Çakalları bilir misiniz?
Etçil hayvanlar içinde en çirkin olanlarıdırlar.
Görme yetenekleri güçlüdür.
Gözlerinde en kötü hinlik bulunan hayvanlar çakallardır.
Gözleri çakmak çakmak, ancak çukurcadır.
Sansardan biraz büyüktürler.
Ya akşam karanlığı çökünce ya da şafak sökmeden ava çıkarlar.
Hiçbir zaman, teke tek ava çıkmazlar.
Zaten ne o yürek onlarda var, ne de o asalet onlarda var.
Hem yüreksizliklerinden dolayı hem de asaletsizliklerinden dolayı sürü güdüsüyle gezerler.
Sürü sürü harekete geçerler.
Genelde gündüzleri inlerine çekilirler.
Akşam veya şafak sökmeden evvel avlanırlar.
Av hazırlığında iken, grup grup halinde araziye dağılırlar.
Başlarlar ulumaya.
Onlar uludukça dedikçe zannedersiniz ki, yer gök çakalların işgaline uğramış.
Öyle ödlek öyle korkaktırlar ki, ulumalarıyla psikolojik üstünlük kurmaya çalışırlar.
Böylece arazide bulunan farklı bir hayvanı yerinden kalkmasına neden olurlar.
Direkte hayvana saldıracak cesaretleri olmadığından, söz konusu ses taktiğiyle herhangi bir hayvanın paniğe girmesine neden olurlar.
Eğer arazi sarp ise hayvanın bir uçurumdan düşerek ölümüne neden olurlar.
Eğer arazi sarp değilse hayvanı çembere alırlar, yorarlar ve takatten düşen hayvana hep birlikte saldırırlar.
Öylece öldürüp parçalarlar.
Bir gün Cudi’de iken aynen belirttiğim şekilde bir katırımıza saldırdılar.
Akşam üzeri idi.
Bir yere erzak getirmeye gitmiştik.
Katırı meşe bodurunun olduğu bir yere bağladık.
Yakın bir yerde olan erzağı katırın bulunduğu yere getirmeye gittik.
Katırın yanından ayrıldığımızda daha bir dakika yoktu.
Çakallar başladılar ulumaya.
Çakallar nasıl ki ulumaya başladılar, biz anladık ki katırımıza saldırıyorlar.
Biz de hemen geri döndük katırımızın bulunduğu yere.
Baktık ki, otuz kırk tane çakal katırımızı çembere almışlar.
Dört bir yandan uluyarak saldırıyorlar.
Katırda tekmelerle kendini savunuyordu.
Bizim yetişmemizle birlikte çakal sürüsü kaçtı.
Katırımız öylece kurtuldu.
Çakallar üzerine anlattığım bu avlanma tarzı öyle fazla da değildir.
Genelde hayvan leşleriyle beslenirler.
Çok ilginçtir ki, öyle ödlektirler ki hayvan leşleriyle beslenmeye çalışırken de yine aynı şekilde ulurlar.
Öyle kalabalık gezerler ki, özellikle kışın şafak sökmeden önce bir bakarsın ki bir sırtta ve onun yamaçlarında nerdeyse her taşın üzerine bir çakal kafasını havaya dikmiş başlamış ulumaya.
Onlar ulurken, uluma sesleri vadilerden, yamaçlardan yankılanır.
Bu Fetullahçılar da tam çakal kişiliğine sahiptirler.
İktidara gelmek ve iktidarda kalmak amacıyla İslam dini onlar için araç.
Her türlü uyuşturma niteliğindeki söylem onlar için bir araç.
Her yumuşak söylemlerinde bir soykırım hedefi gizlidir.
Her yumuşak söylemlerinde Kürtleri, Türkleştirme hedefleri gizlidir.
Her yumuşak söylemlerinde Siyonizme hizmet etme gizlidir.
Tek amaçları var o da Siyonizm adına yaptıkları Turancılıktır ve Türk ırkçılığıdır.
Medya da çakal ulumaları gibi yalan dolan haberler yazan putçu Türk ırkçıları külliyen ağırlıkta Fetullahçılardır.
Yani Fetul-Münafıkçılardır.
Fetul-Münafıkçılık, İttihat Terrakki’nin Yeşil Kemalist versiyonudur.
Bu münafıkların hepsi İttihat Terakki’deki yöneticiler gibi Türk değil.
Liderleri Fetullah’tan tutalım yöneticilerine kadar, hemen hemen hepsi devşirmedir.
Amiyane tabirle dönmedirler.
Hiç biri ne İslam dinine mensup ne de Türk.
Buna rağmen hepsi İslam dinine mensup birinden daha İslamcı, bir Türk’ten daha fazla Türkçü bir kılıfa girmiş.
Özünde hem İslam dinine düşman olan, hem de Türklüğe düşman olan putçu Türk ırkçıları bu Fetul-Münafıkçılardır.
Aynen İttihat Terraki’de böyle idi.
İttihat Terrakiciler, hem Kürtleri, hem Ermenileri, hem Süryanileri, hem de Rumları hem siyasal, hem ekonomik, hem de kültürel olarak soykırımdan geçirdiler.
Şimdi tüm bunları yapan bu Fetul-Münafıkçılardır.
Cudi’de Şehit Zafer arkadaş ile Şehit Harun arkadaşın naaşlarına işkence yapan asker zihniyeti, Fetul-Münafıkçıların zihniyetidir.
Kürdistan’da katliam yapan polisleri eğiten zihniyet, hem Fetul-Münafıkçıların zihniyetidir, hem de bire bir Fetul-Münafıkçı polislerdir.
Belediye başkanlarını zindanlara doldurarak siyasal soykırım yapan Fetul-Münafıkçı Atalay’dır.
Fetul-Münafıkçı Polislerdir.
Fetul-Münafıkçı MİT’tir.
İttihat Terraki’nin Yeşil Kemalist versiyonu olan bu Fetul-Münafıkçılardan tek hesap soracak olan HPG’dir.
Şehit Zafer ve Şehit Harun’un naaşlarına yapılanlardan sonra intikam farz olmuştur.
- Ayrıntılar
Maraş katliamının 31. yılı vesilesiyle başta insanlık tarihinden günümüze var edilen insanî değerleri bir yaşam duruşu haline getiren, buna karşı egemen sistemlerin her türlü yol-yöntemle gaspına, yok edilmesine karşı direnişçi bir çizgide mücadele ederek yaşamını yitiren başta Aleviler olmak üzere tüm insanlarımızı anıyor, anılarına bağlılık sözünü yineliyoruz.
Elbette ki insanlarımızın hafızasında derin izler bırakan bu katliamı tüm yönleriyle anlamak, bunun karşısında doğru örgütlü bir mücadeleyi açığa çıkartmak gibi bir görevimiz de vardır. Gelenekselleşen, bir yaşam kültürü haline gelen bu gerçek karşısında ancak tarihi sorumluluklarımızı yerine getirmiş olur, onurlu bir duruşun da sahibi olabiliriz.
Katliam sadece Maraş’ta olmadı. Tüm halkımızın yaşadığı coğrafyada oldu ve yaydırılmaya çalışıldı. Malatya, Çorum gibi yerlerde devam etti. Değişik provokasyon senaryoları denendi. Bizzat ABD’nin denetiminde örgütlenen, eğitilen MHP’li faşistler devreye konuldu. Militarist ordu güçleri buna göre bir pozisyona, mevzilenmeye çekildi. Türkiye ve uluslararası kamuoyu buna göre hazırlanmaya çalışıldı. Toplumun hafızasına derinden kazılması için birçok yöntem geliştirildi. ABD öncülüğünde emperyalist güçlerin stratejik bir müdahalesi böylece başlamış oldu. Bu, 1921 Kahire Konferansıyla Kürdistan ve Ortadoğu halklarına yönelik oluşturulan statüko derinleştirilerek Kürt-Türk ittifakını parçalamaya, direnişçi, özgürlükçü eğilimin özünü boşaltmaya yönelik bir girişimdi. Zaten sonrasında 12 Eylül faşist askeri darbesi gelişti. Darbenin zemini bunun üzerinden oluşturuldu.
