilerine verilen görevler çerçevesinde, planlamalar çerçevesinde eylem başladıktan sonra düşmanı yoğun bir ateş altına aldılar. Gıre karakolu, Şiker karakolu, Serê Sevê taburu, Tepe Orte, Erîş taburu, Bilican’a bağlı tepeler, Han tepe taburuna bağlı tepeler, Çele merkezinin etrafında bulunan tepelerin hepsi aynı anda koordineli bir şekilde arkadaşlar tarafından vuruldu. Eylem başladıktan sonra düşman neye uğradığını anlayamadı. Düşmanın Çukurca’da ve etrafında bulunan hedeflerinin birkaçı dışında Çukurca merkezdeki bütün düşman hedefleri aynı anda koordineli bir biçimde yoğun ateş altına alındı ve bütün hedeflerine dönük saldırı oldu. Bu düşmanda büyük bir şok yarattı, düşman ne olduğunu anlayamadı. İlk saatlerde bazı yerler karşılık veremez durumdaydı. Düşmanın o kadar tekniğine güvendiği, tahakkümlü olduğu, katuşalarla, havanlarla donattığı taburları ateş altına alındıktan sonra karşılık veremez duruma geldi. Türk ordusu 18-19 Ekim tarihleri arasında Çukurca’da perişan oldu. İlk saatlerde karşılık veremez duruma geldiler, aslında ne olduğunu anlayamadılar, şok olmuştular. Çünkü kim kimden yardım istese, takviye gelen bütün güçler pusuya düştüler. Serê Sevê’den gelen takviye güçleri pusuya düşürüldü, merkez tugaydan gelen güçler pusuya düşürüldü. Takviye gelmek isteyenler de pusuya düşürüldü. Çele tugayı, bağlı olduğu alaylar, taburlar, tepeler eylem başladıktan sonra ne olduğunu anlayamadılar. Eylem bittikten iki üç saat sonra kobra tipi helikopterlerle müdahalede bulunmaya çalıştılar. Kobralar nereyi vuracaklarını bilmiyorlardı. Çünkü bütün hedefler vurulmuştu. Düşman eylem başladıktan sonra şok oldu. Cihazlarda bir kelime dahi konuşamadılar, bütün cihazları kilitlendi. Çünkü bütün hedefleri saldırıya uğradı. İki üç saat sonra müdahalede bulundular çünkü gerillanın bu kadar kapsamlı, koordineli bir eylem yapacağına inanmıyorlardı, beklemiyorlardı. Fakat eylem düşmanı felç etti. Çele merkezde bulunan bütün güçler felç oldu.
Azad Siser
- Ayrıntılar