O dönem Apocu hareketin Ankara zemininden Kürdistan'a açıldığı, partileştiği, örgütlendiği, kitleselleştiği bir dönemdi. Bu hat üzerinden Kürdistan'a açılıyordu. Burada önemli bir devrimci potansiyel vardı. Bu potansiyel üzerinden hızla gelişti. Güçlü dinamikleri bünyesinde taşıyan halk topluluğu Özgürlük Hareketi etrafında örgütlenmeye başladı. Diğer taraftan Mahirlerin, Denizlerin, Sinan Cemgillerin öncülük yaptığı sol-sosyalist hareketlerin önemli bir militan ve taban gücünün olduğu, dayandığı alanlar buralar olmaktadır. Tarihsel Kürt-Türk ittifakını, Seyit Rıza’ların izlediği yolu bozmaya, Kürt Özgürlük Hareketi, PKK ve Denizlerin, Mahirlerin çizgisi olan sol hareket üzerinden Türkiye-Kürdistan demokrasi, kurtuluş stratejik ittifakını parçalamaya yönelik bir strateji oluşturuldu. 12 Eylül faşist darbesiyle bu planı derinleştirerek toplumun tüm gözeneklerine nüfuz ederek, sol hareketlerin öncü kadro gücünü ya imha ederek, ya da etkisizleştirerek içine sızıp örgütlenmeye başladılar. Ergenekon üzerinden sol-sosyalist hareketleri önemli oranda denetimlerine geçirdiler. Bir kesimi de pasifize ederek, özünden boşaltarak, bileşenlerinden kopartarak egemen sisteme daha fazla hizmet eder hale getirdiler. Tüm bunları Önder APO zamanında görerek stratejik ve taktik düzeyde Özgürlük Hareketini bu pozisyon dışına çekmiştir. PKK hareketini de tasfiye etmek için birçok girişim olmuş, buna dönük etkili mücadele edilerek Hareketin anlayışını, çizgi duruşunu koruyabilmiştir. Dikkat edilirse, ‘93’te Sivas Madımak Oteli’nde 37 aydın-sanatçı, Alevi insanımız faşist bir provokasyon üzerinden katledilmiştir. Her ne kadar bu katliam yobaz, aşırı dinci bazı çevrelere dayandırılmak istense de, asıl amacın PKK hareketinin gerilla gücünün buraya dayanarak Türkiyelileşme açılımını engelleme temelindedir. Ayrıca Alevi halkımız üzerinde oynanan oyunların boşa çıkarılması, kendi öz dinamikleri üzerinden örgütlü hale gelmesini engellemeyi amaçlamıştır.
Apocu hareket bu dönemle beraber Kürdistan'da çizgisini geliştirirken, Denizlerin, Mahirlerin mirasını ilke, ölçü ve özelliklerinde yaşamsal kıldığı gibi, bugün de güçlü bir savunucusu ve devamcısıdır. Sosyalist ütopyayı egemen sistemlerin etkilerinden arındırarak ve demokrasinin özüyle birleştirerek, onların anılarına bağlılığını bu temelde yerine getirmiştir.
Özgürlük çizgisi kendisine ölçü ve özellik olarak direnişi, adaleti, eşitliği, hakikati, dürüstlüğü, kadın özgürlüğünü, sadeliği esas alır. İnsan olma felsefesi vardır. Bu ölçü ve özellikler aynı zamanda Alevîliğin de özüdür. Bir anlamda bu öz PKK çizgisinde, direnişçi geleneğinde yaşamsallaşmıştır. Kürt halkına mal olduğu kadar, ezilen-sömürülen halkların umudu, kurtuluş felsefesi, yolu haline gelmiştir. Kapitalist modernitenin boyunduruğu altında tarihinden, kültüründen, geleneğinden, tüm var olma değerlerinden kopan insanın bilinci, yüreği, ruhu, inancı haline gelmiştir. Yeniden doğuşun, toplumsallaşmanın zihniyeti, vicdanı olmuştur. Katliamcı zihniyeti iyi tanımak ancak doğru bir savuma anlayışını, duruşunu geliştirebilir. O coğrafyada, o toplumda oluşturulan bu kuşatmayı ancak örgütlü hale gelerek ve PKK hareketinin mücadele saflarına katılarak kırmak ve başarmak mümkündür.
Bugün katliam tarihini tekrardan canlandırmak isteyen AKP iktidarı ve zihniyeti karşısında Alevi halkımızın özgürlük mücadelesi etrafında kenetlenerek dayanışma ve birlik temelinde yürüyüşünü kendi tarihine yakışır bir biçimde yapması gerekir. Kendi özünden dönmüşlere, ihaneti bir onur gibi yaşayan ve yaşatmak isteyen onursuzlara, hainlere karşı ilkelerinden ödün vermeyen Önder APO’nun da direniş yolu olan Kerbela çizgisini geliştirerek tarihi sorumluluklarımıza bir kez daha sahip çıkma kararlılığıyla…
- Ayrıntılar
Kürdistan’da olup bitenleri böylesine sade bir dille ifade edebilmek herhalde sadece Kürtlere özgü olmalıdır. Belki de dünyanın diğer ucunda ezilen tüm halklarda da görülebilir. Belki de halkların genlerinde olup bitenleri sade bir dille getirme vardır. Belki de halklar böyle yaratılmışlardır… Kürdistan halkının böyle yaratıldığı kesindir.
Günlerce Türkiye’de ve Kürdistan’da olup bitenleri izliyoruz. Faşizan saldırılarla Önderliğimizin nefessiz bırakılması için her şey yapıldı. Ölümle tehdit ederek sıtmaya razı etme biçimiyle adeta alıştırılmaya çalışılıyoruz. Önderliğimiz bu durumu kurbağa misaliyle nasıl toplumun adım adım reflekslerinin öldürülerek reflekssiz bırakılmak istendiği olarak yorumladı. Yani toplum adeta kalın derileştirilmek için her şey.
Alışmak ihanettir demek çok da yanlış olmayacaktır. Adeta ölüme alıştırılmak, hem de hiçbir refleks göstermeden buna alıştırılmak tek bir kelimeyle köleliğin en dip noktasıdır. Köle olmadığımıza göre, köle olma durumuna baş kaldırdığımıza göre, köleliği reddettiğimize göre yapmamız gereken ilk elden alıştırmalara karşı isyana geçmektir.
Kürt halkının yaptığı da budur. Reflekssizleştirmeye karşı isyan. İnsan olmanın en erdemli özelliklerinden biri de refleks sahibi olmaktır. Yani tavır sahibi olmak, unutturmalara kafa tutmak. Alıştırmalara karşı direnişe geçmek…
Sömürgeci faşist rejim Kürt halkının en hassas noktalarının neler olduğunu iyi biliyor; Kürt halk önderliği, gerillası ve halkı. Bu üçü birbirinden kopmaz bağlarla bağlıdır. Bunlardan bir tanesine yönelirsen mutlaka diğer ikisi sert cevap verir. Diyalektik böyle örülmüştür. Gerilla, halk önderliği ve halkı olmadan yaşayamaz. Kürt halkı da önderliği ve gerillası olmadan yaşayamaz. Bu diyalektik bağ iyi bilinecek. Bu bağ iyi bilinmeden girişilecek her türden eylem ateşle oynamak anlamına gelecektir. Ya da bu üçünün ilişki ve bağı, karşılıklı bağlılıkları bilinmeden yapılacak herhangi bir hesap ters teper.
Bu kez de faşist devletin hesabı ters tepmiştir. Kürt halk önderliğine karşı yapılan nefesiz bırakılma saldırısına karşı Kürt halkı sokaklara dökülmüştür. Gerilla eyleme geçmiştir. Gençler ve geleceğin generalleri olan çocuklarımız Molotof ve taşlarıyla alıştırmalara gelmeyeceklerini tok bir sesle haykırmaya başladılar. Ve öyle görülüyor ki bu haykırışlar devam da edecektir.
Hem terörist hem de faşist olan TC devleti ve onun uygulayıcı taşeronu olan AKP kendince Kürdistan’da nemalanmak için her türden kirli taktiklerle hareket ederek dünyanın en görülmedik kurnazlıklarıyla hesap kitap yapmaktadır. Kürt halk önderliğine yönelecek kendince sindirecek, DTP’ye gözdağı vererek geri adım attıracak ve kış şartlarına doğru giden gerillaya da yönelerek etkisiz kılacak. Ve tabii bunları yaparken de jonileri unutmayacak, güneydeki-kuzeyde kıyamet kopmasına rağmen halen tık bir ses çıkarmayan güney güçlerine-mesaj verecek, Suriye’yi kendince ayarlayacak, İran’ı ABD’lilere satmasına rağmen ayarlamaya çalışarak dediğimiz gibi kendilerince Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme planlarını hızlandıracaklardır.
Ama nafile, top direkten döndü. Kürt halk önderliğine saldırı Kürt halkını infiale kaldırdı. DTP’ yi kapatma bu tuzun biberi oldu. Ve Kürdistan gençleri sokakları tarumar ettiler. Ve Kürt halkı da her şeyiyle destekliyor. Legal siyasetin önünü kapatan devlette artık umacağı bir şey kalmamıştır. Kürdün en yumuşak olan vekillerine bu kadar sert davranılıyorsa, hakaretlere maruz bırakılıyorlarsa kendilerine nasıl yaklaşacaklarını halkımız iyi biliyor. Ve bunun için topyekûn ayağa kalkıyor. Ve doğru olan da budur. Belki de daha da yüksek sesle, yüksek perdede ayağa kalkmalıdır.
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi tarihinde şunu biz hep gördük; düşman bize yöneldikçe bizler çoğaldık, düşman bize yasak getirdikçe bizler güçlendik. Bu Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde neredeyse altın bir kural olmuştur. Bunun için Gever’li gençlerin ellerine aldıkları “öldükçe çoğalır, yasaklandıkça güçleniriz” sloganı yerinde bir slogandır. Ve herkesin de bu sloganı dikkatle okumasında fayda vardır.
Kürtleri artık alışıla gelen klişeleşmiş, klasik özel savaş yöntemleriyle idare edeceğinizi sanıyorsanız yanılırsınız. Hele hele kendinizce yönlendirebileceğinizi sanıyorsanız daha da fazla yanılırsınız. Alıştıra alıştıra reflekssiz bırakacağınızı düşünüyorsanız daha da feci hale gelirsiniz.
Ve mevcut durumda feci halde yanıldıkları ortaya çıkmıştır. Herkes adeta yatıştırmaya kalkışıyor. Birden herkesin ağzında bal akmaya başladı. Ne de çabuk unutuluyor daha birkaç gün önce yapılan hakaretler, saldırılar. Özelde de medya camiasının saldırılarını ne çabuk unuttu. Türk basının Mehmetçikleri de yumuşamaya başladılar.
Ama unutmayan ki; bu halk sizin oldukça ikiyüzlü, değerden yoksun, kişilikten uzak tavsiyelerinizden nefret ediyor. Ya aklınızı başınıza toplar ve ilkeli olursunuz, ilkeli yaşarsınız ya da bu halk uzun zamanları kapsayacak direnişini sürdürecektir. Çünkü bu direniş yapılan hakaretlere karşı onurlu olmanın onurlu duruşunun ta kendisidir.
Faşist ve terörist devletin tüm ezmelerine karşı bu halk artık özgürlük yoluna girmiştir, özgürlüğün tadını ve kokusunu almıştır. Ve hiçbir zaman özgürlüğün kokusundan ve tadından vazgeçmeyecektir.
- Ayrıntılar
Ne şundanız, ne bundanız deyip de,
Alttan alta, gizliden gizliye tam tamamına Türk ordusunu destekleyip de, MİT, Fetullahçılar ile AKP adına kontralık yapan hiççi katil sürüleri.
Kurulu sistemle alakamız yok deyip de,
Aşine Katı Kemalizm yerine, Cilalı Yeşil Kemalizm (Türk-İslam Sentezi ile onun Turancı türevi Fetullahçılık) atına oynayan hiççi katil sürüleri.
Asimilasyona karşıyız deyip de,
Aşine Kemalist katı ulusçu soykırım yerine, Yeşil Kemalist Fetullahçı Turanizmin Türk ulusçuluğu anlayışıyla, Kürtlerin soykırımdan geçirilmesini meşru gören hiççi katil sürüleri.
Barışçıyız, eşitlikçiyiz deyip de,
Ordunun Kürtleri katletmesi yerine, polisin katletmesine daha insancıldır diyerek teresleşen hiççi katil sürüleri.
Kontr-gerillaya karşıyız deyip de,
Asker kontr-gerilla yerine, polis kontr-gerillasına alkış çalan hiççi katil sürüleri.
Ergenekona karşıyız deyip de,
Askeri Avrasyacı Ergenokon yerine, MİT ile Fetullah’ın Amerikancı Ergenekonunu ikame eden hiççi katil sürüleri.
Militarist Medyaya karşıyız deyip de,
Askeri militarizmin medyası Doğan Medya yerine, MİT ile polisiye militarizmin medyası Fetullahçı medyada vakanüvüsçülük yapan hiççi katil sürüleri.
Doğan medyasındaki asker kalemşörleri Fikret Bila ve Mehmet Ali Kışlalı yerine, MİT ile Fetullahçı medyada Prof. Dr. Zühtü Aslan, Önder Aytaç ile Emrullah Uslu gibi kontralarla Kürtlere karşı tetikçilik yapan hiççi katil sürüleri.
Liberal demokratız deyip de,
Partilerinin kapatılmasına tepki gösteren DTP’lileri desteklemek yerine, Dolapdere’deki MİT ile Fetullahçı polisiye kontraların silahla Kürtlere saldırmasına “mahalle tepkisidir” diye başlık atan hiççi katil sürüleri.
Muş’un Kop ilçesinde iki yurtseveri katleden ve onlarcasını yaralayan Zühtü Aslan ile Önder Aytaç’ın eğittiği polis ve Jitem elemanlarının yaptıklarını katliamdır deme yerine, “esnaf tepkisidir”diye başlık atan hiççi katil sürüleri.
Televizyon televizyon gezen Önder Aytaç gibi Önder APO’ya saldırıp, biz biat etmeyiz deyip de,
CIA ajanı ve ABD teşeronu olup da İslam kılıfıyla Turancılık yapan Fetullah Gülen’e kapıkululuk ederek biatlaşan hiççi katil sürüleri.
Irkçı Türk devletine xulamlık ederek biatlaşan hiççi katil sürüleri.
HPG, Güney Kürdistan’a gitsin deyip de,
Hem Kuzey hem de Güney Kürdistan’da, Türk ordusunun gerillayı katletmesini uluslararası hukuka uygundur diyen hiççi katil sürüleri.
Anadolu ve Kürdistan gençliğinin ölmesini istemiyoruz deyip de,
1999-2004 yılları arasında PKK tek yanlı ateşkesi sürdürürken 500’e yakın, bu yıl ki eylemsizlik sürecinden 80’nin üzerinde gerillanın şehit düşürülmesine tek ses çıkarmayıp, üstelik ordunun operasyon yapmasını desteklerken, Reşadiye’de 7 askerin ölümüne kıyamet koparan hiççi katil sürüleri.
Savaşa karşıyız deyip de,
AKP’nin savaş hükümeti olmasına karşı çıkmak yerine, AKP’nin Kürtleri fiziki ve kültürel soykırımdan geçirmesi ile Kürtlere saldırmasına karşı, Kürtlerin direnmesini barışa karşı provokasyondur diye sürmanşet atan hiççi katil sürüleri.
Militarizme karşıyız deyip de,
Kürtlerin işgalci Türk ordusunda askerlik yapmamasına karşı çıkıp da askere gitmeyi vatan görevi diye herkese yuttururken, asıl olarak Kürtlerin varlığının teminatı olan gerillaya katılımı militarizmdir diye reddeden ve gerillaya katılımı hiçleştirmeye, anlamsızlaştırmaya çalışan hiççi katil sürüleri.
Özellikle bu konuda başrolü üzerine alarak, Kürtlere seslenerek efendileriniz Beyaz Türk ırkçılarına kölelik ve askerlik yapın diyen Taraf gazetesinin hiççi, nihilist ve azgın Türk ırkçısı katil sürüleri.
Gönülleri fethetme ve sevgi seli deyip de,
Aslında yaptıkları gönülleri fethetme değil, onun yerine ruhları öldürmektir.
Sevgi çemberi, sevgi seli dedikleri özgürlük ahlakını öldürerek, onun yerine zulüm iktidarını yerleştirmek isteyen hiççi katil sürüleri.
Bireyciliğe karşıyız deyip de,
Kürtlerdeki özgürlük ve eşitlik değerleri yerine, Kürtlere bugünün modern bireyciliğini aşılamak, onları sisli ve düşsel bir dünyaya götürmek, soykırım öncesi öldürücü ve tehlikeli bir gönül ve fikir rahatlılığının olduğu mezarlığa atmaya çalışan hiççi katil sürüleri.
MİT ve Fetullahçı AKP medyasındaki -Taraf, Yeni Şafak, Star, Türkiye, Zaman, Sabah ve Bugün gazeteleri ile Samanyolu TV, Kanal-24 TV, ATV, Mehtap TV, Ülke TV, Kanal 7 TV, vb.- katil sürüleri siz Alman Nasyonalist Sosyalist Parti’den-Nazi Partisi- ne daha az kötü ne daha fazla değerlisiniz.
Ondan daha ırkçısınız.
MİT ve Fetullahçı ile AKP medyasının hiççi katil sürüleri, sizin gibi en kara ırkçı medya ne kadar özel savaş yürütürse yürütsün, hakikatleri ne kadar saptırırsa saptırsın, ne kadar bulanıklaştırırsa bulanıklaştırsın Kürtlerin özgürlükçü bir geçmişi, hareketi ve özgürlük hayalleri vardır.
Sizin gibi en kara ırkçılar, bunları hiçbir zaman yok edemez.
PKK ve HPG, Kürtlerin özlemleri için bir özgürlük sesi, ateşli umutlarının gerçeğidir.
PKK ve HPG gerillaları da bu özlemlerin ve ateşli umutların fedaileridir.
İşte tüm bunlardan dolayı, tüm Kürdistan gençliğine diyoruz ki, umut dağlardadır.
Özlemlerinizin stargahı, Kürdistan dağlarıdır.
Ateşli umutlarınızın gerçeğe dönüşme yeri de gerilla üsleridir, gerilla kamplarıdır.
- Ayrıntılar
Kürt siyasal tarihinde, Türkiye demokrasi tarihinde bir noktaya daha geldik. Demokratik açılımın düşünce özgürlüğüne, konuşma özgürlüğüne ne kadar önem verdiğini, gerçekten ne kadar demokratik olduğunu dünya alem gördü. Tabi bunda Türk devletinin hangi kanadının etkili olduğunu, Türkiye devletini, halkını hepsini suçlamanın doğru olmayacağını biliyoruz. Türkiye’nin demokratik açılım projesinin bir devlet projesi olduğunu herkes söylüyor. Bu devletin özelde yargı bürokrasisinin olmak üzere askeri ve pek çok alandaki bürokrasisinin gelmiş olduğu kirlilik düzeyini, monarşik, faşist zihniyeti bir sefer daha gördük.
Türkiye devleti 29 Mart seçimleri sonuçlarını, barış gruplarının, Kürt gerillasının halk tarafından karşılanma coşkusunu sindiremedi. Yetmiş yıla yakın bir süredir yok saydığı halen yokluğunda, yok etmekte ısrar etmektedir. İşte inkâr ve imhada ısrar ettiği bu Kürtlerin Anadolu hatta dünyada hiçbir halkta görünmemiş büyüklükte bir coşkuyla demokratik devrimi inşasını bu devlet içine sindirememektedir. Bu inşanın öncüsü PKK’dir. DTP bu inşa sürecinde halkın demokratik örgütlenmesinin bir aracıdır. DEP’ten başlayan geleneğin bir devamıdır. Bunu dost düşman herkes biliyor ki DEP ten bu güne gelişen, büyüyen bir demokratik halk inisiyatifi var. Bu tür kapatmalar mücadelemizi tasarladıklarının aksine büyütmektedir. Bazı milletvekilleri ve belediye başkanlarına yasaklar getirmeleri de aynı sonucu doğuracaktır.
Biz bir hareket olarak hiçbir zaman bireyler değil örgütlü gücümüz, örgütlülüğümüzle kazandık. PKK’nin Kürt halkını var etmesinin temel yolu örgütlü kılmasıdır. Öyle birey hakları vererek, Kürt halkını bireylerden oluşan bir yığın gören politikalara inat halk gerçekliğini güçlendiren Kürt halkı yürüttüğü demokratik mücadeleyle bu tür anti demokratik uygulama ve cezaları boşa çıkaracaktır. Siyasetin mecliste yapılanı sadece işin çok küçük bir kısmıdır. Asıl siyaset sokaklarda, mahallelerde halkın içinde yapılandır. Kürt gençlerinin günlerdir sokaklarda yükselttiği serhıldanlar, dağlarda yürüttüğü mücadele siyasetin en önemli ayaklarındandır. Mecliste Baykal, Bahçeli, Erdoğan konuşadursunlar. Bu vakitten sonra kimse -devlet bile- Kürt halkının, Kürt siyasetçilerinin bu tarz bir siyaset yapmasını engelleyemeyeceklerdir.
Bu mücadelenin gelmiş olduğu aşama budur. Herkes bunu biliyor. Bundan sonra daha da büyüyüp daha hızlı daha fazla sonuç almak için Kürt gençleri eylemlerini arttırarak sürdürmeli, bu anti demokratik uygulamaya devleti pişman etmelidir.
Bununla birlikte eğer Kürt halkına, Kürt gençlerine, Kürt kadınlarına siyaset yapma hakkı tanınmıyor, siyaset yapma alanları daraltılmaya, gözaltılar, tutuklanmalarla sindirilmeye çalışılıyorsa ki bu kesinlikle böyledir. Kürt halkını var eden siyasetin sahibi PKK’ye katılmak gençlerin tek çıkış yoludur. Otuz yılı aşkın süredir onlarca operasyon, yüzlerce komplo binlerce saldırıya rağmen büyüyen kapatılamayan, büyüyen halklaşan partiye girmek faşist Türk devletine verilecek en güzel genç tavırdır.
Kürt gençliği,
Kürt kadını, bir gerilla olarak size sesleniyoruz. Bizi halklaştıran, var eden, büyüten, güçlendiren PKK’nin gerillası olmanız bu süreci zaferle taçlanmaya götürecektir. Gelsin de kapatsın partimizi,
Görelim bir hele!
- Ayrıntılar
Laf fırıldağı olmak, kimseyi ne liberal ne de demokrat yapar.
Liberalizm, her ne kadar kelime anlamıyla özgürlükçülük olsa da, aslında liberalizm, faşizm ve ırkçılık ile kapitalist sistemin ideolojisidir.
Sonuçta liberalizmin tacı, ya faşizm ya da ırkçılık olur.
Liberal gözüken Türk yazarlarının tacı da, amiyane tabirle Türk ırkçılığıdır.
Kimse, onların laf oyununa bakmasın.
Kimse, onların, laf danslarına bakmasın.
Özgürlük gerillalarının Tokat’taki misilleme eylemiyle birlikte, liberal maskeli yazarların çoğunluğu azgın bir Türk ırkçısı olduğunu açığa vurdu. Amiyene bir şekilde laf danslarının Türk ırkçılığına vurulan bir cila olduğu anlaşıldı. Kürtleri suçlamaları ırkçı yönlerini açığa çıkardı.
Dünyanın hiçbir yerinde, özgürlük mücadelesi veren bir hareket ve halk suçlanmaz.
Aksine desteklenir.
Dünyada ki mücadeleleri bilmeyenler, gitsinler tüm özgürlük mücadelelerini okusunlar bu gerçeği öğreneceklerdir.
Tokat eylemini eleştiren liberal maskeli ırkçı Türk kalemşörlerine soruyoruz.
KCK, 13 Nisan 2009 tarihinde eylemsizlik kararı aldı mı?
Ben cevap veriyorum.
Evet.
Bu karara uyan HPG, o tarihten sonra tek bir eylem yaptı mı?
Hayır.
13 Nisan’dan sonra Türk ordusunun operasyonları durdu mu?
Ben cevap veriyorum.
Hayır.
Bu operasyonlarda 80’in üzerinde HPG gerillası Türk ordusu tarafından şehit düşürüldü mü?
Ben cevap veriyorum.
Evet.
Fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörlere soruyoruz:
25 Ekim 2009 tarihinde, Dıjwar Partizan adlı HPG gerillası nerede şehit düştü?
Ben cevap veriyorum.
Güney Kürdistan’da.
Fırıldak ırkçı kalemşörler, size soruyorum:
Külliyetiniz yazdıkları makalelerde demiyor muydu, HPG gerillaları Güney Kürdistan’a geri çekilsin?
Güney Kürdistan’da bulunan bir gerillayı bile şehit düşürüyor sizin ordunuz.
Demek ki, sizin o düşüncenizde külliyen yanlış ve HPG’yi tuzağa çekme temelli!
Bu konuda ne hissediyorsunuz, liberal maskeli fırıldak ırkçı kalemşörler?
Ben cevap veriyorum.
Seviniyorsunuz, dans ediyorsunuz HPG gerillalarının şahadetine.
Size sormaya devam ediyorum.
Çevlik’in, Çawreş alanında, 26 Ekim 2009 tarihinde, Türk ordusu hangi HPG gerillalarını şehit düşürdü?
Ben cevap veriyorum.
Bunu okuyun fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörü Türk ırkçılar.
Hamza, Necmi, Bager, Çiya ve Şervan adlı beş HPG gerillasını sizin kafatasçı ordunuz şehit düşürdü.
Size sormaya devam ediyorum:
4 Aralık 2009 tarihinde, Cudi ve Gabar dağlarında hangi HPG gerillalarını Türk ordusu şehit düşürdü.
Ben cevap veriyorum.
Liberal maskeli fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörler.
Zafer, Harun ve Amed adlı gerillaları şehit düşürdü sizin o taptığınız ırkçı ordunuz.
Taraf gazetesinde yazı yazan, hem CIA ve MİT elemanı hem de akademisyen ırkçı polis müdürleri olan Önder Aytaç ile Emrullah Uslu’nun, eğittiği polislerin, Cizre’de vurduğu 18 aylık bebek Mehmet Uytun’un katledilmesine ne diyorsunuz?
AKP hükümetinin icra ettiği bir soykırım planı devredeyken, bir de kalkıp Kürtlere diyorsunuz ki, bizim taptığımız Türk ordusu ile polisi Kürtleri tek tek, grup grup katletsin, sizde uslu uslu kellenizin uçurulması için boynunuzu uzatın.
Siz, Kürtlere ve HPG’ye diyorsunuz ki, hiç meşru savunma hakkı ile misilleme hakkını kullanmayacaksınız. Siz diyorsunuz ki, Kürt halkı hem siyasal, hem kültürel, hem sosyal, hem ekonomik, hem de fiziksel soykırımı, HPG gerillaları da öldürülerek şehit olmayı kabul etsin.
Özcesi diyorsunuz ki, “en iyi Kürt, ya ölü ya da köle Kürttür”.
Soruyorum size fırıldakçı ırkçı Mehmetçik kalemşörler.
Eğer insan suratlı canavar değilseniz, sizde zerre kadar vicdan ve ahlak varsa cevap verirsiniz herhalde.
Üstelik Önder APO ölüm çukuruna da atılsın, tüm bunlardan sonra siz hangi vicdanla, hangi ahlakla kalkıp, HPG’nin, Tokat’taki misilleme eylemini “alçakça ve kalleşçe” diye tanımlıyorsunuz.
Size soruyorum, Mehmetçik kalemşörler, 80’in üzerinde HPG gerillası ve onlarca sivil, AKP hükümetinin talimatıyla şehit düşürülürken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Binin üzerindeki DTP yöneticisi ve üyesi, AKP hükümeti tarafından zindanlara doldurulurken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmış”!
Önder APO’nun, yol haritasına AKP el koyarken, siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
AKP hükümetinin talimatıyla, Önder APO’nun son savunmaları toplatılırken siz ki, düşünce özgürlüğünü savunduğunuzu iddia ediyorsunuz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Sizler bu konuda tek bir satır yazdınız mı?
Size soruyorum Mehmetçik kalemşörler.
Ahmet Altan gibi liberal maskeli nihilist Türk ırkçısı kalemşörler, hiç Kürdistan’ı ve Kürtleri tanımazken sadece ve sadece 2008 yılında bir defalığına Amed’e giden biri olarak nasıl diyebiliyorlar ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmış”!
AKP hükümetinin talimatıyla DTP kapatılırken ve şimdiye kadar bu konuda tek bir değişiklik yapmayan AKP ortadayken ve aynı AKP, 2005’te 1 Haziran Kanunu, 2006’da TMK, 2007 Koruculuk ile Polis Kanunu, 2008 yılında Kontr-gerilla Kanunu çıkararak ülkeyi faşizme götürürken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Tüm bunlar oluyorken hepinizin Kürtleri suçlaması, maskenizi düşürdü.
Irkçılığın döl yatağı ile ideolojisi olan liberalizmi savunup da ırkçılıklarını gizlemeye çalışan tüm liberal Türk ırkçılara Edi Bese diyoruz.
Ve sonuçta diyoruz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmamıştır”
Bunun aksine “AKP, bir savaş ve faşizm açılımını başlatmıştır.”
AKP, maskeli ve inceltilmiş bir tarzda yeşil Kemalizmin yolunda, yeni bir soykırım planıyla Kürtleri, Türkleştirme açılımını başlatmıştır.
Tezkereyi meclisten geçirmek, koruculuk sayısını artırmak, kontr-gerillayı yasallaştırmak, Kürdistan’ın her tarafında barajlar yapmak ne anlama geliyor?
Ben cevap veriyorum:
Kürtlerin daha inceltilmiş bir tarzda soykırımdan geçirilmesinde,“AKP, bir savaş ve faşizm açılımını başlatmış” anlamına geliyor.
AKP’nin bu soykırımcı savaş ve faşist planı son bulmayana kadar, gerillanın daha nice Tokat tarzı eylemleri olacak.
Daha nice yiğit genç kız ve erkekler dağlara akın edecekler.
- Ayrıntılar
Gerillaya gelmeden önce de hayallerim vardı. Ama derinlikli düşündüğümde gerçekleşmesi ihtimal dahilinde bile olmayan hayallerdi. Şimdi o hayallerime sahip çıkan ve gerekli insani duruşumu sergilemeye çalışan bir insan olarak gururluyum. Yaşadığımız dünyada bazıları kendisini hiç sanır, bazıları da her şey. Ne hiçbir şeyiz ne de her şey olabiliriz. Sadece bir şey olmaya çalışıyoruz. Herkesin yaşadığımız dünyada bir şey olmak isteme mücadelesinden bir tanesiyiz.
Sivil yaşamımızda insanların bize sevgi ve saygı göstermesinin altında her zaman bir çıkar vardır. Eski yaşamında ailede ve çevrede seviliyor muydun diye bir soruya istisnalar dışında hemen hemen herkes evet çok seviliyordum diye yanıtlar. Biri evin en küçüğü olduğu için, biri en büyüğü olduğu için, biri tek kız ya da tek erkek çocuğu olduğu için. Baba ve anne emek verdikleri için ve aslında emeğin karşılığını ileride alacakları için çocuklarının üzerlerine titrerler. Bundan hem anne-baba hem de çocuk memnundur. Çünkü karşılıklı sevmek ve sevilmek güzeldir.
Peki bu durum nereye kadar ve kaç kişiyle oluyor? Birileri onlarca ve yüzlerce rakam verebilir ama ben daha büyük bir aileden, binler ve milyonların seni tanıdığı, sevip saydığı ve sonuna kadar bir sistem olarak böyle olduğu bir dünyadan bahsediyorum. Anne ve babamız bizi büyüttükten sonra sana baktığı yılların karşılığını, şimdi sen bana bakmalısın diyerek karşılığını almaktadır. Bu yaşadığımız önemli bir gerçeklik. Çıkar yaklaşımı olumlu olan bir gerçeklik de diyebiliriz. Varsın öyle olsun ama bütün dünyası küçük bir mekan, sınırlı insanlar ve belli işlerle kuşatılmış bir yaşama nasıl tahammül edebiliriz.
Sosyal aktivitelerle uğraşman, farklı insanları tanıman ve kendi geleceğini hazırlaman o kadar kolay değil. Herkes bunları isteyebilir ve hayal edebilir ama gerçekleşmesi hem politik hem de mali bir sorun. Başta paran var mı ve kimliğin nedir, nereden geliyorsun ve kimlerdensin? Soruları, yapmak istediklerinin önünde en büyük engeldir. Parası olmayan bir Kürt isen zaten halin haraptır. Parası olan bir Kürt isen o zaman da Kürtlükten çıkmışsın demektir. Kendi yağında kavrulanların ve ortada bulunanların ise, devrime, düşmana, çevresine ve kendisine de bir faydası dokunmaz. Bu halleri kabul edecek kadar yüreksizleşmediğimizi düşünüyorum.
Ben de bütün gençler gibi uğraştım. Okulları başarıyla bitirdim, kendi emeğimle harçlığımı çıkardım. Bir gencin kendi avare ve delilik zamanlarında yaptıklarının hepsini yaptım. Sonuçta ne oldu? Huzurlu ve anlamlı yaşamanın sırrını kaybettim. Yaşadığım çelişkilere kimse yanıt olamadı ve doğal olarak yardımcı olamadı. Annem ve babam sistemin gazabı altında oldukça çaresizdi, çevre ve dostlar ise bir yere kadar dost.
Yaşadığımız dünyada sadece bir şey olabilmek, sevgi dolu bir şey, engin diyarlara açılan bir şey, kendi kimliğini savunan bir şey. Çünkü ancak bu erdemlerle yaşamaya layığız. Birilerinden beklemektense, binlerce insan gibi özgür koşullarda yaşamayı öğrenerek, tecrübe sahibi olarak ve en önemlisi yaşamın bir mücadele olayı olduğunu kavrayarak var olmak, en kutsal ve ölümsüz yaşam biçimidir. Bundan zevk alan ve coşkusu hiç azalmayan insanlar tanıdım. Bu kadar moralli ve direngen duruşları nasıl ediniyorlar diye düşünürdüm. Basit ama bir o kadar da zor olan cevabı kısa sürede öğrendim. Bıkkınlık yok çünkü tekrar yok, Sıkkınlık yok çünkü sabitlik yok. En güzeli; küçük görülme, aşağılanma, dışlanma, unutulma ve yok sayılma yok. İnsani ve toplumsal değerlerin vicdanlı ve adaletli savunulduğu, yürütüldüğü mekanlar var. Hem de müthiş bir sevgiyle..
- Ayrıntılar
Sanki ilk günahkarlar Kürtlermiş.
Sanki patlak veren felaketin sorumlusu Kürtlermiş gibi azgın bir atmosfer yaratılıyor.
Bundan Kürtler sorumlu tutularak, zulmü süreklileştirmek için koşullar son derece elverişli bir duruma getiriliyor.
Savaştan ve kötülüklerden sorumlu tutulacak birileri aranıyor.
Bunlar aşağılık, sahte, kötü ve hain diye lanse ediliyor.
Savaş çıkarılıyor hem de AKP tarafından.
Ve bundan Kürtler sorumlu tutuluyor.
Kürtler kıyımdan geçiriliyor hem de AKP’deki cehşleşmiş Kürtlerin eliyle.
Kıyım kararını verenler, bu yaptıklarının zorunlu ve adaletli olduğuna dünyayı inandırmaya çalışıyorlar.
Zulmü başlatmakla, zulme karşı çıktıklarını ifade ediyorlar.
AKP’li Türk ırkçıları kendilerinin ve milletlerinin başındaki en alçaltıcı kötülüklerin sorumluları olarak Kürtleri gösterirler.
Bunu yaparak, çıkardıkları savaştan kendini kurtaracaklarını zannediyorlar.
Ama AKP’li Kürt düşmanları Kürdistan, Anadolu ve Trakya’daki düzenin eksik ve yanlış olduğunu keşfetmekten korkarlar.
Üstelik kendilerini, kendi yargılarının efendisi olarak ortaya çıkarlar.
Kürtleri soykırımdan geçirerek, ülkedeki düzenin düzeleceği inancına kapılırlar.
Kürtlere savaş açarken, evrensel hukuku çiğnemekten geri kalmazlar.
Ötekileştirdikleri Kürtleri her türlü kötülükten dolayı suçlarken, kendilerini her türlü sorumluluktan muaf tutarlar.
Kürtleri kurban seçerken sorumluluk altına girmeden, onlara göre Türklerin yaşayabilmesi ve kalabilmesi Kürtlerin kurban edilmesi gerekir.
Kürt düşmanı putçu Türk ırk rejimi kurumsallaşmış, yapısallaşmış ırkçılıkla Kürtleri savunmasız bir duruma sokmak istemektedir.
Açlık, yoksulluk ve cinnet sarmalı toplumu alt üst ediyorsa, bundan Kürtleri sorumlu tutarlar ve Türk ırkçılığını beslerler ve sularlar.
Bununla Kürtler kontrol altına alınmak istenir. Bundan dolayı sinen ve uşak olan Kürt tipleri de çıkar.
Bejan Matur, Ümit Fırat ve M.Metiner gibi vakanüvis cehşler, AKP’li siyasi ve silahlı cehş gibi tipler..
Kendini alçaltan, sürekli yağcılık yapan, özüne karşı şaklaban olan ve bu yüzden de Kürt düşmanlarının yeni saldırılarına daha da açık hale gelen Kürt tipi ortaya çıkıyor.
Veyahut bazı Kürt tipleri de hepimizin insan olduğunu ve hangi kimliği taşırsa taşısın bir kişinin insan olması açısından çok büyük önem taşımadığını söyleyen liberal ve sahte evrenselci ve demokratik doktirini kabul ederek devşirmeliği kabul eden tipler.
Burada şunu söyler.
Kürt olmayı bıraktığı sürece evrensel bir insan olarak devşirme ve ihanetçi olabilir.
Kürt bir kez daha kendini deneme ve uygarlaşma yoluyla kendi öz kimliğinden arınmaya ve kendine ihanet etmeye davet edilir.
Burada sorun Türk ırkçıları tutkuyla ve öldürme histerisiyle dolup taşarken, Türk ırkçıların resmi müttefiki devşirme Türkler-Kürt çehşleri- bilmezler, müttefiklerinin-PutçuTürk ırk rejimi-demokratlık ve evrencilikten yoksun olduklarını.
Bu envai türden cehşlerin kılavuzluğunda, Kürtlere ve Kürdistan’a işgal ile Türkleşme tek seçenek olarak sunulur.
İşte şimdi AKP eliyle sahte açılım adı altında bu seçenek cilalanarak çok ince bir tarzda yutturulmaya çalışılıyor.
Erdoğan ABD’deki kabesine giderek, perçinlemeye çalıştığı bahse konu olan bu soykırımdır.
Bu amaçla Önder APO’yu ölüm çukuruna koydular.
Operasyon üzerine operasyon düzenlediler. Son bir ayda tam tamına dokuz HPG gerillasını şehit düşürdüler.
AKP bunları yaparken bilmeliydi ki, Kürtler Önder APO’nun fedaisidir. Bilmeliydi ki, tüm zamanların en radikal serhıldanı gelişir.
AKP bunları yaparken bilmeliydi ki, HPG bunun misillemesini yapar, intikamını alır.
AKP ve AKP’deki cehşleşmiş AKP’nin Kürtleri bilmeliydi ki, yanlış hesap Kürdistan dağlarından geri döner.
Kürdistan kentlerinden geri döner.
- Ayrıntılar
Çok cehş gördük.
Ama bu AKP’li cehşler gibisini görmedik.
Ne kadar hilebaz, ne kadar dolandırıcı, ne kadar talancı, ne kadar katil cehş varsa hepsi AKP’de toplanmış.
Tüm Kürtler etrafınıza bakın AKP’li cehşlerin hiçbirinde miskal kadar ne ahlak kalmış ne de insanlık kalmış.
Hele hatırlayın, Çiller’in cehşleri bile bu kadar pişkin değildiler.
Çiller’in üç serok cehşi vardı.
Biri Colemerg’li serok cehş Mustafa Zeydan, biri Şırnex’li serok cehş Süleyman Tatar, biri de Siwerek’li serok cehş Sedat Bucak idi.
AKP’nin serok cehşlerine bakın tam tamamına 9 serok cehş:
Çiller’inkine göre tam tamamına üç kat.
Colemerg’li serok cehş Rüstem Zeydan, Merdin’li serok cehş Süleyman Çelebi, Riha’lı serok cehş Sabahattin Cevheri ile Eyüp Canip Gölpınarlı, Çewlik’li serok cehş Kazım Atoğlu ile Yusuf Coşkun, Xarpet’li serok cehş Faruk Septioğlu, Amed’li serok cehş Abdurrahman Kurt ile Xıyi eşirinin serok cehşi kont-gerillacı İhsan Arslan gibi silahlı serok cehşler var.
Serok katil Erdoğan’ın eğer dediği gibi 75 sayısı doğruysa, geriye kalan 66 kişilik cehşlerde siyasi cehş oluyorlar.
Şimdi siyasi serok cehşlerden biri olan Mehdi Eker diye biri var.
Kürt halkının Önder APO’ya ölümüne fedaice sahip çıkmasına hazmetmemiş ki, DTP’ ye “niye direniyorsunuz” diyor.
Kürtlerin direnişini ihanetle suçluyor.
Bu siyasi cehşin, söyleminden yola çıkarak, bazı sorular soracağım:
Filistin’den bazıları, halkına ihanet ederek, KADİMA partisine katılsalar.
Bunlardan bir kaçı, İsrail’de siyasi serok cehş yapılarak, vezir yapılsalardı.
Bunlardan birinin de adı Mehdi Eker olsaydı.
Ve İsrail, bu serok cehşi Tarım ve Köy işleri Bakanı yapsaydı.
Diğer yandan İsrail, Filistin lideri Arafat’ı esir düşürerek bir hücreye koysaydı, ardından yarısı büyüklüğünde bir hücre yapıp oraya yerleştirseydi.
Tüm Filistinliler, buna karşı çıkarak, İNTİFADA’ya kalksaydılar.
Batı Şeria’da Filistin siyasi cehşlerin Kadima bürosundan Aydın Erdem’in Amed’te öldürüldüğü gibi ateş açılıp, bir Filistin’li genç öldürülseydi.
Bunun ardından, İsrail’in siyasi serok cehşi vezir Mehdi Eker, kalkıp kendi halkında bir genci katletme ve binlercesini yaralama ile zindana atma emrini verse.
Tüm bu yaptıklarını tersine çevirip, ihanet ettiği halkının direnişini ihanetle suçlasa, buna Filistinliler ne derdi?
Tüm yurtsever Kürtler bu şekilde tüm Kürtlerle tartışsınlar ve Mehdi Eker’in şahsında AKP’deki silahlı ve siyasi cehşlerin ne yaptığını teşhir etseler ne olur?
Hele bir planlama dahilinde bu kampanya yürütülürse, AKP’nin Kürdistan’daki hali ne olur acaba?
Tüm Kürtlere bu soruyu sorarak her Kürdü Önder APO’yu özgürleştirme serhıldanına katılmaya ikna etse.
Önder APO özgürleşene kadar Özgürlük Serhıldanını kesintisiz bir şekilde yükseltirse.
Ben açıkça söylüyorum.
Türk ırkçı sömürgeciliği ile soykırımcılığının Kürdistan kolu olan hem AKP, hem de Türk ırkçı sömürgeci sisteminin kendisi biter.
Kürdistan özgürleşir.
Kürdistan özgürleşir.
- Ayrıntılar
Siyaset, günlük ya da uzun vadede yaşanan, yaşanacak olan sorunlara çözümler arar ve bulur. Siyasetin çözemeyeceği bir problem olamaz. Nedeni ise siyasetin tabiatıyla ilgilidir, o da siyasetin dinamik karakteridir. Siyaset çözüm üretme sanatıdır.
Ortadoğu'da siyaset esasen çelişkiler yaratma üzerine kuruludur. Ayak oyunları, hile, şantaj, arkadan vurmalar, kuyular kazarak düşürme, tahrik ederek rakiplerini akıl dışı hareketlere sürüklemek hep bu temel mantıkla bağlantılıdır.
Ortadoğu'da sömürgeci güçler Kürtleri yürütmenin bir yolu olarak hep hileye ve kandırmaya dayalı siyasetler uygulaya gelmişlerdir. Bunun yetmediğini gördüklerinde ezme, sindirme vazgeçilmeyen bir metot olarak her zaman devreye konulmuştur. Özcesi bu topraklarda iki yöntem yan yana iç içe Kürtlere karşı kullanılmıştır; ez ve kandır. Ez ve kandırarak yanına çek, ez ve ezdiklerinden kendine adam ayıkla. Bu bir politika, lakin çok çirkin bir politika; ahlaki olmayan bir politika…
Bir müddettir açılım tartışmaları yürütüldü. Kürt açılımı, demokratik açılım, dayanışma derken milli birlik projesine kadar gitti. Ve eni sonunda da tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dile kadar yükseldi. Ve tuhaftır ancak açılıma başlarlarken de çıkış noktaları burası olan Türk devleti ve hükümeti neden böylesi bir yol izledi diye sormak gerekir?
Ortadoğu'da Türk devleti İran devletinden sonra belki de hileyi, aldatmayı ve ezmeyi en iyi bilen devlet geleneğine sahiptir. Bu tecrübe Osmanlılardan belki de Orta Asya'dan gelirlerken atalarından kalmıştır. Onu bilmiyoruz ama karşıtlarını böyle taktiklerle alt etmede usta olduklarını ve bu hususta yoğun tecrübeli olduklarını biz biliyoruz. Sadece biz de değil aslında siyasetle uğraşan ve bu devlet geleneğiyle uğraşan herkes biliyor.
Türk devleti ve hükümeti Gabar, Oramar, Zap ve 29 Mart seçimleriyle geleneksel imha ve inkâr sistemiyle yürüyemeyeceğini idrak etmiştir. Bu belki de 15 Ağustos eylemliliğinden sonra ilk kez yaşanan bir durum olmuştur. Geçmişte de bazı siyasetçiler bu durumu fark etmişlerdir. Ancak devletin bu siyasetçileri nasıl tasfiye ettiğini herkes biliyor. Bu kez farklı olanı ise cümle cemaat devletin bu durumu böyle idrak etmesidir. Yani inkârın ve imhanın bu şekilde sürdüremezliğini…
Açılım tartışmaları bu aşamadan sonra başlamıştır; tıkanmanın dip noktasının yaşandığı anda. Normal devletler ya da siyasetler tıkanmanın dip noktalarında yaşananlara çözüm ararlar, lakin Ortadoğu'da devletler -bunu siz katılaşmış siyaset olarak algılayın- yalana, dolana, hile, ayak oyunlarına başvurarak kendilerince rakiplerini ezme yolunu ararlar.
Nitekim Kürt özgürlük hareketinin tüm iyi niyet, barış, uzlaşma adımlarına Türk devletin nasıl yere çalarım mantığıyla yaklaşımları eksik olmamıştır. Kürt özgürlük hareketi ve en belirleyeni olarak Rêber Apo, bu sorunun çözümü için elinden geleni yapmıştır. Teorik olarak yapmıştır, ideolojik olarak yapmıştır, siyaseten yapmıştır, askeri olarak yapmıştır, kültürel olarak yapmıştır ve sosyal olarak yapmıştır. Ve en önemlisi de oluşması gereken barış ortamının felsefik bakışını yol haritasıyla sunmuştur. Rêber Apo'nun çözümlü yaklaşımlarından dolayı belli bir umut havası doğmuştur. Halk umutlanmıştır, aydınlar umutlanmıştır, Türkiye'de demokratlar umutlanmışlardır. Özcesi içi kirli olmayanlar, eğri otursalar da doğru konuşanlar, rant peşinde koşmayanlar umutlanmışlardır.
Bu umudun kırılmaması için, devletin çözümsüzlük ve yine tekçi dayatmalarını kırmak için Rêber Apo barış guruplarını devreye koymuştur. Barış gurupları gerçekten de Kürt halkına yaraşırcasına karşılanmışlardır. Kürdistan adeta 5 gün boyunca bir bayramı yaşamıştır. Barışın gelmesi için Kürdistanlılar sokaklara dökülmüşlerdir. Tümden bir referanduma dönüşen gerilla karşılamaları tarihi bir an'ı ifade etmiştir. İşte bu tarihi an'da biraz mütevazi, biraz çözümlü siyaset, biraz hoşgörü, biraz iyi niyet ve biraz da vicdanlı bir yaklaşım sergilenmiş olsaydı siyasetin çözüm gücünün ne olduğunu herkes görecekti.
Ne var ki çözümsüzlüğü bir siyaset geleneği haline getiren bir devlet, teslim almayı hep marifet bilen bir zihniyet, tekçiliğe alışmış bir kararmış vicdan, tüccarların ayak oyunlarını marifet bilen közleşmiş bir yürek ve rant yemekten nemalanan bir avuç orta sınıfçı siyaset sahipleri, bu süreci baltalamak için yalan ve dolana yeniden başvurmuşlardır.
Kürdistan'da yaşanan referanduma ilk verdikler tepki hakaretler olmuştur. Linçler olmuştur. Tahammülsüzlük olmuştur. DTP'ye yönelme olmuştur. Askeri operasyonlara girişmek olmuştur. Ve Kürtlerin en büyük hassasiyeti olan Rêber Apo'yu cendereye alma olmuştur.
Sürecin tümünü adeta en büyük özveriyle üstlenip yürüten Rêber Apo'ya yönelmek, gerillaların geri dönüşlerinde yapılan karşılamalarda Kürt halkının topyekûn -kuzey, güney, doğu ve batıda- kucaklarını açarak tek yüreklerine basmalarına TC'nin kirli cevabı olmuştur. Kürt halkı kandırılamayacağını bu gerilla karşılamalarında göstermiştir. Devlet ve hükümet paniklemiştir. Kendilerince Kürtler onların ellerinden çıkmıştır. Halbuki Kürtler onurlu bir barış için milyonlarla ayağa kalkmışlardır. Türkiye ile kardeşlik temelinde ayağa kalkmışlardır. Gerillanın dönüşünü barışa için bir şans olarak değerlendirerek ayağa kalkmışlardır.
Ne var ki çözümsüzlük üzerine kurulu, çelişki yaratmaya dayalı TC zihniyeti oluşan bu ortamı sabote etmek için çok çirkince tahrikleri eksik etmeden kendince müdahale etmişlerdir. Ve ne var ki birçok saygın yazar bu oyuna düşmüşlerdir. Ne var ki birçok barış yanlısı bu oyunu görememişlerdir.
Barış sürecinin neredeyse tek mimari durumunda olan Rêber Apo'ya yönelmek gelişecek olan barış sürecini sabote etme girişimidir. Kürt halkını şikane etmek sadece ve sadece savaşı kışkırtmaktır. DTP'ye bu türden yönelmek linçlerin önünü açarak kutuplaşma yaratmaktır. Ve bunların tümünü AKP ve devlet politikaları yapmıştır.
Kürt halkının bu durumu kabul etmeyeceği açıktır. Kürtler tarihlerinde yeterince kandırılmışlardır. Yeterince imha ve inkârla yüz yüze gelmişlerdir. Yeterince Ali Cengiz oyunlarıyla aldatılmışlardır. Ancak Kürtler eski Kürtler değildirler. Öz benlikleri oluşmuş ve kendileri olmuşlardır. Onurlarını hiç kimseye çiğnetmeyecek kadar kendileridirler. Hele hele Kürt gençlerini görmek gerekir. Kadınlarından hiç söz açmayalım. Küçük generaller diye tabir ettiğimiz gelecekleri için dağların doruklarında mücadele ettiğimiz çocuklarımız -benzerleri oyuncaklarla oynarken- taşlarla cesaretli olmanın ilk deneyimlerini yaşıyorlar. Analarımız, nurlu ellerinden öptüğümüz analarımız. Benzerleri evlerinde yemek yaparken, onlar tahammül edilemeyecek havalarda meydanlarda yüreklerimizi ısıtıyorlar. Ve onların ısısı her türden soğuğu ve buzu eritecek kudrettedir.
Analarımızın bu yürek dolu ısılarını saygınlığını yitirmemiş Türkiye yazarları ve barış sevdalarının görmeleri dileğiyle…
- Ayrıntılar